29 Kasım 2013
Sayı: KB 2013/46

Dinci-gerici iktidarın rant dalaşı kızışırken…
Dış politikada iflas derinleşiyor!
CHP “hizmete” hazırlanıyor...
2014 Bütçesi açıklandı...
Devletin KDK makyajı çabuk döküldü!
ODTÜ yolu, rant ve yerel seçimler!
Sermaye düzenini sel aldı
Öğretmenler Günü hediyesi: Gaz, cop ve tazyikli su!
Petrol-İş Sendikası’nı sorumluluğa davet ediyoruz!
Korozo işçileri: Sendika sendikalığını yapmalı!
MİB MYK Aralık ayı toplantısı...

Kıdem tazminatı sermayenin sofrasında...

Mısır’da “gösteri yasası”na karşı gösteriler
Anlaşma sağlandı!
Baskıcı ve gerici ablukayı dağıtmak için...
Emekçi kadınlar mücadeleyi büyütmeye çağırdı
25 Kasım’da kadınlar şiddete son dedi!
“Polis terörünün emrini verenleri yargılayın!”
İzmir’de Gezi duruşmaları
82 yıl sonra gelen ‘adalet’! 
Çare direniş!
Devlet tutsakları öldürmeye çalışıyor!
“İşçi sınıfının onurlu birliği için...”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

2014 Bütçesi açıklandı...

Emekçiye bütçede yer yok!

 

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu, emekçinin sırtına yeni vergi yükleri bindiren 2014 Bütçesi’ni onayladı. Bu bütçenin de öncekilerden farklı olmadığı ve olamayacağı zaten belliydi. Zira devlet sermaye devletidir ve onun hükümetleri de sermaye sınıfının çıkarına göre bütçe hazırlamaktadır. AKP gibi, şimdiye kadarki tüm hükümetler de ülke ekonomisinin bir yıl içindeki gelir ve harcama kalemlerini sermaye sınıfının ihtiyaç ve çıkarlarını gözeterek hazırladılar. Bundan dolayı örgütlü mücadelenin zorlayıcılığı olmadan, işçi ve emekçilerin insanca yaşam ihtiyaçlarını gözeten bir bütçe beklenmemelidir. Oysa ki bütçe gelirlerinin çoğu da emekçilerden alınan vergilerden oluşur. Bu bir çelişki gibi görünse de kapitalizmin işleyiş yasasına uygundur.

Bütçede önemli gelir kalemlerinden olan vergiler ve temel tüketim mallarına yönelik zamlar yoluyla ücretleri sefalet düzeyindeki işçi ve emekçiler adeta soyulmaktadır. Buna rağmen hükümet yetinmemekte, geçen sene yaptığı gibi, “olağandışı artan bütçe giderlerini” karşılamak için yıl içinde vergi artışı yapmaktadır. Bu yolla da sermayenin ihtiyaçları yine emekçilerin cebinden giderilmektedir. Kriz koşullarında ise emekçilere yüklenen fatura daha da ağır olmakta, emekçilerin sırtından sermayedarlar rahatlatılmaktadır.

Bütçe planlamasında işçi ve emekçilere, emeklilere, eğitime ve sağlığa ayrılan pay ne kadar düşükse, TSK, polis teşkilatı, MİT vb. kurumlara ve örtülü ödeneğe ayrılan pay da o kadar yüksektir. 2014 yılı bütçesinde de bu tercih değişmemektedir. Yeni bütçeye göre eğitime, sağlığa ayrılan pay işçi ve emekçilerin ihtiyacını karşılamaktan çok uzaktır. Ancak “iç güvenlik” için ayrılan kaynağın 25 milyon TL’yi bulduğu bilinmektedir. Sermaye devleti bu tercihe ayrıca zorunludur. Çünkü Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın da ifade ettiği gibi 2014 Türkiye ekonomisi açısından zor bir yıl olacaktır. Babacan şunları söyledi: “Önümüzdeki dönemde küresel konjonktürün özellikle tüm gelişmekte olan ülkeler için daha zorlayıcı olacağı öngörülmektedir. Böyle bir ortamda Türkiye olarak, bir yandan iç ve dış dengeyi sağlam tutmak, diğer yandan büyüme ve istihdamı artırmak durumundayız.

2014 Bütçesi bir kriz bütçesi olarak planlanmıştır. Bu zor dönemin atlatılabilmesi için işçi ve emekçilerin olası bir muhalefeti de sindirilmelidir. Bunun için polis teşkilatı ve diğer kolluk birimleri tahkim edilmektedir. En ufak hak arama eylemine TOMA’yla, panzerle, gazla saldıran devlet bütçe giderlerinde önceliği bu nedenle emniyete ayırmaktadır. Ayrıca Haziran Direnişi sermaye devletinin korkularını arttıran önemli bir deneyim olmuştur.

