29 Haziran 2012
Sayı: SYKB 2012/26

 Kızıl Bayrak'tan

AKP iktidarı Suriye’yi “düşman” ilan etti

Emperyalizmin maşaları Suriye halkına savaş ilan ettiler
Irkçı-inkarcı devletin Kürt sorunundaki açmazı derinleşiyor

Faşist baskı ve teröre karşı mücadeleyi büyütelim

Kamu emekçilerine tutuklama terörü
KESK operasyonuna sokakta yanıt
Atılım ve ETHA’ya polis baskını
Sivas katliamının hesabını emekçiler soracak!
Katil devletten hesap sorma çağrısı
İzmir’de sınıf seminerleri başladı
DHL Lojistik işçileri direnişte!
MICHA işçileri direniyor!
MESS Grup Toplu Söleşme Süreci ve Görevlerimiz
Taleplerimiz ne olmalı?
Avrupa’da sınıf hareketi radikalleşiyor-Volkan Yaraşır
İspanya’da madenci grevi
Kazanılmış haklarımız ve geleceğimiz için greve-direnişe!
“Hapishanesiz bir toplum istiyoruz!”
BDSP: Kürtaj haktır, Roboski katliam!
‘Düşmanın’ hedefinde öğrenciler var
“İş cinayetlerine karşı mücadele ortaklaşmalı”
Yeni Roboski hikayeleri yazılırken
Sorunların kaynağı olduğu yerde durdukça yara kanamaya devam edecektir!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Taleplerimiz ne olmalı?

Süreçte taleplerimizi içeren sözleşme taslakları özel bir önem taşıyor. Zira tüm bir dönem boyunca sermayeye karşı yürütülecek mücadelenin kapsamını ve düzeyini taleplerimizin niteliği belirleyecektir. Şöyle ki hak taleplerimizi karşılamayan bir taslak için hiçbir işçi arkadaşımız bedel ödemeyi göze almayacaktır. Oysa beklentilerimize uygun bir taslak uğruna bedel ödenecek, dişe diş bir mücadeleden kaçınılmayacaktır. Bunun için toplu sözleşme masasına işçiler adına konulacak taslağın içeriği, sendika yöneticilerinin süreç boyunca alacakları tutumun da önden habercisidir.

Bu nedenle sendikal anlayışlar arasındaki farklılıklar da daha taleplerin belirlenmesi sürecinde ortaya çıkmaktadır. Türk Metal yönetiminin ilkesi, “üreteceğiz, kazandıracağız, kazanacağız” biçimindeki formüle edilen işbirlikçilik çizgisidir. Bu haklı ve meşru olanı değil MESS’in verebileceklerini baz almak demektir. Bu nedenle ücret ve sosyal hak talepleri olabildiğince asgari bir sınırda tutarken, anlaşmazlık doğuracak uçurumlar oluşturmamaya dikkat etmektedir. Birleşik Metal yönetimi ise özellikle son dönem sözleşme süreçlerinde bundan farklı olarak insanca çalışma ve yaşam kriterlerini baz aldığı iddiasındadır. Onun cephesinden sorun söylediklerinde değil, söylediklerine uygun bir pratiği gerçekleştirmekte yaşanmaktadır.

Metal işçileri Türk Metal’in taslaklarını yırtıp atmalı, Birleşik Metal’in de toplu sözleşme taslaklarını insanca yaşamın gerektirdiği kriterlere uygun olarak değiştirmelidir. Ortaya işçilerin taleplerini karşılayan bir sözleşme taslağıysa da sonuna kadar arkasında durmalıdır.

Bir kez daha altını çizelim:

Taleplerimizi belirlerken temel ölçümüz, taleplerimizin patronlar tarafından karşılanıp karşılanamayacağı değil, meşru hak ve çıkarlarımızdır. İnsanca çalışma ve yaşam koşullarına kavuşmak, gaspedilen haklarımızı yeniden kazanmak için ve nihayet sermayenin işçi sınıfına dönük saldırıları karşısında güçlü bir barikat kurabilmek için nelere ihtiyacımız varsa onları isteyeceğiz. Taleplerimizin genel çerçevesi budur.

