7 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/44

Taşeron köleliğine ve işçi katliamlarına karşı direniş!
Kapitalistlerin serveti, emekçilerin sefaleti büyüdü!
2015 bütçesi savaş, kalekol ve Ak Saray’a!
Adalet’ten Ak’a saraylar kağıttan kuledir
İşçi katliamları sermayenin harcında var!
Kapitalist sömürü çarkları arasında tarım işçisi olmak
Faruk Çelik çark etti!
Ülker nasıl dünya üçüncüsü oldu?
Maaşına zam, işine son!
DEV TEKSTİL tanıtım toplantıları
Yusuf Erdinç karayolu işçilerine sesleniyor
Kapitalizmin bacasız fabrikası: Profesyonel spor
VESTEL: Bir fabrika ve bir kentin öfkesi!
Kobanê direnişi: Yanılgılar, hayaller ve devrimci çözüm
Şovenizmin panzehiri devrimci sınıf mücadelesidir!
Kobanê’de direniş çeteleri kuşatıyor!
Tunus seçimleri üzerine
Kapitalizmin krizi: Taşeronlaştırma ve vekalet savaşları
Dünyada işçi ve emekçi eylemleri
‘Yeryüzünün Lanetlileri’ ayağa kalkıyor!
Şanlı Bir Ekim gecesinde bulutları ateşle dağıtan uluslararası proletaryanın kızıl rüzgârı
Bu kavga senindir, bu kavgada ‘sen de varsın!’
Ankara DLB’den coşkulu Oğuzhan Çalışkan buluşması!
Kadınlar gericiliğe ve şiddet karşı direniyor!
Kendi destanımızı yazalım
Eugene Pottier ve dünya işçi sınıfının marşı: Enternasyonal
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Şanlı Bir Ekim gecesinde
bulutları ateşle dağıtan
uluslararası proletaryanın
kızıl rüzgârı

 

Bize bir devrimciler örgütü verin,
Rusya’yı alt üst edelim!
Vladimir İlyiç Lenin

Bu hikâyedeki kişiler ve olaylar gerçek işçilere ve devrimlere dayanmakla birlikte bu kişiler ve olayların gerçek kudretini anlatmak konusunda oldukça kifayetsizdir.

Kanın damarda aktığı gibi zamanın Rusya’da devrime aktığı günlerdi. Kanadına kurşun asılmış kelebeklerin Kurtuba’ya varmak için atlarla yarıştığı koşuların bir bir işlendiği Jülyen takviminin yaprakları Şubat’tan Ekim’e doğru çevrilirken halkın fakir akşamları kanlı bir mendil diye bağlanıyordu gözlere. Başarısızlığa uğrasa da tarihsel olarak Ekim Devrimi’nin yarattığı depremin öncü bir artçısı olan 1905 devrim okulundan ve 1917 Şubatı’ndan dersini öğrenerek çıkmış bir işçi sınıfı 1917 Rusya’sının karlı bağrında kanla demleniyordu...

Nisan ayında mühürlü bir tren Petrograd Garı'na yanaştı; içinde uzlaşmaz mı uzlaşmaz, içinde belli ki affetmeye değil muhakkak ki başka bir şeylerin uğruna gelen, sergüzeştler atlatıp ülkesine geri dönmekte olan yasadışı bir adam ve onun bir teraziye konulduğunda handiyse altındaki demir yığınından daha ağır çekecek olan yüreğiyle. “Hakîm Heraklit’e, yıldızlara ve aşka dair”[1] daha önce pek çok kez düşünülmüş fakat uygulanamamış şeyler “kâinatın bu en mükemmel, bu yıldızlı karanlıklar kadar güzel, korkunç, kudretli ve iyi kafası” [2] içinde Kehkeşan gibi dönüp durmaktaydı. Rusya’da Nisan hiç bu kadar sıcak geçmemişti.

