11 Kasım 2011
Sayı: SİKB 2011/42

 Kızıl Bayrak'tan
Gerici savaş ve saldırganlıkta sınır tanımıyorlar
Amerikan tetikçiliği
“benzeri olmayan” noktada
Kürt sorununa dokunan yanıyor!.
BDP Eşbaşkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş ile konuştuk
Karadağ’ın katledilişinin 2. yıldönümü dolayısıyla avukatlarından polis cinayetleri ve dava süreci üzerine.
Cinayet(ler)in faili ve
nedeni - Temel Demirer
Ölümsüzlüğe uğurlanışının 2. yılında Alaattin yoldaş üzerine
Metal İşçileri Birliği MYK Kasım Ayı Toplantısı
Sendikal çalışma, reformizm ve
devrimci politika üzerine
TKİP’nin 13. yılı etkinliğindeki konuşma: Güne yükleniyor, devrime hazırlanıyoruz!
“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği gecesi” gerçekleşti.
13. Yıl etkinliği mesajlarından
AB’nin zayıf halkası Yunanistan’da
kriz derinleşiyor
“İşgal Et” eylemleri sürüyor!
Göçün 50. yılı ve kısa hikayesi
Libya’da yeni emperyalist
işgal dönemi
Direnişçi Hugo Boss işçileriyle konuştuk
Şubeler hazırlıklara başladı
Asgari ücretliye 1 somun ekmek
DİSK/Tekstil’de muhalefeti
sindirme operasyonu
İstanbul’da 6 Kasım protestoları
“YÖK’e karşı alanlardaydılar
Galatasaray önünde 345. hafta
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Libya’da yeni emperyalist işgal dönemi

Emperyalist güçlerin vurucu gücü NATO, yedi ay süren Libya saldırısına 31 Ekim’de sona verdiğini açıkladı. Yedi ay boyunca Kaddafi denetimindeki kentleri bombalayan NATO uçaklarının 26 bin sorti yaptığı, 10 civarında hedefi vurduğu açıklandı. Açıklanmayan ise, bu vahşi saldırılar sırasında -çoğu sivil- 30 bini aşkın kişinin katledildiği gerçeğidir. Libya halkı şahsında insanlığa karşı işlenen bu suça ABD, Fransa, İtalya, İngiltere emperyalistlerinin yanısıra Türkiye, Katar, Suudi Arabistan gibi gerici tetikçi rejimler de ortak oldu.

“Sivil halkı koruma” zırvasını gerekçe göstererek saldırıyı başlatan emperyalistlerle tetikçilerinin Afganistan ve Irak’tan sonra tahrip ettikleri üçüncü ülke oldu Libya. Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi, Libya’da da emperyalistlerin kuklası dinci-gerici yeni bir yönetim kurulacak. Libya örneği, bir kez daha emperyalistlerin elinin değdiği yerin yakılıp yıkıldığını ve ortaçağ karanlığına doğru sürüklendiğini kanıtlamıştır. Bu örnekler, gerici iktidar mücadelesine tutuşan egemen sınıfların, ülkelerini yıkıma sürükleyecek kadar soysuz, acımasız ve çaptan yoksun olduklarını da çarpıcı bir şekilde kanıtlamaktadır.

Devrimci önderlikten yoksun emekçilerin açmazları…

Başkent Trablusgarp dahil Libya’nın çok sayıda kentini bombalayarak 30 bin kişinin katledilmesine neden olan NATO’nun şefi Anders Fogh Rasmussen, bu saldırının örgütün tarihindeki en başarılı operasyonlardan biri olduğunu söyledi. 30 bin kişinin katledilmesinden sorumlu olan bu eli kanlı şef, sivilleri ölümden kurtardıklarını söyleme pişkinliği ile yetinmiyor, “Libya halkının kendi geleceğini belirlemesi için gereken koşulları oluşturduk” açıklamasını yapabilecek kadar da arsızlaşabiliyor.

