29 Ağustos 2014
Sayı: KB 2014/35

Gerçek barışa ulaşabilmek için
tek yol anti-kapitalist direniş!
AKP’nin yeni şefi Davutoğlu
Toplu mezarlar ülkesi
Barajdaki ihmaller katliama dönüştü
Kavel’den Alpagut’a, Greif’ten Yatağan’a…
Türk-İş Başkanı’nın bakanlık koltuklarında gözü var!
Satış taslağı MESS’in masasında
Deva işçileriyle dayanışma büyüyor!
"Birlik olalım, haklarımıza sahip çıkalım!"
Cam işçisinin iradesi: TEKLİFE HAYIR!

“Tek Gıda-İş, işverenler sendikası olmuş”

Kafesan işçisi
boyun eğmiyor!

Eğitim Sen: Siyasal kadrolaşmaya hayır!

Barış sorunu - V. İ. Lenin
ABD saldırganlığının yeni bahanesi IŞİD
ABD: Servet-sefalet uçurumunun vahim boyutlar kazandığı ülke
ABD’de polis yok,
ordu var!
Ebola yayılıyor
Sınıfa karşı sınıf ve
sınıf temelli devrimcilik!
Emeğin bahçesinde festival coşkusu
DGB’yi mücadele içinde yaratalım!
"Kızıl Bayrak’la güçlendim"
Zulmünü artır ki çöküşün hızlansın! - Evrim Erdoğdu
Hastaneye gitmek lüks mü?
Kadınlardan Ortadoğu’daki katliamlara tepki
Halkların Vietnam'dan doğan güneşi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP’nin yeni şefi Davutoğlu

 

AKP’nin şefi Tayyip Erdoğan “kardeşi” Ahmet Davutoğlu’nu halefi olarak ilan etti. Davutoğlu 27 Ağustos’ta AKP olağanüstü kongresinde genel başkan seçildi.

Ahmet Davutoğlu, 2002’de önce Abdullah Gül’ün, daha sonra başbakanlığa gelen Tayyip Erdoğan’ın dış politika danışmanı oldu. 1 Mayıs 2009’da Dışişleri Bakanı olarak atandı. 12 yıla yaklaşan AKP iktidarı boyunca dış politikanın mimarlığını Ahmet Davutoğlu yürüttü. Tayyip Erdoğan’ın Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı olması için büyük çaba gösterdi.

Ahmet Davutoğlu, kitabına da adını verdiği “Stratejik Derinlik” söylemleriyle tanındı. Bu kitabında “Neo Osmanlıcılık” özlemini, "yeniden Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında hakimiyet kurma" hayalini ortaya koydu. “Neo Osmanlıcılık” aslında bir Amerikan projesiydi. ABD emperyalizminin bölgesel hegemonyasını daha da büyütme amacına hizmet için kurgulanmıştı.

Davutoğlu, Neo Osmanlıcılık ve ABD çıkarları arasındaki bağlantıyı şöyle anlatıyordu: “ABD ile Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, enerji güvenliği konularına ilişkin yaklaşımımız neredeyse aynıdır. O yüzden ABD ile ilişkilerimizde önümüzde altın bir işbirliği dönemi var. Türkiye, küresel yeni düzene, çevresinde alt bölgesel düzenleri yeniden kurarak katkıda bulunacak ve bu da soğuk savaş sonrasının yeni dünya düzeni olacaktır.”

Davutoğlu, Büyük Ortadoğu Projesi’nin önemli ayaklarından biri olan, Ortadoğu ülkelerini ABD kontrolünde tutacak bir ittifak kurulması için çaba gösterdi. Stratejik Derinliği’ni oluşturan “sıfır sorun politikasını” bu açıdan ele aldı.

Davutoğlu güya bağımsız yeni bir dış politika hayata geçirmeye çalıştığına emekçi kitleleri inandırmak için çaba gösterdi. Bu yeni dış politika anlayışı çerçevesinde Türkiye İsrail ile Suriye’yi barıştıracaktı. Filistin sorunu çözülecekti. Ermenistan ile barışılacaktı. İran ile emperyalistler arasındaki nükleer sorununda arabuluculuk yapılacaktı. Kafkasya sorunlarının çözümüne katkı sunulacaktı. Türkiye devasa bir enerji koridoru olacaktı. Türk sermaye devleti Ilımlı İslam modeli olarak müslüman dünyasının liderliğine yükselecekti.

Osmanlı Rönesans’ı hayalini kuran, İslamiyet’ten ilhamını alan AKP “yeni Osmanlıcılık” diye nitelenen, dış politikanın doğuya doğru yeniden yapılandırılması çerçevesinde Irak, Suriye gibi eski Osmanlı ülkeleriyle birleşerek bölgesel güç olacaktı. Davutoğlu, büyük Ortadoğu’da bir iktidar boşluğu olduğundan hareket ediyordu. Ortadoğu’da var olan boşluğun Araplar değil ancak bölgesel güçlerce yani Türkiye tarafından doldurulabileceği sonucuna varıyordu.

