8 Temmuz 2011
Sayı: SİKB 2011/26

 Kızıl Bayrak'tan
İçeride efelik taslayanlar dışarıda uşaklıkta sınır tanımıyor...
Emperyalizmin uşaklarından
halklara dost olmaz!...
Düzenin siyasal krizi ve Kürt sorunu
Katil devlet 18 yıl sonra yine işbaşındaydı!
Madımak'ta insanlık 2. kez utandı
Katliam ülkenin dört bir yanında lanetlendi...
BDSP’nin 2 Temmuz anmalarından
PTT direnişi büyüyor
“Direniyorum öyleyse varım!”
KESK Genel Kurulu sona erdi
Demokratik ve mücadeleci bir sendikal haraket için
On sendikadan güç birliği!
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat…
Suriye’de durum
karmaşıklığını koruyor
Lübnan direnişini silahsızlandırma
planı tutmayacak!
“Sosyalist Enternasyonal” Atina’da toplandı
Emekçiler ‘grev’ dedi
İşte kapitalizmin futbolu: Para-mafya-şike!
Gerillalar sonsuzluğa uğurlandı
Çorum’u devlet hazırladı itirafı
Nükleer santraller ölümdür,
­izin vermeyelim!
Rakamlar kadının ezilmişliğine
Zilan: Kürt halkının
mücadele ateşi!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye’de durum karmaşıklığını koruyor

Baas yönetimine karşı Mart ayı ortalarında başlayan eylemler, son günlerde kitlesel boyutlar kazanmaya başladı. Geçen Cuma günü Hama kentinde gerçekleştirilen eyleme 150 bini aşkın kişinin katıldığına dair haberler, devlet terörünün kitleleri yıldırmaya yetmediğini kanıtlamaktadır. Zira sadece Hama ile sınırlı kalsa da, eylemlere katılımın yüzbinlere ulaşması, rejim karşıtı hareketin güçlenme eğilimine işaret ediyor.

Parça parça ezme” taktiği tutmadı

Geçen Cuma, Hama’nın yanısıra başkent Şam ve Halep dahil birçok kentte eylemlerin gerçekleştirilmesi, rejimin hareketi denetim altına alma konusundaki aczini ortaya koydu. Hareketin güçlü olduğu kentleri hedef seçen Baas yönetimi, eylemlere öncülük edenleri hapse atarak kitle hareketini pasifize etme taktiği izliyor. Suriye ordusunun Cuma gününden sonra Hama kentine yönelmesi, Beşar Esad rejiminin “parça parça ezme” taktiğini uygulamaya devam ettiğini gösteriyor.

Daha önce Dera, Benyas vb. kentlerde uygulanan bu taktiğin ilk sonuçları rejim lehine sonuçlar yaratmış gibi görünse de, hareketin hem kitlesellik hem yaygınlık bakımından gelişmesi, sonucun tersi olduğuna işaret ediyor. Baas rejiminin bu zorba taktiği, aynı anda birçok kentte kitlesel eylemlerin gerçekleşmesinin önüne geçmesine olanak tanısa da, bu kadarı derdine çare olmaya yetmiyor. Korku duvarları yıkıldıktan sonra zorbalığın öfkeyi büyütmekten başka bir işe yaramadığı dikkate alındığında, Baas rejiminin bu taktikle sorun çözmesi olası görünmüyor.

Rejim bu taktiğin barışçı eylem yapanlara değil, silahlı güçlere karşı uygulandığını savunuyor. Ancak kökten dinci silahlı güçlere karşı saldırıya geçen kolluk kuvvetleri, rejim karşıtı eylemlere katılan gençleri de hedef alıyorlar. Yani silahlı güçlerin varlığını gerekçe gösteren Esad yönetimi, bunu, kitle hareketini bastırmanın olanağına çevirmek istiyor; ancak başaramıyor.

Reformlar” artık bir değer taşımıyor

Beşar Esad, birçok alanda reform sözü vermiş, sıkıyönetimi kaldırmış, bazı yasal değişikliklere gitmiş, içerideki muhalefetin Şam’da toplantılar yapmasına izin vermiş, muhalefetle görüşmelere başlamak istediğini açıklamış, siyasi tutsakları da kapsayan af çıkarmış, seçim tarihi ilan etmiş vb.vb...

Baas yönetiminin bu tavizleri vermek zorunda kalması, reform heveslisi olmasından değil, tüm baskı ve zorbalığa rağmen devam eden kitle hareketinin yarattığı basınçtan kaynaklanıyor. Bununla birlikte, Esad dahil Baas şefleri de işlerin eskisi gibi devam edemeyeceğini idrak etmiş görünüyorlar. Yani reform vaatleri tümüyle sahte değil. Ancak yüzlerce eylemcinin katledilmesinden sonra bu noktaya gelmek zorunda kalmış olması, dahası devlet terörünün aynı şekilde devam etmesi, reform vaatlerini sokaklara çıkan gençlerle emekçiler nezdinde değersizleştiriyor. Hatta Baas yönetiminin reform çıtasını yükseltmesine rağmen, “halk rejimin yıkılmasını istiyor” şiarı giderek yaygınlaşıyor.

Göründüğü kadarıyla kolluk kuvvetlerinin zorbalığına eşlik eden reformlar da, kitle eylemlerini pasifize etme gücünden yoksundur.

