30 Aralık 2011
Sayı: SYKB 2011/49

 Kızıl Bayrak'tan
2012’de baskı ve teröre, savaş ve saldırganlığa karşı militan-kitlesel mücadele!
Ermeni soykırımı üzerinden
gerici dalaşma..
“Bu tiranlığa teslim olmayacağız”
“NATO ve füze kalkanına geçit yok!”
2011’de sınıf hareketi...
Taşeron işçilerin direniş kararlılığı
21 Aralık grevi kamu emekçileri için
yeni bir başlangıç olmalıdır!
Manisa’da soruşturma protestosu
Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile konuştuk
Birleşik Metal-İş
Merkez Genel Kurulu’nda yaşananlar üzerine.
2012’de fırtına daha da büyüyecek!
Avrupa Birliği’nde hegemonya savaşları ve Neo-nazi cinayetleri
Mısır seçimlerinde ikinci tur geride kaldı
Siyonist cellatların “dökme kurşun” vahşeti üçüncü yılında
2011’de gençlik hareketi
Üniversitelerden haberler
Üniversitelerde faşist saldırılar
Aralık katliamları lanetlendi
Maraş’ta anmaya yasak, halka saldırı!
Deri-İş Sendikası Eğitim ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Eren Korkmaz ile konuştuk
HMS işçileri: “Direne direne kazanacağız!”
UPS’de 3 bin üye adına sözleşme
Festus cinayetinin görüntüleri
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu:

“Sokağın gücü değiştirir”

2012 yılı için geçerli olacak asgari ücret 29 Aralık günü gerçekleştirilen Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısında netleşti. Milyonlarca asgari ücretliye bir kez daha sefalet zammı reva görüldü. Asgari ücretin belirlenmesi sürecinin önemi, mücadelenin durumu ve 2012 yılına yönelik beklentiler üzerine Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (Dev Sağlık-İş) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile konuştuk.

- 2012 yılında geçerli olacak asgari ücretle ilgili komisyon toplantıları sona erdi. Öncelikle, sizin için asgari ücret ve bu ücretin belirlenmesi süreci ne anlam ifade ediyor?

Asgari ücretin belirlenmesi süreci her yıl olduğu gibi bu yıl da bu ülkede asgari ücretle ve emeğiyle geçinen herkes açısından son derece önemli bir süreci ifade ediyor. Öncelikle şunu söylemek istiyoruz. Bu sorun sadece asgari ücretle çalışanların sorunu değil emeğiyle geçinen herkesin ücretinin belirlenmesinde temel bir kriterdir. Dolayısıyla asgari ücretin belirlenmesi sürecini devletle toplumsal sözleşme olarak görüyoruz. Bu sürecin kapalı kapılar ardında hükümet, sermaye ve en büyük konfederasyondan oluşan 15 kişilik bir grupla orta oyununa dönen bir biçimde belirlenmesini kabul etmiyoruz. Bu nedenle son 3-4 yıldır asgari ücret gündemini hem sendikal hareketin hem de halkın gündemi haline getirmek için faaliyet yürütüyoruz. Geçtiğimiz yıl iki koldan, Diyarbakır ve İstanbul’dan3 günlük bir yürüyüş gerçekleştirmiştik. Bölgesel asgari ücrete de dikkat çekmek açısından kolun birini Diyarbakır’dan çıkarmıştık, topladığımız binlerce imzayı Çalışma Bakanlığı’na ulaştırmıştık. Ama biliyorsunuz geçtiğimiz yıl sefalet ücreti düzeyinde bir asgari ücret belirlendi. Asgari ücretin belirlenmesi süreci bu yıl Türkiye’de biraz daha farklı ve ilginç birtakım gelişmelerin de eşlik ettiği bir dönemde yaşandı.
Bir geceyarısı operasyonuyla milletvekillerinin maaşlarına yüzde 100’lere varan artış yapılırken hükümet asgari ücrete yüzde 3’lük artışı reva görmekte. Devletin kendi kurumu olan TÜİK’in Kasım ayı rakamları üzerinden açıklamış olduğu raporda bir işçinin asgari ücretinin en az 972 lira olması gerektiği söyleniyordu. Dolayısıyla sadece TÜİK’in raporuna baktığımızda asgari ücretin yüzde 47,5 artışla 372 lira artması gerekiyor. Hükümet ve patronlar bu rapora rağmen yüzde 3’lük bir artış öneriyorlar.
Bu süreçte Maliye Bakanı konuştu. Bakana, “asgari ücret 1000 lira olsa devlet mi batar” diye bir soru soruldu. Devlet batmaz ama şirketler batar dedi. Maliye Bakanı’nın bu sözü, gerçekte kimin temsilcisi olduğunu ve kimin çıkarlarını koruduğunu ifade etmesi açısından önemliydi. Maliye Bakanı ayrıca “Devlette asgari ücretle çalışan yok. Asgari ücret devletin sorunu değil. Bu özel sektörün ödediği bir ücrettir” dedi. Biz Maliye Bakanına, “Ya konuştuğunu bileceksin ya da bildiğin kadar konuşacaksın” demek istiyoruz. Çünkü sadece kamuda 500 binin üzerinde taşeron işçi çalışıyor. Bu işçiler devletin asli işçileridir. Bunun yaklaşık 150 bini sağlık alanında asgari ücretle çalışıyor. Dolayısıyla devlette asgari ücretle çalışan işçi olmadığı söylemi, en iyi ihtimalle bakanın cahilliğini gösteriyor.