- “Rusya'da iktidarı bize verin diyecek bir parti yoktur”

diye bağırırken yılgının biri, yükselen o ses zamanın durağanlığını kırdı:

- “Evet, böyle bir parti vardır!”[3]

Bu ses, trenden tüm dünyanın yükünü sırtlayıp da inen meçhul adamın sesiydi. Bu parti, Bolşevik Parti; önderi artık ülkesine dönmüş olan Lenin’di!

Güzel olan her şeyin müjdecisi gibi, yeni uyanmakta olan bir bebeğin gözlerini ilk açışı gibi Rusya’da Eylül en sevilene kavuşmadan önceki o son anı haberliyordu. Devrim karargâhlarında atan yürekleriyle tüm dünya insanlığı için yeni bir dönemin kapı arayıcıları Ekim’in yeni bir yaşam için savaşmak demek olduğunu hepimize öğreteceklerdi. Savaş ve devrim diyalektiğinin bin yıllık yumağı çözülüyor, uzlaşmaz çelişkiyi ortadan kaldıracak o hamleyle birlikte şahın kaçınılmaz olarak mat edileceği lahza limandan ipleri çözülen bir gemi gibi ağırlığınca yaklaşıyordu.

Yeni hayatın yolunu açan parti ekmeğe, toprağa, yüreğe ve damardaki kanın coşkusuna saygı duyan milyonları kucaklıyordu. Bu milyonlar elbette özel mülkiyet hakkına zerre kadar saygı duyamazlardı ve duymuyorlardı da! Naçar ikincisini savunan bir avuç kibirli budala ilkini savunanları bir araya getiren Bolşevikler karşısında kendi kutsallarına yönelik tek bir cümle kuramaz durumda kaldılar. Böylece Sovyetler’de özel mülkiyete dair hangi put varsa sökülüp alındı mana ve maddeden. İşçilerin ve köylülerin elleriyle inşa edilen Sovyet düzeni “burjuva demokratizminden bir kopuş ve dünya tarihinde yeni bir tip demokrasinin, yani proleter demokratizmin diğer bir deyimle proletarya diktatörlüğünün doğuşu”(4) oldu. Çünkü “Cumhuriyetlerin en demokratik olanında bile, devlet, bir sınıfın bir başka sınıf tarafından baskı altına alınması makinesinden başka bir şey olamazdı.”

Ve 1917 Rusya’sında kim ki ezilenlerden yana olduğunu söyledi o canı gönülden ve en gür sesle: “Yaşasın proletarya diktatörlüğü!” diye haykırmaktan geri durmadı. Geri durmadı dünyayı yıkıma götüren sömürgeci bir “savaşa karşı, iç savaş!” çağrısını yükseltmekten. Dışarıdaki ezilen halklara kendi uluslarının burjuvazisinin bomba yağdırmasına şakşakçılık edenlere karşı günün devrimci sorumluluğu içteki burjuvaziyi alaşağı etmekti. Akbabalar ölü bedenlere nasıl üşüşürse karnı sırtına yapışmış halkların son lokmasına öyle iştahla göz koyan emperyalist ülkelerin burjuvazisine karşı Lenin ve Bolşevikler’in aldığı devrimci tutum bu çağrıda somutlanıyor ve uluslararası devrimci proletaryanın rotası kapitalizme vurulan darbenin emperyalizmi devirecek tek güç olduğu bilinciyle çiziliyordu.

Paris Komünü’nün 72 günlük iktidarı sanki hiç yıkılmamıştı, keza Komün’ün parıltısı bu kez binlerce kilometre uzakta bambaşka bir ülkenin şafağında yükseliyordu. Zulmedenlere karşı öfkenin çiçek misali filizlendiği ağızların sahiplerinin elleri sırayla silahlanıyordu. Bolşevik diyorlardı adına kendilerine yürünecek yolu gösterip silahlandıran partinin. Pamuk tarlalarını andıran tenleri, yumuk yumuk gözleriyle Rus işçi kadınların çatlamış ellerine tutuşturulmuş güller gibiydi bu silahlar.

