29 Haziran 2012
Sayı: SYKB 2012/26

 Kızıl Bayrak'tan

AKP iktidarı Suriye’yi “düşman” ilan etti

Emperyalizmin maşaları Suriye halkına savaş ilan ettiler
Irkçı-inkarcı devletin Kürt sorunundaki açmazı derinleşiyor

Faşist baskı ve teröre karşı mücadeleyi büyütelim

Kamu emekçilerine tutuklama terörü
KESK operasyonuna sokakta yanıt
Atılım ve ETHA’ya polis baskını
Sivas katliamının hesabını emekçiler soracak!
Katil devletten hesap sorma çağrısı
İzmir’de sınıf seminerleri başladı
DHL Lojistik işçileri direnişte!
MICHA işçileri direniyor!
MESS Grup Toplu Söleşme Süreci ve Görevlerimiz
Taleplerimiz ne olmalı?
Avrupa’da sınıf hareketi radikalleşiyor-Volkan Yaraşır
İspanya’da madenci grevi
Kazanılmış haklarımız ve geleceğimiz için greve-direnişe!
“Hapishanesiz bir toplum istiyoruz!”
BDSP: Kürtaj haktır, Roboski katliam!
‘Düşmanın’ hedefinde öğrenciler var
“İş cinayetlerine karşı mücadele ortaklaşmalı”
Yeni Roboski hikayeleri yazılırken
Sorunların kaynağı olduğu yerde durdukça yara kanamaya devam edecektir!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Avrupa’da sınıf hareketi radikalleşiyor

İspanya’da maden işçilerinin militan direnişi: Süresiz grev, yol blokajları, primitif roketler ve sapanlar

Volkan Yaraşır

Avrupa’da mali krizin yaygınlaşması ve derinleşmesi sınıf hareketinin yükselişine yol açtı. Avrupa işçi sınıfı, tarihinin son derece önemli bir momentini yaşıyor. Bu moment, 21. yüzyılın büyük birikimlerini işaretliyor ve devrimin güncelliğinin zeminlerini örüyor.

2008’den sonra Avrupa, kapitalist krizin odağına dönüştü. Kapitalist devletlerin eliyle tekellerin, sigorta şirketlerinin, bankaların kurtarılma operasyonu Avrupa’da kendini mali kriz olarak dışa vurdu. Mali kriz, 2009’dan sonra özellikle kıtanın Akdeniz havzasını şiddetle sarstı. Önce Yunanistan’da başlayan mali kriz, senkronize bir karakter gösterdi. Hızla İrlanda, İzlanda, Portekiz ve İspanya’yı sardı. Önümüzdeki dönemde İtalya ve hatta Fransa’nın mali kriz sarmalı içine girme olasılığı yükseliyor.

Bu süreçte sınıfsal antagonizmanın şiddetlenmesine bağlı olarak, kıta düzeyinde sınıf hareketinde büyük dalgalanmalar oldu.

Kıtanın her coğrafyasında grevler, genel grevler, direnişler, görkemli sınıf ve kitle hareketleri ve ayaklanmalar yaşandı. Yaşanmaya devam ediyor.

Özellikle Yunanistan, Avrupa’da sınıf mücadelesinin ön cephesine dönüştü. Bir mücadele odağı haline geldi. Üç yıllık bir dönemde Yunanistan’da 50 büyük grev yaşandı. Bu grevlerin 18’i genel grev olarak gerçekleşti. Yunanistan halen kıta düzeyinde sınıfsal antagonizmanın en yoğun ve en keskin yaşandığı coğrafya olarak dikkat çekiyor.

Ön devrimci durumun yaşandığı ülkede sınıf hareketinin gelişim seyri, Avrupa işçi hareketinin yönelimini etkileyecek niteliktedir.

Seçimlerden sonra Yunanistan’ın içine girdiği süreç, özellikle 2012’nin ikinci yarısı ve 2013 yılı son derece kritik gelişmelere sahne olabilir.

Artık Yunanistan “sorunu”, “kıta sorununa” dönüştü.

Bu konjonktürde İspanyanın yaşadığı mali kriz ve maden işçilerinin militan mücadelesi Avrupa’da bir dizi yeni gelişmenin önünü açabilir.

İspanya işçi sınıfı kapitalist krizin yıkıcı etkilerine karşı, uzun bir suskunluk döneminden sonra harekete geçti. Etkili genel grevler gerçekleştirdi. Ayrıca Öfkeliler Hareketi’nin doğuşu toplumsal muhalefete güç verdi ve hızla şekillenmesine yol açtı.

