30 Aralık 2011
Sayı: SYKB 2011/49

 Kızıl Bayrak'tan
2012’de baskı ve teröre, savaş ve saldırganlığa karşı militan-kitlesel mücadele!
Ermeni soykırımı üzerinden
gerici dalaşma..
“Bu tiranlığa teslim olmayacağız”
“NATO ve füze kalkanına geçit yok!”
2011’de sınıf hareketi...
Taşeron işçilerin direniş kararlılığı
21 Aralık grevi kamu emekçileri için
yeni bir başlangıç olmalıdır!
Manisa’da soruşturma protestosu
Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile konuştuk
Birleşik Metal-İş
Merkez Genel Kurulu’nda yaşananlar üzerine.
2012’de fırtına daha da büyüyecek!
Avrupa Birliği’nde hegemonya savaşları ve Neo-nazi cinayetleri
Mısır seçimlerinde ikinci tur geride kaldı
Siyonist cellatların “dökme kurşun” vahşeti üçüncü yılında
2011’de gençlik hareketi
Üniversitelerden haberler
Üniversitelerde faşist saldırılar
Aralık katliamları lanetlendi
Maraş’ta anmaya yasak, halka saldırı!
Deri-İş Sendikası Eğitim ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Eren Korkmaz ile konuştuk
HMS işçileri: “Direne direne kazanacağız!”
UPS’de 3 bin üye adına sözleşme
Festus cinayetinin görüntüleri
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ermeni soykırımı üzerinden gerici dalaşma...

Halkların trajedileri üzerinden
kirli siyaset yapıyorlar!

Fransız Ulusal Meclisi’nin Ermeni soykırımının inkârını suç sayan yasa tasarısını kabul etmesi, Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP şeflerini ayağa kaldırdı. Her burjuva politikacısı gibi yalan ve aldatma üzerine siyaset yapan bu taife, birden Fransız emperyalizminin işlediği suçları hatırladı. Oysa daha dün Libya üzerine birlikte bomba yağdırıyorlardı.

Vurgulamak gerekiyor ki, riyakârlığın dik alası olan bu tutum, Türk devletinin halklara karşı işlediği tarihsel ve güncel suçların üstünü örtmeye yetmez. Zira Fransız emperyalizminin suçları, Türk devletinin suçlarını ortadan kaldırmaz, ama her iki gücün de aynı zihniyeti temsil ettiklerini ortaya koyar. “Tencere dibin kara, benimki senden kara” misali…

Kumaşları da zihniyetleri de aynı

Sözkonusu yasa çıkana kadar iki gerici rejim arasındaki ilişkilerde bir sorun görünmüyordu. Fransız emperyalistlerinin Cezayir ve Ruanda’da milyonlarca insanı katletmiş olmaları, AKP şeflerinin umurunda değildi. Dahası onlar, sömürgeciliğe karşı direnen Cezayir halkını değil, Fransız emperyalizmini destekleyen bir devletin temsilcileriydi. Şu ana kadar bu alçaltıcı tutumdan rahatsız olduklarına dair en ufak bir emareye de rastlanmış değildir.

O halde burada amaç emperyalistlerin halklara karşı işledikleri suçları teşhir edip onlara tavır almak değildir. Zira daha dün Libya üzerine bomba yağdıran NATO saldırısında Fransız emperyalizmi ile yan yana gelen aynı Türk devleti ve AKP hükümetiydi. 1.5 milyon Iraklının katledilmesiyle sonuçlanan Amerikan işgalini destekleyenlerin, emperyalistlerin halklara karşı işledikleri suçlardan söz etmeleri, bu riyakârların, emperyalist cellâtların suç ortakları oldukları gerçeğini zerre kadar değiştirmez

Emperyalist güçlerin vurucu gücü NATO’nun ikinci büyük ordusunu beslemekle övünenler, siyonist İsrail’i savunmak için füze kalkanı kuranlar, ABD’nin rejim değiştirme politikasında “öncü rol”e soyunanlar ve daha pek çok suça ortak olanların, Cezayir’de işlenen emperyalist suçlardan söz etmeleri, en hafif tabirle densizliktir.

60 yıldır emperyalistler adına tetikçilik yapan rejimin başına geçen dinci gericiliğin şefleri, bu utanç verici tarihle hesaplaşmak bir yana, emperyalistlerle suç ortaklığını görülmemiş seviyeye çıkartmakla övünüyorlar. Pentagon’un savaş baronlarıyla ilişkileri “tarihinin en iyi noktasına” getiren AKP iktidarı, etkin tetikçiliği komşu ülkelerde rejim değiştirmede “öncü rol” oynama noktasına kadar vardırdılar.

Hal böyleyken, emperyalistlerin geçmişte işledikleri suçlardan söz etmek, tabloyu daha da tiksinti verici hale getirmektedir. O suçlar işlendiğinde tek kelime ile eleştirmeyenler, Cezayir örneğinde olduğu gibi destek verenler, dahası günümüzde işlenen benzer suçlara ortak olanlar, hangi yüzle Fransız emperyalizminin tarihte işlediği suçlardan söz edebiliyorlar…

Aynı dünyaya ait olanların, tarihte ve güncelde aynı zihniyeti temsil edenlerin birbirlerinin suçlarıyla ilgili sarf ettikleri sözler, kendi suç çetelelerine ayna tutmaktan başka bir anlam taşımaz. Bu Fransız emperyalizmi için olduğu kadar, Türk devleti ve AKP iktidarı için de öyledir.

