5 Ekim 2012
Sayı: SİKB 2012/07 (40)

 Kızıl Bayrak'tan
Yeni Ekimler için
devrime hazırlanıyoruz
Sermaye devleti savaşa hazırlanıyor!
Sayfalarından kan damlıyor!
AKP’nin 4. Kongresi
Bozuk düzende sağlam çark olmaz
Oslo tartışmaları yerini yine
imha planlarına bıraktı
Ulucanlar şehidi Habip Gül mezarı başında anıldı!
Baraj mizanseni ve tasfiye operasyonu
Elit Çikolata’da işten atma saldırısı
Eylül ayında iş cinayetlerinde 83 ölüm
“Direnmek yaşamaktır!”
GOP’ta işçilerin yeni mevzisi kuruldu!
Alevilik sorunu
4+4+4 sisteminde
özel gereksinimli çocukların durumu
Eğitimin gericileştirilmesine karşı mücadeleye!
Avrupa işçi ve emekçilerin
eylemleriyle çalkalanıyor
Kıtalarda grevler, protestolar...
Alman devletinin “4. zenginlik ve yoksulluk raporu’’ ve yakıcı gerçek
Kapitalizm, işçinin sermayeye
çevrilmiş kanıdır!
Birleşik, kitlesel, devrimci bir
6 Kasım için!
4+4+4, harçlar, dershaneler, sınav sistemi, yeni YÖK Yasası…
Cam fanus içinde metamorfoz
Neşet Ertaş’ın ardından…
Bahçelievler Katliamı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Alman devletinin “4. zenginlik ve yoksulluk raporu’’ ve yakıcı gerçek

 

Alman devleti geçtiğimiz günlerde bir zenginlik ve yoksulluk raporu yayınladı. Almanya federal hükümetinin yaptırdığı ‘4. Yoksulluk ve Zenginlik Raporu’ ilk elden ve elinde olmayarak, kapitalizm hakkında yayılan burjuva efsaneleri yerle bir ediyor. Fakat raporun bizim açımızdan en dikkate değer olan yanı, Marksistler’in kapitalizm hakkında söylediklerinin bir kez daha doğrulanmasıdır. Gerçek şudur ki, gelinen yerde mızrak artık çuvala sığmıyor, gerçekler, bütün yalan propaganda ve çarpıtmalara karşın, kendisini kabul ettiriyor.

Zenginlik ve bolluk aynı biçimde ve aynı oranda, emekçiye yansımaz. Tersine emekçinin aldığı pay ters orantılı olarak küçülürken, kapitalistin aldığı pay artar. Zenginlik ve yoksulluk arasındaki açı emekçinin aleyhine hep büyür, giderek bir uçuruma dönüşür.

Çalışan emekçi sınıflardır. Üreten ve yaratan da onlardır. Tüm zenginlikler onların emeğinin ve alınterinin eseridir. Ne var ki, üretim araçları burjuvazinin elindedir ve tabi ki, devlet denen zor aygıtı da. Sırf bu yüzden, egemen sınıf, yani burjuvazi, emekçilerin ürettiği her şeye el koyar. Tüm zenginlikler onun elinde toplanır. Yani, işçilerin bizzat kendilerinin ürettiği toplumsal zenginlik, onların yoksulluğunun, açlığının ve sefaletinin nedeni olur. Bu yalın gerçeği, çağının büyük düşünürü ve ütopik sosyalizmin kurucusu Fourier, doğru bir tanımlamayla “bolluk, sıkıntının ve yoksulluğun kaynağı olur“ diyerek ortaya koymuştu.

Marks ve Engels’in 19.yy’da, hem de daha kapitalizmin bugün ulaştığı düzeyin çok gerisinde olduğu bir dönemde, kapitalist üretimin kaçınılmaz olarak bir yandan sermaye birikimini ve sermayenin yoğunlaşmasını sağlarken, diğer taraftan ise yoksulluk ve açlığı kitleselleştirerek büyüteceğini yazıyorlardı.

Bilimsel bir dünya görüşü olarak da Marksizm döne döne doğrulanmıştır ki, zenginliğin kaynağı işçinin bizzat üretim süreci içinde ürettiği artık-değerdir. Bir başka söyleyişle, ödenmemiş emektir. Marks zamanında bunu, “Ödenmemiş emeğe elkoymanın, kapitalist üretim tarzının ve bu üretim tarzında ortaya çıkan işçi sömürüsünün temeli olduğu;..bu artı-değerin, varlıklı sınıfların ellerinde sürekli olarak artan sermaye birikimlerinin çıktığı değerler tutarını oluşturduğu gösterildi.’’ diyerek dile getirmişti.

‘4. Yoksulluk ve Zenginlik Raporu’ istemeyerek de olsa, tümüyle Marks’ı doğrulamak zorunda kalmıştır.

