16 Ocak 2015
Sayı: KB 2015/02

Metal işçisinin grevi, sınıfın ve sınıf devrimcilerinin büyük sınavı
Düzen cephesi seçimlere hazırlanıyor
Devrimci sınıf hareketini büyütelim!
Hrant Dink cinayeti 8. yılında!
Emperyalist saldırganlığa ve kanlı piyonlarına karşı…
MİB MYK Ocak ayı toplantısı sonuç bildirgesi
15 bin metal işçisi 29 Ocak'ta greve çıkıyor
Sınıf kardeşleriniz yanınızda!
Namet'te sendika düşmanlığına protesto
Ümraniye'de 8 Şubat hazırlıkları
Ülker'in önlenemez yükselişi! - Onur Kara
Sosyalizm ve din - Lenin
Charlie Hebdo katliamı
Zorba rejimlerin ‘insan hakları’ ortaklığı
Katiller de yürüyüşteydi
“Gelecek her yerde sosyalizme ait olacaktır!”
AKP’nin paketinde kadın emeğinin sömürüsü var!
“Kadın sorunu”, ideolojik donanım ve mücadelenin önemi
Sermayenin gözünden ‘aile paketi’ yorumu
İşçilerin Birliği Kurultayı toplandı!
Sincan’da işçiler mücadeleyi yükseltiyor!
Yerel bültenler: Devrimci sınıf faaliyetinin soluk borusu
Türkiye’de “hapishane”lere dair düşünceler - Z. Kaya
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Charlie Hebdo katliamı...

Emperyalist saldırganlık ve savaşın yeni bahanesi

 

El Kaide adlı cinayet örgütünden türeme IŞİD uzantısı insanlık düşmanı çeteler bu kez Avrupa'nın ortasında ölüm kustular. Paris’in göbeğinde Charlie Hebdo adlı ilerici mizah dergisini tarayıp 12 kişiyi katlettiler. Sonraki günlerde yine bu acımasız caniler tarafından 5 kişi daha katledildi. Toplam 17 kişinin yaşamını yitirdiği bu acımasız katliam başta Fransa olmak üzere tüm dünyada infiale yol açtı. Katliam, ilerici insanlık tarafından nefretle kınandı. Katliamın gerçekleştirildiği Paris başta olmak üzere dünyanın her yerinde, üzerinde “Je Suis Charlie-Ben Çarlie’yim!”- yazılı tişörtler giymiş kitlelerin katıldığı protesto gösterileri yapıldı.

Paris’te yapılan yürüyüşe 1.5 milyon insan katıldı. Katliam Fransa’nın diğer kentlerinde de protesto edildi. Diğer kentlerdeki protesto gösterilerine katılanlarla birlikte protestocuların sayısı 4 milyonu buldu.

Fransa ve elbetteki başta Paris, sonraki seyri ne olursa olsun tarihi “Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik!” şiarının yükseltildiği topraktır. Fransa en eski sömürgeci devletlerden biridir. Bu niteliğini günümüzde de korumaktadır. Emperyalisttir ve emperyalist saldırganlıkta başı çeken devletler koalisyonunun önde gelenlerindendir.

Fransa, 1831 Lyon dokuma işçilerine, 1848’de Parisli işçilere ve 1871’de Paris Komünarları’na tarihin en acımasız katliamlarının yapıldığı bir ülkedir. Özellikle Cezayir’de sergilenen sömürgeci vahşet de Fransa’ya aittir. Mazlum halklara dönük sömürgeci acımasızlık yakın dönemlerde Ruanda’da ve şimdilerde de Orta Afrika ülkelerinde devam etmektedir. Tersinden, bu aynı ülke Avrupa’da sınıf mücadelelerinin sonuçlarına ulaştığı yegane ülkedir. Bundan kök alan ve bundan beslenen devrimci bir tarihi vardır. Yine bu kimliğinden kaynaklı, diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak, gelişkin ilerici, devrimci bir kültüre ve geleneklere sahiptir.

