09 Aralık 2011
Sayı: SİKB 2011/46

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalist saldırganlığa ve faşist teröre karşı birleşik mücadele!
Emperyalistler ile uşaklarını durduralım!
Gerici saldırganlık ve savaş cephesine karşı birleşik direniş!
Faşist baskı ve teröre karşı binler sokakta!
ÇHD İzmir Şube Başkanı Avukat Hüseyin Korkmaz ile tutuklamalar üzerine
Düzen partileri şike için seferber!
KESK’in tükenerek geçen kayıp yılları
Hekimlerden mücadele kararlılığı
AKP’nin bütçesi kimin sırtında?
Ergun Hidrolik’te sendikalaşan işçilerle mücadele deneyimleri üzerine
Penta’da toplu iş sözleşmesi bürokratik dayatmalarla sonlandırıldı
Metal İşçileri Birliği MYK Aralık Ayı Toplantısı...
ÇHD Genel Başkanı Avukat Selçuk Kozaağaçlı ile 19 Aralık katliamı ve direnişi üzerine...
TİHV Genel Başkanı Metin Bakkalcı’nın 19 Aralık sürecine ilişkin tanıklığı
19 Aralık ve siper yoldaşlığı
Yeni hükümeti grevle uyardılar...
“Dünya, Ortadoğu ve
Türkiye” söyleşisi..
İşçi Sağlığı ve Güvenliği
Kongresi gerçekleştirildi…
Yine, yeni, yeniden: Yetkin mühendislik/2
Erdal Eren
mücadelemizde yaşıyor!..
Yerel yayın çalışması deneyimleri
Yeni insan olma yolunda ANKA
“Kardeş olduk...”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kavgası ve kararlılığı yolumuza ışık tutuyor...

Erdal Eren mücadelemizde yaşıyor!

 

“Bugün devrimcileri ve onların bir parçası olan beni aldığınız emirlere uygun olarak yargılayabilir ve ölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Bir gün mutlaka sizin yerinizde halkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzeni yargılayacak ve doğru kararı verecektir.” Erdal Eren

31 yıl önce, 13 Aralık 1980... Gece daha sabaha varmamıştı. Varacaktı... Ankara’da soğuk bir kış gecesi. Bahara daha vardı, ama dalların tomurcuklandığı, umudun filiz attığı bahar günleri gelecekti. O gecenin karanlığında bir cevahir yürekliyi daha aldılar aramızdan. Bir yıldız daha. kaydı gözlerimizin önünden. Ankara’da, o soğuk bozkırın ortasında, kestiler önünü engin denizlere coşkuyla akan bir ırmağın. O kışın soğuğunda kırdılar bir dalını daha bahara çiçeklenecek olan fidanımızın.

Hain bir pusu gibi gecenin karanlığına kurulmuş darağacı. Ve damgacının karşısına çıkmış 17 yaşında bir yiğit. Şairin mısralarında anlattığı sanki oydu: “o çocuk yumruklu dev, o dev yumruklu çocuk”. Gencecik yaşında kavganın alevli rüzgarının içinden geçip gelmişti buralara. Askeri cezaevinin işkencehanelerinden, sorgulardan... Gelmişti darağacınm karşısına. Gözlerinde korkuyu görmek isteyenler boşuna bakıyorlardı ona. Ailesine yazdığı mektupta da söylemişti: “... çok açıklıkla söylüyorum ki, benim moralim iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyordum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa rağmen mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam, halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir.”

Yürüdü inançlı yüreğiyle. Yürüdü devrimci bilinci, faşizme karşı sıkılı yumrukları, kararlı adımlarıyla. O yürek, o bilinç, yumruk.... Erdal Eren, haykırdı 13 Aralık 1980 sabahı, sehpanın üzerinde: “Faşizme ölüm, halka hürriyet!”