Rusya’nın ve bütün dünyanın en güzel 24 Ekim’inde “uy değil uyku değil bir gül bitiyordu gecenin tam üçünde”, o gümüş gecede, gecelerinin gecesinde, yeşil ve yabani uzak ormanlarda bir yandan toprağın sürüldüğü bir yandan gladyatörlerden ve dişlilerden gizlenerek yahut dövüşerek kurtarılan o “geyikli gecede”[7]. Avrora zırhlısının top atışları bin yıllık bir sessizliği yırtarcasına deliyordu Kışlık Saray'da son uykusunu uyuyanların rüyalarını.

Rusya’nın geceleri evrenin ücra köşelerindeki büyük yıldızlar kadar soğuktur. Fazla soğukta işte bundan cayır cayır yanar insanın teni, aynı ateşe tutulmuşleyin. Eksi 30 derecede on bin bıçak saplanır gibi yanar parmakları insanın. Hepsi tek bir bayrak altında “Neva Nehri'nde buzlar kızarırken”[8] titremeksizin yürüyen bu ayaklar sanki kederli Volga yollarında Kışlık Saray’a değil de masalsı bir yaz ülkesinin sahilinde denize ve hep denize doğru yürür gibiydiler. Kiminin iki gün sonrasını göremeyeceği, kiminin on gün sonra kendisine verilenden çok daha fazlasını vermek sorumluluğuyla yüz yüze kalacağı; o en onurlu ordunun böylesine yek bilinç, yekvücut olmuşçasına örgütlenmiş ilk neferleri, yeryüzünün görmüş olduğu en mülksüz, en aç ve en kudretli insanları olarak şehirlerin bahtını bir şafak vakti değiştirdiler…

Bin düşünce, bin umut, bin türlü endişeyle ve yalnız küheylanlarla atmacalara özgü bir kalp atışıyla yürürken görünmez bir yaydan fırlamış yıldız tozundan bir ok gibi sonsuza kilitlenmiş bakışların ardında bu işçilerin, bu insanların, bu cesur yüreklerin her birinin aklından neler geçiyordu…

Çar: Ortaçağ’dan kalma bir ucube, bir bencil, Robin Hood’lara düşman mülk sahiplerinin kalın enseli muhafızı… Çar’ı bir kere devirmişlerdi. Geriye kalan geçici burjuva hükümet Duma’ydı. Kendilerine Çar’ın vaat ettiklerinden bir gram bile fazlasını hak görmeyen bu bakanlar için çalıyordu çanlar. Ivanov yürürken işte bunları düşünüyordu.

Yoldaşları Kollontay’ın anlatımıyla “Başlarında eşarp (çok nadiren kızıl bir bandana), eski bir etek, yamalı bir kışlık ceket… O coşkulu yaratılışıyla her zaman kavgaya istekli Yevgenia’yı unutabilir miyiz? Ve Moskova’da demiryolu atölyelerinden yoldaş Varya’yı, her zaman canlı, sanki hep bir şeylere yetişmeye çalışan? Ve Fyodorova, Leningrad’da tekstil işçisi, o hep gülümseyen yüzü ve söz konusu barikatta dövüşmek olduğunda korkusuzluğuyla?”[9]

Dalında yemiş kadar narin fakat saflarda sert bir yemişin kabuğu kadar dirayetli Yelena’nın yüreği işte bu düşüncelerle çarparken özgürlük için savaşan herkese en az bir kurşunun düştüğü bilinciyle bu kurşunlardan payını almak istercesine en önlere koşturuyordu.