Charlie Hebdo katliamı sırasında bu özellik bir kez daha kendisini dışavurdu. Öfka anında milyonlar olarak sokağa taştı. Yaşlısı, genci, kadını, yerlisi ve göçmeni ile tüm Parisliler ilerici insanlığı temsilen ve ‘Hepimiz Charlie’yiz!’ sloganı ile ilerici mizah dergisine dönük vahşeti lanetlediler. Bu alçakça katliamda yaşamını yitirenlere sahip çıktılar.

Ne var ki, deneyimli Fransız burjuvazisi, başta Amerikan burjuvazisi olmak üzere diğer kıta ve ülkelerdeki ‘sınıf dostlarıyla’ tam bir fikir birliği içinde harekete geçmekte gecikmedi.

Katliamı kendisinin ve tüm bir sistemin aşağılık çıkarlarını korumak ve geleceğini sağlamlaştırmak amaçlı manevraları için bir fırsata çevirdi. Emperyalist propaganda ve iletişim aygıtları özel bir biçimde çalıştırıldı ve sistemin tüm efendileri Paris’e çağrıldı. Özünde ilerici insanlığın tepkisi olan yürüyüş başta Fransa Devlet Başkanı Hollande olmak üzere insanlığa sömürü, baskı, acı ve yıkımdan başka bir şey sunmayan 50’yi aşkın emperyalist ve işbirlikçisi ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı resmi bir devlet törenine çevrildi.

Tarihsel gerçekler ve emperyalist ikiyüzlülük

Kapitalizmin her büyük bunalımını ve onun sonucu olan yıkımını mutlaka uzun ya da kısa erimli bir genişleme dönemi izlemiştir. Burjuvazi bunalımdan yakasını kurtaramaz. Zira, bunalım onun doğasında vardır. Bilim ve tarihsel deneyimler her defasında doğrulamıştır ki; kapitalizm sömürüsüz, emperyalizm savaşsız yapamaz. Yine tarihsel gerçekler göstermiştir ki, tüm savaşlar dünyaya hakim olmak isteyen tekellerin çıkarları için yapılmıştır. Çok ama çok önemli bir başka tarihi gerçek daha var; tarihin en büyük acıları ve yıkımları her zaman, üstelik de ülkelerin güvenliği, insan hakları ve uygarlık götürme, şimdilerde ise "terörizme karşı mücadele" adı altında aşağılık yalanları eşliğinde emperyalist savaşlar sırasında yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. 

Charlie Hebdo katliamını protesto amacıyla yapılan ve 1,5 milyon kişinin katıldığı eylemde en önde yürüyen devlet ve hükümet başkanlarının tümü işte bu caniyane savaşların temsilcileridirler.

11 Eylül saldırısını, yani İkiz Kulelere dönük saldırıyı bahane ederek "terörizme karşı savaş" ilanı ABD’ye aittir. Onu diğer emperyalistler izlemiştir. 11 Eylül saldırısını fırsata çevirerek, bu saldırının sorumlusu olarak gördükleri kendi eserleri El Kaide’yi bahane ederek ve "uluslararası teröre karşı asrın savaşı" yalanı ile yeni bir emperyalist ve gerici savaşlar serisi başlattılar. İlk hedef Afganistan’dı. Onu, Irak işgali izledi. Onları Libya ve şimdi de Suriye ve Rojava izledi. Tümü de tam bir yıkıma uğratıldı. Her yerde halklara büyük acılar yaşatıldı. Her yerde el ele ve kol kolaydılar. Her defasında bıkmadan usanmadan aynı yalanlara başvurdular.

Toplumların sözde güvenliğini sağlama ve ‘insan hakları’ yalanı ile günümüzde de IŞİD adlı ölüm makinesinin marifetiyle Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmiş bulunuyorlar. IŞİD vahşeti emperyalist vahşetin günümüzdeki ifadesidir.

ABD, Fransa, Almanya, İngiltere, Hollanda, Belçika... Bunların tümü de sömürgeci devletlerdi. Nice sömürge fethettiler, nice fetih savaşları düzenlediler.

