12 Eylül 2014
Sayı: KB 2014/37

Günün çağrısı: İşgal, grev, direniş!
Beyzbol sopasının gölgesinde “model ortaklık” - K. Toprak
Yeni Türkiye’de değişen bir şey yok...
12 Eylül’den AKP’ye, işkence sürüyor!
Sermaye uzanan eli tuttu
Saldırılara karşı barikat başına!
Torun Center’da
organize işçi katliamı
"Ayağa kalkalım,
hesap soralım!"
Sermayenin torbasından sömürü ve kölelik çıktı!
“Bu ekmek davası, buradan kaçış yok!”

Birlik, direniş, dayanışma!

"İşçi güvenliğinde denetim işçi sınıfının örgütlülüğüdür!"
Anadolu Adalet Sarayı’nda taşeron işçiler kazandı
Yeni bir emperyalist savaş zirvesi
İşte Amerikan rüyası
Husiler Yemen rejimini sallıyor - M. Ak
“Bak işte yaklaşıyor fırtına”
DGB’liler özgürlük çağrısını yükseltiyor!
Hacettepe’de
yasakçı tutum sürüyor!
İşçi sınıfının ihtiyacı daha güçlü ve günlük bir gazete olan Kızıl Bayrak'tır! - H. Yağmur
11. Mamak Kültür Sanat Festivali’nin ardından...
Halkların direnişini ve özgürlük mücadelesini birlikte büyütelim!
Yoksul ülkenin kırık gitarı, Şili'nin dilsiz ozanı: Victor Jara
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Yeni bir emperyalist savaş zirvesi

 

Galler zirvesinden, ABD dışişleri ve savaş bakanlıklarının direk veya NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen aracılığıyla zirve öncesinde kamuoyuna duyurdukları savaş ve saldırganlık kararlarının çıkacağı biliniyordu. Nitekim, 4-5 Eylül tarihlerinde Galler’de yapılan NATO zirvesinin, emperyalist saldırganlık ve savaşın baş mimarı ABD emperyalizminin dayattığı politikaları onaylamanın ötesinde bir işlevi olmadı.

Böylece, NATO zirvelerinin önceden ilan edilen kararları sözde ‘tartışarak’ onaylamanın ötesinde işlevi olmayan bir orta oyunu olduğunu somut olarak görmüş olduk.

Emperyalist saldırganlık ve savaş yeni boyutlar kazanıyor

Her şeyden önce son NATO zirvesinde saldırganlık ve savaş politikaları yeni boyutlar kazandı. Bu çerçevede denilebilir ki, Asya’dan, Afrika ve Avrupa’ya dünyanın birçok bölgesinde, NATO güçleri tarafından başlatılmış savaşların gölgesinde yapılan bu Zirve, NATO tarafından sürdürülen haksız savaşların yaygınlaştırılacağının açık ve resmi ilanı olmuştur.

NATO zirvesi, biri Ortadoğu, diğeri de Ukrayna krizi olmak üzere iki temel gündemle toplandı. ABD ve İngiltere, emperyalist saldırganlık ve savaşları dolaysız, hızlı ve genişleterek yürütmek üzere, daha çok Ortadoğu’ya odaklanırlarken, Almanya’nın gündeminde Ukrayna krizi bulunuyordu. NATO denen saldırganlık ve savaş aygıtının müdahale alanının sadece Ortadoğu ile sınırlandırılmaması gerektiğini ileri sürerek, bunun Ukrayna’yı da kapsaması için adeta didindi. Rusya ile 1997 yılında imzalanan anlaşmanın çöpe atılmasını, hali hazırda başlatılmış olan Rusya’ya dönük kuşatmanın daha bir kapsamlı ve etkili hale getirilmesini dayattı. Bunda başarılı da olundu.

Şöyle ki, Ukrayna’da süren emperyalist hegemonya savaşı üzerinden, NATO’nun müdahale sınırlarını Doğu Avrupa’ya doğru genişletmesi ve Doğu Avrupa’da beş kara üssünün kurulmasının yanısıra; bu ülkelerde oluşturulacak silah depolarının tamamlayıcısı olarak kurulması zirvede resmileştirilen  ‘öncü güç’ birliklerini de bu ülkelerde konumlandırma kararları onaylandı. Gerçek şudur ki, bu kararlarla, emperyalistler tüm askeri güçleri ile Rusya sınırlarına dayanmışlardır.

