9 Ocak 2015
Sayı: KB 2015/01

Ya teslimiyet ya grev!
Beklenen oldu: Yolsuzluklar AK’landı!
AKP gericilik “kariyerinde” hızla ilerliyor!
Devletin paslanmayan silahı: Hizbulkontra!
Cizre’de devlet provokasyonu ve katliam!
Sağlıkta dönüşümden sağlıkta gericileşmeye!
Asgari ücretli “zengin vergisi” kıskacında
‘Sefalet zammına karşı grev yapılmalı’
Taşeron köleliği ekseninde sınıf hareketi - D. Umut
Karayollarında işçi kıyımı
Sermaye uşağından ‘Sütaş’ı yedirtmeyiz’ açıklamaları
Dayanışma gecesi üzerine...
DEV TEKSTİL’den Esenyurt’ta işçi toplantısı
Proletarya devriminin ve sosyalizmin iradesi
Kapitalizmin krizi, emperyalist savaşlar ve faşizm
Yunanistan’da siyasi kriz derinleşiyor
Filistin’de direnişe karşı işgal diplomasisi
Avrupa’da DGB kampı coşkusu
Ölümcül Ebola ve emperyalizm - Eylem Güneş
Mücadele ve kazanımlarla anılacak bir yıl için görev başına!
Emekçi Kadın Çalıştayı’ndan baharı örgütlemeye!
“Zorbalığa karşı mücadelemizi sürdüreceğiz!”
Balık, böcek ve kuş imgeleriyle yabancılaşmadan özgürlüğe
Hasta tutsak Mehmet Yamaç’a sürgün
Devrimci tutsaklardan yeni yıl mesajları
Oğuz yoldaşa...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Filistin’de direnişe karşı
işgal diplomasisi

 

Filistin Yönetimi, 30 Aralık 2014 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) reddedilen Filistin devletinin kurulmasına ilişkin tasarıyı bir kez daha BMGK oylamasına sunma kararı aldı. Filistin davasının, işgali meşrulaştıran bir şekilde BMGK’ya sunulması Filistin direniş grupları tarafından sert bir şekilde eleştirilmişti. Buna karşın işbirlikçi Mahmud Abbas liderliğindeki yönetim tüm uyarılara karşın yüzünü direnişe değil, işgal rejimine zaman kazandırmaktan ve onu meşrulaştırmaya yarayan BMGK tasarısına döndü.

Mahmud Abbas, Ürdün’le BMGK’ya yeniden başvuruda bulunma konusunda görüşme yürüttüklerini açıkladı ve “Biz başarısız olmadık. Güvenlik Konseyi bizi başarısızlığa uğrattı. Yine Konsey’e gideceğiz. Neden olmasın? Belki bir hafta sonra” dedi. İsrail’in katliam ve gasplarına karşı en küçük bir yaptırım düşüncesi dahi bulunmayan Abbas, “Tasarıyı sunacağız. Belki üçüncü hatta dördüncü kez” diyerek kendiliğince işgale karşı bir ‘direniş’ yolu buldu.

Direniş gruplarından tepki

Filistin Yönetimi’nin bu kararı direniş grupları tarafından tepki ile karşılandı. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC), taslakta bulunan terimlerin daha önceki uluslararası metinlerden dahi niteliksiz olduğuna ve mevcut müzakereler ile işgal edilen toprakların geri alınamayacağına dikkat çekti. Açıklamada, temel ilkeler çerçevesinde direnişin sürdürülmesi ve Filistin halkının bu plana karşı çıkması gerektiği kaydedildi.

Hamas da tasarıya ilişkin “Bu adımı, anlamsız, siyasi bir abes ve aldatmaca olarak nitelendiriyoruz” ifadelerini kullanırken İsrail’in de Abbas’ın girişimlerine yanıtı gecikmedi. Filistin Yönetimi’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne üye olmak için başvuru yapması üzerine siyonist rejim Filistinliler’den toplanan ve Filistin Yönetimi’ne verilmesi gereken 127 milyon dolarlık vergi gelirini dondurdu.

Abbas sürekli taviz veriyor

Geçtiğimiz yüzyılın başlarından itibaren gasp edilmeye başlanan ve Nakba ile kesinleşen işgalin açıkça meşrulaştırıldığı tasarının içeriğinde 1967 sınırlarında bir Filistin devletinin kurulması dahi talep edilmedi. Batı Şeria ve Kudüs’te sayısız bölgenin işgal edilmesi dahi adeta ‘zamanaşımı’na bırakıldı ve 1967 sınırları çerçevesinde ‘müzakere’ler yapılabileceği dile getirildi. Çeşitli Filistinli yazarlar bu durumu şöyle yorumladı: “Batı Şeria’nın en değerli topraklarını çalan büyük yerleşim blokları yerinde kalacak ve buna karşın daha düşük değerli topraklarla mübadele edilecek.”

Diğer ‘skandal’ maddelerden biri ise Kudüs’ün ‘iki halkın başkenti’ olarak tanımlanması idi. Bu şekilde Kudüs’ü ‘Yahudi ulus devleti’nin başkenti olarak kabul ettirmeye çalışan siyonist yönetime bir kez daha kolaylıklar sunuldu. Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi, bununla da kalmadı ve Filistin devletinin kurulması için tarih olarak 2017 yılını gösterdi. Bu şekilde zaten yerleşim birimleri ile paramparça edilmiş Filistin topraklarının daha fazla yutulabilmesi için siyonist rejime iki yıl daha süre tanındı.