Rusya’da devrimin başarıyla sonuçlanmasında dönemin özgül koşulları temel iki belirleyenden biriydi. “Ülkede başından itibaren bunun bilincinde olan ve tarihsel hazırlığını da bu çerçevede yapan bir devrimci sınıf partisinin var olması ve devrimci sürecin en kritik anlarında, kendi tarihsel rolünü büyük bir başarıyla ve gözü pek bir biçimde oynayabilmiş olması” [10] Ekim Devrimi’ni muzaffer kılan temel halkaydı. “Avrupa için en büyük talihsizlik, onun için en büyük tehlike, orada devrimci parti olmamasıdır.” [11] diyen Lenin dünya proletaryasına da tutulması gereken yolu gösteriyordu. Dolayısıyla biz, “Ekim Devrimi’nden öğrenmenin her şeyden önce bu devrimde partinin oynadığı özel rolden öğrenmek demek olduğu gerçeğinin özel önemini, yalnızca Rusya’daki devrimin başarısından değil, yanı sıra Avrupa’daki devrimlerin kolay yenilgisinden giderek de görebiliriz.”[12]

Dünya unuturken, lekesiz zihnin sonsuz gün ışığını, her duanın kabul olunduğu ve her isteğin bırakıldığı”[13] o günlerden bu yana Ekim sevda ve zulüm ve hayatı çağrıştırır. İşte o günlerden bu yana Ekim, umudu anlatır bıkmadan, usanmadan...

Rus proletaryasına Kışlık Saray merdivenlerine giden yolu gösteren Bolşevik Parti bu evrensel tarih olayında oynadığı rol dolayımı ile Lenin’in teorisine ve Bolşevizm’in pratiğine çok şey borçlu olan dünya işçi sınıfına ve komünistlerine “proletaryanın kendi bağımsız öncü partisi yoksa proletarya devriminin asla zafere ulaşamayacağı” dersini bırakmıştır.

Sınıf dünü, bugünü, yarını, o en büyük ustalığı ve en ince hüneri olan partisiyle buluşacağı o dönenceyi bekliyor. Parti, “paranın padişahlığını, karanlığını yobazın ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfıyla”[14] et ve kemik gibi kaynaşacağı günler için tüm olanaklarıyla hazırlanıyor. Her bir ekin boy verinceye, proleter devrimin hasadı ilk mahsullerini verinceye dek parti sınıfın, sınıf partinin toprağıyla sonsuza uzanan bir tarla gibi sürülmeye devam ediyor… Ta ki “Tüm iktidar, Sovyetlere!”* yeniden geçinceye dek!

* Tüm iktidar Sovyetler’e: Lenin’in 7 Nisan 1917 tarihli “Nisan Tezleri”nden bir bölümün adı ve aynı zamanda geçici hükümete karşı tüm işçi ve köylüleri koşulsuz/uzlaşmasız ayaklanmaya çağıran temel şiar.

 

Kaynaklar:

1- Nazım Hikmet, “Benerci Kendini Niçin Öldürdü”, Birinci Kısım Birinci Bap, 1932.

2- N. Hikmet, A.g.e.

3- Vladimir İlyiç Lenin, Menşevik Bakan Çeretelli’ye Yanıtı, Tüm Rusya İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyetleri Kongresi, 4 Haziran 1917.

4- V. İ. Lenin, “Ekim Devrimi Üzerine”, Çev. Derya Hazal, 14 Ekim 1921.

5- V.İ. Lenin, “Demokrasi ve Devrim Üzerine”, Çev. Muzaffer Erdost, 23 Aralık 1918.

6- Fikret Kızılok, “Gecenin Tam Üçünde”, 1993.

7- Turgut Uyar, “Geyikli Gece”, 1984.

8- N. Hikmet, “Kışlık Saray”, 1939, İstanbul Tevkifhanesi.

9- Aleksandra Kollontay, “Şanlı Ekim Devrimi Günlerinde Savaşan Kadınlar”, İngilizce’den Çev. K. Ehram, Kasım 1927.

10- H. Fırat, “Ekim Devrimi ve Devrimin Partisi” Büyük Devrimin Aynasında Parti Davası, Bölüm I, EKİM, Sayı:180-182, Kasım 1997.

11- V. İ. Lenin, “Proleter Devrim ve Dönek Kautsky”, 9 Ekim 1918.

12- H. Fırat, A.g.e.

13- Alexander Pope, “Elois’den Abelard’a”, 1717.

14- N. Hikmet, “Türkiye İşçi Sınfına Selam”, 12 Ağustos 1962.

 
§