İspanya’da son dört yıl içinde toplumsal muhalefetin gelişimi ve işçi sınıfının hareketliliği, Asturias maden işçilerinin süresiz grevleri ve militan mücadeleleriyle taçlandı.

Maden işçilerinin Asturias, Kastilien ve Leon kentlerinde olağanüstü direnişleri ve militan mücadeleleri sınıf hareketine yeni bir soluk oldu.

Özellikle Yunanistan işçi sınıfının ihtiyacı olan ve beklediği enternasyonal destek Asturias maden işçilerinden geldi. Maden işçilerinin bir ayı bulan süresiz grevi ve sürekli direniş hali Avrupa gericiliğine karşı açılan “yeni” bir cephenin habercisi oldu.

İspanya’da zombi bankacılık krizi

İspanya, 2012’nin ilk çeyreğinde, İrlanda’nın daha önce yaşadığı zombi bankacılık krizine benzer bir kriz içine girdi. İspanya’nın dördüncü büyük bankası olan Bankia’nin iflası ve bankanın devlet tarafından “kamulaştırılması” krizin şiddetini ortaya koydu. İspanya’da bankacılık sisteminin çökme riski yanında, sert bir mortgage krizinin gündeme gelme olasılığı üzerinde duruluyor.

Pro-faşist karakterli M. Rajoy hükümeti bu gelişmeler karşısında, acil olarak troykadan 100 milyar €’luk yardım talebinde bulundu. İspanya’da mali krizin derinleşmesi, başta İberya olmak üzere, Avro bölgesini sarsacak potansiyel taşıyor.

İspanya’nın Portekiz’le entegrasyon düzeyinin yüksekliği düşünüldüğünde, yaşanan mali kriz Portekiz için yıkım anlamına gelebilir.

İspanya’nın zombi bankacılık merkezi olarak işlev gören Portekiz’in, İspanya’nın yaşadığı bankacılık kriziyle içinden çıkılmaz bir anafora sürüklenmesi işten bile değildir.

İspanya AB içinde işsizlik oranı en yüksek olan ülkelerin başında geliyor. İspanya’da işsizlik oranı çalışabilir nüfusun %26’sına yükseldi. Gençlik içinde bu oran %40’ı buluyor.

2010 yılında İspanya’da bazı bankaların batması hükümetin müdahalesiyle engellendi. Bu bankalara 4.5 milyar € aktarıldı. Böylece sorun bir müddet ötelendi. Ne var ki bu yıl içinde Bankia’nın iflası sorunun ciddiyetini yeniden ortaya koydu. Bankia olayı İspanya’da zombi bankacılık krizini tetikledi.

M. Rajoy hükümeti acilen troykayla görüşmeye başladı. İspanya’da bankacılık sisteminin çöküşünü engellemek için bir dizi karar aldı.

Bankia’nın devletleştirilmesi bu kararlardan biriydi. Bu kararın ekonomiye maliyetinin 30 milyar € olacağı tahmin ediliyor.

Bankia’nın “kurtarılması” krizin aşılması anlamına gelmiyor. İspanya ekonomisi çok boyutlu bir kriz yaşıyor. Bu yıl İspanya’nın 81 milyar €’luk bir borç ödemesi var. Ayrıca hükümet bankalara 62 milyar €’luk ek sermaye bulmaya çalışıyor. Zombi bankalarının sermaye sıkıntısı yıkıcı bir noktaya ulaşmış durumda. Yükselen faizlerden dolayı, ülke içinde yaşanan kredi sıkıntısı, birçok işletmenin iflasına neden olabilir.

Troyka’dan talep edilen 100 milyar €’nun İspanya ekonomisini düze çıkarması mümkün değil. İspanya, bir anlamda daha önce Yunanistan’ın geçtiği yoldan geçiyor. Troyka’nın her borç verme operasyonu, Yunanistan’ın yıkımı ve yeniden sömürgeleştirilmesi anlamına gelmişti. “Yardım” troykanın hakimiyetini pekiştiren ve ajandasını soğukkanlı bir şekilde hayata geçirmesini sağlayan şartlar yaratıyor.

