23 Aralık 2011
Sayı: SYKB 2011/48

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalist/siyonist güçler adına “harbe hazırlık”
Sert ve zorlu bir
mücadele dönemi
Zulüm dağlarınızın altında kalacaksınız!
“Özgür basın susturulamaz!”
Emekçiler hakları ve gelecekleri için grevdeydi
“Haklarımıza sahip çıkıyoruz!”
Esnek çalışma saldırısı hız kazanıyor
Maltepe Belediyesi'nde direniş
Bütçe: Sermayeye yağma ve talan, emekçiye yıkım!.
Birleşik Metal Merkez Genel Kurulu gerçekleşti.
Partide çalışma tarzı sorunları
Nerden baksan ikiyüzlülük,
nerden baksan katliamcılık!
19 Aralık katliamı lanetlendi, direniş selamlandı!
Gençliğin 19 Aralık etkinliklerinden.
İnsanca yaşanacak ücretsiz yurtlar istiyoruz!
İşkence ve ihlaller sürüyor...
“Katil devlet” itirafı
Tahrir’de direniş sürüyor
Irak’ta emperyalizmin bayrağı dalgalanıyor!
“Karanlığa ışık tut”
TMMOB 2. Kadın Kurultayı gerçekleşti
Enternasyonal yara: Kayıplar
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bütçe: Sermayaye yağma ve talan, emeçiye yıkım!

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bütçenin Ocak-Kasım döneminde 439 milyon lira fazla verdiğini belirterek bunu övünç konusu yaptı. Öyle ya her zaman açıkları ile gündeme gelen bütçe, bakanın ifadeleriyle “28 yıllık süreçte 2006 yılı ile birlikte ikinci kez, yılın ilk 11 ayında kümülatif bazda bütçe fazlası” elde etmiştir. Arkasından ise bu hesap “ekonomi iyi gidiyor, biraz daha dayanın, ülke refaha çıkıyor” gibi aldatmacalara dayanak yapılıyor.

Oysa çizilen bu pembe tablo kocaman bir yalandır. Bu yalanı göstermek için o çok övünülen bütçenin nasıl fazlalık verdiğine bir bakalım. Bakanın belirttiğine göre, Ocak-Kasım döneminde vergi gelirleri bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 21.6 oranında artarak 234.1 milyar liraya ulaşmış, faiz hariç bütçe giderleri ise yüzde 10.5 oranında artarak 231.3 milyar lira olmuştur. Bütçede gelir artışının kaynağının önemli bir kısmı vergilerdir. Bu vergiler de emekçilerden elde edilir. Sermaye sınıfı çoğu durumda olduğu gibi vergi indirimleriyle, vergi borçlarının silinmesiyle bu “görevden” muaf tutulmuştur. Öyle ki, en çok vergiyi üretilen toplam değerden en az pay alan işçi ve emekçiler ödemektedirler. KDV, ÖTV gibi dolaylı vergiler gelir durumuna bakılmadan herkesten eşit oranda kesildiği için asgari ücretlinin ödediği vergi tutarı, geliri milyarlara ölçülen kapitalistinkiyle aynı olmaktadır. Yani sermayenin ödediği vergi devede kulaktır. Devlet ise uyguladığı politikalarla bu eşitsizliği derinleştirmektedir. Örneğin sermayenin kârı üzerinden alınan Kurumlar Vergisi bu yıl yüzde 8 artarken toplumun diğer kesimlerinin yediklerinden içtiklerinden alınan ÖTV yüzde 31,6 oranında artmıştır.

