Buzdağının görün(mey)en yüzü...
D. Umut
Görüntü ile gerçek arasındaki uçurum, eğer sağlam bir bakışa sahip değilseniz çoğu zaman sizi yanıltabilir. Buzdağının görünmeyen yüzü ya da buzdağının öte tarafı biçimindeki ifadeler tam da bunu açıklamak için günlük dilimize girmiştir. Bu ifadenin bilimsel açıdan belirli bir açıklaması olsa da buzdağının görünmeyen yüzüne bakabilmek her zaman önem taşır. Çünkü, gösterilenden çok sis perdesinin arkasındaki gerçeği aralamak mücadele cephesinden önemli bir ihtiyaçtır. Zira, tespiti doğru yapılamayan süreçler hedefin de kararması sonucunu doğurabilir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Gereğince; İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2014 Ocak Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ’in, Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından yürüyen tartışmalar buzdağının görünmeyen yüzünü göstermeyi zorunluluk haline getirmiştir. Zira, sermaye sınıfının temsilcileri ve AKP’nin şeflerinin benzer yanıltma ve bilinç bulandırma girişimleri yakın süreçte de yaşanmıştır. Şimdilik yerel seçimler sonrasına ertelenmiş gibi görünse de “kıdem tazminatının fona devir” adı altında gaspı saldırısının gündemde olduğu bugün, bu hak gaspı “taşeron işçiler de kıdem tazminatı alacak” türünden tamamen şişirme haberlerle servis edilmiştir. Benzer bir durum sendikaların üye sayılarına ilişkin resmi açıklamalar için de geçerlidir.
Ocak 2014 istatistiklerinin görünmeyenleri
Öncelikle, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre hazırlanan tebliğe göre ücretli çalışan sayısı, Türkiye’de toplam 11 milyon 600 bin 554 kişidir. Bunlardan yalnızca 1 milyon 96 bin 540 kişi sendika üyesi, sendikalı oranı ise yüzde 9,45’tir.
Ocak 2013 istatistiklerinde sendikalı işçi sayısı 1 milyon 1 bin ve sendikalaşma oranının 9.21 olduğu hatırlandığında kaba bir karşılaştırma yapılarak Türkiye’deki sendikalaşma oranlarında artış yaşandığı söylenebilir. Ancak, işin arka planına bakıldığında bu sonuca varmak ne yazık ki mümkün değildir. Sendikalı işçi sayısında yaşanan 95 binlik artışa rağmen sendikalaşma oranında önemli bir değişim yaşanmamasının ana nedeni kayıtlı işçi sayısının da bu süreçte artış göstererek 10.8 milyondan 11.6 milyona yükselmesidir.
Bu hesaplamaya kayıtdışı çalışan yaklaşık 5 milyonluk işçi kitlesini de kattığımızda ortaya daha da vahim bir tablo çıkar. Özetle, AKP’nin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, e-devlet uygulamasıyla beraber sendikaların üye sayılarının arttığı yönündeki açıklamaları emek düşmanı bir partiyi şirin göstermek içindir.
Toplu sözleşme hakkı gasp ediliyor
Üzerinde durulması gereken diğer önemli bir konu ise sendikalı işçilerin sayısının toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısını yansıtmadığıdır. Sermaye devletinin kendi istatistiklerine göre TİS hakkından yararlanan işçi sayısı 700-750 bin arasındadır. Öyleyse, sayıların diliyle konuştuğumuzda bakanlığın sendikalı işçi oranına ilişkin iddia ettiği yüzde 9,45’lik oranın gerçekte yüzde 5 civarında olduğu rahatlıkla söylenebilir.
2012 yılında yürürlüğe giren 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’yla beraber işkolu barajını kademeli olarak yükselten, işyeri barajları ile yetki sistemini sabit tutan sermaye hükümeti AKP, ilk etapta yüzde 1’lik işkolu barajı ile işyeri barajı ve yetki sisteminden geri adım atmaması nedeniyle 240 binden fazla işçinin toplu sözleşme hakkını fiilen gasp etmiştir.
