7 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/44

Taşeron köleliğine ve işçi katliamlarına karşı direniş!
Kapitalistlerin serveti, emekçilerin sefaleti büyüdü!
2015 bütçesi savaş, kalekol ve Ak Saray’a!
Adalet’ten Ak’a saraylar kağıttan kuledir
İşçi katliamları sermayenin harcında var!
Kapitalist sömürü çarkları arasında tarım işçisi olmak
Faruk Çelik çark etti!
Ülker nasıl dünya üçüncüsü oldu?
Maaşına zam, işine son!
DEV TEKSTİL tanıtım toplantıları
Yusuf Erdinç karayolu işçilerine sesleniyor
Kapitalizmin bacasız fabrikası: Profesyonel spor
VESTEL: Bir fabrika ve bir kentin öfkesi!
Kobanê direnişi: Yanılgılar, hayaller ve devrimci çözüm
Şovenizmin panzehiri devrimci sınıf mücadelesidir!
Kobanê’de direniş çeteleri kuşatıyor!
Tunus seçimleri üzerine
Kapitalizmin krizi: Taşeronlaştırma ve vekalet savaşları
Dünyada işçi ve emekçi eylemleri
‘Yeryüzünün Lanetlileri’ ayağa kalkıyor!
Şanlı Bir Ekim gecesinde bulutları ateşle dağıtan uluslararası proletaryanın kızıl rüzgârı
Bu kavga senindir, bu kavgada ‘sen de varsın!’
Ankara DLB’den coşkulu Oğuzhan Çalışkan buluşması!
Kadınlar gericiliğe ve şiddet karşı direniyor!
Kendi destanımızı yazalım
Eugene Pottier ve dünya işçi sınıfının marşı: Enternasyonal
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Şovenizmin panzehiri
devrimci sınıf mücadelesidir!

 

Kapitalizmin içinde bulunduğu iktisadi bunalım emperyalistler arası çelişkileri keskinleştirmeye, hegemonya çatışmasını büyütmeye devam ediyor. ‘89’da Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kapitalizmin ilan ettiği mutlak egemenliğin bugün yerle bir olduğuna tanıklık ediyoruz. O günden bugüne emperyalist-kapitalist sistem hegemonyasını güçlendirmek için emeğin köleleştirilmesini eksen alan neo-liberal saldırıları topyekûn uygulamış ve bununla paralel bir şekilde ideolojik-askeri yöntemleri tüm dünyada sistematik olarak devreye sokmuştur. 11 Eylül’ün ardından ABD emperyalizminin dünya jandarmalığı konumunu korumak için 2003’te düğmesine bastığı Irak işgali ile başlayan süreç insanlığın önüne son derece ağır ölüm, sefalet bilançosu çıkarmış durumda.

Kapitalist sömürü, emperyalist savaş ve saldırganlık; Ortaçağ’dan kalma kökten dinci gericiliği de kullanarak, katliamcı dev bir savaş makinesini yeniden tahkim ederek sürdürmeye çalışıyor.

Bu kısa panoramanın Türkiye cephesinde ise emperyalistlerin Ortadoğu’ya yönelik gerici-sınıfsal çıkarlarına uşakça hizmet eden sermaye iktidarının icraatlarının yarattığı sonuçlarla karşı karşıyayız. Emperyalistlerin kendi mamülleri olan IŞİD canilerini Ortadoğu’daki bölgesel hesapları için Kobanê’ye yönlendirmeleri ve kaşla göz arasında ABD’nin çıkarlarına uygun bir şekilde yeni Osmanlıcılık hayallerini de pratiğe dökmeyi gözeterek sermaye iktidarının savaş tezkeresini çıkarması ile Kürt halkına ve kazanımlarına dönük saldırganlık dizginlerinden boşaltılmış oldu. Kobanê’de süren emperyalist abluka-katliama karşı sergilenen direnişle dayanışma için tüm batı illerinde ve Kürdistan’da gerçekleştirilen kitlesel eylemlerden telaşa kapılan sermaye iktidarı geleneksel inkarcı-imhacı şovenizm silahına, gerici-ırkçı örgütlülüklerin tasmalarını salmaya başladı. Sermaye iktidarının resmi-sivil örgütlenmelerinin başlattığı gerici saldırganlığın İstanbul’da, Antep’te ‘sivil’ tepkiler olarak sokaklara hükmetmeye çalışması ve linç, katliam girişimleri Kürt emekçilerin katledilmesi ile sonuçlandı.