Diğer yandan devlet emekçilerden çaldıklarıyla gelirlerini sağlarken, emekçilere yönelik harcamalarını ise sürekli kısmaktadır. Eğitimden, sağlıktan ve diğer sosyal hizmetler alanından devlet elini eteğini çekmektedir. O çok övünülen bütçede Ocak-Kasım döneminde harcanan 272.3 milyar TL’den “hane halkı transferinin payı %0.7, öğrenci bursları %0.4, nüfusun yüzde 26’sının geçimini sağladığı tarıma bütçeden destek %2, Çocuk Esirgeme’ye bütçeden %0.7 ayrılarak bütçenin giderleri azaltılmıştır. Bunun yanında asgari ücret net 659 TL, 65 yaş üstü muhtaç yaşlıların aylığı 110 TL’den ibarettir.* Bunların yanı sıra sağlıkta da tasarruf yapılmakta, örneğin yeşil kart uygulaması kaldırılmaktadır. Sağlıkta katkı payı adı altında ödenen miktarlar giderek artmaktadır. Aynı şekilde eğitime bütçeden daha az kaynak ayrılarak okulların giderleri velilere yüklenilmekte, bağış adı altında toplanan paralarla okullar birer ticarethaneye dönüştürülmektedir.

Örnekler çoğaltılabilir. Ancak gerçek şu ki, bütçe fazlalığı işçi ve emekçilerin soyulması ve insanca yaşam koşullarının giderek azaltılması pahasına gerçekleştirilmektedir. Bundan dolayı bu bütçe hiçbir sosyal yararı olmayan, tamamen sermayenin ihtiyaçlarına göre hazırlanmış bir bütçedir.

Hatırlanırsa zamanında bütçe açıklarından yakınanlar, bunun soysal devlet uygulaması sonucu olduğunu ifade ederek, neo-liberal politikaların yaşama geçmesi için bahane yaratıyorlardı. Sermayenin yağma ve talan politikaları için bundan iyi kılıf da olamazdı. Sermaye devleti, IMF- DB direktifleri doğrultusunda yürüttüğü, özelleştirmelerin artması, işçi ve emekçilerin haklarının gaspı, kuralsız ve esnek çalışma rejimlerinin dayatılması gibi saldırıları ile geçmişin kazanılmış tüm haklarından herhangi bir sosyal kırıntı dahi bırakmak istemiyor. Aslında gelinen süreçte bunda ne kadar “başarılı” oldukları ortadadır. İşte o çok övünülen bütçe fazlalığı işçi ve emekçiden çalınanlar sonucu elde edilmiştir. Bütçe fazlalığı neo-liberal yıkım politikalarıdır, sosyal hakların budanmasıdır. Sermaye sınıfının hizmetindeki AKP hükümetinin bakanları başarıları ile ne kadar övünseler azdır!

Ayrıca bütçeden eğitim, sağlık ve sosyal harcamalar kesiliyorken, savunma adı altında savaş bütçesi ise giderek büyümektedir. Bu yıl kirli savaşa 20 milyar dolarlık bir bütçeyle devam edilmektedir. Yeni silah, savaş uçakları ve helikopterlerin alımı, yapılmasına başlanmış 127 yeni askeri karakol ile özel ordu projeleri bu bütçenin aynı zamanda bir savaş bütçesi olduğunu da göstermektedir.

Kapitalist bir düzende devletin bütçesinin de kapitalistlerin çıkarına göre olacağı açıktır. “Aynı gemideyiz” masalları okuyan egemenler, gerçekte o geminin en lüks odalarında bunu söylemekteler. Bundan dolayıdır ki, Türkiye’de en fakirden en zengine yüzde 10’luk dilimler incelendiğinde en fakir kesimin milli gelirden aldığı pay sadece yüzde 2.1 iken, en zengin kesimin aldığı pay yüzde 32.2’dir. Büyük çoğunluk insanca bir yaşamın temel gereksinmelerinden yoksun açlık ve sefaletle boğuşurken, bir avuç asalak burjuva lüks içinde yaşamaktadır.**

İşçi ve emekçiler insanca yaşam koşulları için yürütecekleri dişe diş mücadeleyle bu düzeni değiştirebilirler. Bu nedenle bütçe tartışmaları sırasında işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda “Savaşa değil emekçiye, eğitime ve sağlığa bütçe”, “İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret”, “Tüm dolaylı vergiler kaldırılsın, artan oranlı gelir ve servet vergisi!” gibi taleplerle taraf olunmalı, örgütlü mücadele büyütülmelidir.