Sözleşme taslaklarını oluştururken söz-yetki ve karar hakkı işçilerin olmalı!

Diğer taraftan sadece taleplerin kendisi değil, oluşturulma süreci de sürecin tüm bir seyrini belirlemektedir. Sendika bürokratları ve ihanet çeteleri, taslakların hazırlanması sürecine işçileri olabildiğince uzak tutmaya çalışıyorlar. İşçinin fikrini sormak adı altında yapılan çalışmalarda ise en azla yetinmelerini öğütmekte ve öğütlerine aldıran olmayınca da dayatmaktadırlar.

Eğer bu taleplerin olduğu sözleşme taslakları metal işçilerinin tabandan katıldığı canlı tartışma süreçlerinin ürünü olarak hazırlanır ve örgütlü bir taban iradesine dayandırılırsa, mücadelenin seyrini belirleyecek ilk koşullar da oluşturulmuş olacaktır. Çünkü metal işçisi ne istediğini bilecek ve isteklerini yerine getirmek üzere mücadeleye daha büyük bir şevk ve kararlılıkla katılacaktır. Bu nedenle, TİS taslaklarının hazırlanması amacıyla yapılacak çalışmalar hayati bir önem taşımaktadır. Bu çalışmalar ise bilgilendirme çalışmalarından işçilerin yan yana gelerek taleplerini belirleyecekleri platformların oluşturulmasına kadar bir dizi yol ve yöntemi içermektedir.

Bunun için talepleri belirlemek üzere, işçilerin katıldığı ve söz-yetki ve karar hakkının tümüyle işçilere bırakıldığı tartışma ve karar organları oluşturulmalıdır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, TİS taslakları işçilerin rahatlıkla anlaması güç olan kanun kitapları biçiminde değil, özlü talepler biçiminde formüle edilmelidir.

İşte temel taleplerimiz!

Tüm bunlardan sonra, metal işçilerinin karşı karşıya olduğu saldırılar ve bugünkü sınıf mücadelesinin seyri gözetildiğinde, sözleşme döneminde metal işçilerinin başlıca taleplerinin şunlar olduğu görülmektedir:

1. Ücret ve hak kayıpları karşılanmalı, insanca yaşamaya yeten bir ücret düzeyi sağlanmalıdır!

Son 10 yıldan bu yana ücretler ve sosyal haklar adeta erimiştir, neredeyse yarı yarıya azalmıştır. Sektörde yeni istihdam edilen işçi sayısı belirgin biçimde artarken, işçiler geçmişe göre artık daha düşük ücretlerle ama daha uzun ve daha yoğun çalıştırılmaktadır. Metal işçilerinin geçmiş sözleşme dönemlerindeki kayıpları son dönemde katlanarak artmıştır. Öyle ki bugün ortalama ücretler asgari ücrete oldukça yaklaşmıştır. Kar rekorlarının kırıldığı bir sektörde ücretlerdeki erime ve artan çalışma yükü bu karın kaynağıdır. Bunun için MESS asalakları işçilere hak ettikleri ücretleri vermemek için çırpınmaktadır.

Bu nedenle toplu sözleşme sürecinde taleplerimizin başında sefalet ücretlerinin son bulması talebi gelmektedir. Ücret talebimiz, geçmiş kayıplarımızı dahi dikkate almayan yüzdelik zamlar değil, insanca yaşamaya yeterli ücret düzeyidir. İnsanca yaşamaya yeterli ücret, sendikalar tarafından açıklanan dört kişilik bir ailenin insanca yaşamasına yeterli ücret düzeyidir. Bu, taban ücret düzeyi olmalı, işin yoğunluğuna ve niteliğine göre arttırılmalıdır.