Acıları siyasi ranta çevirme arsızlığı

Nikolas Sarkozy yönetimindeki Fransız emperyalizminin 96 yıl sonra Ermeni soykırımıyla ilgili yasa tasarısını kabul etmesi, kuşkusuz ki, kirli siyasal hesaplarla ilgilidir. Fransız emperyalizminin Vietnam, Cezayir, Ruanda örneklerinde olduğu gibi, bu ülke halkları şahsında insanlığa karşı ağır suçlar işlediği tarihsel bir gerçektir. Hal böyleyken, Ermeni halkının soykırımını siyasi hesaplarına alet etmesi, kaba bir pervasızlığın göstergesidir. Bu pervasızlık, sadece Fransa’nın değil tüm emperyalist güçlerin alamet-i farikasıdır.

Nikolas Sarkozy’nin durumu bu iken, dinci gerici Tayyip Erdoğan’ınki farklı mı?

Ermenilere, Kürtlere, Alevilere, Rumlara karşı ağır suçlar işleyen devlet geleneğinin sürdürücüsü olan Tayyip Erdoğan ve başında bulunduğu AKP iktidarı, emperyalistlerle suç ortaklığında sınır tanımıyorlar. 1.5 milyon kişinin katledilmesiyle sonuçlanan Irak’ın işgaline destek veren bir zihniyetin temsilcisi olan AKP şefi, Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük özlemlerini boğmak için ise kimyasal silah kullanıyor, gücü yetmediğinde emperyalistlerden destek alıyor.

İşte bu aynı Tayyip Erdoğan, Fransa’nın Ermeni soykırımıyla ilgili aldığı kararın ardından yaptığı açıklamada, Fransız emperyalizminin Cezayir ve Ruanda’da işlediği katliamları gündeme getirdi.

Görüldüğü üzere her iki taraf da kirli bir sicilin mirasçısı, dahası birlikte, 30 bin kişinin öldürülmesine yol açan Libya saldırısında görüldüğü üzere yeni katliamlara ortak olarak suç dosyalarını daha da kabartıyorlar. Böyleleri, ancak kirli/sefil çıkarlarını korumak söz konusu olduğunda halkların trajedilerinden söz ederler.

İşbirliğine devam ediyorlar…

İlk açıklamada ipin ucunu iyice kaçıran AKP şefi, Fransa’ya karşı boykota gitme tehdidinde bulundu. Bu söylemin yaşamda bir karşılığı olmadığını, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 12 milyar dolar civarında olması, yatırımları 8,6 milyar doları bulan bine yakın Fransız şirketinin Türkiye’de faaliyet göstermesi, öte yandan ise yaklaşık 350 Türk şirketinin de Fransa’da iş yapması gösteriyor.

Nitekim TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner’in Tayyip Erdoğan’la görüşmesinin ardından yaptığı açıklama da, boykot söyleminin içi boş sözlerden ibaret olduğunu gözler önüne serdi.

“Böyle bir şey gündemde yok. Tabii ki burada hassasiyetin yaratacağı birtakım olumsuzluklar olabilir. Bütün bunları da iş dünyaları göz önüne almak zorunda. Boykot politikaları sürdürülebilir politikalar değildir’’ şeklinde konuşan Ümit Boyner, belli ki AKP şefini ölçüyü kaçırmaması yönünde uyarıyor.

Aynı durumun Fransız burjuvazisi ve hükümeti için de geçerli olduğundan kuşku duyulamaz. Zira Türkiye’de olduğu gibi Fransa’da da burjuvazinin çıkarları her zaman her şeyin üstündedir. İki gerici rejimin şefleri sert ifadeler kullansa da, esas olan ekonomik ve ticari işbirliği devam edecektir. Tıpkı Türkiye-İsrail arasında yaşanan siyasi gerginliğe rağmen ekonomik ilişkilerin devam etmesinde görüldüğü gibi.

Fransa’nın aldığı kararın AKP hükümetini kızdırdığına kuşku yok. Zira bu karar soykırımı reddeden Türk devletinin hiçe sayılması anlamına da geliyor. Ancak bağımlı devletlerin kimi zaman emperyalist güçlerin burun sürtme girişimlerine maruz kalmaları şaşırtıcı değildir.

Halkların trajedilerini kullanan gerici güçler, birbirlerinin kanlı sicillerini ortaya seren girişimlerde bulunsalar da, ilişkileri dengeye oturtup yollarına devam ederler. Burjuvazi ve onun siyasal temsilcileri o kadar sefil ki, tarihte işledikleri suçları bile güncel politikaya dolgu malzemesi olarak kullanıyorlar.

 

 

 

Ambargo balonu patladı

Fransa parlamentosunun Ermeni soykırımının inkar edilmesini suç sayan yasa tasarısını onaylamasının ardından, AKP hükümetinin şefi Erdoğan tarafından Fransa’ya ambargo uygulanacağı açıklanmıştı.

Ancak ambargo balonunun patlaması uzun sürmedi.

MÜSİAD’ın düzenlediği “Sektörel İBF” toplantılarına katılmak üzere Suudi Arabistan’a giden Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, “Türkiye’de de Fransız yatırımları var. Ülkemize güvenmiş tüm yatırımcılarımızın başımız üstünde yeri var, yeni yatırımcı gelirse de başımız üstünde yeri var. Ancak milletimizin hassasiyeti konusunda haksız bir konuda tepkisini dile getiriyoruz. Ülkemize yatırım yaparak Türk ve Türkiyelileşmiştir” diyerek herhangi bir ambargonun söz konusu olmadığını ifade etti.

Tüm bunlar, Türk ve Fransız burjuvazilerinin gerçekte birbirlerine ne kadar bağlı olduklarını, Ermeni soykırımı meselesinin ise yalnızca gerici çıkarları için kullanıldığını bir kez daha göstermiş oldu.