Zirvede NATO güçlerinin silahlanma harcamalarını GSMH’nın yüzde ikisine çıkarılması da karara bağlandı. Bu durum bir kez daha, kapitalist dünyayı kasıp kavuran ekonomik krizden çıkış için burjuvazinin dizginlerinden boşalmış bir militarizmden, çılgınlık derecesinde bir silahlanma yarışından ve savaşlardan başka bir seçeneğinin olmadığının dolaysız ispatı olmuştur.

Emperyalist işgal ve yağma savaşlarının ürünü olarak oluşturulup büyütülen IŞİD sorunu zirvenin ikinci ‘önemli’ gündemiydi. Emperyalist haydutlar bir yandan IŞİD çetesinin arkasında duran güçlerin bizatihi kendileri olduğunu özenle gizlemeye, dahası IŞİD çetesinin gücünü abartılı bir şekilde olduğundan daha büyük göstermeye çalışıyorlar. Amaç bellidir; önümüzdeki dönemde IŞİD’e karşı mücadele bahanesi ile tüm bölgede kapsamlı bir savaş yürütmek. Bir dünya polisi olan NATO’yu, acil müdahale gücü sıfatıyla öteden beri kendi doğal etkinlik alanları olarak gördükleri Ortadoğu’ya dolaysız ve hızlı biçimde müdahale etmesini zorunlu ve meşru hale getirmek. Demek oluyor ki, bu vesileyle bölgeye yerleşmek, zenginlikleri tam denetim altına almak ve en önemlisi de, kendi emperyalist planları için tehlikeli gördüğü güçleri ezmek, bölgeyi kendi istediği biçimde dizayn etmek derdindeler.

IŞİD, başını ABD’nin çektiği emperyalist güçlerin bölge halklarının başına bela ettiği bir cinayet örgütüdür. Bölgede IŞİD çetelerinin boy verip büyümesi için zemin hazırlayan, bu acımasız katillere her türlü desteği veren ABD, Türkiye, Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün gibi ülkelerdir. Tüm bu gerçekler orta yerde duruyorken ABD tam bir utanmazlıkla, 10 ülkenin güç aktaracağı IŞİD’e karşı bir mücadele gücü oluşturma çağrısı yaptı. Bu gücün IŞİD’i yaratan ve bugüne dek güçlenerek yaşamasını sağlayan ülkelerden oluşması ise tam bir skandal örneğidir. Söz konusu olan karar, bölgenin kardeş halklarının zerre kadar çıkarına bir karar olmayıp, Ortadoğu’yu boydan boya bir savaş alanı haline getirmeyi ve tam bir kan deryasına dönüştürmeyi hedefleyen bir gelişmedir.

Dışişleri Bakanı John Kerry'nin, IŞİD'e karşı önerdiği çekirdek koalisyona destek aramak için yaptığı Ortadoğu gezisinde ilk durağı Irak'ın başkenti Bağdat oldu. Çekirdek koalisyonla ilgili ilk kez ayrıntı veren Kerry, "40 ülke katılabilir bu koalisyona" dedi.

Emperyalist savaşların alanı genişletiliyor

Son NATO zirvesinin özü ve özeti emperyalist saldırganlık ve savaşın alanının genişletilmesine yönelik alınan kararlar olmuştur.

Rusya’nın Ukrayna krizinin çözülmesi için yaptığı ateşkes çağrısını, bölgedeki etkinliklerini artırmak ve militarist politikalarını güçlendirmek için hafife alarak geçiştirmeye çalışan NATO çeteleri, IŞİD’e karşı ‘mücadele’ kararlarını da ABD’nin savaş diplomasisinin emrine verdiler. NATO güçlerinin, dolaysıyla da zirvenin, asıl olmasa da, önem verdiği amaçlardan biri kapitalist barışın sağlanması olsaydı; Ukrayna’da Rusya’nın önerisiyle sağlanan ateşkes ciddiye alınır, 2016’da yapılacak bir sonraki NATO Zirvesi’nin Polonya’da yapılmasına karar verilmez, AB Rusya’ya karşı ekonomik ambargoyu genişletmezdi. Zirvenin hemen peşinden Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı Karadeniz’in kuzeybatısında üç gün sürecek olan ve ‘NATO dayanışmasının gücünü göstermeyi’ amaçlayan ‘Sea Breeze 2014’ gövde gösterisi başlatılmazdı.