Emperyalistlerin en azından şimdilik Libya’da başarılı olmalarını sağlayan esas neden, Kaddafi rejimine karşı harekete geçen gençlerle emekçilerin bağımsız bir önderlik oluşturma becerisi gösterememeleri ve bundan dolayı kısa sürede inisiyatifi emperyalistlerin işbirlikçisi olan gerici güçlere kaptırmalarıdır. Zira bu durum, zorba bir yönetime karşı demokratik sosyal taleplerle başlayan eylemlerin, kısa sürede iktidarı ele geçirmek isteyen gerici soysuzların elinde bir oyuncağa dönüşmesine yol açtı. Devrik Kaddafi yönetiminin zorbalığı emperyalist güçlerin saldırısına davetiye çıkarmış olsa da, hareketin önderlik alanında meydana gelen boşluğun, düne kadar Kaddafi yönetimi adına cellatlık yapanlarla emperyalistlerin işbirlikçileri tarafından doldurulması, isyanı yozlaştırıp hedefinden saptırmıştır.

Yabancı müdahaleye karşı ilk günlerde bazı sesler duyulsa da, bunlar bastırılmış ve NATO saldırısı “tanrının lütfü” olarak sunulmaya başlamıştır. Emperyalistlerle işbirliği yapan dinci gericiler adına açıklamalarda bulunan “ulema” kılıklı kişiler, dış müdahaleye “ilahi kılıf” uydurmakla iştigal ederek, NATO ve CIA mensubu profesyonel katiller tarafından güdülen Kaddafi muhaliflerinin inisiyatifi ele geçirmelerini kolaylaştırdılar. Libya’da son aylarda yaşanan süreç, bağımsız devrimci önderlikten yoksun kalan kitle hareketlerinin, emperyalistlerle işbirlikçilerinin karşı devrimci saldırılarının gerekçesi haline gelebileceğini, yazık ki yeniden kanıtlamıştır.

Emperyalizme uşaklık alçaltıcı sonları önlemiyor…

Uzun yıllar emperyalist güçlere hizmet eden, onlar adına tetikçilik/taşeronluk yapan kişilerin efendileri eliyle katledilmeleri sık rastlanan olaylardandır. NATO tetikçileri tarafından linç edilerek katledilen Kaddafi de, Saddam Hüseyin ve Usame Bin Ladin’den sonra bu kaderi paylaşmıştır. Kaddafi uzun yıllardan beri emperyalistlerle işbirliği yapıyordu. Özellikle son on yılda, alçaltıcı işler dahil ABD, Fransa, İngiltere, İtalya gibi emperyalist güçlere önemli hizmetlerde bulunmuştu.

Berlusconi, Blair, Sarkozy gibi emperyalist şeflerin “yakın dostu” olan Kaddafi, ‘insan hakları ödülü’ verecek kadar da Tayyip Erdoğan’a yakındı. 167 milyar dolar olduğu iddia edilen servetinin çoğunu ABD, İngiltere, Fransa, İtalya gibi emperyalist ülkelere aktarmıştı. Libya’nın birinci sınıf petrolü ve ülkenin Afrika Kıtası’na açılan kapı olması, emperyalist şefleri Kaddafi’nin elini öpmek zorunda bırakacak kadar önemliydi.

Oysa tüm bunlara rağmen, Kaddafi’nin emperyalist şefler nezdinde beş paralık bir değeri bile yoktu; nitekim bu şefler, vahşi bir şekilde katledilmesini kahkahalarla karşılamışlardır. Zira Trablusgarp’ta kurulmakta olan yeni rejimin efendileri halis işbirlikçi/uşaklardan oluşuyor. Kaddafi’nin geçmişte bazen emperyalistlere kafa tuttuğu dikkate alınırsa, bu güçler tarafından ilk fırsatta harcanması şaşırtıcı olmamıştır.

Kaddafi’nin dönüşümü sınıfsaldır. Ülke servetini yağmalayan soysuzlar kastına dönüşen Kaddafi, çocukları ve etrafındaki yiyici takımının, emperyalistlere sığınmak dışında bir yönelime girmeleri mümkün değildi. Milyar dolarlara el koyanlar emperyalistlerle işbirliği yapmaya mahkûmdurlar. Buna karşın Kaddafi olayı, yardakçıların emperyalist şefler nezdinde zerre kadar bir kıymetlerinin olmadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bilindiği üzere emperyalistlerin dostları olmaz, ancak kullanma süreleri dolunca çöpe atılan veya katledilen işbirlikçileri, tetikçileri, yardakçıları olur…

Libya’yı ortaçağ karanlığına doğru sürüklüyorlar…

Yönetimin devrilmesi, Kaddafi karşıtı gerici güçlerin başarısından çok, NATO bombardımanları sayesinde olmuştur. Eğer emperyalistlerle suç ortaklarının hava saldırıları olmasaydı, verili koşullarda Kaddafi yönetiminin, şimdi işbaşına geçenler tarafından devrilmesi sözkonusu bile olmayacaktı. Zira bu gerici güçlerin davetiyle başlayan emperyalist saldırı, Kaddafi muhaliflerini zayıflatmış, toplumun bir kesiminin ise, iki tarafa da mesafeli durmasını sağlamıştır. Bombardımana rağmen yedi ay ayakta kalabilmesi, bunun göstergesidir.