Hain bir pusuda şehit düşen Sinan Suner

Sinan Suner, ODTÜ öğrencisi genç bir devrimciydi. 30 Ocak 1980 gecesi Ankara-Hoşdere’de yazılama yapmaktaydı. Sinan umudu yazıyordu duvarlara. Duvarlara, esaret altındaki milyonlarca işçi-emekçinin özlemini yazıyor, kurtuluşu, geleceği müjdeliyordu. Elbette ertesi gün bu yazıları okuyacak olan işçileri, gençleri düşünüyordu. Ne var ki gecenin karanlığına saklanmıştı eli kanlı katiller. Sinan’a pusu kurdular. Herşeyden habersiz yazılama yapan Sinan’ı yakaladı ilk kurşun, sonra ikincisi, sonra üçüncüsü... Olduğu yere yığıldı Sinan. Ama katillere yetmedi bu. Gözleri kana doymuyordu. Sinan, o soğuk sokaklarda saatlerce dolaştırıldı.

Kan oluk oluk akıyordu... Ölmesini bekliyorlardı. Zamanla boşaldı damarlarında kan. Onu hastanenin kapısına bıraktıklarında Sinan çoktan ölmüştü. Ve zabıtlara geçti “... hastaneye getirilen ... kan kaybından...”

En genç ve yiğitlerimizden birini daha almışlardı içimizden. Kalleş bir pusuda, gözü dönmüş katillerin elinde can verdi Sinan. Ama bu iş burada bitmeyecekti. Ankara’da tek tek kapılar dolaşıldı. Duyan evinden çıkıyor bir başka kapıya koşuyordu. Ankara’da GKB’liler ayaktaydı. Dilden dile çoğalıyordu isyan “Sinan yoldaş yaşıyor!”

2 Şubat akşamı yoldaşları Sinan’ın şehit düştüğü yerdeydi. Katillerin kulaklarını sağır ediyordu bu haykırış: “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”

Sinan Suner’in katlini protesto eden genç komünistler sokaklardaydı. Erdal Eren, o akşam oraya toplanan Sinanlar’dan yalnızca birisiydi. Erdal, meslek lisesi 2. sınıf öğrencisiydi. Bir akşam yoldaşları kapıyı çalmışlardı. Erdal, dışarı çıkıp onlarla bir şeyler konuşmuş, sonra dönüp babasından harçlık almış, “Ben dönerim anne” deyip çıkmıştı. Ama dönmedi. Evdekiler, kapıyı bir daha açtıklarında karşılarında silahlı polisler vardı. Erdal’ın odasına girdiler. Herşeyi darmadağın ettiler. Meslek liseli Erdal’ın mürekkepleri, plastik matbaası... Herşeyi dağıttılar. Ve birkaç kitap alıp gittiler.

2 Şubat günü gerçekleşen eyleme jandarma müdahale etmişti. Gençler bir sokak arasına çekildiler. Bu arada ateş edilmeye başlanmıştı. Erdal çıkardı silahını ve havaya iki el ateş etti. Düşmanı duraklatmak, yoldaşları güvenceye almaktı amacı. Ve madem ki silah belde taşınır, o zaman yeri geldiğinde kullanılacaktı. Bu sırada bir er yığıldı yere. Eylemden gözaltına alınanlar oldu. Erdal da onların arasındaydı. Ve bir senaryo uygulanmaya kondu bu andan sonra. Tam bu dönemde açıklama yapan Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in sözlerinde şekillenen bir senaryo: “Ne zamandır adam asılmıyor bu memlekette. Kanunların caydırıcılığı kalmadı. İdam cezası derhal yeniden uygulanmaya konmalıdır.”

