30 Mayıs 2014
Sayi: KB 2014/22

Kavga bitmedi, daha yeni başlıyor!
“Birgün gelecek,
zaman bizim olacak, bizim!”
Uğur Kurt katledildi
Uğur Kurt’un katledilmesi protesto edildi
Alevilerden kitlesel ve öfkeli protesto!
Polis terörü kol geziyor
Depremde mezarda emeklilik, Soma’dan sonra taşeron kölelik!
Kadıköy’de taşeron çalışmaya ve iş cinayetlerine protesto
Kartal’da iş bırakma
geri adım attırdı
DİSK-AR iş cinayetleri raporu

“Çocuk da olsa”
maden işçisi

Maden işçileri bir yol arıyor

Aliağa Belediyesi işçilerinin direnişi sürüyor

Greif işçileri
direnişlerini sonlandırdılar

Greif işçilerinden direniş manifestosu!
1914’te Sosyal Demokrasi: “Bu tehlike anında anayurdu yalnız bırakamayız” - A. Eren
AP seçimleri: AB’de sarsıntı devam ediyor!
Almanya NSA davası
Audi’den faşistlerle
işbirliği itirafı
Erdoğan'ı Köln'de on binler protesto etti
Ege’de yaşanan deprem panik yarattı
İşgal, boykot, direniş
İşgal ve boykot eylemleri aynasında ‘Devrimci Gençlik Birliği’
“Beş yıl sonra kansere yakalandım”
Kapitalizm işçi ve emekçileri öldürür!
Haziran’ın ‘ödülü’
Onurlu kavgamızın namuslu kalem işçileri
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizm işçi ve emekçileri öldürür!

Yaşamak için sosyalizm gerekiyor!

 

-“Bilinen en ölümcül kasırga; 500 bine yakın kişinin ölümüne sebebiyet vermiş olan 1970 Bhola kasırgasıdır. O zamanın batı Pakistan’ını, şimdinin Bangladeş’ini vuran bu kasırga, 7 Kasım 1970’te başlayıp 13 Kasım 1970’te sona erdiğinde, bölgedeki evlerin %85’i yok olmuş ve doğrudan etkilenenlerin sayısı 3,5 milyonu bulmuştur.”

-“1972 yılında İran’da oluşan kar fırtınası 4 bin kişinin ölümüne yol açtı. 3-9 Şubat 1972 tarihlerinde gerçekleşen bu olayda, özellikle İran’ın güneyinde 8 metreyi bulan kar, içerisinde yaşayanlarla beraber yaklaşık 200 köyü haritadan silmiştir.”

-“2012’de ABD’yi vuran kasırgada 286 kişi öldü. ABD’den sonra Haiti, Jamaica, Dominik Cumhuriyeti gibi ülkeler de kasırgadan etkilendiler. Hayatını kaybedenlerin ve evsiz kalanların sayıları oldukça fazla.”

-“3 Aralık 1984 günü, ABD kökenli Union Carbide firmasının Hindistan’da Bhopal’de kurduğu böcek ilacı üreten fabrikadan yanlışlıkla 40 ton metil isosiyanat gazını dışarı atması 18 bin kişinin ölümüne, 150 binden fazla insanın zehirlenmesine neden oldu.”

-“Çernobil’den kaynaklanan radyoaktif serpinti 160 bin kilometrekare toprağı kirletmiş, en az 9 milyon insanı etkilemiş ve 400 bin kişinin evinden olmasına yol açmıştır. 800 bin kişi kaza sonrasındaki temizlik çalışmalarına seferber edilmiştir; çocuklardaki tiroid kanserleri 100 kattan fazla artmıştır.”

-“30 Mayıs 1998- Afganistan’ın kuzeyini vuran şiddetli depremde 3 bin kadar insan yaşamını yitirirken, Takhar bölgesinde 50 köy yerle bir oldu.”

-“4 Şubat 1998- İran’da meydana gelen 7.1 şiddetindeki depremde en az 2 bin kişi öldü, binlerce kişi yaralandı.”

-”17 Ağustos 1999’da gerçekleşen Gölcük depreminde yaklaşık 40 bin kişi öldü.”