Davutoğlu’nun bu tespitleri doğrultusunda bir dış politika üretmeye çalışmasının temeli ABD emperyalizminin bölgesel çıkarlarıydı. Görünürde bağımsız, yönünü Ortadoğu’ya çevirmiş, İslâm ülkelerine öncülük eden AKP iktidarı, gerçekte ise ABD emperyalizminin çıkarlarının bekçiliğini yapan Ortadoğu halklarına yönelik savaş tehdidinde sınır tanımayan bir yaklaşım sergiliyordu. Özü Amerikancı olan ve sürekli ödün veren bu dış politika devam ederken Tayyip Erdoğan ve emir eri olan Ahmet Davutoğlu, “ABD kadim dostumuzdur” diyordu.

Davutoğlu’nun komşularla sıfır sorun teorisi ve
herkesle sorun pratiği…

Davutoğlu’nun birkaç yıl önceki, komşularla “sıfır sorun” söyleminin bugün “sırf sorun” gerçeğine dönüşmesinin nedeni de hayatta karşılığı olmayan “yeni Osmanlıcılık” kuramıydı. Bölgesinde “büyük güç” olmak Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun hayaliydi. Gelinen yerde bu hayal tüm yönleriyle iflas etti. Libya’da, Mısır’da, İsrail’de, Irak’ta, Suriye’de AKP iktidarı sürekli yanlış atlara oynadı. Bu boşa çıkan politikaların mimarı olan Davutoğlu artık başbakan olarak savaş politikalarını sürdürecek.

Komşularla sıfır sorun politikasının mimarı olan Davutoğlu, siyonist İsrail’in OECD’ye üyeliği oylamasında evet oyu verilmesinde rol almıştı. Malatya/Kürecik’e NATO’nun füze radarlarının yerleştirilmesinde çaba göstermişti. Müslüman Davutoğlu ve partisi Peygamber’e hakaret eden eski Danimarka Başbakanı A. Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olmasına da onay vermişti.
Davutoğlu, Suriye halklarına yönelik savaş politikasının en hararetli savunucusu olarak öne çıkmıştı. Suriye’deki kitle hareketinin dinci çeteler aracılığıyla saptırılmasının da en büyük sorumlularından biriydi. “Komşularla sıfır sorun” söyleminden saldırganlıkta sınır tanımayan bir söyleme kaydı. Emperyalizmin kucağında iktidar hayali kuran SUK-ÖSO çetelerinin kuruluşuna da önayak oldu. Türk sermaye devletinin çeteleri sevk ve idare etmesi için azami çaba gösterdi. Antakya başta olmak üzere tüm sınır kentlerinin çetelerin üssü haline getirilmesinde rolü büyüktü.

Davutoğlu’nun sorumluluğunu taşıdığı herkesle sorunlu pratiği Suriye’nin kan gölüne çevrilmesine neden oldu. Şiilere ve Alevilere yönelik düşmanlığın kışkırtılması sonucuna yol açtı. Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte Sünni ekseni oluşturulmasında Davutoğlu önemli bir aktördü. İsrail karşıtı göstermelik çıkışlar dolayısıyla bölgede hatırı sayılır bir popülaritesi olan Erdoğan-Davutoğlu ikilisi Türkiye’ye yeni NATO üsleri ve silah yığınağı yapıldıkça, Suriye savaşında emperyalizmin tetikçiliğini yapan çetelere her türlü desteği verdikçe, dahası bu savaşı örtülü bir şekilde vekaleten sürdürdüğü görüldükçe bölge halklarının haklı öfke ve tepkisine muhatap oldular.

Davutoğlu liderliğinde de, gerici burjuvazi ve onun sınıf çıkarlarını savunan AKP iktidarının halklara yönelik savaş tehdidi, işçi ve emekçilere yönelik ekonomik, sosyal-siyasal saldırıları, Kürt halkının özgürlük umudunu boğmaya yönelik girişimleri pervasızca sürdürülecektir. Bu topyekûn saldırganlığın hem güncel planda hem gelecek açısından işçilere, emekçilere ve tüm ezilenlere faturası ağır olacaktır. Tıpkı Erdoğan gibi, Davutoğlu da faşist baskı ve terörden, emekçilere yönelik ekonomik ve sosyal yıkımdan, halkların düşmanlaştırılmasından beslenmektedir.
Ekonomik ve sosyal yıkıma, bölgesel çatışma ve savaşa, faşist baskı ve teröre, halkların birbirine boğazlatılması girişimlerine karşı işçilerin birliğini, halkların kardeşliğini meşru/militan mücadele içinde örmek, gerici saldırganlığa karşı etkili olabilecek yegane çıkış yoludur. Bu pervasızlığın panzehiri devrimci, kitlesel, birleşik, meşru/militan direniştir.

 
§