Öte yandan, IŞİD çetelerine karşı alınan koalisyon kararı da bütün bu emperyalist politikalar bütünü dikkate alınırsa anlaşılabilir. Amaç bölgedeki insani drama son vermek ve barışı egemen kılmak olsaydı, öncelikle bölgeye yönelik silah trafiği durdurulur, çeteleri destekleyen, bölge üzerinde gerici emelleri olan devletler koalisyona ortak edilmez, insani yardım hızla örgütlenebilirdi. Bu devletlerin bunları yapmaya güç ve imkanları vardır. Nedir ki, insani yardım şöyle dursun, bölgeye yönelik olarak IŞİD bahanesiyle yeni bir savaşın başlatılması planlanmaktadır.

Emperyalistler arası rekabet kızışacak ve
çat
ışma daha da sertleşecek

ABD’nin mevcut çok kutuplu gerçeği dikkate almak istemediğini belirten Rusya Bilimler Akademisi ABD ve Kanada Enstitüsü Müdür Yardımcısı Pavel Zolotarev, dünya düzenin ‘sağlanması’ için ABD tarafından Rusya’nın kabul edilmemesini sorunların kaynağı olarak açıklarken çatışmanın gerici karekterini de ortaya koymuş oluyordu. Pavel Zolotarev şöyle diyor: ‘’Geçen yüzyılın 90’lı yıllarında “tek süper güç” olarak ilan edilen Amerika, şampiyonluk unvanını bugün artık koruyamıyor. Washington, bariz bir şekilde, tek başına dünyada düzeni sağlayacak güçte değil.

Ancak bununla birlikte sorumluluğunu paylaşmakta acele etmiyor. Prensipte, tüm mevcut Rusya-Amerikan anlaşmazlıklarının nedeni de bu.’’

Pavel Zolotarev’in bu isabetli belirlemesi, Rusya Bilimler Akademisi Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü ABD Dış ve İç Politika Bölümü Başkanı Fedor Voytolovskiy’in: ‘’Kiev, büyük ihtimalle, Amerika’nın dünya liderliğini korumak için harcadığı ateşli çabalarının son kurbanı olmayacak’’ öngörüsüyle birlikte ele alınınca, emperyalist güçler arasında süren pazarlara hakim olma savaşlarının hangi çılgınlık düzeyine tırmanacağını tahmin etmek zor olmayacaktır.

Emperyalist savaşlara karşı mücadele aciliyet kazanıyor

Son AB parlamentosu seçimleri de Avrupa’da faşist partilerin büyük güç topladığını ortaya koymuştu. Gerici emperyalist bir birlik olan AB, devrimci yoldan kapitalizmin tasfiyesi temelinde aşılıp gerçek barış ve dayanışmanın egemen olduğu sosyalist Avrupa gerçekleştirilemezse, Avrupa'yı ve bütün bir dünyayı büyük felaketler beklemektedir.

Bu hafta Avrupalı ‘sol’ partilerin İtalya’nın Bologna kentinde düzenlediği toplantıda konuşan Fransa Başbakanı Manuel Valls “Fransa’da Marine Le Pen’in aşırı sağı iktidarın eşiğinde. Bu Avrupa’ya korkunç ve belki de ölümcül bir darbe olacak” diye feryat ederken hiç de mübalağa etmiyordu. Kapitalist üretimin kazandığı boyutlar, aldığı biçim sistemin bundan sonra gidecek bir sınırının kalmadığını gösteriyor. Ulaşılan devasa üretim teknolojisi ya insanlığın veya kapitalizmin sonunu getirecektir.