Her defasında demokrasiden ve insan haklarından bahsediyorlar. Yardımsever pozlarına bürünüyorlar. Ancak gerçek başkadır. Her şeyden önce emperyalizmin genel eğilimi demokrasi değil siyasal gericiliktir. Siyasal gericiliğin en koyu ve en karanlık hali ise faşizmdir. Siyasal gericilik gibi, onun koyulaşmış hali olan faşizm de kapitalizmin eseridir. Demokrasiye, insan haklarına ve en önemlisi de sınıf savaşına verilmiş çılgınca bir cevaptır.

Paris’te kol kola yürüyenlerin aşağılık yalanlarından biri de "ifade özgürlüğü"ydü. Bu kavramı da kirlettiler. Yine tarihten biliyoruz. Onların Charlie Hebdo mizah dergisi şahsında dile getirdikleri talebin gerçek yaşamda hiç ama hiçbir karşılığı yoktur. Çünkü onların kitabında özgürlük kavramı yoktur. Hitler’in SS’leri binlerce kitabı yaktırdığı Kristal Gecesi hala ilerici insanlığın hafızasında canlı olarak durmaktadır.

Ve nihayet, emperyalist şefler Charlie Hebdo çalışanlarına dönük saldırıyı gerçekleştirenler şahsında ırkçılığı sözde kınadılar. Bu vesileyle IŞİD'e karşı etkili bir savaşın aciliyetine işaret ettiler. Şüphesiz ki, bu da diğerleri gibi aşağılık bir yalandan ibaretti. Almanya, ABD, Fransa, İngiltere, Hollanda, İsrail, Türkiye’siyle tam bir utanmazlıkla bu yürüyüşün önünde yürüyen bu devletlerin kendileri de ırkçı devletlerdir. Günümüzde bu devletlerin tümünde ırkçılık tavan yapmıştır. Zira ırkçılık şu ya da bu hükümetin, şu ya da bu devlet adamının politikası olmayıp, hepsinde devlet politikasıdır. Her şey, devlet ve tekellerin koruması altında yapılmaktadır. Almanya’da NPD, AFD, Neonaziler, Pro-Köln, Pro-NRW, NSU ve şimdi de PEGIDA, Fransa’da Le Pen ve Ulusal Cephe, İngiltere’de UKİP, Yunanistan’da Altın Şafak, Ortadoğu’da ölüm makinesi IŞİD, ırkçı-faşist parti ve örgütlerin tümü de bu devletlerin eseridir, onların öz çocuğudur. Bu yapılar, kapitalizm denen bataklıkta ürediler, oradan beslendiler. Hepsini de insanlığın başına bela edenler Paris yürüyüşünde kol kola girenlerdir. Acı olan ise, Filistinlilerle siyonist İsrail’in aynı yerde olmasıdır. Katliamın sorumlularıyla, örneğin Fransa Devlet Başkanı Hollande ile ölenlerin yakınlarının sarılmalarıdır.

O Fransa ki her iki Irak işgalinde de en önde pozisyon almıştır. Libya’ya neredeyse tek başına saldırıya geçmiştir. Libya’daki insan kırımından herkesten daha fazla sorumludur. Daha düne kadar yine Paris’te Gazze katliamını protesto etmek isteyenlere saldıran, bu yönlü gösterileri yasaklamaya çalışan da bu aynı Fransa’dır. Tek başına doğal bir etkinlik alanı olarak gördüğü Orta Afrika ülkelerinde terör estiren de Fransa’dır. Ruanda’daki kemik yığınlarının sorumlusu da.

Almanya her iki emperyalist savaşın suçlusudur. Hitler faşizminin tüm kanlı icraatları, utancı da Almanya’ya aittir. Halepçe’de bir defada 5 bin Kürdün katliamı sırasında atılan fosfor vb. gazları Saddam’a veren de Almanya’dır. Kuzey Kürdistan’da yıllardır devam eden kanlı ve kirli savaşta kullanılan silahlar Alman markalıdır. Suriye’de kullanılan kimyasal silahlar da Almanya’nındı. Aynı Almanya ne hikmetse (!) şimdi de Halepçe’de kırdırdığı Güneyli Kürtlere silah yardımı yapıyor.

