25 Temmuz 2014
Sayı: KB 2014/30

Direnen Filistin halkıyla eylemli dayanışma!
Sorun burjuva cumhuriyetinin başına kimin oturacağı değil, onun nasıl yıkılacağıdır
AKP’nin dilinde Filistin, aklında özelleştirme var!
Rojava ve Filistin’e destek eylemleri
Sınıfa karşı sınıf tutumunu ete-kemiğe büründürelim!
Kent Şeker grevi
kararlılıkla sürüyor!
Yıldız Sunta işçileri
ihanete karşı direniyor!
Şişecam işçileri: Eylemlerimizi sürdüreceğiz!
Bakaç işçileri saldırılara ve sessizliğe rağmen direnişte!
“İşçiler el ele verdiği sürece kazanan taraf olacaktır!”

Jandarma saldırısının emrini Sütaş patronu verdi!

“En az yüzde 50 zam, 35 saatlik çalışma haftası!”

İhanete geçit vermemek için
TİS komitelerinde örgütlenelim!

Devrimci Gençlik Birliği üzerine... / 1
Bir elmanın iki yarısı - K. Toprak
Bürokrasiyi ve tıkanmayı aşmak için
ortak mücadele programına sahip taban inisiyatifleri
“Kızıl Bayrak elimizde bir kılavuz olarak durmaktadır!”
“Kavganın bayrağı kızıldır, Kızıl Bayrak işçi sınıfının elindedir!”
Emperyalist gericilik,
İsrail barbarlığının suç ortağıdır!
Uzlaşmacı çizginin açmazları…
Filistin: Katliamların ve direnişin tarihi
Dünyadan Filistin ve
Rojava için eylemler
İmam hatip okulları kimin ihtiyacıdır?
Çocuk istismarı / 4
Fırtına kuşları
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sorun burjuva cumhuriyetinin başına kimin oturacağı değil, onun nasıl yıkılacağıdır...

Çözüm devrimde, sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetindedir!

 

Gündemde cumhurbaşkanlığı seçimleri ve üç aday var: AKP’nin hırsızlığı tescilli Tayyip Erdoğan, CHP ve MHP’nin ortak adayı Tayyipler’den devşirme Ekmeleddin İnsanoğlu ve HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş.

AKP, şefi Tayyip Erdoğan’ı “başkanlık” yetkileriyle tahkim edilmiş cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtarak gerici-faşist iktidarını tahkim etmek istiyor. Böylelikle “2023 hedefi”ne doğru emin adımlarla yol almak istiyor.

CHP ve MHP ise İhsanoğlu ile AKP’yi durdurmanın hesaplarını yapıyor. Tayyipler’in eski çalışma arkadaşlarını aday yapmaları onların siyasal ve sınıfsal bakımdan AKP’den bir farklarının olmadığını gösteriyor. Emperyalizme ve tekelci burjuvaziye hizmette AKP ile aynı konumdalar.

Bu iki ana taraf kurulu burjuva cumhuriyetinin başına hangisinin geleceğiyle ilgili gerici bir iktidar mücadelesi yürütüyorlar. Her ikisi de bu çürüyen, dökülen emekçi düşmanı cumhuriyetin bayrağını taşıyor.

Üçüncü adayı çıkaran HDP’nin ana sloganı ise: “Barışçı Türkiye”, “Demokratik değişim.” HDP’nin bir yanıyla bu sloganlarla özetlendiği üzere kurulu cumhuriyetin burjuva sınıf özü ve egemenliği ile ilgili bir sorunu bulunmuyor. Bu temeller üzerinde onu siyasal bir reforma tabi tutma istek ve niyetinin ifadesi olarak “demokratik cumhuriyet” bayrağını yükseltiyor. “Demokratik değişim” sloganı ise aşırılıklarından arındırılmış mevcut burjuva cumhuriyete ulaşmanın barışçıl yolunu gösteriyor. Aslında bulunduğumuz bölge ve dünya düşünüldüğünde gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayali öne sürüyor. Ama bu platformun son derece gerçekçi hedefleri olduğu da biliniyor. Çünkü tüm hesaplar İmralı merkezinde yürüyen müzakerelere göre yapılıyor.

İşte bu seçimlerde toplumun önüne sürülen seçenekler bundan ibaret. Yinelemek pahasına özetlersek, iki aday kurulu burjuva cumhuriyette iktidar olmanın kavgasını verirken, üçüncüsü bu cumhuriyeti aşırılıklarından arındırma ve burjuva niteliğine dokunmadan onu demokratikleştirmenin hayalini kuruyor, “demokratik cumhuriyet” bayrağını yükseltiyor.

İşçi sınıfının bağımsız devrimci konumundan ve çıkarlarından bakıldığında bu seçenekler aslında bir seçenek değil. Çünkü işçi sınıfının sorunu cumhurbaşkanlığı koltuğuna kimin oturacağı değil bu cumhuriyetin burjuva sınıf niteliğiyle ilgilidir. Öyle ya işçi sınıfı 90 yıldır koltuklarında oturanlar değişse de bu burjuva cumhuriyetin kapitalist çarkları altında ezilmekte, cumhuriyetin yönetici makamlarında oturanları da bu çarkların sorunsuzca devamı için çalışmaktadır. Emperyalizme ve sermayeye hizmette ortaklaşan AKP, CHP, MHP ya da diğer düzen partileri bu cumhuriyetin rengiyle, siyasal olarak kimin başında oturacağıyla ilgilidir. İşçi sınıfı açısından bunlardan birini desteklemek demek çarkları sırtında acımasızca dönen nice kuşaklarını tüketen bu cumhuriyetin olduğu gibi sürmesine destek olmak demektir.