Rejimi reforme etme arayışı…

Suriye’nin içteki geleneksel muhalefetini oluşturan sol/sosyalist, ulusalcı, liberal parti ve güçler Baas yönetiminin ciddi bir reforma ihtiyaç duyduğunu dile getirerek ekonomik, siyasal, sosyal alanlarda reformlar, yeni bir anayasa, kitle eylemlerine karşı şiddet uygulanmasına son verilmesi gibi talepler formül ediyorlar.

Demokratik, sivil yönetime geçiş için farklı güçlerin katılımıyla bir “geçiş süreci hükümeti” kurulması gerektiğini de savunan muhalif güçler, Baas yönetiminin bu yönde somut adımlar atmasını talep ediyorlar. Çok sayıda parti ve hareketten oluşan bu güçleri temsil eden ortak bir platform bulunmuyor. Ülke içinde ve dışında görüşmelerde bulunan bu güçler, henüz ortak bir tutum belirlemiş değiller.

Suriye’de tanınan aydın, sanatçı, yazar, gazeteci, akademisyen vb. şahsiyetler de benzer talepler ileri sürüyor. Bu kesim, reformlarla ülkenin içinde bulunduğu krizden çıkarılabileceğini savunuyor.

Şam’ın merkezinde iki toplantı gerçekleştiren muhalif güçlerin en zayıf noktaları, kitle hareketiyle ciddi bir organik bağ kurmaktan yoksun olmalarıdır. Düzen sınırlarını aşamayan siyasal programları, rejimden çekinmeleri ve kökten dincilerin kendini belli eden varlığından dolayı, eyleme geçen kitlelerle organik bağ kurmaktan kaçınan muhalif güçlerin, verili koşullarda süreci ne ölçüde etkileyebileceği belli değil.

Emperyalist güçlerin müdahaleleri sürüyor…

Suriye’deki olaylarla ilgili olarak neredeyse her gün açıklama yapan Washington ve Brüksel’deki savaş baronları, “sivil halkı savunuyoruz” görüntüsü altında, durumu istismar etmeye çalışıyorlar.

Sivil halka karşı şiddete başvurmaması konusunda Beşar Esad’ı uyaran emperyalist zorbalar, Arap dünyasındaki halk isyanlarını yozlaştırıp kontrol altına alabilme derdindeler. Emperyalist/siyonist planlara karşı direnişi kırmak, İran’ı kuşatma altına almak, Hamas ve Lübnan Hizbullahı ile Suriye arasındaki işbirliğini baltalamak, böylece ırkçı-siyonist İsrail’in etrafındaki ablukayı kırmak gibi hedefleri de bulunan ABD-AB emperyalistleri, bu emellerine ulaşmak için uğraşıyorlar.

Bu arada yurtdışındaki bazı Suriyeli “muhalifler” de, şimdiden batılı güçlerin müdahalesini talep etmeye başladılar. Beşar Esad’ın Kaddafi ile aynı kefeye konması gerektiğini savunan bu düşkünler takımı, NATO’nun savaş uçaklarıyla Şam’a gitme hayalleri kuruyorlar.

Emekçilerin direnme kararlılığı gerici hesaplar arasında boğuluyor

Hareketi başlatan ve aylardır devam etmesini sağlayan temel dinamikler, sistemin geleceksizliğe mahkûm ettiği genç kuşaklarla emekçilerdir. Kökten dincilerin veya Müslüman Kardeşler örgütünün sürece bir yerde dahil olmaları bu gerçeği değiştirmiyor.

Bu arada dinci gerici güçlerin kitle hareketi üzerindeki etkisinin boyutu hakkında henüz somut verilere ulaşmak mümkün olmadı. Buna karşın harekete geçen kitlelerin azımsanmayacak bir kesiminin hiçbir parti veya örgütle bağlantısının olmadığına dair veriler mevcuttur.

Kuşkusuz ki, devrimci siyasal önderlikten yoksunluk, kitle hareketinin en büyük zaafıdır. Bu zaaf, emekçi dinamiklerin gerici güçler tarafından yönlendirilmesini kolaylaştırır. Bu ise şu veya bu burjuva akımın peşinden sürüklenmek anlamına gelir ki, bunun ağır bedel ödeyen emekçilere kalıcı kazanımlar sağlaması mümkün değil. Suriye gibi bir ülkede kökten dincilerin hareket üzerinde inisiyatif kurabilmeleri ise, tam bir felaket olurdu. Buna karşın hareketin gelişim seyri, bunun pek kolay olmadığına işaret ediyor. Zira ayağa kalkan genç kuşaklarla emekçilerin talepleri ile dinci gerici akımların hedefleri hiçbir noktada çakışmamaktadır. Bu akımların dinsel/mezhepsel çatışmayı kışkırtabilecek zihniyete sahip oldukları dikkate alındığında, genç kuşakların inisiyatifi dinci gerici güçler lehine yitirmeleri son derece vahim sonuçlara yol açabilir.

Görünen o ki, Suriye’deki kitle hareketi Baas rejiminin baskıları, kökten dincilerin hedef saptırıcı müdahaleleri ve emperyalist/siyonist güçlerin kirli planları arasına sıkışmış durumda. Hal böyleyken hareketin siyasal önderlik ve devrimci programdan yoksun olması, sorunları daha da karmaşık bir hale getiriyor. Fakat her şeye rağmen Suriye’de gerçekleşen ve gerçekleşecek olan gelişmelerin önünü bu hareket açmaktadır.