İkinci emperyalist savaş sonrasında kendi sınırlarının ve coğrafyalarının dışına ihraç ettikleri gerici savaş ve katliamların birgün kapitalist-emperyalist metropolleri de vuracağını hesaba katmayan tekellerin Valls gibi ‘solcu-sosyalist’ uşakları, korumaya çalıştıkları kapitalist sistemin krizinin umutsuzluğa sürüklediği kitlelere ‘sol’ adına ihanet etmenin faturasının da pahalı olacağı gerçeğini ve tarihsel deneyleri hep görmezlikten geldiler. Tekelci kapitalizmin uşağı sömürgeci-emperyalist ‘solcular’ kapitalist sistemin büyüttüğü canavarın Ortadoğu'ya özgü IŞİD’lerle sınırlı olmadığını, ülkesi Fransa ve modern Avrupa’da da LE PEN gibi çeteleri de büyütüğünü görünce feryadı basıyor: ‘’Dinlenmek ve duyulmak için daha farklı davranmalı, daha farklı konuşmalıyız.”

Oysa Hitler, Mussolini, Franko gibi faşist çeteleri de kapitalist sistem büyütüp, iktidara taşımıştı. Galler zirvesinde dünya emekçi halklarına karşı savaş kararları alan NATO çeteleri de, kapitalist sistemin ayakta kalması için başka seçeneklerinin kalmadığını itiraf ediyorlar.

Komünistler başta işçi sınıfına, işsizler kitlesine ve gençliğe, emperyalist ve gerici savaşların mağdurlarına, yılmadan ve yorulmadan kapitalist sistemin krizinin nedenlerini döne döne açıklamalı, milliyetçi önyargı ve düşmanlıklara karşı savaşarak, dünya halklarının emperyalizme karşı devrimci birliğini inşa etmek için seferberliği büyütmelidirler. Günün yakıcı görev ve sorumluluğu da budur.

 

 

 

 

 

Tecavüzcü ‘barış gücü’

 

Somali’de incelemelerde bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) çatışmalara karşı sözde “barış gücü” olan Afrika Birliği’ne bağlı askerlerin kadınlara ve kız çocuklarına tecavüz ettiğini ve gıda yardımını cinsel ilişki karşılığında veriyor gibi gösterdiğini belirtti.

Raporunda Somali’deki duruma dikkat çeken HRW, askerlerin, tecavüz ettikleri kadınlara yiyecek ve para vererek saldırıyı ticari cinsel ilişki gibi göstermeye çalıştıklarını söyledi. Rapora göre, 2011 yılındaki kıtlık sonrasında Somali’nin kırsal kesimlerinden başkent Mogadişu’daki kamplara yerleştirilenler gerekli destek verilmeyerek zor şartlarda yaşamaya mahkum ediliyorlar.

Askerlerin hedefi mağdur kadınlar

Raporda askerlerin taciz ve istismarına maruz kalan kadınların çoğunun da bu kamplardaki kadınlar olduğu aktarılıyor. HRW raporunda, 21 kadın ve kız çocuğunun anlatımlarına dayanıyor.

Askerlerin “kırılgan durumdaki kadınları ve kız çocuklarını cinsel ilişkiye zorlamak için aralarında insani yardımın da olduğu bir dizi taktik” kullandığı ifade ediliyor.

Rapor Afrika Birliği güçleri (AMISOM) üslerine su ya da tıbbi yardım gibi temel ihtiyaçlar için giden kadınların da tecavüze uğradığını belirtiyor. Askerlerin tecavüzleri yüzünden cinsel hastalıklara yakalananlar bulunuyor.

Yaşadıklarını anlatan kadınlardan sadece ikisi polise şikayet edebilmiş.

Burundi ve Uganda’dan gelen birliklerin yaptıklarını aktaran HRW raporu, emperyalistlerin Somalilileri muhtaç bıraktığı durumu şu sözlerle özetliyor: “Mogadişu’nun kamplarında yiyecek sıkıntısı kapıdayken, kız çocukları ve kadınlar yine ilaç ve gıda için umutsuzca bekliyor. Ailelerinin kurtulması için bedenlerini satmak zorunda kalmamaları gerek.”