-Asgari ücretin belirlendiği dönem, kıdem tazminatı, bölgesel asgari ücret ve esnek çalışma gibi bir dizi saldırı planının gündemde olduğu bir evreye denk gelmiş bulunuyor. Bu süreç, toplam saldırı dalgası içerisinde nasıl bir yere oturuyor?

Evet, insanca yaşayacak bir asgari ücret istiyoruz. Bu ülkede açıklanan rakamlar var. En son DİSK-AR, açlık sınırının 990 lira olduğunu açıkladı. Yoksulluk sınırı ise 3 bin liraya yakın. Bizim açımızdan yoksulluk sınırının olmazsa olmaz olduğunu söylüyoruz. İnsanca yaşayacak asgari ücretin somut ifadesi budur diyoruz. Eğitimden sağlığa, ulaşımdan barınmaya, içtiğimiz suya kadar tüm temel hizmetlerin piyasaya açıldığı, her şeyin paralı hale getirildiği, her ay düzenli olarak zam yapıldığı düşünülürse asgari ücret tartışması bunlardan ayrı düşünülemez. Bizim meselemiz asgari ücretin şu kadar olması değil aynı zamanda eğitimin, sağlığın, niteliksel ulaşımın, barınmanın, suyun, elektriğin, doğalgazın asgari kullanım bedellerinin ücretsiz olması talebiyle de bu mücadeleyi yürütüyoruz. Bugün bize asgari ücret adı altında sefalet ücretini reva gören sistem, hükümet veya devlet sadece asgari ücret konusunda değil, emeğin tüm kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Sağlık alanında en son 663 No’lu Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile tüm hastanelerin doğrudan piyasaya açılması bunun sağlık alanındaki en önemli sonuçlarından biri oldu. Hem halkın sağlık hakkının hem de sağlık çalışanlarının güvenceli çalışma hakkının ortadan kaldırılması isteniyor. Bu sürece kuşkusuz kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesi, özel istihdam büroları, kiralık işçiliğin tekrar yasalaşması, bölgesel asgari ücret adı altında IMF heyeti geliyor ve asgari ücret yüksek diyor sürekli olarak.
Açlık sınırının altındaki ücreti bile yüksek buluyorlar. Tüm bunlar, sermayenin emeğe dönük kuşatma harekatını ve saldırı programını ifade ediyor. Asgari ücret bunların içerisinde çok önemli bir nirengi noktasını ifade ediyor. Asgari ücretin belirlenmesi süreci, sadece bir ücret meselesi olmasının ötesinde devletin toplumla, emekçilerle yaptığı en büyük toplumsal sözleşmedir. Biz bu sürece müdahil oluyoruz ve mücadeleyi örgütlüyoruz.


- Asgari Ücret Tespit Komisyonu içerisindeki Türk-İş bu ortaoyununa alet oluyor. Hak-İş ve Türk-İş asgari ücretin en düşük memur maaşı düzeyine çekilmesini istiyorlar ama suskunluk içerisindeler. Sizce bu açık işbirliği nasıl bozulur?