İşçi sınıfı esasta bir sınıf egemenliği sistemi olan bu burjuva cumhuriyetin bu temelleriyle bir sorunu olmayan, onu reforme ederek sürdürmekten ibaret “demokratik cumhuriyet” platformunu destekleyemez. Çünkü gerçek bir toplumsal eşitliğin olmadığı yerde demokrasi de olmaz, onun pek “demokrat” başkanları da bir işe yaramaz. Bunun için işçi sınıfı için tek gerçek ve olanaklı kurtuluş cumhuriyetin burjuva sınıf temelleriyle hesaplaşmaktan, bu haliyle gerçekte onu yıkmaktan ve yerine yeni bir sınıf egemenliği sistemi, yani yeni bir cumhuriyet kurmaktan geçiyor. Bu kurulu burjuva cumhuriyeti yıkarak sosyalist bir işçi-emekçi cumhuriyeti kurmak demektir. Gerçek çözüm budur ve bu çözüm ancak devrimci bir yoldan olur.

Bu halde işçi sınıfının bağımsız devrimci çıkarlarını esas alan sınıf devrimcileri, işte bu seçim sürecinde burjuva cumhuriyetinin ana temsilcileri ile birlikte ve onu reforme etmekten başka bir anlamı olmayan demokratik cumhuriyetçilerin temsilcilerinin karşısına sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetinin bayrağını yükseltiyor. Böylelikle tüm gerici seçim oyunu ile birlikte küçük-burjuva reformizmin yaydığı hayallerin karşısına çıkıyor.

Tarihsel ömrünü doldurmuş olan bu burjuva cumhuriyetinin olduğu kadarıyla kuruluşunda yaratılan kazanımlarını korumak, öleni yeniden diriltmek gibi nafile bir çabadır. Mevcut burjuva cumhuriyetin sınıfsal özü ve egemenlik ilişkilerine dokunmadan onu demokratikleştireceğini iddia etmek boşuna hayal kurmaktır. Gerçek çözüm ve işçi sınıfı ile emekçilerin gerçek bir kurtuluş ve demokrasi ancak sosyalist bir işçi-emekçi cumhuriyetinde mümkündür. Böylelikle emperyalizme, sermaye ile onun gerici ve köleci sınıf egemenliği sistemi yıkılarak milyonların siyasal bakımdan da eşit ve özgür yaşayabileceği koşullar yaratılabilir.

İşçi sınıfı işte bunun için kendi bağımsız devrimci yolunu çizmelidir. Gerici burjuva siyasetinin kurulu düzeni pazarlayan bezirganlarına kanmamalı, bu düzen zemininde mümkün olmayan hayallerle gerçek sorunlardan ve sınıf mücadelesinin gerçeklerinden alıkoyanlardan yolunu ayırmalıdır. Bunun için de bu adayların üzerini çizmeli, kendi bayrağı altında birleşmeli, sınıf mücadelesinde safları sıklaştırmalıdır.

Sınıfın devrimci öncüsü de işte bu bakışla, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde işçi sınıfı ve emekçilere bu gerçekleri döne döne anlatıyorlar. Asıl sorunun adaylar değil cumhuriyetin sınıf niteliği olduğunu gösteriyor, çözümün bu çürümüş burjuva cumhuriyetinin başına kimin oturacağına karar vermek değil onu yıkmakta, kurtuluşun ise sosyalist bir işçi-emekçi cumhuriyetini kurmakta olduğunu anlatıyorlar. Bunu hem tarihten hem bugünkü düzenin temel gerçeklerinden yola çıkarak etkin bir biçimde yapıyorlar. Öte yandan ise en büyük enerjilerini de bu hedefi olanaklı hale getirecek olan işçi sınıfının örgütlenmesi ve siyasallaşması için harcıyorlar.

İşte bunun yanında seçimlerde oy sandığı ile ilişkili olarak işçi ve emekçilere ne söyleneceği sorunu bir bakıma önemsizleşiyor. Devrimci öncü sandıkla bir ilişki kurmuyor, devrimci mücadele zemininde kavgasını veriyor ve geniş yığınları da bu konuma çağırıyor.

Ama öte yandan işçi sınıfının ana gövdesi ve emekçiler, henüz devrimci mücadele zemininden epeyce uzak duruyor. Bunun için seçim oyunu bir biçimde işlerken, sandığa gitmemek işçi ve emekçiler açısından siyasal bir edilgenlik dışında bir sonuç üretmiyor. Oy vermenin bu biçimde siyasal işlevini koruduğu bir durumda devrimci öncünün illa da sandığa gidecek olan işçi ve emekçilere çağrısı, kurulu cumhuriyetin gerici ve reformcu tüm seçeneklerinin üzerini çizmeleri ve sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti umudunu yazmaları olacaktır.

 
§