Birçok fabrikada geçmiş dönemlerde maaşlara giydirme adı altında fiilen ortadan kaldırılan ikramiye ve diğer sosyal yardımlar ihtiyacı karşılayacak düzeyde yeniden belirlenmeli ve ücretten ayrı olarak verilmelidir.

2. Eski ve yeni işçiler arasındaki ücret makası kapatılmalıdır!

Son yıllarda yapılan sözleşmeler yoluyla eski ve yeni işçiler arasındaki ücret makası açılmıştır. Sermayenin ucuz işçilik politikasının ürünü olan bu uygulamayla eski işçilerin oranı düşürülürken asgari ücrete yakın bir ücretle yeni işçi alımının önü açılmıştır. Her ne kadar eski işçilerin hem sayı, hem de reel ücretlerindeki düşmeyle ücret makası daralmış olsa dahi, sorun devam etmektedir. Aynı işi yapan işçiler arasındaki büyük farklar giderilmeli ve tüm ücretler insanca yaşamaya yeterli ücret düzeyi baz alınarak yükseltilmelidir.

3. “İşten atmalar yasaklansın! Tüm çalışanlara iş güvencesi!”

Önceki yıllarda olduğu gibi gerek dönem sözleşmesinin ardından ve gerekse de kriz bahanesiyle metal patronlarının yaptıkları kitlesel işçi kıyımlarının önüne geçilmelidir. Bunun için “işten çıkarmaların yasaklanması ve işgüvencesi sağlanması” olmazsa olmaz taleplerimizden biridir. Çünkü işgüvencesinin olmadığı koşullarda, diğer kazanımların da bir anlamı kalmamaktadır.

4. Esnek çalışma uygulamalarına son verilmelidir!

Sermaye sınıfı, sömürü düzeyini arttırmak ve işçilerin örgütlülüklerini dağıtmak için son 30 yıldan bu yana değişik çalışma yöntemlerini ve üretim tekniklerini devreye sokmaktadır. “Yalın üretim”, “bütünsel kalite yönetimi”, “kalite çemberleri”, “sıfır stok”, “takım çalışması”, “işçilerin yönetime katılması” vb. kavramlar ile ambalajlanan “esnek üretim” bugün telafi çalışma, denkleştirme, kısa çalışma vb. uygulamalarla örgütlü örgütsüz bütün fabrikalarda uygulanmaktadır. Ayrıca sermaye uşağı AKP hükümeti tarafından “işsizliğe çözüm bulmak” iddiasıyla gündeme getirilen ve önümüzdeki süreçte mecliste onaylanacak olan “Ulusal İstihdam Paketi” ile üretim alabildiğine esnekleştirilirken sömürü daha da hoyratlaşacaktır.

Önceki TİS süreçlerinde tabanın tepkisinden çekinen sendikalar kâğıt üzerinde esneklik uygulamalarını kabul etmemişlerdi. Fakat uygulama bunun tam tersi olmuştur. Sendikal ihanet çetelerinin onayı ve desteği sayesinde patronlar esneklik uygulamalarının hayata geçirilmesi konusunda hiçbir sınır tanımamıştır. Bugün belli başlı bütün metal fabrikalarında Türk Metal çetesinin bilgisi ve onayı dahilinde “telafi çalışma” uygulaması hayata geçirilmiştir. Sadece Türk Metal’in değil Birleşik Metal’in örgütlü olduğu fabrikalarda da bazı esnek çalışma yöntemleri uygulanmaktadır.

“Esnek üretim”, sermaye için ucuz ve örgütsüz işgücü cenneti yaratmaktadır.“Esnek üretim”, sermayenin azami sömürüsü için dayatılan engelsiz ve kuralsız çalışma yaşamıdır. İşçi sınıfının büyük bedeller ödeyerek kazandığı hakların ortadan kaldıran esnek üretim saldırısına izin verilmemelidir. Bunun için uygulanmakta olan tüm esnek çalışma uygulamalarına son verilmeli, sözleşmede bu kesin bir hükme bağlanmalıdır.