Türk-İş yıllardır Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun bir parçası olmaya devam ediyor. Bazı dönemlerde ikinci-üçüncü toplantıdan sonra masadan kalktıkları oldu ama bu tek başına bir şey ifade etmiyor. O sorumluluk, bu durumu değiştirme sorumluluğudur. Masadan kalkmak tek başına bir şey ifade etmez ve Türk-İş bu sürecin bir parçası haline gelmiştir. Türk-İş genel olarak yürüttüğü sendikal mücadele açısından baktığımızda sadece kendi üyelerinin kazanılmış haklarını korumaya endeksli bir sendikal anlayış içerisinde. Bu açıdan bile çok şey tartışılabilir ama Türk-İş’in temel yaklaşımı bu. Dolayısıyla bugün Türk-İş içerisinde net rakamları bilmemekle birlikte asgari ücretle çalışan işçinin çok fazla olmadığı (çünkü asgari ücretle çalışanlar ağırlıklı olarak örgütsüz) biliniyor. Türk-İş hükümet politikalarının doğrudan bir ortağı olmuş durumda. Gerek konfederasyon olarak gerekse de sendikamız açısından, Türk-İş’in bu masada oturmasının doğru olmadığını başından itibaren söylüyoruz. Bunun ötesinde asıl Türk-İş’in ve sendikaların yapması gereken asgari ücret sürecini hükümetin ve patronların bu kadar rahat biçimde tek taraflı olarak belirlemesini engelleyecek bir mücadele sürecinin örgütlenmesi lazım. Asgari Ücret Tespit Komisyonu masasının sokakta kurulması lazım. Bu süreç, ancak sokağın gücüyle değiştirilebilir. Yoksa, toplantılarda Türk-İş’in veya başka bir konfederasyonunun bulunması bir şeyi değiştirmeyecektir.


- Sendika olarak asgari ücretin belirlenmesi sürecinde kampanya yürüttünüz. Bu kampanya çerçevesinde nasıl tepkiler aldınız?

Öncelikle kendi üyelerimiz ve taşeron sağlık işçileri açısından en önemli ve temel meselelerden bir tanesi, tüm arkadaşlarımız canla başla bu süreci örgütlüyorlar. Üyemiz olsun ya da olmasın asgari ücretle çalışan tüm emekçilerin yoğun bir desteği var. Ğeçtiğimiz yıl üye sayımızın çok üzerinde binlerce imza topladık. 18 klasör içinde imzalarımızı TBMM’ye sunduk. İmza stantlarımızı işçi mahalleleri ve kent merkezlerinde de açıyoruz. Herkesin çok yoğun ilgisi ve desteğiyle karşılandık. Geçtiğimiz yıl iki yürüyüş kolunda da inanılmaz büyük destek aldık. Asgari ücretin bu kadar temel bir mesele olduğunu, yürüttüğümüz her mücadelede görüyoruz.

-DİSK, asgari ücret komisyonunun sermayenin denetiminde olmasını, işçi sınıfının iradesinin hiçleştirilmesini eleştiriyor. Bu süreçte rapor yayınlamanın pek az ötesine geçildi. DİSK’in asgari ücretin belirlenmesi sürecine yönelik tutumunu yeterli buluyor musunuz? Bugünden bakılırsa önümüzdeki döneme ilişkin asgari ücret mücadelesi nasıl yürütülmeli? Mücadelenin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

DİSK’in tutumu bu süreçte, sermaye politikalarına karşı bir duruşu ifade ediyor. DİSK-AR’ın araştırması da son derece önemli. Fakat DİSK de tüm işçi sınıfını, sendikalı-sendikasız, örgütlü-örgütsüz tüm işçileri insanca yaşayacak bir asgari ücret talebiyle mücadeleye sürükleyebilmiş değil. Önümüzdeki süreçte DİSK’in ve tüm sendikalarımızın, fiili, meşru, militan sendikal çizgiye inanan herkesin bu süreci böyle örgütlemesi lazım. Ancak her şey bitmedi. Asgari ücretin Aralık ayına sıkışmış bir gündem değil, temel mücadele taleplerinden biri olması gerekiyor. Nasıl ki kıdem tazminatının gaspına, özel istihdam bürolarına karşı çıkıyorsak asgari ücretin bütün bir mücadele sürecinin temel taleplerinden biri olması gerekiyor. Bu utancın Türkiye’de ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu kadar rahat konuşmamaları gerekiyor. Maliye Bakanı o gün bir laf daha etti. Avrupa Birliği ülkelerinden 7-8’ini örnek gösterdi. Türkiye’deki asgari ücretin bu ülkelerin hepsinden daha yüksek olduğunu söyledi. Yunanistan’ı örnek gösterdi. Oysa ki Türkiye’de alım gücü, gelir dağılımı, adaletsizlik ortadayken Maliye Bakanı çıkıp bu kadar rahat konuşmamalı. Açlık sınırının 990 lira olduğu bir yerde 660 liralık asgari ücretin yüksek olduğunu söyleyememeli. Bakan böyle konuşabiliyorsa bu bizlerin ayıbıdır.