İspanya’nın yaşadığı zombi bankacılık krizinin derinleşmesi, ekonominin hızla çöküşüne yol açabilir. 100 milyar € ancak borç çevrimini döndürmeye ve zombi bankacılığının ateşini geçici olarak düşürmeye yarayabilir.

Öte yandan İspanya’yı sarsacak bankacılık sistemindeki bir krizin Avro bölgesinde yıkıcı sonuçlar yaratması kaçınılmazdır. En başta, süreçten İtalya etkilenebilir. İspanya ve İtalya’yı sarsacak mali krizin dalgası AB bölgesinde büyük çöküşleri beraberinde getirebilir. Bu yıl içinde IMF’nin bu yönde uyarıları olmuştu. IMF, Avrupa Merkez Bankası’na Avrupa bankacılık sistemini besleyecek ve finansal destek sağlayacak düzenlemeler içine girmesinin gerekliliğini belirtmişti. Ayrıca AB bölgesinde bir finans krizinin, küresel etkilerinin sarsıcı olacağı üzerinde durmuştu.

AB’nin Yunanistan, İzlanda, Portekiz ve İspanya’da mali krizleri kontrol etmesi için, acil olarak 1 trilyon €’ya ihtiyacı olduğu açıklandı. İtalya sürece dahil olduğunda 1 trilyon €’ya daha ihtiyaç olduğuna vurgu yapılıyor.

Pro-faşist hükümetin sınıfa açık saldırısı: İşyeri kapatma, işsizlik, açlık ve sefalet

M. Rajoy hükümeti, iktidara gelmesiyle ilk adım olarak çalışma yasalarını değiştirdi. Sınıfa açık bir saldırıyı ihtiva eden bu yasalarla esnekleştirme, güvencesizleştirme ve sendikasızlaştırmanın önü açıldı. En önemli saldırılardan biri çalışma saatlerinin yükseltilmesi oldu. Rajoy hükümeti, haftalık çalışma saatlerini 35’ten 37.5 saate çıkardı.

Rajoy hükümetinin saldırısının ikinci adımı, özellikle eğitim ve sağlık gibi kamusal alanlara yönelik bütçe kesintileri oldu. Bu yönde 27 milyar €’luk bir operasyon gerçekleştirdi. Böylece eğitim ve sağlığın hızla metalaşması ve paralı olmasının önü açıldı.

Devlet sübvansiyonlarının kaldırılması yönünde bir dizi başka radikal adımlar da atıldı. Sübvansiyonlarda yapılan kesinti, özellikle maden işçileri için ölümcül sonuçlar doğurdu. Sübvansiyon operasyonu bir yanıyla özelleştirme, öte yanıyla sistematik işten çıkarma, sınıfı atomize etme ve sendikal örgütlülüğü parçalama şeklinde biçimlendi.

İspanya hükümeti zombi bankaları kurtarmak için 2010 yılında bu bankalara, 4.5 milyar € “şırınga” etmişti. Şimdi yine aynı bankaları “kurtarmak” için troykadan 100 milyar € istiyor. Spekülatörlere, bankalara ve kapitalistlere aktarılacak bu paraya karşılık, maden sektöründe ise karşı devrimci operasyonlara girişiyor.

Hükümet, madenlere yapılan sübvansiyonlarda %63 oranında kesintiye gidileceğini açıkladı. Bu açıklamanın direkt anlamı madenlerin kapatılması ve işsizlik demektir. İspanya’da neo-liberal politikalar sonucu son 20 yılda stratejik önemde birçok maden ocağı kapatıldı ve 40 bin maden işçisi işsiz kaldı.

Madenlere yapılacak toplam sübvansiyon miktarı 70 milyon €’yu buluyor. Binlerce işçinin geleceğini kolayca gasp eden hükümet, zombi bankalara 100 milyar € transfer yapmaya hazırlanıyor. Kapitalist devletin bu kararı, maden işçilerinde muazzam bir öfke patlamasına neden oldu.

Asturias bölgesinde 8 bin maden işçisi ayağa kalktı. 23 Mayıs’ta greve çıkan maden işçileri, 31 Mayıs’ta grevlerini süresiz greve dönüştürdü. İşçiler geleceklerini, işlerini korumak için harekete geçti. Grevi şehre ve sokaklara yaydı. Halkın desteğini kazandı. Polisin ve askeri birliklerin saldırısına karşı, tarihsel tecrübelerine dayanarak önlemler aldı.