5. Taşeronlaştırma yasaklanmalı, taşeron işçiler kadroya alınmalıdır!

Esnek çalışmanın bir biçimi olan taşeronlaştırma oldukça yaygındır. Önceleri yemekhane ve temizlik bölümlerinde başlayan bu uygulama artık üretimin her aşamasında karşımıza çıkmaktadır. Başta temel fabrikalar olmak üzere hemen bütün işyerlerinde taşeronlaştırma uygulaması mevcuttur. Bunun sonucu olarak fabrikalardaki en büyük sorun kadrolu-taşeron işçi ayrımıdır. Taşeronlaştırma işçileri bölmenin ve daha düşük ücretle daha yoğun sömürmenin en etkili silahına dönüşmüştür. Taşeronlaştırmayla sendikalı işçi sayısı sürekli azaltılarak sendikalar yavaş yavaş tasfiye edilmektedir. Kadrolu işçiler, işten atılma korkusuyla her türlü dayatmaya boyun eğmektedir.

İşte bunun için taşeronlaştırma uygulamasına son verilmeli, halen çalışmakta olan taşeron işçilerin kadroya alınması sağlanmalıdır.

6. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmalıdır!

Bugün kapitalizmin kar hırsına dayalı kuralsız çalışma, özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları işçilerin yaşamını tehdit etmektedir. Demir-çelik fabrikaları demir-çelik değil insan eritmektedir. Madenler ölüm ocağı, inşaatlar göçük yuvası durumundadır. Atölyelerde çocuk işçilerin kanı emilmektedir. Küçük sanayi sitelerinde çalışanlar sigorta, vizite, hastane nedir bilmiyor.

İş cinayetlerinin ve işçi sağlığını tehdit eden çalışma koşullarının önüne geçmek için her işyerinde gerekli düzenleme ve önlemler hayata geçirilmelidir. Bu, TİS kapsamında temel taleplerimizden biri olmalıdır. Alınacak önlemler işyeri temsilciler kurulu ve sendikalar tarafından sürekli denetlenmelidir. İşçi temsilcilerinin yönetiminde, teknik ve sağlık uzmanlarından oluşan iş müfettişliği kurumu oluşturulmalıdır.


***

Taleplerimizi bir kez de maddeler halinde sıralayalım:

1. Ücret ve hak kayıpları karşılansın, insanca yaşamaya yeten bir ücret düzeyi sağlansın!

2. Eski ve yeni işçiler arasındaki ücret makası kapatılmalıdır!

3. “İşten atmalar yasaklansın! Tüm çalışanlara iş güvencesi!”

4. Tüm biçimleriyle esnek çalışma uygulamalarına son verilsin!

5. Taşeronlaştırma uygulamasına son verilsin! Taşeron işçiler kadroya alınsın!

6. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınsın!

En hayati olanlarını bu biçimde sıraladığımız bu talepleri sahiplenmek, arkasında durmak, sendika yöneticilerine kabul ettirmek ve MESS’ten koparıp almak üzere tüm metal işçisi arkadaşlarımızı mücadeleye omuz vermeye çağırıyoruz.

 

 

 

 

Nasıl mücadele etmeliyiz?

Metal işçilerinin mücadele hedefi sadece MESS değil, onun en önemli silahı olan Türk Metal’dir de. Bu silah etkisizleştirilmeden MESS’i yenmek de mümkün olmayacaktır. Bununla birlikte “Nasıl olsa satış olacak” diyerek çaresizce beklemek de metal işçisinin işi olamaz. Bu nedenle en başından itibaren satış sözleşmesini yırtıp atmak ve Türk Metal çetesini dağıtmak üzere hazırlıklara başlamalıyız.

Masada değil sokakta kazanacağız!