- Son olarak, mücadele cephesinden 2012 yılına yönelik beklentileriniz nelerdir?

2012 yılına herkes yeni umutlarla giriyor. Biz, asgari ücretin belirlendiği bir süreçte yeni yıla çok da umutlu bakamıyoruz. Bu umudu kendi ellerimizle büyüteceğimizi ve büyütmekte olduğumuzu da biliyoruz. İşçiler, emekçiler olarak kendi gücümüzün de farkındayız. 2012 yılında mücadelenin daha da yükseldiği, AKP’nin, sermayenin, baskı ve zor politikalarına karşı birliğin, direncin ve dayanışmanın yükseldiği bir yıl olmasını diliyoruz. Bunu gerçekleştirmek için de başta Devrimci Sağlık-İş olmak üzere tüm taşeron sağlık işçileriyle birlikte bu mücadele alanında biz de yerimizi alacağız.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

 

Ümraniye’de asgari ücret semineri

Ümraniye İşçi Birliği asgari ücret semineri gerçekleştirdi. Sarıgazi’de bulunan OSİM-DER’de 25 Aralık Pazar günü yapılan seminere DİSK/Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şube Başkanı Mahmut Şengül ve Şube Sekreteri Erol Kamberoğlu katıldı.

Ümraniye İşçi Birliği adına yapılan konuşmada sermaye sınıfının genel saldırılarına değinildi ve onun sözcülerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun %3 gibi bir zamla işçilere yeniden sefalet ücretini dayatmayı planladığı ifade edildi. Bunun Ulusal İstihdam Stratejisi kapsamında hayata geçirilmeye çalışılan saldırılardan ayrı ele alınamayacağı ifade edildi ve işçilerin saldırılara karşı örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka bir yolu olmadığı söylendi.

Mahmut Şengül konuşmasında ‘70’li yıllarda yaşanan sınıf hareketliliğinden ve 12 Eylül darbesi sonrasından bugüne kadar işçilerin yaşadığı hak kayıplarından, geçmişle ve işçi sayısındaki artışla kıyaslandığında bugün örgütlülüğün oldukça zayıf olduğundan bahsetti. Kıdem tazminatı fonunun bir aldatmaca olduğunu ifade ederek, işçilerin en önemli haklarından biri olan kıdem tazminatının gasp edilmesi karşısında özellikle tabanda bir örgütlülük yaratılması gerektiği söylendi. “Sendikalar göstermelik eylem yapıyorlar, önemli olan şalter indirmektir. Söylenen sözlerin ancak bu şekilde inandırıcılığı olur. Sendikaların hükümetin çıkardığı yasalara karşı bir tez ortaya koyması gerekir” diyen Şengül, saldırılar karşısında sendikalara düşen görevi hatırlattı. Fakat asıl önemli olanın tabandan gelecek basınç olduğu söylendi.

Ardından işçiler söz aldı. Yapılan konuşmalarda tabandan oluşturulacak bir basınçla sendika yönetimlerini harekete geçirmek gerektiği, sendika bürokratlarının işçilerin isteklerine cevap veremeyecekleri ve sendikalı-sendikasız ayrımı yapmadan işçilerin birlikte hareket etmesi gerektiği söylendi. Eski bir G-U işçisi ise önemli olanın üye sayısı değil örgütlülüğün düzeyi olduğunu, sendikaların tabandan yeniden yapılandırmaya gitmesi ve bu şekilde işçilerde yarattığı güvensizliğin kırılması gerektiğini ifade etti.

