12 Eylül 2014
Sayı: KB 2014/37

Günün çağrısı: İşgal, grev, direniş!
Beyzbol sopasının gölgesinde “model ortaklık” - K. Toprak
Yeni Türkiye’de değişen bir şey yok...
12 Eylül’den AKP’ye, işkence sürüyor!
Sermaye uzanan eli tuttu
Saldırılara karşı barikat başına!
Torun Center’da
organize işçi katliamı
"Ayağa kalkalım,
hesap soralım!"
Sermayenin torbasından sömürü ve kölelik çıktı!
“Bu ekmek davası, buradan kaçış yok!”

Birlik, direniş, dayanışma!

"İşçi güvenliğinde denetim işçi sınıfının örgütlülüğüdür!"
Anadolu Adalet Sarayı’nda taşeron işçiler kazandı
Yeni bir emperyalist savaş zirvesi
İşte Amerikan rüyası
Husiler Yemen rejimini sallıyor - M. Ak
“Bak işte yaklaşıyor fırtına”
DGB’liler özgürlük çağrısını yükseltiyor!
Hacettepe’de
yasakçı tutum sürüyor!
İşçi sınıfının ihtiyacı daha güçlü ve günlük bir gazete olan Kızıl Bayrak'tır! - H. Yağmur
11. Mamak Kültür Sanat Festivali’nin ardından...
Halkların direnişini ve özgürlük mücadelesini birlikte büyütelim!
Yoksul ülkenin kırık gitarı, Şili'nin dilsiz ozanı: Victor Jara
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Yoksul ülkenin kırık gitarı, Şili'nin dilsiz ozanı:

Victor Jara

 

Şarkım ne gelip geçici övgüler düzer
ne de başkalar
ına ün katar,
yoksul ülkemin
kök salm
ıştır toprağına.
Orada, her şeyin bittiği
ve her şeyin başlad
ığı yerde,
söylerim o her zaman yiğit ve derin
sonsuza dek yeni olacak şark
ıyı.

Victor Jara

Şili’nin karanlık günleri… ABD destekli Pinochet cuntası Allende yönetimine yönelik gerçekleştirdiği darbeden sonra sokaklardan, evlerden, fabrikalardan, üniversitelerden topladığı beş bin insanı Santiago stadyumuna doldurdu. Çalıştığı üniversiteden gözaltına alınarak stadyuma getirilen Jara, beş bin işçiden, öğrenciden, devrimciden, evlattan, kardeşten, sevgiliden sadece biriydi. Ve bu beş bine korku değil, garip bir tedirginlik hâkimdi. Başkan yoldaş Allende’nin ölüm haberi, bu tedirginliği hüzne çevirdi. Hüzün, isyanın fitilini ateşledi ve Jara korkusuzca aldı gitarını eline. Beş binin türküsünü yaktı. Yenilgilerin ve zaferlerin, sessizliğin ve çığlıkların türküsünü yaktı. Bir de ölümün, kendi ölümünün…

Beş bin kardeşin belleğine kazındı onun bu türküsü “Beş bin kişiyiz burada” adıyla. Sonra stadyumun sessizliğini yırtan bir ses daha çınladı. Duyulan Jara’nın dingin, kadife gibi yumuşak ve buna rağmen meydan okuyan sesiydi. Partisinin marşını söylüyordu bu kez, Venceremos* diye haykırıyordu. Faşizmin tetikçilerini çılgına çevirmişti yiğit ozan. Ellerinde silahlarıyla, üniformalılar sesin geldiği yere doğru yöneldiler. Bu esnada biri daha katıldı bu cesur adamın şarkısına. Sonra bir başkası… Ve Santiago stadyumu beş binin faşizme baş eğmeyen sesleriyle yankılandı: Venceremos! Namlular doğruldu şarkı söyleyen binlerin üzerine. Sonra Jara’nın etrafı sarıldı. O, aşkla söylüyordu şarkısını ve zafere inancının güveniyle yineliyordu: Venceremos! Susmamanın bedelini biliyordu oysaki. Ellerine aldığı dipçik darbeleri yüzünden kan içinde kalan gitarına sarılmıştı. Susmuyordu. Şarkısını söylemeye devam ediyordu.