TİS süreçlerinde metal işçileri adına grup toplu sözleşme masalarına oturan sendika yönetimlerinin pratiğine, farklı biçimlerde ifade etseler de süreci “masada bitirmek” anlayışı yön vermektedir. Oysa hiçbir hak mücadele edilmeden alınmaz, alınmamıştır. “Masada bitirmek” anlayışını en açık biçimde ifade eden ve şaşmadan dolaysız biçimde yerine getirense Türk Metal yönetimidir. Öyle ki bu çete için “masada bitirmek” sözü satışın eş anlamlısıdır.

Satışı “üreteceğiz kazandıracağız, kazanacağız” sloganıyla gerekçelendiren Türk Metal yönetimi, başından sonuna kadar süreci masa başı görüşmeler sınırında tutmaya özen göstermektedir. Çünkü yapılacak kontrollü eylemlerin dahi, göstermelik olmaktan çıkma ihtimali vardır. Zira işçilerin birikmiş mücadele isteği ve eğilimleri, sınırı nasıl belirlenmiş olursa olsun bir eylem süreci içerisinde hızla gelişme imkanı bulur ve daha ileri eylem biçimlerini gündeme sokar. İşte bunun için ne olursa olsun işçileri eylem alanından uzak tutmak bu sendikal korucuların bilinçli bir tutumudur.

Çelik-İş Sendikası’nın yönetiminin “mücadele” anlayışının Türk Metal hainlerden bir farkı bulunmamaktadır. Çelik-İş yönetimi her bakımdan Türk Metal yönetiminin silik bir gölgesi gibidir. Tek farkı ihanetin ve teslimiyetçiliğin şükürcülükle süslenmiş olmasıdır.

Birleşik Metal ise daha önceki yıllarda göstermelik birkaç eylem yapmanın ötesine pek geçmemişti. Fakat son iki dönemin TİS sürecinde gelişmelere bağlı olarak düzenli eylemler gerçekleştirmiş, en önemlisi yıllar sonra grevin bir mücadele silahı olarak kullanılmasını gündeme getirmiş, bazı kazanımlar da ancak böylelikle mümkün olmuştur.

Ancak daha fazlasını yapmak da mümkündü. Fakat süreç boyunca öne çıkan, her ne pahasına olursa olsun mücadeleyi ileriye taşıma iradesi değil, kararsızlıklar ve yalpalamalar olmuştur. Bu nedenle grev kararlılığını doğru bir stratejiyle göstermek ve uygulamaya sokmak yerine daha baştan ara yollara sapıp grev iradesinin zayıflamasına, böylelikle de MESS’in toparlanmasına sebep olmuştur. Böylelikle metal işçileri Birleşik Metal yönetiminin sınırlarını da görmüştür.

Açıktır ki toplu sözleşme süreci Türk Metal’i aşamazsak satılırız, Birleşik Metal’de ise söz ve karar hakkımızı kullanmak üzere seferber olmazsak hedeflerimize ulaşamayız. Doğal olarak bu durumda da işbirlikçi-dayatmacı TİS düzenini yıkamaz, MESS-Türk Metal cephesini yenilgiye uğratamayız. Bu nedenle öncü işçiler her aşamada olduğu gibi, mücadelenin yürütülmesinde de inisiyatifi ellerine almalıdırlar.

Yalanlara ve aldatmacalara kanmalayım!

Kuşkusuz satışa imza atanlar bunu “biz sizi sattık” diye açık itiraflarda bulunmuyorlar. Bazen “çifte bayram” diye yalanlarla gözlerimizi boyamaya kalkıyor, bazen “kriz var ne yapalım işyerlerimiz önceliğimiz” diye aldatıyor, bazen de “mücadele ettik ancak bu kadarını alabildik diyorlar. Tüm bunlara karşı metal işçilerinin onlara yanıtı şöyle olmalıdır:

Yalanlarınıza karnımız tok! MESS kendi sınıf çıkarlarının gereği olarak hak ve taleplerimizi vermeyecektir, aksine çaldıklarına yenilerini eklemek isteyecektir. Ama siz metal işçileri adına taleplerimizi MESS’ten söke söke almak için ne yaptınız? Metal işçilerini zamanında uyardınız mı? Mücadele konusunda bilinçlendirdiniz mi? Mücadeleye hazırladınız mı? Eylemli bir mücadele yoluyla kararlılığınızı gösterdiniz mi? Grev silahını kullanmak için ciddi bir hazırlık yaptınız mı? Grev silahını kullandınız mı? Grev silahını kullanırken kazanmak için doğru bir strateji yaptınız mı?