Ancak bu hiçbir zaman yeterli değildir. İşçi sınıfının kesin kurtuluşu kapitalist düzenin yıkılması, yerine sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetinin kurulmasıyla mümkündür. Çünkü bir avuç azınlığın el koyduğu zenginlikler ancak sosyalist bir düzende eşitçe ve kardeşçe bölüşülür.

*Mustafa Sönmez Cumhuriyet / 19.12.11

** Güngör Uras Milliyet / 19.12.11

 

 

 

Kartal’da asgari ücret eylemi

15 Aralık akşamı Kartal Meydanı’nda toplanan Dev Sağlık-İş üyeleri, AKP Kartal İlçe Başkanlığı’na yürüdü. Basın açıklamasını Dev Sağlık-İş yönetim kurulu üyesi Funda Keleş yaptı.

Keleş, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun ikinci toplantısını yaptığını söyledi. Birçok temel ihtiyaç kaleminde yüzde 40’a varan zamların yapıldığını hatırlatarak hükümetin asgari ücrete 18 lira zam yapmak istediğini belirtti. Bunun yoksulluk anlamına geldiğini sözlerine ekledi.

Açıklamanın ardından Balcalı Devlet Hastanesi’nde usulsüz ihaleye karşı çıktıkları için 27 yılla yargılanan sağlık emekçilerinin duruşmasına destek için Adana’ya gidenler uğurlandı.

Yürüyüşe Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası Şube Başkanı Veysel Demir, Limter-İş Sendikası, Halkevleri, TKP, ESP, PSAKD destek verdi.

 

Kayseri’de asgari ücret çalışmaları

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2012 yılı asgari ücret zam oranını belirlemek üzere ikinci toplantısını yaparken, Kayseri İşçi Birliği sefalet ücreti dayatmasına karşı çalışmalarını yürütüyor.

Kayseri İşçi Birliği’nin başlattığı “İnsanca yaşamaya yetecek asgari ücret istiyorum” talepli imza kampanyasına, daha şimdiden yüzlerce işçi destek verdi. Organize sanayi bölgeleri ve ayrıca önemli servis güzergahları olan Eskişehir Bağları, Belsin ve Argıncık semtlerinde yürütülen imza kampanyasına işçilerin yoğun ilgisi dikkat çekiyor. Kayseri İşçi Birliği bir yandan da işçileri 25 Aralık’ta düzenlenecek basın açıklamasına davet ediyor.

Kızıl Bayrak / Kızıl Bayrak

 

 

 

Son toplantı 29 Aralık’ta

Asgari Ücret Tespit Komisyonu yeni yılda geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere üçüncü toplantısını gerçekleştirdi. Sermaye adına TİSK ve işçileri temsilen de Türk-İş’in katıldığı toplantı, Türk-İş’in ev sahipliğinde düzenlendi.

Toplantıda TÜİK’in belirlediği asgari ücret rakamları masaya yatırıldı. Kasım 2011 ayı sonuçlarına göre; dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 926,58 liraya yükselirken, TÜİK, Kasım ayı itibariyle bir asgari ücretlinin net 971 lira maaş alması gerektiğini hesapladı. TÜİK’in bu rakamına göre, asgari ücretin yüzde 47.5’lik bir oranla 372 lira artması gerekiyor.

Ancak işçileri değil de kapitalistleri önemseyen hükümetin bu oranı kabul etmeyeceği aşikar. Hükümetin ekonomik programına da koyduğu artış hedefi yüzde 3 artı 3 olarak masada.

Sermaye ise, 658 lira 95 kuruş olan mevcut asgari ücrete ilk 6 ay için yüzde 3, ikinci altı 6 ay için ise yüzde 2.2 zam yapılmasını teklif etti.

Asgari ücretin haftaya belli olması bekleniyor. Son toplantı 29 Aralık’ta Çalışma Bakanlığı’nda yapılacak.