Asturias bölgesi sınıf mücadelesi tarihinde önemli bir yere sahiptir. Maden işçileri hem İspanya İç Savaşı öncesi diktatörlüğe, hem de Franco faşizmine karşı önemli direnişler gerçekleştirdi. Katliamlara ve kıyımlara uğradı. Bu kolektif bilinç ve ruh haliyle maden işçileri bir dizi savunma ve direniş birlikleri oluşturdu. Bu yönde “gerilla” taktikleri geliştirdi. Vur-kaç ve hızlı geri çekilme yöntemleri uyguladı.

Asturias’ta başlayan grev Leon, Kastilien ve Aragon bölgelerine yayıldı. Direniş genişledi.

Maden işçileri bir ayı bulan grev ve direnişleri içinde, 140 ana arterde yol blokajları yaptı. Köprüler kapattı. Ana arterlere kömürler yığdı. Tomruklarla blokaj ve barikatlar oluşturdu. İspanya’nın ve bölgenin kritik otoyollarını bloke etti. Barikatlar kurarak, direnişin sürekliliğini sağladı. Aynı blokajlar bazen demiryollarında da uygulandı.

Yol blokajları, direnişler bölgedeki ulaşımı büyük ölçüde engelledi. Bölge halkı madencilere aktif destek verdi. Ayrıca krize karşı gelişen öfkeliler hareketi ve 15 Mayıs (15 M) madencilerle dayanışma içine girdi.

13 Haziran’da polisin geniş kapsamlı operasyonu ve saldırısı, madencilerin direnişiyle püskürtüldü. Madenciler tam bir sokak savaşçıları gibi hareket etti. İmajları, el yapımı roket atarları, havai fişek düzenekleriyle polisi blokajlara yaklaştırmadı. Sapanlarla maden işçileri kendilerini savundu ve polisin saldırılarını boşa çıkardı.

Bu militan direniş ve barikat savaşı, 18 Haziranda ülke çapında madencilerin gerçekleştirdiği genel grevle taçlandırıldı. Genel greve katılım %100 olarak gerçekleşti.

Maden işçilerinin radikal ve militan direnişi ve barikat savaşları, işçi sınıfının öfkesinin boyutunu ortaya koydu.

Bugün İspanya’da kendini dışa vuran bu sınıfsal öfke ve kin, Avrupa işçi hareketinin içine girdiği yeni dönemin ilk pratikleri olarak değerlendirilebilir.

Özellikle mali krizin yarattığı altüst oluş, siyasal ve toplumsal yıkım programları, başta Yunanistan olmak üzere, bu ruh halinin yaygınlaşmasına yol açabilir.

Avrupa’da krizin yıkıcı etkileri; işsizlik, geleceksizlik tehdidi ve hızlı yoksullaşma işçi hareketini radikalleştiriyor. Kapitalist krizin ilk yıllarında Fransa’da fabrika işgal eylemleri, yangın bombalarıyla fabrikaları bloke etme ve Cio’ları esir alma gibi pratikler yaşanmıştı. İngiltere’de illegal ve fiili grevler görüldü. Küresel düzeyde ekstrem reaksiyonlar doğmuştu. Güney Kore’de son derece sert eylemler gerçekleşti. Ssanyong fabrikasında 72 gün süren fabrika işgal eylemi yapıldı. İşçiler molotof kokteyli, demir çubuk ve sapanlarla kendilerini korudu. Polis ve çete saldırılarını boşa çıkardı.

Kapitalist krizin yeni evresinin Avrupa’ya yansımaları İspanya madencilerinin radikal ve militan direnişine sahne oldu. Benzer gelişmeler Yunanistan’da da yaşanabilir. Yeni hükümetin sosyal yıkım programına ve toplu işten çıkarmalara karşı gerçekleşecek grevlerde ve kitle gösterilerinde polisin ve neo-faşistlerin saldırıları sert mukavemetin ve direnişlerin önünü açacaktır. İspanya maden işçileri bu anlamda yol gösteriyor.

İspanya madenci direnişi Avrupa işçi hareketinin yeni aşamasının ilk işaret fişeği oluyor. Avrupa işçi sınıfının meşru, fiili, radikal ve militan mücadelesi güçleniyor.

Sapanlar, primitif roketler, barikatlar işçi sınıfının ruh halinin ve öfkesinin dışavurumudur. Bu ruh hali ve muazzam sınıfsal öfke yıkıcı enerjinin birikimlerinin ve olası büyük patlamaların ön habercisidir.