30 Mayıs 2014
Sayi: KB 2014/22

Kavga bitmedi, daha yeni başlıyor!
“Birgün gelecek,
zaman bizim olacak, bizim!”
Uğur Kurt katledildi
Uğur Kurt’un katledilmesi protesto edildi
Alevilerden kitlesel ve öfkeli protesto!
Polis terörü kol geziyor
Depremde mezarda emeklilik, Soma’dan sonra taşeron kölelik!
Kadıköy’de taşeron çalışmaya ve iş cinayetlerine protesto
Kartal’da iş bırakma
geri adım attırdı
DİSK-AR iş cinayetleri raporu

“Çocuk da olsa”
maden işçisi

Maden işçileri bir yol arıyor

Aliağa Belediyesi işçilerinin direnişi sürüyor

Greif işçileri
direnişlerini sonlandırdılar

Greif işçilerinden direniş manifestosu!
1914’te Sosyal Demokrasi: “Bu tehlike anında anayurdu yalnız bırakamayız” - A. Eren
AP seçimleri: AB’de sarsıntı devam ediyor!
Almanya NSA davası
Audi’den faşistlerle
işbirliği itirafı
Erdoğan'ı Köln'de on binler protesto etti
Ege’de yaşanan deprem panik yarattı
İşgal, boykot, direniş
İşgal ve boykot eylemleri aynasında ‘Devrimci Gençlik Birliği’
“Beş yıl sonra kansere yakalandım”
Kapitalizm işçi ve emekçileri öldürür!
Haziran’ın ‘ödülü’
Onurlu kavgamızın namuslu kalem işçileri
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Uğur Kurt katledildi...

Hesap sormak için mücadeleye!

 

Okmeydanı’nda Uğur Kurt’un vurulmasının ardından Alevi emekçiler “artık yeter!” diyerek İzmir, İstanbul, Ankara ve ülkenin dört bir yanında alanlara çıktılar. “Adaletsizliğe ve vicdansızlığa yeter artık! Meydanlara çıkıyoruz” çağrısını yükselten ilerici Alevi örgütlerinin ülkenin dört bir yanında gerçekleştirdikleri protesto eylemleri, yıllardır baskı ve asimilasyon saldırılarına maruz kalan Alevi emekçilerinin biriken öfkesine ışık tuttu.

Uğur için sokağa çıkan Alevi emekçilere gaz ve mermi yağdıran kolluk güçleri, geçen yıl Haziran ayına damgasını vuran büyük halk hareketi sırasında Alevi çocuklarının sokak ortasında kurşunlanmasının da failleriydiler. AKP iktidarının şefi katillerin ellerini soğutmamak için tüm maharetini sergiledi. AKP şefi büyük halk hareketi sırasında da katillerin sırtlarını sıvazlamıştı. AKP iktidarı ve devlet sadece Alevileri katletmekle yetinmiyor. Alevilerin ibadet yapmalarını, inançlarına uygun olarak şehitlerinin cenazelerini kaldırmalarına bile tahammül etmiyor.

Sermaye devletinin yürütme gücü olan AKP iktidarı bir yandan da kentsel dönüşüm adı altında Armutlu başta olmak üzere Alevilerin yoğun olarak yaşadığı semtlerde emekçileri yerlerinden, yurtlarından çıkarmaya çalışıyor. Rantsal dönüşüm projelerinin önünde engel olarak gördüğü ilerici, devrimci dinamiklere, Alevilere, Kürtlere yönelik saldırılara hız veriyor. Bu çerçevede bir kez daha kolluk terörünü arttırıyor.

Uğur’un katledilmesinin arkasında devletin ve AKP iktidarının sistematik saldırı politikaları yer alıyor. AKP iktidarı sadece cinayet işleyenlere destek vermekle yetinmiyor. Aynı zamanda Alevi-Sünni çatışmasının dümenine su taşıyor. Emekçileri mezhep temelinde bölmek için tüm hünerini sergiliyor.

Cemevi’ne cümbüş evi diyen AKP iktidarının şefi katledenleri koltuğu altına alıyor. Bu nedenle katiller hala ellerini kollarını sallaya, sallaya geziyorlar. Bu anlayışın Uğur’un katillerinin göstermelik yargılanmasına dahi izin vermeyeceği aşikardır. Dünden bugüne Alevilerin üzerinde tepinen devlet geleneği, gelinen yerde AKP iktidarı eliyle artarak sürüyor.

Bütün bu katliamlarda kullanılan el farklı da olsa gövde belliydi. Bu gövde faşist sermaye devletinin ta kendisiydi. Devletliler, her seferinde adresi başka yerlerde arasalar da, “kışkırtma”, “tahrik” gibi kılıflara büründürmek için çaba gösterseler de, gerçekte adres de belliydi. Bu adresin adı katliamcı sermaye devletiydi.

Sermaye devletinin egemenleri, dünden bugüne Alevileri sürekli olarak ötekileştirdiler, horladılar, baskılara, şiddete ve katliamlara maruz bıraktılar. Uğur Kurt’un katledilmesi yaşananların son halkasıdır. Tüm saldırı ve katliamların ardından saldırılarla ilgili olarak devlet erkanın yaptığı açıklamalarda iki temel nokta öne çıktı. Bunlardan ilki Alevilere yönelik saldırıların inkar edilmesi, ikincisi ise saldırı ve katliamların icracılarının devlet tarafından sahiplenilmesiydi. Uğur Kurt’un katledilmesinin ardından da aynı tutum öne çıktı. Uğur Kurt’un katledilmesinin ardından AKP sözcülerinden gelen açıklamalar saldırganları daha da cesaretlendirdi. Dinci parti sözcüleri red ve inkara dayanan açıklamalarla yeni katliamlar için kapıları ardına kadar açmışlardı.