Sarıgazi’de basın açıklaması

Seminerin ardından işçiler bir yürüyüş gerçekleştirdi. “İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret için mücadele saflarına!/ Ümraniye İşçi Birliği” ozalitinin taşındığı yürüyüşün ardından Demokrasi Caddesi girişinde basın açıklaması yapıldı. Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Emeğimizin karşılığı olarak bizlere yutturulmaya çalışılan sefalet ücretine karşı İnsanca yaşamaya yetecek vergiden muaf asgari ücret talebiyle mücadele bayrağımızı yükseltmeli ve bu oyuna dur demeliyiz. Fabrikalarda, atölyelerde ücretlerimiz için, haklarımız için bir araya gelmenin, örgütlenmenin yollarını zorlamaktan başkaca çaremiz yoktur. Bu sefalet ücreti, ağır sömürü koşulları ve her gün bir yenisi gasp edilen haklarımız bizlerin örgütlü tepkisi olmadan daha da gerilere gidecektir. Buna bir son vermenin yolu mücadeleden başka bir yere çıkmaz.”


Kızıl Bayrak / Ümraniye


 

 

Ümraniye’de sınıf çalışmalarından

Sınıf devrimcileri Ümraniye yerelindeki faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor. Sınıfa yönelik saldırılara karşı işçi ve emekçileri uyaran ve mücadeleyi büyütmeye çağıran çalışmalar yapıldı.

Aylık çıkan OSB-İMES İşçileri Bülteni Aralık sayısı fabrika dağıtımlarıyla işçilere ulaştırılıyor. Bültenin kapak yazısında sefalet ücreti olan asgari ücret yer alıyor. “İnsanca yaşayabilecek vergiden muaf asgari ücret için mücadele saflarına!” başlıklı yazıda sefalet ücreti teşhir ediliyor.

Ümraniye İşçi Birliği’nin kıdem tazminatının gaspına karşı başlattığı imza kampanyası devam ediyor. Sarıgazi’den sonra bu hafta da İmes A Kapısı’nda imza standı açılarak İMES işçileri kıdem tazminatının gaspına izin vermemeye çağrıldı. Salı ve çarşamba günleri sabah işe giriş saatlerinde A Kapısı’nın önünde açılan standla birlikte hem imza toplandı hem de kıdem tazminatını anlatan Ümraniye İşçi Birliği imzalı bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.

Maltepe Belediyesi’nde direnen taşeron işçilerinin onurlu direnişleri Ümraniye’ye taşındı. OSB-İMES İşçileri Derneği, işçi ve emekçilere onurlu direnişe sahip çıkması için çağrı yaptı. “Hakları için direnen Maltepe Belediyesi taşeron işçileri yalnız değildir!” şiarıyla İMES, Dudullu ve Sarıgazi’de OSİM-DER imzalı ozalitler yapıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

 

 

 

Kayseri’de asgari ücret eylemi

Kayseri İşçi Birliği, asgari ücretin belirlenmesi sürecinde gerçekleştirdiği eylemle “İnsanca yaşamaya yetecek asgari ücret” talebini yükseltti.

25 Aralık Pazar günü Hunat Meydanı’nda yapılan açıklamada, AKP hükümetinin 2012 yılı için geçerli olacak asgari ücretin belirlenmesinde patronları koruyan yaklaşımı protesto edildi.

Hükümetin bölgesel asgari ücret uygulamasını hayata geçirme planına dikkat çekilen eylemde Türk-İş ve Hak-İş’in ihanetçi rolüne de değinildi.

Bu konfederasyonların yıllardır dile getirdikleri “asgari ücretin en düşük memur maaşı düzeyine çekilmesi” talebinin gerçekleşmesi için gerekli olan mücadeleyi ortaya koymadıkları söylendi.

“Biz işçiler insanca yaşamaya yetecek asgari ücret istiyoruz. Kayseri’de topladığımız imzalar bunun kanıtıdır” denilerek Kayseri İşçi Birliği’nin talepleri şöyle sıralandı:

“İnsanca yaşamaya yetecek asgari ücret 7 saatlik işgünü 35 saatlik çalışma haftası insanca tatil yapmak kesintisiz iki günlük tatil 6 haftalık yıllık ücretli izin eşit işe eşit ücret her türlü fazla mesainin yasaklanması, zorunlu gece çalışmasının yasaklanması, kadın işçilerin kadın ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalıştırılmasının yasaklanması, kadın işçilerin doğumdan önce ve sonra 3 er aylık ücretli izne ayrılması bedenimizi kemiren zihnimizi yoran esnek üretim parçabaşı akord vb. çalışma sistemlerinin ve taşeronlaştırmanın yasaklanmasını istiyoruz”