Sermaye düzeninin Türkiye’deki sosyal mücadeleleri bastırmak için işçi-emekçi semtlerini, sanayi havzalarını, üniversiteleri ırkçı-gerici örgütlenmelerle örümcek ağı gibi sarmasının yeri geldiğinde nasıl kullanılacağının adeta provası yapıldı. Dinci parti, kontra-gerilla çeteleri sermayenin polisi işbirliği ile gerçekleşen provokasyonlar, sokağa salınan gerici güruhlar sermaye iktidarının denetimi altında katletti. Bugün Kürt hareketinin reformist hayallerin etkisi altında, kitlelerin sokaktan çekilmesini sağlayan ‘sağduyu’ çağrısının ardından bu tablo büyük oranda durulmuş oldu. Ancak sermaye devletinin ne inkarcı-imhacı çizgisinden ne de tarihsel ‘Kürdistan’ korkusunun hortlamasına neden olan Kürt halkının Rojava’da elde ettiği kazanımlara yönelik saldırgan politikalarından geri adım atması gibi bir durum söz konusu. Bu nedenle sermaye iktidarı tüm fiziki ve ideolojik aygıtlarını kullanarak şovenist histeriyi güçlendirmenin her türlü yol ve yöntemini deniyor. Sermaye düzeninin tüm sözcüleri dünden bugüne uygulayageldikleri aynı politikayı sergiliyorlar. Kürt halkının özgürlük ve eşitlik talebini şiddetle reddederken Türkiye’deki işçi sınıfı ve emekçileri etnik, mezhepsel temelde bölüp parçalayarak sınıf-kitle hareketini kontrol etmeye, gelişmesine engel olmaya çalışıyor. Sınıf hareketi ile Kürt ulusal mücadelesinin aynı kanalda buluşmasına engel olmayı hesaplıyor. Ortadoğu’da Filistin’den sonra bu denli büyük bir etki yaratan tek örnek olan Kobanê’de sergilenen direnişi esasında güçlü bir işçi ve emekçi dayanışmasının örüleceği büyük bir etki ve moral alanı olmuştur. IŞİD gibi tüm dünyada katliam pratikleri ile korku salan bir militarist cani örgüte karşı bir aylık Kobanê direnişi dışında da tüm yaz boyunca bir sahiplenme yaratmakta işçilere, emekçilere ve Ortadoğu halklarına umut verme özelliği taşımaktadır. Direnişin gücü ve Kürt halkının mücadele azmi emperyalizmin ve işbirlikçisi sermaye iktidarının kirli yüzlerini, gerici politikalarını tüm çıplaklığı ile teşhir etmektedir. Çıkarılan savaş tezkeresi ve IŞİD çetelerinin Kobanê’ye yönelik saldırıları başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarını köleleştirmeyi, emperyalist egemenliği hakim kılmayı hedefliyor. Emperyalistler ve onların yerli uşakları her zamanki taktiklerini uyguluyor, anti-emperyalist bilincin gelişmesine engel olmak için işçi sınıfının mücadele sahnesinin önüne geçmek için “çözüm süreci”ne inandırıcı bir makyaj yapmak amacıyla iplerini sıkı sıkıya tuttuğu şovenist kudurganlığı serbest bırakıyor. İşçi ve emekçileri milliyetçi şovenist histeri ile zehirleyerek hem gerici politikalarının kitle tabanı olarak kullanmış hem de sınıf mücadelesinden uzak tutmuş oluyor.

İşte bu noktada dinci-gerici partinin içerde sömürü, yağma, talan, baskı dışarda ise savaş ve saldırganlık politikasından hoşnutsuz olan işçi ve emekçi kitlelerin birleşik mücadelesinin nesnel koşulları oluşmaktadır. Bu nesnel koşulların dinamitlenmesi için sermaye iktidarı açık-gizli tüm hazırlığını devreye sokmuştur. Kuralsız artı-değer sömürüsünü perdelemek kölece çalışma koşullarının ağırlığını gizlemek sermaye iktidarı açısından her geçen gün zorlaşmaktadır. Bu gerçeklik sınıfın her geçen gün artan mevzi direnişleri ile kendini dayatmakta, kuralsız sömürüye karşı sınıfın öfkesi mayalanmaktadır. İşçi sınıfının en ufak hak arama eylemi kısa zaman içerisinde fiili-militan bir biçime bürünmektedir. Böylesi bir atmosferde kapitalist sömürücüler işçi sınıfı mücadelesine ve halklara düşman faşizan köktendinci burjuva gerici ideolojinin tüm araçlarını devreye sokmaktan uzak durmazlar. Kapitalist sistemin krizinin neden olduğu gerici-kirli emperyalist savaşa ve saldırgan politikalara karşı milyonlarca işçi ve emekçinin mücadele alanlarına çıkmasına engel olurken bir kez daha bu yöntemi uyguluyorlar. Burjuva cumhuriyetin geleneksel devlet politikası olarak kitlelerde oluşturduğu milliyetçi önyargılar ve düşmanlığa sarılarak son süreçte şiddetini arttırdığı şovenizm zehrini etkisizleştirecek tek güç her milliyetten ve mezhepten Türkiye işçi sınıfının merkezinde olduğu birleşik direniştir. Dinci-gerici parti tarafından ‘milli birlik, kardeşlik’ adı altında sürdürülen “çözüm” aldatmacası inkarcı ve imhacı bir milliyetçi şoven çizgiyle halklar arasındaki kardeşliği bozmaya, ayrımcılığı körüklemeye neden olmaktadır. Kobanê eylemleri ile kendini gösteren bu olmuştur. Sermaye iktidarının her açıklamasından katliamcı çizginin süreceği beyanı çıkmaktadır. Öte yandan Kürt halkının üzerinde azgınca uygulanmaya çalışılan sömürgeci politikaların gerisinde tekelci burjuvazinin çıkarları olduğunun Türkiyeli işçi ve emekçilere en etkili ve kolay şekilde anlatılabileceği bir süreçten geçiyoruz. Sermaye devletinin izlediği saldırgan Ortadoğu politikası, içerde derin bir iktisadi ve sosyal yıkıma dayanmaktadır. Dinci parti şeflerinin dillerine pelesenk ettikleri “Gezi” korkusu da bunun ürünüdür. Sınıf ve kitle hareketine dizginsizce saldırmasının vesilesi ile patlayan toplumsal öfkenin ürünü olan Haziran Direnişi’ne Kürt halkının geniş kitleler şeklinde katılmasının önüne geçilmiş olması sermaye iktidarının çözüm aldatmacasında gösterdiği başarıdan kaynaklıdır.