1980’de bir Drefyus davası

O zamana kadar hiç görülmedik bir yargılama başladı. Erdal’ın da dediği gibi bu bir yargılama değil, yukarıdan gelen emirlerin uygulanmasıydı. Sözde bir mahkeme 2 ayda karar verdi idama. Ne garip bir ülkeydi burası. Faşist katiller kendi itiraf ettikleri cinayetlerden senelerce yargılanıp ceza almadan yurtdışına “kaçıyorlardı” ama aynı ülkede hiçbir delil olmadan iki ayda 17 yaşındaki bir gencin idamına karar veriliyordu. Avukat Nihat Toktay itiraz etti. Maktulun ölümüne sebep olan mermi çekirdeği incelenmeli, bu mermi Erdal’ın silahından mı çıktı? Mahkeme karar verdi: gerek yok! Maktulun yarasındaki yanıklar incelenmeli, yakın atış mı yoksa 11 metre uzaktaki Erdal’ın yapabileceği uzak atış mı? Mahkeme karar verdi: gerek yok! Olay yerinde inceleme ve tatbikat yapılmalı. Nasıl olur da çatışma içindeki bir jandarma sırtından vurulur? Mahkeme: gerek yok. Erdal’ın yaşı 17’dir. Hayır karar verildi, 19’dur, incelemeye gerek yok: Aslında itirazlara da gerek yoktu, nasıl olsa bu mahkemenin karan önden verilmişti!

Darağacında edilen kavga yemini

Erdal yaşananların bilincindeydi, oynanan senaryonun sonunun ne olacağı önceden belirlenmişti. En iyi kendi sözleri anlatıyor yaşananları ve bu genç devrimcinin bilincini. “Bugün devrimcileri ve onların bir parçası olan beni aldığınız emirlere uygun olarak yargılayabilir ve ölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Bir gün mutlaka sizin yerinizde halkımız olacak, sizi ve koruduğunuz düzen: yargılayacak ve doğru kararı verecektir.”

12 Aralık’ı 13’e bağlayan gece. Aynı bilinçle Erdal, bir an bile duraksamaksızın, uzattı boynunu yağlı urgana. O yürek, o bilinç, yumruk.... Haykırdı sehpanın üzerinden, haykırdı faşizmin duvarlarında yankılanan ve yankılandıkça kabaran sesiyle: “Faşizme ölüm, halka hürriyet!”

Erdal ilk değildi, son olmadı. O koca bir tarihe ve tüm dünyaya ulaşan bir kavganın genç neferiydi. Erdal’ın ölümünden bir gün sonra bir yoldaşı daha, Ercan Koca katledildi. “Erdal Eren’in hesabını faşist cuntadan soralım!” yazılı bir pankart asmıştı yine 17 yaşındaki Ercan. Üsteğmen Yaşar Kunduk ve emrindeki katiller yakaladı. İndir bunu dediler. İndirmedi. Dövdüler. İndir dediler indirmedi. Dövdüler. Yumruklar, tekmeler, dipçikler... Genç Ercan dövülerek öldürüldü ve zabıtlara “... yerlerin buzlu olması sebebiyle bir kaç defa düştü ve düşme sonucunda beyin kanamasına maruz kaldı...” diye geçildi. Artık göstermelik yargılamalara, pusulara da ihtiyaç duymuyorlardı.

Erdal Eren yaşıyor!

“Partimizin kuruluşu, onyıllardır bu topraklarda devrim ve sosyalizm davası uğruna kavga vermiş, emek harcamış, acı çekmiş, büyük yiğitlik örnekleri sergilemiş dünün ve bugünün devrimci kuşaklarının yarattığı birikimin güvenceye alınmasıdır... Partimiz bu mirası kararlılıkla savunmakta, kendisini onun bugünkü temsilcisi ve yarınlara taşıyıcısı saymaktadır.” (TKİP Kuruluş Bildirisi’nden...)

Sinan, Erdal, Ercan, bize bu ülke topraklarında devrim ve sosyalizm davası için harcanan emeği, ödenen bedeli, gösterilen yiğitliği hatırlatıyorlar. Özellikle biz genç komünistler için taşıdıkları önem büyüktür. Onlar tarihimizin, mücadelemizin bir kesiti, kavgamızın özlü bir anlatımıdırlar. Onların devrimci duruşlarıyla taşıdıkları önem büyüktür. Onlar tarihimizin, mücadelemizin bir kesiti, kavgamızın özlü bir anlatımıdırlar. Onların devrimci duruşlarıyla taşıdıkları önem kadar bir diğer nokta daha vurgulanmalıdır. Bugün bu devrimci mirasın gerçek taşıyıcıları komünist işçi partisinin saflarında yeni Ekimler için mücadele eden genç komünistlerdir.