ABD ise bir uluslararası katliam merkezidir. Emperyalist saldırganlık ve savaşın öncüsüdür. Teröre karşı mücadele adına geçmişten bugüne siyahi katliamı yapan bir devlettir.

İsrail baştan aşağı bir terör aygıtıdır. Filistin halkına yıllardır uyguladığı vahşet dahi onun insanlık düşmanı karakterini kanıtlamaya yeterlidir. Emperyalist dünyanın efendileri bu terör aygıtının başı Netanyahu ile kol kola yürümekte sakınca görmüyorlar. Çünkü İsrail demek, ABD demektir. BM ırkçılığı kınayan olur olmaz kararlar alıyor. Bir kez olsun ırkçılığın en öndeki devleti İsrail’i ırkçılıkla niteleyemiyor.

El Kaide’nin 11 Eylül’de İkiz Kuleler'e dönük saldırısı, dünyanın pek çok yerinde emperyalist ve gerici savaşla kendisini ortaya koyan, insanlığa büyük acılar ve yıkımlar yaşatan uluslararası teröre karşı asrın savaşının bahanesi yapılmıştı.

Ancak emperyalist koalisyon savaşa doymuyor. Emperyalist saldırganlık ve savaşa yeni boyutlar ve ivme kazandırmak, savaşı daha geniş bir alana yaymak istiyor. Galler’deki NATO Zirvesi’nde bu yönde adımlar atılmış, bu çerçevede IŞİD öne sürülmüş, tüm emperyalistler Ortadoğu’ya taşınmıştı. Şimdi bir adım daha ileri gidilmek isteniyor. Charlie Hebdo saldırısı bunun fırsatı olarak değerlendirilmek isteniyor.

Halkların acıları ve onlara dönük saldırılar emperyalistleri zerrece ilgilendirmiyor. Charlie Hebdo çalışanları için sarf ettikleri sözlerin hepsi tam bir riyakarlık örneğidir, döktükleri gözyaşları da timsah gözyaşlarıdır.

Emperyalist koalisyonun ve özellikle de Fransa’nın yeni bir 11 Eylül’e ve yeni bir İslam kılıklı cinayet çetesine ihtiyacı vardı. Hep birlikte bunu buldular. Charlie Hebdo saldırısı da Fransa’nın 11 Eylülü’dür. Tüm emperyalistler bu olayı bahane edip emperyalist saldırganlığa ve savaşlara yeni boyutlar kazandıracaklar. Fransa da bu vesileyle özellikle Ortadoğu’da daha aktif bir pozisyon almak istiyor. Gerçek tam olarak budur.

Saldırıların hedefinde
temel hak ve özgürlükler var

Paris’teki katliamın akabinde tüm AB içişleri bakanlarının katıldığı acil bir güvenlik zirvesi yapıldı. Bu ayaküstü zirvenin gerekçesi ise ‘toplumun güvenliği’ olarak açıklandı. Hiç kuşkusuz yok ki, toplumun güvenliği onları zerrece ilgilendirmiyordu ve bu da aşağılık bir yalandan ibaretti.

Fransa da dahil, günümüzde hemen tüm AB üyesi devletlerde uzun süredir polis devleti uygulamalarına özel bir hız kazandırılmıştır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ile atbaşı giden bu uygulamalarla polis devleti uygulamaları daha bir koyulaştırılmıştır. Bu uygulamaların dolaysız sonucu olarak AB’ye mensup tüm devletler birer polis devletine dönüşmüştür. Charlie Hebdo saldırısı bahane edilerek bu uygulamalara yeni boyutlar kazandırılmak istenmektedir. Bu yönde adımlar da atılmış bulunmaktadır.