Delirmiş gibi korkusuzca şarkı söyleyen bu adamın karşısında ne yapacağını bilemeyen cunta askerleri, ona vahşice saldırdılar. Parmaklarının kırılmasına aldırmayan Jara’nın ellerini ve dilini kestiler. Sonra kafasını dipçik darbeleriyle ezdiler. Şarkısına eşlik eden binlere ibret olsun diye, kesilen elleri stadyumun tribününe asıldı. Jara’nın cansız bedeni de 15 Eylül’de sokak ortasında bulundu. Ağır işkencelerden geçirilmiş ve delik deşik edilmiş bir halde. İşte o zaman derin bir sessizlik oldu. Ancak o an oluşan sessizliğe aldanıp Jara’yı susturabildiklerini zannedenler yanıldıklarını çok geçmeden anladılar. Jara’nın dudağında yarım kalan şarkı, yalnızca Şili sokaklarına değil, tüm dünyanın sokaklarına yayıldı.

Türküleri yapanlar, yasaları yapanlardan daha güçlüdür!

Halkının acılarını şarkılarına katık eden, kırılan parmaklarının sızısına rağmen şarkılarını gür sesle söyleyen bir ozandı o. Ezilen ve sömürülen milyonlara sevdalı bir komünistti. Gitarına sarılıp haykırdığı büyük ve haklı davaya adanmış bir yaşamdı. Onun şarkıları kendi yüreğinin sınırlarına sığmadı, tüm dünyanın yüreğinden ezgilerle harmanlandı. Yükleyip kavga yüklü notalarını, şefkatli bir güvercinin kanadına taşıdı ölenin ve yiğidin şarkılarını tüm kara, deniz ve gök parçalarına. Ve böylece amacına ulaştı Victor Jara.

Onun gitarı zengin işi değildi, kendi mısralarıyla bahar kokan bir işçiydi. Ve o gitarın mırıldandığı bir yapı iskelesiydi. Yapıcıların ölmek pahasına, damarlarını gerçeklerle doldura doldura söylediği bir şarkıydı Şili stadyumundan yükselen. Kök saldı stadyumun toprağına beş bin kardeşin kanı ve Victor’un kırılan parmakları on bin elin parmaklarıyla o günden beri basıyor gitarının teline. Yoksul ülkenin toprağına sesi, soluğu ve kavgasıyla tutunmuş bir ozan, söylüyor o günden beri yiğit ve derin şarkılarını ve söyleyecek sonsuza dek…

Şili sokaklarını devrimci kanıyla sulayan Pinochet faşizmine karşı başkaldırının adı olan Jara’nın türküleri, başkan Allende’nin, Küba’nın ve Bolivya’nın güzel gülüşlü Comandante’sinin, dünyanın dört bir yanında özgürlük ve sosyalizm uğruna savaşı seçenlerin anısıyla doludur. Ama bu yönüyle bir ağıt değildir Jara’nın söyledikleri. Oklarını katillere doğrultan bir savaş çağrısıdır aynı zamanda. Tüm Şili’nin söylediği bir şarkıdır, namluların korkutamadığı bir koronun ahenkli çığlığıdır.

Jara, yapının inşasında türkü söylemeye devam ediyor. Ancak zor bir iş onun yaptığı, hem türkü söylemek hem de yapıyı yükseltmek. Ama yalnız değil, Nazım da çalışıyor o yapıda, Neruda da, Lorca da… Hatta milyonlarca el tuğla taşıyor o yapıya. Yenilgilerin acı deneyimiyle daha sağlam örülüyor duvarlar, kanla, canla sıvanıyor odalar. Kehanet değil, temelinde yüzlerce yılın mirasını saklayan o yapının iskelesi bu kez eriştirecek bizi yıldızlara… İşte o gün Jara söyleyecek zaferin şarkısını milyonlarca dil ile konuşturacak gitarını milyonlarca kardeşin, milyonlarca eli ile…

*Venceremos: Biz Kazanacağız


 
§