Çok zorlu uzun soluklu bir mücadele yürütüyor, ağır bir yükü omuzluyoruz. Bu mücadelenin tarihi onun için ödenmiş ağır bedeller, değerlerle doludur. Ve bugün bu mücadele devam etmektedir. Bu bayrak tüm zorluklara rağmen yükselmektedir. Ve bugün bu değerlerin savunusu düzenin icazet alanı içinde çürüyenlere değil, devrimcilerle, öncesinde devrim davasıyla yollarını en net çizgilerle ayıranlara değil, devrimci kitle eylemliliğine katılmaya politik ufukları ve kararlılıkları yetmeyenlere değil, devrim için savaşan genç komünistlere düşmektedir. Ve bu değerlerin savunusu devrimciliği kendinden menkul görenlere, kitlelere kapanıp kendi motivasyonuyla günü kurtaranlara değil, devrimcilere ölçüsüzce saldırarak kendini gerekçelendirme dar hesaplarında olanlara değil, gençlik kitlesi içinde devrimin ve sosyalizmin bayrağını yükseltmeye çalışan genç komünistlere düşer.

Öyleyse, hep birlikte tüm gücümüzle bir kez daha haykıralım:

Erdal Eren yaşıyor, genç komünistler savaşıyor!

(Ekim Gençliği’nin Aralık 2005 tarihli 89. sayısından alınmıştır...)

 

 

 

 

Erdal Eren'in son mektubu...

“Devrimci olduğum için onur duyuyorum”

“Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemizde olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık.(Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim) Bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var.

Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım. Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam,halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.

Cezaevinde yapılan (Neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım yada meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar,başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur.

Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.

Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar.

Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz.

Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim.

Devrimci selamlar

Oğlunuz Erdal

13 Aralık 1980 Ankara - Gece 02.55”

(Erdal Eren, veda mektubunu hücresinde yazmış ve iç çamaşırında taşıyarak avukatına ulaşmasını sağlamıştır...)

 

 

 

 

Devrimci gençlik çalışması

Davutpaşa

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Davutpaşa Kampüsü yemekhane önünde, Fen-Edebiyat ve Hazırlık fakültelerinde “Gençliği devrime kazanmak için ileri!”, “Halkların kardeşliğini büyütelim!” afişleri kullanıldı. Ayrıca Ekim Gençliği satışının yapıldığı fakültelerde, öğrencilerle birebir sohbetler gerçekleştirildi.

YTÜ yerel gazetesi Amatör’ün toplantısı da yapıldı. Amatör’ün her aşamasında kolektif bir çabanın ürünü olması gerektiği vurgulanırken, yazılar paylaşıldı.

Ekim Gençliği’nin yeni sayısında bulunan “Anayasal hayaller değil, fiili meşru militan mücadele! yazısının yanısıra, “Üniversiteler devrimci-ilerici öğrencilerindir!” yazılarının tartışıldığı bir söyleşi yapıldı.

 

Anadolu Üniversitesi

Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Ekim Gençliği’nin faaliyetleri sürüyor. Yeni Ekimlerin Partisi’nin 13. yılını anlatan bildiri duvar kağıdına çevrilerek fakültelere asıldı.

Bu hafta ise son dönemde AKP’nin baskı politikalarının güncelliği ışığında hazırlanan ‘Dinci Parti Gücünü Nerden Alıyor’ başlıklı duvar gazetesi üniversitenin çeşitli yerlerine asıldı. Edebiyat Fakültesi’nde iki gün boyunca stant açılarak öğrencilere dergi tanıtımı ve dağıtımı yapıldı.

 

Yüksel’de Ekim Gençliği satışı

Her Cumartesi Ekim Gençliği okurları tarafından Ankara Yüksel Caddesi’nde açılan stant geçtiğimiz hafta da soğuk havaya rağmen açıldı.

13.00-15.30 saatleri arasında açık kalan stantta Ekim Gençliği’nin yeni sayısının yanısıra Kızıl Bayrak ve Liselilerin Sesi satışı da gerçekleştirildi. Ajitasyon konuşmalarıyla emekçiler ve gençler sosyalizm mücadelesini büyütmeye çağrıldı. Emperyalist savaş ve saldırganlığa, faşist baskı ve teröre karşı mücadeleyi büyütme çağrısı yapıldı. Ayrıca “Sefalet ücretine son, İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret istiyoruz!” şiarı da haykırılarak kapitalist sistem teşhir edildi.