Haziran Direnişi, şovenist histeriye önemli bir yanıt yarattı fakat etkiyi kıracak olan imkan bu nedenle değerlendirilememişti. Haziran Direnişi’nde Kürt halkının kitlesel bir şekilde katılmasının çözüm süreciyle önüne geçilmiş olunması sermaye iktidarına özgüven vermiş olacak ki Kobanê eylemlerindeki kitlesel militan çıkış şaşkınlığa neden oldu. Ancak Türkiyeli işçi ve emekçi kitlelerin Kürt halkıyla dayanışmak ve emperyalist saldırganlığa dur demek için gösterdiği tepkinin anlamlı olmakla birlikte sınırlı olması sermaye cephesinden bir rahatlamaya neden olmuş, geleneksel milliyetçi-şoven saldırgan politikaların düğmesine hızla basılmıştır. ‘İşçilerin birliği, halkların kardeşliği’ ekseninde güçlenen devrimci sınıf politikası son süreçte sermaye iktidarının daha da tırmandırdığı kirli savaşı sonlandırabilir.

Gerçek anlamda tutarlı ve kararlı bir enternasyonalist dayanışmanın asıl dayanağı işçi sınıfıdır. Kapitalist sömürü ve emperyalist savaş arasındaki kopmaz ilişkinin sınıfın öncü mevzilerinden başlayarak bilince çıkartılması temel önemdedir. Sınıf devrimcilerinin omuzlarında olan bu görevde elde edilecek başarı başta Kürt halkı olmak üzere tüm Ortadoğu halklarıyla dayanışmayı büyütecektir. Emperyalist merkezlerin Ortadoğu’daki hesapları da ancak bu şekilde bozulacak, bölge halklarının devrimci-birleşik direnişinin örülmesi sağlanacaktır. Fabrikalarda işçi sınıfını azgın sömürüye tabi tutan da Kürt halkını inkar ve imha eden de aynı sermaye düzenidir.

Kobanê’deki direnişin gücüne ve sermaye iktidarının kapsamlı iktisadi, sosyal, siyasal yıkımının, zorbalığının geniş kitlelerde yarattığı olumsuzluğun biriktirmiş olduğu mücadele olanaklarına bakıldığında milliyetçi-şoven politikaların tuzla buz olması an meselesidir. Ancak bu nesnellik, sermaye iktidarının IŞİD eliyle sürdürdüğü saldırgan politikaların toplumsal atmosferde her geçen gün dozu daha da artan tepkiyle de birleştirilmesinin söz konusu olduğunda çok daha güçlü bir etken olmaktadır. Asıl yakıcı sorumluluk sınıf devrimcilerinin omuzlarındadır. Başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarıyla enternasyonalist dayanışmayı büyütmenin, ülke topraklarının emperyalist odakların savaş ve saldırı üssü olarak kullanılmasına son verilmesinin olanakları fabrika, sanayi, işçi-emekçi semtleri ve üniversiteler, liselerde somut araçlarla devreye sokulacak devrimci kitle faaliyeti içerisinde şekillenebilir. Şovenizm zehrinin panzehiri devrimci sınıf politikasının geniş kitlelerde ete kemiğe büründürülmesidir.

TKİP dava tutsağı
Evrim Erdoğdu

 
§