4. Yoksulluk ve Zenginlik Raporu;
Servet- sefalet kutuplaşmasının büyüdüğünü doğruluyor

Federal Alman hükümetinin hazırlattığı ‘4. Yoksulluk ve Zenginlik Raporu’ kapitalist üretim sürecinin sefalet-servet kutuplaşmasının büyüyerek devam ettiğini saptamak zorunda kalmıştır. Rapora göre 1992 yılı başından 2012 yılı başına kadar geçen süre içinde özel servet 4,6 trilyon eurodan yaklaşık 10 trilyon euroya yükselerek iki kattan fazla bir artış göstermiştir. Sadece 2007 ile 2012 yılları arasındaki “kriz döneminde” emlak, arsa, parasal yatırımlar, emeklilik maaşları gibi varlıkların da içinde sayıldığı özel servet 1,4 trilyon euro kadar artmıştır. Kapitalistlerin serveti iki kattan fazla artarken, emekçinin payına ise sefaletin katlanarak artması düşmüştür.

Yine bu aynı rapora göre “yüzde 10’luk en zengin kesim 1998 yılında toplam servetin yüzde 45’ini elde ederken 2008 yılında yüzde 53’lük bir paya sahip olmuştur’’. Sermayenin yoğunlaşmasının bundan daha acık bir itirafı yoktur. Sermaye ve servet yüzde 10’luk bir kesimin elinde yoğunlaşırken, hane halkının yüzde 50’lik alt kesiminin serveti ise, toplam servete oranla sadece yüzde 1’lik bir artış kaydetmiştir.“

Bu aynı durumu ücretler sorununda da görüyoruz. Rapora göre üst kesimde ücretlerin “pozitif arttığı” belirtilirken, tam zamanlı çalışanların yüzde 40’lık alt kesiminin gelirinin ise, enflasyondaki düşüşe rağmen, azaldığı kaydedilmektedir. Emperyalist burjuvazi, bir yandan serveti kendi elinde toplarken, izlediği ücret artışı politikası ile, kendisine kapı kulları yaratmayı da ihmal etmemektedir. Çalılşanların üst kesiminin ücretlerini “pozitif’’ yönde artırarak, işçi sınıfı içerisinde yarattığı aristokrat tabaka bunun ifadesidir. Bu arada, çalışanların yüzde 40’lık kesiminin ücretlerinde yaptığı kesintileri bu işçi aristokratları yaratmada kullandığı bilinmelidir.

Rapor bu gerçeklerin yanı sıra devletin varlıklarında da erime olduğunu saptamıştır. Örneğin, devletin varlıklarının 1992 yılı başı ile 2012 yılı başı arasında 800 milyar euro gerilediği tespiti yapılıyor.

Kısacası, sözkonusu rapor taslağı en zengin kesimin daha da zenginleştiğini, buna karşılık çalışan kesimlerin daha da yoksullaştığını ortaya koyuyor

En zengin yüzde 10’luk kesimin zenginliginin temeli nedir? Hiç kuşkusuz rapor bu soruya cevap vermiyor. Fakat, toplumun % 40’ının gelirinin “Enflasyondaki düşüşe rağmen azaldığı kaydedildini’’ söyleyerek, dolaylı olarak, sermaye birikiminin kaynağını da itiraf ediyor.

Soruya en tam ve en dolaysız cevabı ise Marks verir.. “Ödenmemiş emeğe el koymanın, kapitalist üretim tarzının ve bu üretim tarzında ortaya çıkan işçi sömürüsünün temeli olduğu;..bu artı-değerin, varlıklı sınıfların ellerinde sürekli olarak artan sermaye birikimlerinin çıktığı değerler tutarını oluşturur.” (Marks)

Burjuvazinin endişeleri artıyor

Rapor taslağı, burjuvazinin o çok sevdiği ve yığınları aldatmanın aracı olarak kullandığı “bu tarz bir gelişmenin halkın adalet duygusunu zedelediği” saptamasını yaparak, sona eriyor.

Raporu yorumlayan Stuttgarter Zeitung ise; “Krize rağmen az sayıda kişi servetine servet katarken devlet fakirleşiyor. Sol kanattan gelen tepkiyi siyasi refleks diye geçiştirmek doğru olmaz. Kesin olan, bunun böyle devam edemeyeceği, aksi takdirde de devletin manevra alanının daha daralacağıdır. Zenginler bundan böyle toplumun refahına daha fazla katkıda bulunmalıdırlar” diyor.

Bu geleceğe dönük bir korkunun itirafıdır. Bu korku ilk kez dile getirilmiyor. Örneğin bundan bir yıl önce Eylül 2011’de, Avrupa parlemantosunda, kapitalizmin geleceğinin tartışıldığı bir oturumda, Belçikalı muhafazakar gerici milletvekili Derk Jan Eppink “Yunanistan’ın iflası an meselesidir Sayın Başkan! Bazıları Euro tahvilleri vasıtası ile bir transfer birliği başlatmak istiyorlar. Ben Almanya’nın endişelerini anlıyorum. Parayı ödemek zorunda kalacak olanlar Almanlar. Peki ama, ya Almanya kendisi zorluğa düşerse ne olacak? O zaman kurtarıcıyı kim kurtaracak?” diyerek, endişesini dile getirmişti.

Bu korku gitgide büyüyecektir. Burjuvazinin daha bugünden duyduğu bu korkuyu gerçeğe çevirecek yegane güç ise, kendi öz partisinde örgütlenmiş işçi sınıfı olacaktır.