Emperyalistlerin yarattığı çatışma ortamlarında emekçiler cephesine düşen hep ölüm ve acı oluyor. Çatışmalardan kaçanlar sözde “barış gücü” diye yollanan askerlerin esiri durumuna düşürülüyor. Mağduriyetlerinden faydalanan askerlerse bunun sadece bir örneği.

Afrika Birliği’nden soruşturma savunması

BBC’ye konuşan bir Afrika Birliği yetkilisi ise raporda geçen bilgilerin “soruşturulacağını” söyledi. Afrika Birliği güçleri AMISOM sözcüsü Eloi Yao da vaatler ve sahte söylemlerle şunları söyledi: “Bu iddiaları ciddiye alıyoruz ve iddialar uygun şekilde araştırılacak. Afrika Birliği’nin görevi kötüye kullanmaya sıfır tolerans politikası gereği ve disiplin içinde gereken önlemler alınacak.”

 

 

 

 

 

Hagel Türkiye’ye yapması gerekenleri anlattı

 

Suriye’nin ardından Irak’ta da artan IŞİD vahşeti emperyalistlerin bölgesel hesaplarıyla ters düşünce, ABD ve diğer emperyalist merkezlerden de tepki gelmeye başladı. Suriye’de Esad rejimine karşı silahlandırılan, emperyalistlerden her türlü desteği gören gerici çetelerden biri olan IŞİD, Irak’ta bölge için stratejik olan yerlerde ilerlemeye başlamıştı. Böyle olunca bu kez karşısına, gerçekleştirdiği bunca vahşet karşısında sessiz kalan emperyalistleri de almış oldu.

 ABD, IŞİD’e karşı bir gönüllüler koalisyonu oluştururken, Türkiye’ye de çeşitli görevler verilecek. Ocak ayında planladığı Türkiye ziyaretini, Erdoğan hükümetiyle aralarındaki “soğukluk” nedeniyle erteleyen ABD Savunma Bakanı Hagel, NATO Zirvesi’nin ardından Ankara’ya geldi. Erdoğan, Davutoğlu ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ile görüşen Hagel’in Türkiye’ye yaptığı ziyarette ikmal, eğitim ve üsler konusunda koalisyona lojistik destek verilmesini istediği öğrenildi.

Türkiye’deki teamüller çerçevesinde Hagel’in, Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın muhatabı olarak ağırlanması gerekiyordu. Ancak ABD, bu konudaki geleneğini Hagel’in ziyaretinde de bozmadı. Yılmaz, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile görüştü.

Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle yakıt, su ve gıda ikmalinde stratejik bir yerde durduğu ifade edildi. Bölgede görev alacak küçük askeri grupların desteklenmesinde, Iraklılar'ın eğitiminde, operasyonda havadan yakıt ve su başta olmak üzere gıda gibi insani yardım malzemelerinin ikmalinde Türkiye’ye rol veriliyor. İncirlik ve Malatya gibi daha önce Ortadoğu’ya çeşitli müdahaleler için kullanılmış üslerin nasıl kullanılacağı konusunda henüz tam bir netlik olmadığı söyleniyor. Üslerin operasyonel değil lojistik olacağı iddia ediliyor.

ABD emperyalizminin bölgesel çıkarlarına taşeronluk yapan Türkiye, tıpkı IŞİD gibi gerici çetelere verdiği destek gibi, bu kez de IŞİD’e karşı yapılacak müdahaleye vereceği desteği gizlice yapmak istiyor. IŞİD’in elinde devlet görevlilerinin rehine tutulmasının yanı sıra Türkiye, müdahaleyle ortaya çıkacak sonuçların faturasını ödemek istemiyor. Ancak ABD emperyalizmi harekete geçtiğinde, hiçbir şey Türkiye’nin bu müdahalenin dışında kalmasını sağlamayacak. Gerici çeteleri çıkarları için kullanan ABD’nin elinde Türkiye gibi işbirlikçi ülkelerin bir maşadan farkı yok. ABD emperyalizmi Ortadoğu’yu ateşe veren IŞİD’i yine bu maşaları ile durdurmaya çalışacak.

 
§