Türk Metal yönetimi bu sorulara yanıt veremez, ama soruyu soranları da ezmek için elinden geleni yapar.

Birleşik Metal-İş yönetimi ise çaba gösterdiği iddiasındadır. Kuşkusuz çaba göstermiştir. Ancak gösterilen bu çaba ne kadar kararlı, ne kadar sürekli ve ne kadar metal işçisinin tabandan arayışlarına ve isteklerine yanıt vermeye açıktır? Bir önceki TİS dönemindeki pratik, bu sorulara olumsuz bir yanıttır. Öncü metal işçileri bu olumsuzluğu görmeli, buradan da kendilerine görev çıkarmalıdırlar.

Grev silahını kuşanalım!

Hak ve taleplerimizi kazanmak için grev silahını kullanmaktan başka bir yolumuz yoktur. Unutmayalım ki önceki TİS döneminde grev silahının kullanılması konusundaki irade dahi bazı MESS üyelerinin ek protokollerle teslim olmasına yol açmıştı. Ancak bu kez MESS de buna hazırlıklı olacaktır. Bu gerçeği gözetmeli, bu kez grev silahını bir tehdit olarak kullanmanın ötesine geçmeliyiz. Bunun için ciddi ve sonuna kadar gidebilecek bir greve hazırlanmalıyız. Elbette grev silahına başvurmadan da sonuca varılabilir, ama bu sonuç ancak grev silahından duyulan korkuyla olur. Bunun için de bu silahımızı doldurmalı, onu tereddütsüz kullanmaya hazır olduğumuzu düşmanlarımıza göstermeliyiz.

İhtiyaç budur, ama onu karşılayacak bir donanıma süreç içerisinde ulaşacağımızı da biliyoruz. İşte bu anlayışla bugünden sokaklar, fabrikalar eylem alanı haline getirilmelidir. Taslaklar eylemlerle açıklanmalı, görüşmeler başladığında her oturum sırasında görüşmelerin yapıldığı yerde eylemler gerçekleştirilmelidir. Yine sanayi havzalarında düzenli eylemlerle mücadele canlı tutulmalı, katılım büyütülmelidir. Bu süreç metal işçilerinin mücadeye ısınmalarını sağlayacak, onları mücadele içerisinde kaynaştıracak, tek ve güçlü bir yumruk haline getirecektir.

Ciddi bir grev hazırlığının en önemli şartlarından birisi grev fonudur. Böyle bir fon olmaksızın grev gibi büyük zorlukları olan bir süreci göğüslemek pek mümkün değildir. Birleşik Metal Genel Kurulu bir grev fonunun oluşturulması yönünde anlamlı kararlar almıştır. Bu kararların gereği yerine getirilmelidir.

Ayrıca grev gibi ciddi bir mücadele işçi sınıfının ve genel olarak toplumun ezilen yığınlarının desteği olmadan başarıya ulaşamaz. Bunun için daha başlangıçta metal işçileri mücadelelerini sınıf kardeşlerine ve dostlarına anlatabilmelidir. Bu kapsamda ayrıca sendikalar ve konfedarasyonlar harekete geçirilmeli, dayanışma komite ve platformlarının oluşturulması teşvik edilmelidir.

Tüm sınıf kardeşlerimizi bu anlayışla mücadele görevlerini üstlenmeye, kavga bayrağını yükseltmeye çağırıyoruz.