Gölcük depreminden çok iyi biliyoruz ki, bu tür doğa olaylarında sermaye sınıfından ölen yok denecek kadar az oluyor. Ölenler ise hep işçi ve emekçiler oluyor. Sonra sermaye ve sözcüleri, Soma Katliamı’nda olduğu gibi, timsah gözyaşlarıyla birlikte, “kader” edebiyatı yapıyor. Yalnız Türkiye’de değil, kapitalizmin -şimdilik- egemen olduğu dünyada her afet sonrasında sermayenin sözleri ve davranışı aynı. Kapitalistlerin işçi emekçilere belirlediği kader ölüme koşullu olduğu için, sermayenin sözleri ve davranışı kendi içinde tutarlı.

Dere kenarında ev yapan işçi ve emekçiler, küçük çapta bir sel felaketinde dahi can ve mal kaybı yaşar. Böyle bir olay sonrasında, dere kenarında ev yapanlar en hafif ifadeyle cehaletle suçlanır. Olayda cehaletin payı varsa dahi, bu, o kişinin değil, kapitalizmin bilgiyi bile parayla satan barbarlığının sonucudur. Öte yandan cehalet değil, dere kenarında ev yapmanın nedeni, insanın barınma ihtiyacıdır.

Gölcük’teki depremde işçi ve emekçilerin evleri de patronların evleri de aynı şiddetle sarsıldı. İşçi ve emekçilerin evleri yıkılırken patronların evleri yıkılmadı. İşçi ve emekçiler de sağlam bir binada oturmak ister. Ama sağlam bir binada oturabilecek parası yoktur. Yani yaptığını Ahmed Arif’in dizeleriyle “bilmezlikten değil, fukarılıktan” yapar.

Kapitalist üretimde, işçi güvenliği değil, iş güvenliği esastır. İşçi ve emekçilerin payına düşen, kötü koşullarda aç/perişan ölmektir. Doğal afetlerde de payına düşen ölümdür. Kapitalizm “tarihin çöp sepetine” atılmadığı ve kapitalizmi tarihin çöp sepetine atmak için mücadele edilmediği sürece işçi ve emekçilerin “kaderi” hep ölümdür.

Bu yazıda felaket tellallığı yapılmıyor. Kapitalizmin nesnel gerçekliği anlatılıyor. Kapitalizmde işçi ve emekçiler hakları için mücadele etmedikçe çaresizdir ve “kaderini” kabullenmeye mahkumdur.

Ancak sosyalizmde işçi ve emekçilerin payına düşen ölüm olmayacak. Üretimde işçi güvenliği esas alınacaktır. Sosyalizmde toplumsal mülkiyet olduğu için, barınma sorunu bireylerin tekil sorunları olarak değil, toplumun sorunu olarak ele alınacak. Tek başına barınma sorunu toplumsal olarak ele alındığında bile yerleşim doğal afetlere karşı maksimum düzeyde korunaklı olacak. Bugün bile sermaye sınıfı doğal afetlerde zarar görmüyorsa, doğal afetlerden korunacak yeterince teknoloji var demektir.

İnternette “doğal afetler” kelimeleriyle arama yapıldığında, Sovyetler Birliği’nde Çernobil dışında doğal afet sonrası ölümler yazmıyor. Kuşkusuz 70 yılda doğal afetler olmuştur. Bu afetlerde ölenler de olmuştur. Ama hiçbiri internette yer alacak kadar büyük değildir. Çernobil ise, adı hala Sovyetler Birliği olsa da sosyalizmin yaşanmadığı bir ülkede gerçekleşti.

Bu gerçekliği göz ardı ederek o gün de sosyalizm yaşandığını söylesek bile, Çernobil dışında, başka bir olay yok. Çernobil SSCB’deydi ama Türkiye’de, Karadeniz’de kanser Çernobil sonrası epeyce arttı. SSCB’de radyasyonlu ürünler imha edilirken, Türkiye’de bakan televizyonda çay içerek radasyonlu çayların reklamını yaptı. Sosyalizmin adı bile insanları korumayı esas alırken, kapitalizmde kâr esas alınıyor.

Gerçek şu ki; işçi sınıfı çaresiz değil, “kaderi” de ölüm değil. En başta kendi özlük hakları için mücadele etmekten, yani bedel ödemekten kaçarak en ağır bedeli ödüyor. Aç kalmamak için mezardan farksız madenlere giriliyor. Ama ölüler aç kalmaz ki... Mezardan farksız madenlere girmemek için bedel ödemeyi göze almak gerekiyor. Yine mezardan farksız evlerde barınmamak için mücadele etmek gerekiyor.

Yaşamak için sosyalizm gerekiyor.

M. Kurşun

 
§