Sonuçta NATO, Kaddafi denetimindeki kentleri havadan bombalayarak -onbinlerce sivili katletmek pahasına- zayiatsız bir savaş yürütmüş, işbirlikçi güçler ise, tetikçi durumuna düşürülen Kaddafi muhaliflerini cepheye sürerek iktidarın basamaklarını tırmanmışlardır. Böylece emperyalistlerle işbirlikçileri Libyalıları birbirlerine kırdırarak, en azından şimdilik gerici/iğrenç emellerine ulaşabildiler.

Kaddafi’nin zorba yönetimi, emperyalistlerin işbirlikçisi dinci gerici zorbalara iktidar yolunu açmıştır. Hem emperyalistlere uşaklık eden hem şeriatı savunan ucube bir yönetimin kurulmakta olduğu Libya’da, süreç ortaçağ karanlığına doğru ilerlemeye gebe görünüyor. Zira hem işbaşına gelen gerici güçler arasında, hem yönetimle Kaddafi’ye destek veren güçler arasında çatışmalar yaşanıyor. Uluslaşma süreci tamamlanmayan Libya’da, gerici iç çatışmaların yayılması gibi vahim bir tehlike de mevcuttur.

İlk günden erkeklere “çok karılı” evlilik yolunu açan yeni yönetim ise, kokuşmuş zihniyetini sergilemekte tez davranmıştır. Bu yönetimde ne emekçilerin ne hareketi başlatan genç kuşakların taleplerine yer olacaktır. Kadınların ise daha kölece koşullarda yaşamaya zorlanacağı ise kesindir; tek eşliliği öngören medeni yasanın dinci gerici yönetimin ilk hedefi olması, kadınları bekleyen karanlık dönemin habercisidir.

Emperyalistlerin Arap dünyasındaki halk isyanlarını “ılımlı İslam”ı temsil eden Müslüman Kardeşler eliyle yozlaştırılıp hedefinden saptırmak için çaba sarf ettikleri dikkate alındığında, Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi, Libya’nın yakın geleceğinin de daha karanlık, daha geri, daha kasvetli olması kaçınılmazdır.

Emekçiler mücadele alanlarına inene kadar...

Kaddafi yönetiminin yıkılması, emperyalistlerin güdümündeki dinci gericilerin iktidara yerleşmesi, bu ülke halkının sorunlarını çözen değil, daha da ağırlaştırıp karmaşıklaştıran bir dönemin kapılarını açmıştır. Soysuz işbirlikçiler güdümündeki yönetimin işbaşına geliş şekli ve ilk icraatları, Libyalı işçi ve emekçilere daha iyi bir yaşam değil daha karanlık bir gelecek vaat edildiğine işaret ediyor.

Yeni yönetimin başını çekenler hem dinci gerici hem eli kanlı hem neoliberal hem emperyalizmin uşaklarıdır. Bunlar ne demokrattır ne özgürlükçüdür ne insan haklarına saygılı, ne demokratik ve sosyal hakları önemseyen güçlerdir. Bunlar Libya’ya üşüşmek için sıra bekleyen büyük tekellerle ülke zenginliğini birlikte yağmalayabilmek için şimdiden didişmeye başlayan sömürücü mülk sahibi sınıflardır. Bunlar, iktidar ve ranttan pay alabilmek için hem ülke zenginliğinin yağmalanmasına hem emperyalist güçlerin askeri üssü haline getirilmesine onay verecek tıynettedir. Zira iktidara emperyalistler sayesinde gelenler, onları o mevkiye taşıyanlara uşaklık yapmaya mahkûmdurlar.

Durumun vahametine rağmen Libyalı emekçilerin bu alçaltıcı koşullara uzun süre sessiz kalmaları olası görünmüyor. Karanlık kuşatmanın yarılması ve Libya halkının onurunu yeniden kazanmasının yolu, emperyalistlerle iktidara yeni yerleşen işbirlikçilerine karşı meşru/militan mücadelenin güçlenmesiyle açılacaktır.