Baraj sistemini koruyarak önümüzdeki süreçte toplu sözleşmeyi zorlaştıran yeni sistemde göklere çıkarılan e-devlet uygulaması da sermaye medyasının iddia ettiğinin aksine sendikal harekette çok büyük bir değişim yaratmamıştır. Kuşkusuz, sendikaya üyeliklerde noter şartının kaldırılıp e-devlet sistemine geçilmesi işçilerin örgütlenmesi için önemli imkanlar yaratmıştır. Ancak, asıl mesele sendikaları gitgide daha çok endişelendiren baraj altında kalma korkusu ve TİS haklarını kaybetmeleridir. Baraj altında kalma korkusu yaşayan bir dizi sendika son dönemde çeşitli bölgelerde yeni örgütlenmelere imza atmıştır. Çalışma ve yaşam koşulları her geçen gün daha da geriye giden sınıf bölükleri sendikalara daha fazla yönelmişlerdir. Yine e-devlet sistemi ile birlikte işçilerin sendikal haklarının ve sendika seçme özgürlüğünün işçilerin elinden alınan şifrelerle (İzmir’de DİSK/Tekstil’in örgütlendiği Yatsan fabrikasında işçilerin e-devlet şifrelerinin alınarak Teksif’e üye yapılmaları ve yetkinin jet hızıyla bu sendikaya verilmesi) gasp edilmeye çalışıldığına dair örnekler bulunmaktadır.
Taşeron köleliğine devam…
Öte yandan, sendikalı işçi sayısındaki kısmi artışı propaganda malzemesi olarak kullanan hükümet, DİSK’e bağlı Dev-Sağlık İş’in 8 bine yakın üyesini hiçe saymıştır. Ocak 2013 istatistiklerinde Dev Sağlık-İş’in 1234 olan üye sayısının 7899 olarak düzeltilmesine yönelik yargı kararını da çiğneyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, taşeron köleliğinin devam etmesi noktasındaki ısrarını ortaya koymuş, binlerce taşeron işçisinin toplu sözleşme hakkını gasp etmiştir.
DİSK-AR’ın, işkollarındaki işçi sayıları ve sendikaların üye sayılarına ilişkin 2014 Ocak ayı istatistikleri üzerinden hazırladığı rapor da önümüzdeki dönemde genelde işçi sınıfı hareketini özelde ise sendikal hareketi tehdit eden gerçekleri ortaya koymuştur.
2018 yılı Temmuz istatistiklerinin açıklanması ile % 3 barajı altında kalacak işkollarında, 5 milyon 870 bin (tüm kayıtlı işçilerin % 51’i) için TİS hayal haline gelirken, bu işçilerin bulunduğu 7 işkolunda işçiler yetkili sendika bulamayacaktır. Kayıtlı işçilerin 3 milyon 637 bini yani % 31’i ise tek sendika tercihine mahkum olacaktır.
Aslolan örgütlülüktür!
Sınıf mücadelesinde ve özel olarak sendikal örgütlenmede temel olan şey örgütlülüktür. İşkolu barajı ile işyeri yetki ve barajını muhafaza ederek örgütlenmenin önündeki engelleri koruyan sermaye sınıfı ve AKP iktidarının önümüzdeki dönemde en büyük garantisi sendikal harekette kazandığı mevziler olacaktır. Hava-İş, TGS gibi sendikalardaki tasfiye operasyonlarını genişletecek olan AKP ve onun hizmetindeki yandaş sendikalar sermayeye hizmette sınır tanımayacaklardır.
Özelleştirme saldırıları ve sendikal harekete yönelik sistemli operasyonlarla mevcut örgütlülük düzeyine büyük darbeler indiren AKP iktidarının elini rahatlatan en büyük etken budur. Sınıfın örgütsüz ve dağınık tablosundan da güç alan AKP şeflerinin “bakın sendikaya üyelikler artıyor, çalışma yaşamı demokratikleşiyor” türünden açıklamaları kolayından yapabilmelerinin arkasında yatan en temel neden budur.
O halde yapılması gereken, sınıf bölüklerindeki örgütlenme eğilimini güçlendirmek ve tüm zorluklarına rağmen mevcut tabloyu tersine çevirecek adımları atmaktır. Bu yolda, sermaye sınıfı ve AKP’nin koyacağı engeller kadar sendikal bürokrasinin de çok büyük bir ayak bağı olacağından kuşku duymamak gerekir. Bunu aşacak olan ise, Greif işçilerinin örgütlü deneyiminde olduğu gibi taban örgütlülüklerini yaratmak ve işçi inisiyatifini güçlendiren önlemler almaktır. |