31 Mayıs 2013
Sayı: KB 2013/22

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfı grev ve direnişlerle çıkış arıyor
MESS Grup TİS sürecinde kritik günler ve olası gelişmeler
Seçim hesapları aynasında “çözüm süreci”
AKP gericiliği topluma egemen kılmak istiyor
Erdoğan’ın Reyhanlı şovu sonuç vermedi
Alaattin Karadağ’ın
katilleri aklandı
Av. Zeycan Balcı Şimşek ve Av. İbrahim Ergün’le Alaattin Karadağ Cinayet Davası üzerine konuştuk
Yasağa karşı eyleme polis saldırısı
Polis tacizlerine karşı açıklama
Bosch direnişçisi
Akan Yılmaz ile konuştuk
Gebze’de metal işçilerine mücadele çağrısı
THY’nin oyunlarına karşı grev kararlılıkla sürüyor
THY’de grev ve mücadele sürüyor
Atilay Ayçin ile
THY grevi üzerine konuştuk
15-16 Haziran’ın yolunu açan işgal, grev, direniş ve özyönetim deneyimleri
Çin çalışma rejimi küreselleşiyor! - Volkan Yaraşır
Dünyanın sokakları hareketli

Fransız emperyalizminin
Afrika politikası

Tetikçileri kurtarma telaşı
Suriye’de yıkıcı savaş ve krizden çıkış arayışları
Rusya: S 300’ler Suriye’ye teslim edilecek!
Bu kuşun kanatlarında
barış yok! - T. Kor
“Marjinal” değil özgürlük ve gelecek isteyen yüzbinleriz!
AKP gölgesini satamadığı tüm ağaçları kesiyor
Deli Dumrul’un sahte cenneti
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tetikçileri kurtarma telaşı

 

1.5 yıldan beri hem kökten dinci çetelerin hem Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) çapulcularının üssü olan Lübnan sınırındaki Kusayr kenti, son haftalarda çatışmaların odak noktası haline geldi. Kusayr kenti ile çevresi hem Baas rejimi için hem silahlı çeteler için kritik bir önem taşıyor. Lübnan sınırında bulunan bölge, aynı zamanda Lübnan Hizbullah’ı için de hayati bir önem taşıyor. Hizbullah militanlarının ilk defa açıkça bu çatışmada yer almalarının temel nedenlerinden biri de budur.

Kusayr’da devam eden harekatın sonucuna, her iki taraf da stratejik önem atfediyor. Bölge çeteler için lojistik, silah ve eleman deposu olarak kullanılıyor. Bu konumundan dolayı Halep, Hums, Hama, İdlib kentlerinde bulunan çeteler için “hayat damarı” işlevi görüyor. Zira Kusayr, Lübnan’daki kökten dinci çetelerle Suriye’dekiler arasındaki geçiş köprüsüdür. Bundan dolayı çeteler, bölgeyi Baas ordusuna kaptırmamak için binlerce kişiyi bu alana yığdılar.

Hizbullah militanlarının da desteğiyle bölgeyi yeniden ele geçirmeye çalışan Suriye Arap Ordusu da (SAO), bu çatışmaya büyük bir askeri, politik ve moral önem atfediyor. Diğer bölgelerdeki çetelerin Lübnan’la bağlantılarını kesmek, sahil şeridini güvenli hale getirmek ve Hizbullah’la doğrudan temas noktasının kopmasını engellemek için, Kusayr ve çevresini denetim altına almak için sokak sokak, ev ev çatışan SAO ve Hizbullah militanları, Kusayr kentinin tamamına yakınını ve çevresindeki bazı köyleri yeniden ele geçirdiler.

Bu çatışmaya uzun süreden beri hazırlanan silahlı çetelerle destekçileri, Baas ordusunun Kusayr’da hezimete uğrayacağını var sayıyorlardı. “Kusayr, SAO’nun Vietnam’ı olacak” türünden iddialı söylemler de kullanan çeteler, sivil halkı kalkan olarak kullanmalarına rağmen ciddi kayıplar vererek parça parça geri çekilmek zorunda kaldılar.

Kusayr’daki çatışmaların seyri, ÖSO ve kökten dincileri tetikçi olarak kullanan emperyalistlerle bölgedeki işbirlikçilerini, son günlerde tedirgin etmeye başlamıştı. ABD, İsrail, Türkiye, Körfez şeyhleri ve AB hem askeri yönden güç kaybeden hem moral çöküntüye doğru sürüklenen tetikçilerini kurtarma çabasına girdiler.

Petro-dolar, silah ve lojistik destek sağlayarak, tetikçileri kamplarda eğiterek iki yıldır Suriye’deki yıkıcı savaşı körükleyen bu güçler, şimdi insani durumdan söz etmeye başladılar. Baas yönetimini yıkmak adına Suriye’yi enkaza çeviren, on binlerce kişinin hayatına mal olan, milyonlarca insanı mülteci konumuna sürükleyen savaşı körükleyenler, şimdi Suriye’deki “trajik durum”a müdahale edilmesi için BM nezdinde harekete geçtiler.