Tasarıya Fetih Hareketi’nin içerisinden dahi eleştiriler gelmesinin ardından maddeler üzerinde oynansa bile özünde herhangi bir değişim olmadı. Doğu Kudüs daha önceki metinlerde olduğu gibi Filistin devletinin başkenti olarak tanımlandı. Ki bu değişikliğin de ABD’nin tasarıyı kesinlikle veto edeceğini açıklamasının ardından yapıldığı belirtildi.

Gelinen yerde tekrar BMGK’ya sunulması düşünülen tasarı ‘absürd’lüğün yanı sıra Filistin halkına ihanetten başka bir anlam taşımıyor. ‘Barış’ görüşmelerinin üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen siyonist rejim oyalamadan ibaret olan masa başı görüşmelerini kullanarak sadece işgal ettiği alanı büyüttü. 20 yıl öncesine kadar 1967 sınırlarına dönülmesi ‘tartışılabilir’ iken artık Netanyahu, ABD’deki müttefikine bu fikir için ‘imkansız’ kelimelerini kullanıyor. Diğer yandan da ‘barış’ ve ‘çözüm’ ifadeleri kullanılmaya devam edilerek yeni toprak gasplarına imza atılıyor.

Halkı oyalama çabaları

Filistin Yönetimi’nin aciz diplomatik çabalarının öfkeli Filistin halkını oyalamaktan başka bir anlamı yok. Abbas yönetimi her ne kadar BMGK tasarısının geçmemesi halinde İsrail ile güvenlik koordinasyonunu durduracağını söylese de bunun hiçbir inandırıcılığı bulunmuyor. Abbas’ın tasarıyı komik bir biçimde “üç hatta dört kez” sunacağını söylemesi de bu yüzden olsa gerek.

Netanyahu Hamas’tan da fazla Abbas’ı hedef alan söylemler kullansa da siyonist rejim Abbas’tan büyük memnuniyet duyuyor. Yıllardır İsrail’e çekilen restler, istifa tehditlerinin bir geçerliliğinin olmadığı bizzat İsrailli komutanlar tarafından dahi dile getiriliyor. Yine de Filistin Yönetimi’nin ‘restlerinde’ kullandığı üzere Batı Şeria’daki sorumluluğunda vazgeçerek buradaki tüm sorumluluğu işgal güçlerinne bırakması belki de Filistin halkı için daha hayırlı bir adım olabilir. 20 yıldır devam eden güvenlik koordinasyonu ile İsrail askerlerinin yapması gerekeni yapan Filistin polisinin halk ile İsrail devleti arasından çekilmesi bölgedeki statükoyu yerle bir edecektir.

Düzen cephesinin hangi adımları atacağı bilinmez ancak Filistin halkı gerek Gazze ve Kudüs’te gerekse de Batı Şeria’da sürdürdüğü direniş ile üçüncü bir intifadanın kaçınılmaz olduğunu gösterdi. Filistin Yönetimi ise ya halkın direniş isteğinin yanında olacak -ki bu seçeneğin gerçekleşme ihtimali çok düşük- ya da işgal rejimi ile birlikte Filistin halkının haklı öfkesinin hedefi haline gelecek.

 

 

 

 

Bahreyn’de Selman için eylemler

 

Bahreyn’in Şii bölgelerinde 3 Ocak günü sokaklara çıkan on binlerce kişi, El Vifak Genel Sekreteri Selman’ın bırakılmasını istedi.

Polis, eylemcilerin batı bölgesine ilerlemesini engellemek için barikatlar kurarken zaman zaman eylemcilere sert saldırılarda bulundu. Çeşitli bölgelerde gün boyu süren eylemlerde polis saldırıları sonucunda birçok kişi yaralandı.

Selman, gözaltına alınarak “rejimi devirmek” iddiası ile tutuklanmıştı.

Çoğunluğu Şii olmasına rağmen yüzyıllardır Sünni kökenli El Halife hanedanı tarafından yönetilen Bahreyn’de Şiiler baskı altında tutuluyor. Ülke aynı zamanda ABD’nin Basra Körfezi’ndeki donanmasına da ev sahipliği yapıyor.

Selman’ın gözaltı süresinin 15 gün uzatılması eylemleri büyüttü.

Şiiler, bunun üzerine 6 Ocak günü bir kez daha sokaklara çıkarak Selman’ın serbest bırakılmasını istedi. Başkent Manama’da binlerce kişinin katıldığı eyleme saldıran polis, kitlenin üzerine gaz bombaları attı. Polis saldırısı sırasında çok sayıda kişi gözaltına alındı.

7 Ocak günü de polis bir kez daha eylemlere saldırarak yaralanmalara sebep oldu ve bazı eylemcileri gözaltına aldı.

Öte yandan Manama haricinde Sutra Adası ile batısındaki Buri, el-Malikiyye, Ebu Sabii ve ed-Derraz bölgelerinde de eylemler düzenlendiği bildirildi.

 
§