İlk elden hedef tahtasına oturtulanlar ise, Schengen anlaşması, yani, serbest dolaşım hakkı, vize uygulaması ve sınırlarda kontrolsüz geçiş hakkıdır. Demek oluyor ki, bundan böyle sınırlarda kontroller eskisi gibi süreklileşecek ve sıkılaşacak, yeni güçlükler getirilecek. Bunlarla kalmayacak, bunları başka uygulamalar izleyecek.

ABD’de en masum ve barışçıl gösterilere, bunun en somut örneği olan Wall Street’i İşgal Et eylemine dahi akıl almaz bir polis terörü ve sayıları anında bini bulan keyfi gözaltı ile karşılık verildi. Ferguson eyaletinde siyahilere dönük dizginsiz bir polis saldırısı var. Protestoların ardı arkası gelmiyor. Neredeyse tüm Amerika’ya yayılmış durumda. Başta bu kentin valisi, eyalet valileri birer olağanüstü hal valisi gibi. Emniyet amirlerinin hemen hepsi birer şerif konumunda. Bu Amerika, şimdi Paris’teki saldırıyı uluslararası bir güvenlik zirvesinin vesilesi yapmak için harekete geçmiş bulunuyor. Emperyalist saldırganlık ve savaş alanındaki liderliğini bu alana da kabul ettirmek istiyor.

Almanya uzun süredir bu yönlü uygulamalar başlamıştır. Özgürlükleri sınırlamakta, polis devleti uygulamalarını koyulaştırmaktadır. Geçen yılın sonlarında Hamburg’da Rote Flora saldırısı ile temel hak ve özgürlüklere dönük saldırılarına yeni boyutlar kazandırmıştı. Göçmenlerin de yoğun oturduğu belli başlı emekçi semtlerini tehlikeli bölgeler ilan etmiş, giriş-çıkışlarda keyfi kontrol uygulamalarını devreye sokmuş, son olarak olağanüstü hal uygulamalarına başvurmuştu. Bunlar, şimdi Charlie Hebdo saldırısı bahanesi ile başvurmak istedikleri saldırılara adeta ön hazırlıktı.

Kısacası, Avrupa'da ve tüm dünyada Paris’teki yürüyüşte kol kola yürüyen sistemin efendileri tarafından işçilere, emekçilere ve ezilen halklara daha karanlık bir gelecek hazırlanmaktadır. Adım adım emperyalist bir savaşa doğru gidilmekte, düne kadar demokrasinin mabedi sayılan Avrupa Birliği bünyesindeki devletler olası devrimci kalkışmaları önlemek için bir kez daha faşist polis rejimlerine dönüştürülmektedir. Her vesileyle insanlığın büyük mücadeleler ve ağır bedeller karşılığı elde ettiği temel hak ve özgürlüklerin hedef tahtasına oturtulması da bunun ifadesidir.

Devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmeye!

Kapitalizm savaş demektir. O, savaşa başvurmadan duramaz. Irkçılığın kaynağı da kapitalizmdir. El Kaide, IŞİD, Neo naziler, Altın Şafak, NSU, Pegida, Ulusal Cephe vb. ırkçı-faşist insanlık düşmanı tüm örgütler kapitalizm denen bataklıkta üremektedirler. Faşizm ise burjuvazinin devrimci sınıf mücadelelerine ve devrime verdiği açık bir terör rejimidir. Kapitalizm var oldukça bunlar da var olacaktır.

İnsanlığı bu belalardan kesin, köklü ve kalıcı biçimde kurtaracak yegane çözüm, kapitalizmi tarihe gömecek olan proletarya devrimidir. Sömürüsüz, savaşsız, herkesin bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşayacağı yegane toplum sosyalizmdir. Emperyalist saldırganlık ve savaşın ayak seslerinin duyulmaya başlandığı, ırkçılık ve faşizmin çok yakın bir tehlike haline geldiği günümüzde, özgürlük, devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmek günün en yakıcı görev ve sorumluluğudur.

 
§