 

DTCF

Geçen haftalarda okulda ve okul dışında yaşanan faşist saldırılar, yapılan afişlerle teşhir edildi. “Faşizme Geçit Yok/Ekim Gençliği” şiarlı afişler okulda yaygın bir şekilde yapıldı. Afişte, faşist saldırıların sistemin saldırılarının bir parçası olduğunu vurgulayan bir teşhir metni yer alıyor.

Tutuklu öğrencilerin davalarının görülüyor olması sebebiyle “Yıkılsın Zindanlar Tutsaklara Özgürlük / Ekim Gençliği” afişleri yapılarak devlet terörü teşhir edildi.

 

Beytepe

Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde stant açan Ekim Gençliği okurları derginin yeni sayısını gençliğe ulaştırdılar. Kütüphane önünde açılan stantta gerçekleştirilen dergi satışında birçok öğrenci ile tanışıldı ve sohbet edildi.

“Dinci gerici parti gücünü ve pervasızlığını nereden alıyor?” başlıklı makale ozalit haline getirilerek kampüsün merkezi yerlerine asıldı. Bu yazı üzerine de birçok öğrenciyle sohbet edildi.

Gençlik yazılamalarla parti davasına omuz vermeye çağrıldı. Kampüsün duvarları “Parti, Sınıf, Devrim / Ekim Gençliği” yazısıyla süslendi. ODTÜ’de de “Dinci gerici parti gücünü ve pervasızlığını nereden alıyor?” ozalitleri kampüsün merkezi noktalarına asıldı.

Ekim Gençliği / İstanbul - Eskişehir - Ankara

 

 

 

 

Demokrasi sorunu üzerine söyleşi

Ekim Gençliği 3 Aralık Cumartesi günü, demokrasi sorununa ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdi.

Konu iki temel başlık üzerinden işlendi. İlk olarak “demokrasi sorununun önemi ve kapsamı” üzerine bir sunum yapıldı. Sunumun ardından demokrasinin sınıflar üstü, soyut bir kavram olmayıp aksine güncel tarihsel ve toplumsal bağlamında ve mevcut üretim ilişkilerine göre ele alınması gereken somut bir mesele olduğu vurgulandı.

Demokrasi sorununun ele alınış tarzına ilişkin bir ayrım olduğuna değinildi. İlk bölüm kapsamında demokrasi/diktatörlük kavramları Marksist açıdan irdelendi. En sınırlı demokratik hakların dahi dişe diş mücadele ile elde edilebildiği, tersinden burjuvazinin emekçi kitleleri “daha ileri” bir mücadele pratiğinden alıkoymak için tavizler verebileceği de belirtildi. İkinci bölümde ise “teorik yaklaşımlar ve programatik ayrımlar” üzerine konuşuldu.

Mevcut düzeni devrimci yönden aşmak gibi bir gayesi bulunmayan reformist akım tartışma dışı bırakıldı. Temelde devrimci demokrasi (küçük burjuva devrimciliği) ile proletarya sosyalizmi (Marksizm-Leninizm) arasındaki ayrım çizgileri değerlendirildi. Ayrıca 1917 Ekim Devrimi ile 1949 Çin Devrimi vb. deneyimler farklı yönleriyle aktarıldı.

Komünistlerin demokrasi sorununu ele alış tarzı, demokrasi mücadelesi ve sosyalist devrim mücadelesinin birbirinden kopartılmadan ele alınması gerektiği üzerinde duruldu.

Devletin tüm toplumsal mücadele dinamiklerine dönük saldırıları ve KCK tutuklamalarını nasıl okumak gerektiği üzerine de konuşulduktan sonra söyleşi son buldu. Ardından Taksim’e geçilerek Ekim Gençliği dergisinin yeni sayısının satışı yapıldı.

Ekim Gençliği / İstanbul