BM İnsan Hakları Konseyi’ni, “Suriye’de kötüleşen insani durumun ele alınması” için acil toplantıya çağıran ABD-Türkiye-Katar üçlüsü, iğrenç bir riyakarlık sergiliyorlar. Zira amaçları çeteleri kurtarmak olduğu halde “insani durum”dan söz ediyorlar.

BM İnsan Hakları Konseyinin 23. oturumunda gündeme gelen talebin kabul edildiği ve acil toplantının 29 Mayıs’ta yapılacağı bildirildi.

Bu arada oturumda konuşan BM Cenevre Ofisi Nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi Büyükelçi Oğuz Demiralp, “Suriye’deki trajik duruma bir tepki vermenin uluslararası toplumun ahlaki bir görevi olduğunu, bu nedenle Kusayr’daki durum konusunda acil toplantı çağrısında bulunduklarını” iddia etti.

Bu iddia, kaba ikiyüzlülükten başka bir anlam taşımıyor. Çünkü ABD-Türkiye-Katar üçlüsü, Suriye’deki yıkıcı savaşın bitirilmesi için gündeme gelen tüm siyasi girişimleri baltalayarak, savaşı körüklediler. Amaçları Baas rejimini yıkmak olduğu için, Suriye’deki yangını körükleyen ABD ile bu sadık iki işbirlikçisinin “insani durumdan” veya “ahlaki sorumluluk”tan söz etmelerini, bundan dolayı kimse ciddiye almıyor. Herke biliyor ki, bunlar, Suriye’deki yıkıcı savaşın bitmesi için değil körüklenmesi için çalışıyorlar. Zira savaşı körükleyerek Esad’ı yıkma çabasından henüz vazgeçmiş görünmüyorlar.

 

 

 

 

Avrupa Birliği çeteleri silahlandırıyor

 

Suriye’deki yıkıcı savaştan çıkış yolu bulunması amacıyla toplanması hedeflenen 2. Cenevre Konferansı için hazırlıklar devam ederken, emperyalistler, ateşi daha da körüklemek için çaba sarf ediyorlar. “Suriye halkını himaye etmek” söylemini kullanan AB emperyalistleri, çeteleri silahlandırarak, bu halkın yıkım ve katliamını daha ağırlaştırmaktan başka bir şey yapmıyorlar.

Brüksel’de bir araya gelen AB dışişleri bakanları, “Esad rejimine baskıyı arttırmak için Suriyeli muhaliflere silah ambargosunun kaldırılması konusunda” uzlaştıklarını açıkladılar.

Savaş kışkırtıcılığında başı çeken İngiltere-Fransa ikilisinin dayatmalarıyla kabul edilen karara göre AB, “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu” (SMDK) adlı dinci gerici işbirlikçilere uygulanan silah ambargosunu 31 Mayıs’tan itibaren kaldıracak. Emperyalistler adına tetikçilik yapan SMDK adlı oluşum, Suriye’de azınlık olan dinci-gericilerden ibaret. Yani AB, kafa kesen, göğüs yaran kökten dinci çetelere, artık doğrudan silah gönderecek.

Suriyeli muhaliflerin bir kısmı, AB’nin kararını dinci-gericileri güçlendirme çabası olarak yorumlarken, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, Avrupa Birliği’nin Suriye muhalefetine uygulanan silah ambargosunun kaldırılması kararının gelecekteki Cenevre Suriye Uluslararası Konferansı’na zarar vereceğini belirtti.

Moskova’da gazetecilere açıklama yapan Ryabkov, “Bu karar çifte standardın bir yansımasıdır ve 7 Mayıs’ta Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin anlaşmaya vardığı uluslararası konferansın geleceğine doğrudan zarar verecektir” dedi.

Demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi kavramları tekrarlayıp durma konusunda pek maharetli olan AB şeflerinin dinci-gerici çeteleri silahlandırmak için atağa kalkmaları, bu emperyalist birliğin de, Suriye’deki yıkım ve vahşi katliamlardan birinci derecede sorumlu olduğunu kanıtlamaktadır.

Vurgulamak gerekiyor ki, İngiltere-Fransa ikilisi, iki yıldan beri çeteleri silahlandıran güçler arasında yer alıyordu. Hal böyleyken AB’nin aldığı bu karar, daha önce dolaylı veya gizli yollarla Suriye halkına karşı işlenen suçlara, “yasal kılıf” işlevi görecektir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, —gizli imzalanan ve Ekim Devrimi’nden sonra Bolşevikler tarafından ifşa edilen— Seykes-Picot Anlaşmasıyla Ortadoğu’yu yapay sınırlarla bölüp aralarında paylaşan İngiliz-Fransız emperyalistleri, son dönemde bölgede “etkisiz elaman” durumuna düşmeye başladılar. Libya’dan sonra Suriye’de de histerik bir şekilde savaş kışkırtıcılığı yapmalarının esas nedeni budur.

Destek verdikleri tetikçiler aracılığıyla bölgedeki varlıklarını sürdürmek için çırpınan İngiltere-Fransa ikilisi, böylece nasıl da eli kanlı birer emperyalist güç olduklarını yeniden gözler önüne sererken, buna destek veren diğer AB üyeleri de, bu suça ortak oluyorlar.