AKP iktidarı Alevilere yönelik saldırıları açıkça destekleyen tutumuyla Uğurların katledilmesinin zeminini döşedi. Örneğin AKP iktidarı “Madımak katillerine zaman aşımı” ve “Madımak anmasını yasaklama” vb. tutumlarla fiilen Alevilik inancını yasakladı. AKP şefi Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamalarla Aleviliğe ve Alevilere yönelik saldırıların ayyuka çıkmasına yol açtı. Başta Diyanet İşleri Başkanlığı ve bu kurumdan fetva alan TBMM Başkanı da aynı tutumu sürdürdü. Yargıtay’ın “Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği” hakkında verdiği karar ise yargının da bu red, inkar, yasaklama ve katliama davetiye çıkarma sürecine katıldığının açık göstergesi olarak kayıtlara geçti.

AKP iktidarı laik-anti laik çatışması, başörtüsü, giyim kuşam gibi sorunları büyüterek, işçi ve emekçileri bu temelde bölmek istemekte, bu çerçevede Aleviler üzerindeki baskılar, katliam tehditleri artmaktadır. Son zamanlarda Alevileri hedef alan saldırılarda devletin gizli güçleri saldırıların tertipleyicisi, başta dinci parti olmak üzere açık güçleri ise saldırıların seyircisi veya aktif bileşeni oldular.

Milyonlarca işçi ve emekçi her gün işsiz kalma, evsiz kalma tehdidi altında yaşamını sürdürüyor. Tam da bu ortamda işçi ve emekçiler Alevi ve Sünni temelde saflaştırılmak isteniyor. Bu temeldeki bölünme diğer sorunların önüne geçiriliyor. Aynı sorunları, sıkıntıları yaşayan işçi ve emekçilerin bu temel üzerinden bölünmesi hedefleniyor. Zira dinci parti şefi Çankaya’ya çıkmak için Ağustos’ta yapılacak olan seçimi kazanmak zorundadır. Çankaya stratejisinin başarısı için Alevilere yönelik saldırıyı içeren politik dili bilinçli olarak kullanıyor.

Emekçilere yönelik katliamların ve suni bölünmenin panzehri emek-sermaye çatışmasını temel alan işçi ve emekçilerin politik mücadelesidir. Bunun dışındaki her tutum burjuvazinin ekmeğine yağ sürmek demektir. İşçi ve emekçiler, ekonomik-demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğa son vermek için birleşip, düzene karşı mücadele etmek yerine giderek tırmandırılan laik-anti laik çatışması peşinden sürüklenmemelidir.

Sivas’ta 33 canımızı alan ateş bugün de yanmaya devam ediyor. Gerici-faşist güruhun tutuşturduğu alevler, bugün sermaye devletinin dümeninde oturan dinci parti AKP tarafından harlanmaya devam ediyor. Sivas’ta yakanlar, Roboski’ye bombalar yağdıranlar, bugün sokak ortasında Uğurları kurşunluyor.

Dün tüm bu katliamların üzerini örten düzen yargısı ise, “zamanaşımı” gibi kılıflarla katliamcı devleti aklamayı, tıpkı Gezi şehitleri davalarında olduğu gibi katilleri korumayı sürdürüyor. Özelde sınıf bilinçli işçi ve emekçiler, genelde işçi ve emekçiler, emek-sermaye çatışmasının üzerine çekilmek istenen kara perdeyi yırtmak sorumluluğu ile yüzyüzedir.

Tüm bu vahşet, kirli operasyonlar, katliamlar, provokasyonlar, kontra hukukun kararları işçilerin ve emekçilerin birleşik mücadelesinin önünü kesmek içindir. Bu baskı ve kölelik düzenini yaşatabilmek için ölüm kusan sermaye devletinin hesaplarını ve oyunlarını boşa çıkarmak gerekiyor. Uğur Kurt ve diğer tüm katliamların hesabını sormanın biricik yolu ise birleşik, kitlesel devrimci mücadeleyi yükseltmektir.

Dünden bugüne Recep Tayyip Erdoğan yaptığı açıklamalarla Alevilere karşı kin ve nefret söylemlerinde sınır tanımadığını ortaya koymuştur. Alevilere karşı toplumsal kesimleri kışkırtacak tarzda konuşmalar yapmış, mitinglerde Alevilik inancını yuhalatmıştır. Tam da bu gelişmelerden sonra Alevilere yönelik tehditler artmış, Alevi evleri yurdun dört yanında, tıpkı Maraş Katliamı öncesinde olduğu gibi işaretlenmiş, gelinen noktada katliamcı yaklaşım Cemevleri’ne kadar uzanmıştır.

Katliamlar ve katliam provalarının önüne geçilmesi ancak işçi ve emekçilerin birleşik devrimci mücadelesinin yükseltmesiyle mümkündür. Baskı ve kölelik düzenini yaşatabilmek için ölüm kusan sermaye devletinin hesaplarını ve oyunlarını boşa çıkarmak için yapılması gereken işçi sınıfının devrimci iktidarı yolunda mücadele ateşini harlamaktır. Ancak, bu mücadele büyütüldüğü koşullarda katliamların önüne geçilebilir ve aynı zamanda Uğurların katillerinden hesap sorulabilir.

 
§