2014 Bütçesi’nde özel sektöre teşvik vardır ancak işçiye pay yoktur. İşçi ve emekçilerin bu bütçede yeri olmadığı asgari ücrete ve kamu emekçilerine yapılan zamlara bakılarak rahatlıkla görülebilir. Bir diğer örnekse bütçe tartışmaları sırasında atama bekleyen öğretmenler için verilen önerge vesilesiyle görülmüştür. 127 bin öğretmene kadro açılabilmesi için, “kamuya personel alımını” düzenleyen hükümlere ilişkin bütçede değişiklik öngören önerge, AKP’li vekillerin oylarıyla reddedilmiştir. 2014 yılı bütçesi, öğretmen atamaları için sadece 10 bin kadroya izin verecek şekilde, bir değişiklik yapılmadan, Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan geçmiştir. Eğitim emekçilerine ihtiyaç olduğu halde yeterli kadro ayrılmazken, 11 yıllık dönemde polis sayısında yaklaşık 90 bin kişilik artış sağlanması da önceliğin ne olduğunu özetlemektedir. Yine bu nedenle bütçede kamu güvenliği müsteşarlığına ayrılan payın tamamının sağlığa ayrılan payın üç katı olmasına şaşırmamak gerekir.

Bunun yanında bütçeden önemli oranda pay alan diğer bir kurum da Diyanet’tir. AKP iktidarı döneminde, daha öncekilerde olduğu gibi, Diyanet’e fazlasıyla pay ayrılmaktadır. Ancak Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda konuşan Diyanet’ten sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ bunu bile yetersiz bulmaktadır! Dinsel gericiliğin tırmandırılmasının, toplumsal eşitsizliklerin yarattığı tepkilerin farklı kanallara akıtılmasında ya da perdelenmesinde ne denli işe yaradığı bilinmektedir. AKP gericiliğinin devlet bütçesinden Diyanet’e daha fazla pay istemesi tam da bu bilincin yansımasıdır.

Özetle bu düzende bütçe işçi ve emekçilerin insanca yaşam ihtiyaçlarına göre değil, sermaye sınıfının çıkar ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmektedir. Bu nedenle bütçe planlamalarının işçi ve emekçilerin çıkarlarına uygun şekilde değiştirilebilmesi dişe diş bir mücadeleyi gerektirmektedir. İnsanca yaşama yetecek vergiden muaf asgari ücret, parasız nitelikli sağlık ve eğitim hakkı, ihtiyaca uygun ucuz konut, herkese iş, sosyal güvence ve iş güvencesi gibi insanca yaşam talepleri yanında her türlü dolaylı verginin kaldırılması, artan oranlı gelir ve servet vergisi gibi talepler birlikte ileri sürülmeli, mücadele büyütülmelidir.

Bununla birlikte unutulmamalıdır ki, işçi ve emekçiler kendi iktidarlarını kurmadıktan sonra gerçek bir kurtuluştan bahsedilemez. Ancak sosyalist işçi-emekçi iktidarı altında insanca yaşam koşulları elde edilebilir.

 

 

 

 

MİT’ten istihbarat köyü yatırımı

 

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarlığı’na Hakan Fidan’ın atandığı yıl olan 2010’da devlet bütçesinden MİT’e 523.4 milyon liralık ödenek ayrılıyordu. Gelinen yerde bütçe her yıl yükseltilerek 1 milyar lira sınırı geçildi. MİT, bütçesinin 4’te 1’ini istihbarat köyünün yatırımına ayırdı. İstihbarat köyü 744 milyon liraya mal olacak.

Ankara Gölbaşı’nda kurulacak istihbarat köyünde, teknik takip merkezlerini ve yerleşim birimlerini içeren dev bir kompleks yapılması planlanıyor. Daha önce askere ait Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı MİT’e devredilerek dinleme mekanizmaları arttırılmıştı. Yeni istihbarat köyü ile de MİT’in elindeki altyapının daha da genişletilmesi planlanıyor.

Katliamlar, infazlarla dolu bir tarihe sahip olan sermaye devletinin MİT gibi kurumlarının ne işe yaradığı bugün de yaşanan örneklerle açığa çıkıyor. Sadece devrimcilerin, Kürt halkının, işçi ve emekçilerin kanlarını akıtan ve bu tür ‘organizasyonlar’ yapan MİT’i, Maraş, Sivas, 6-7 Eylül katliamları ile hatırlamak mümkün. Bugün Oslo görüşmeleri, Suriye’de ÖSO çetelerinin eğitimi gibi konularda adına sıkça rasladığımız MİT’in nasıl bir misyona sahip olduğunu göstermeye, bu örnekler bile yeterli olmaktadır.

 
§