1 Temmuz 2011
Sayı: SİKB 2011/25

 Kızıl Bayrak'tan
Düzenin siyasal krizi ve olasılıklar
Emperyalist/siyonist güçlerin yanında saf tuttular!
Bir elinde anayasa
diğerinde polis copu
Dicle tepkisi sokakta
AKP hükümeti baskı ve terörü tırmandırıyor
“İşkence sokağa taşındı”
İşkenceciye ve katillere
yüksek tolerans!
Sivas Katliamı lanetlendi
Alaattin Karadağ cinayeti davasında 4. duruşma
Birleşik Metal’de gerilimli
genel kurul
Düzenin apolitizmine karşı devrimci politizasyon
“Ortak bir platform oluşturacağız”
Ontex önünde dayanışma etkinliği
Casper’da dayanışma etkinliği.
Sağlık emekçileri uyardı
Yunanistan’da emekçiler kararlı
Emekçiler IMF anlaşmasını
çöpe attı
ABD Afganistan’dan çekiliyor(!)...
I. Dünya Emekçi Kadın Konferansı’nın deneyimleri paylaşılıyor...
Burdur Cezaevi’ndeki katliam girişiminin 12. yıl dönümünde Veli Saçılık ile konuştuk.
İzmir’de 15-16 Haziran paneli
“Şirket Hikayeleri” adlı tiyatro oyununun oyuncuları ile konuştuk
Eti Gümüş'ten ÇMO'ya dava!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalist/siyonist güçlerin
yanında saf tuttular!

Emperyalist/siyonist güçlerin Arap dünyasındaki halk isyanları dalgasını kırmak veya yozlaştırmak için başlattığı saldırılar, gelinen yerde yoğunlaşmış durumda. Bahreyn, Libya, Yemen ve son olarak Suriye bu saldırının hedefindedir. Diktatörlerin alaşağı edildiği Tunus ve Mısır’da da saldırılar farklı alan ve araçlarla yürütülmektedir.

Bahreyn’de işgalci Suudi birliklerinin katılımıyla estirilen azgın devlet terörü, kokuşmuş Amerikancı rejimin elinde kalan son silahtır. Fakat bu gözü dönmüş zorbalık, halk hareketini sindirmeye yetmiyor, zira Bahreyn’de de direniş parçalı ama yaygın bir şekilde devam ediyor. Bu da El Halife despotuyla hamilerini tam bir acze düşürüyor.

Gericilik ve zorbalığın vurucu gücü NATO’yu Libya halkının üzerine salan emperyalist güç odaklarının “sivilleri koruma” maskesi parçalanmış bulunuyor. Saldırının suç ortaklarından İtalya “çatlak ses” vermeye başlarken, saldırgan NATO güçlerinin sivil halkı hedef aldığı ve bu saldırılarda onlarca sivili katlettiği yönünde kanıtlar mevcuttur. NATO güçleri iddia edildiği gibi sivil halkı korumuyor, tersine, katlediyor. Elbette Arap hakları da bu gerçeğin farkındalar. Öyle ki, son günlerde bazı Kaddafi muhalifleri bile emperyalist saldırganlarla Türkiye gibi suç ortaklarının Libya üzerindeki gerici planlarından söz etmeye başladılar.

Yemen’de ise diktatör Abdullah Salih’i kurtarmak için çaba harcayan ABD emperyalizmi ile Ortaçağ kalıntısı Suudi Arabistan rejimi, halk isyanını zayıflatıp yozlaştırmanın yollarını arıyorlar. Rezil planlarını gelinen yerde “Salihsiz Salih rejimi” esasına göre oluşturan halk düşmanı cephe, aylardan beri meydanları işgal eden genç kuşaklarla emekçilerin direnişiyle karşılaşıyor. Bu direniş emperyalistlerin planlarını şimdiye kadar bozdu, görünen o ki bozmaya da devam edecektir.

Gerici emperyalist saldırılar farklı cephelerde devam etmekle birlikte, Suriye “öncelikli hedef” haline gelmiş görünüyor. ABD-AB emperyalistleri, siyonist rejim ile Türk devleti ve Suudi Arabistan gibi bölgesel gericiliğin iki temel kalesi, dört koldan saldırarak Suriye’yi kuşatmaya çalışıyorlar.

Vurgulamak gerekiyor ki, Türk devletiyle AKP hükümeti, emperyalist/siyonist güçlerin organize ettiği gerici saldırıya tam destek veriyor; Libya ve Suriye’yi hedef alan saldırılarda ise belirgin bir rol oynuyor. Bu iki ülkedeki olayların seyri, Davos ve Mavi Marmara çıkışlarıyla Arap halklarını etkileyen Tayyip Erdoğan’la partisi AKP’nin maskesini düşürmeye başladı. İsrail’e karşı sergilenen “sert” tutumun Filistin davasını savunmakla bir ilgisinin olmadığı, Türk burjuvazisinin sefil bölgesel çıkarlarını korumakla ilgili olduğu açığa çıkmaya başladı.

AKP şefinin maskesinin parçalanması kaçınılmaz, zira emperyalizme hizmet edenlerin uzun süre “ezilen halklardan yana” görünmeleri olası değil. Suudi Arabistan ve diğer petro-dolar şeyhleri tarafından finanse edilen basın-yayın organlarının “Tayyip Erdoğan’ı övme kampanyası” başlatmış olmaları da, maskenin parçalanmasını önleyemez.

Dinci gericilik ırkçı-siyonizmle işbirliğini pekiştiriyor…

Tayyip Erdoğan/AKP-İsrail çatışması sona yaklaşmış görünüyor. Pek çok veri, dinci gericilik odakları ile siyonist rejimin “geçici kırgınlık” dönemini geride bırakmaya hazırlandığını gözler önüne seriyor. Zaten bu kırgınlıkların geçici olacağı belliydi. Zira işbirlikçi burjuvazinin temsilcisi olan AKP, bölgesel çıkarları için Filistin sorununu istismar edebilmek için İsrail’le belli bir gerilimi göze almak durumundaydı. Tabi bu gerilim sadece AKP’den kaynaklanmadı; siyonist rejimin küstahlığının da bunda önemli bir rolü oldu. Özellikle “alçak koltuk” krizi ve Mavi Marmara katliamı AKP ile şefini sert tutum almaya zorlamıştı; aksi bir tutum iç politikada onları rezil ederdi.

Siyonist örgütlerden “üstün cesaret” madalyası alma şerefine nail olan “tek Müslüman” Tayyip Erdoğan, İsrail’le uzun süre küs kalamazdı, kalmadı da. Tabi siyonistler de AKP’nin hizmetinden yoksun kalmak istemiyorlardı. Nitekim son günlerdeki gelişmeler, tarafların aradaki pürüzleri biran önce gidermek istediğini ortaya koyuyor. Ankara-Tel Aviv hattındaki uğursuz trafiğin belirgin bir şekilde yoğunlaşması söz konusu çabanın yansımalarından başka bir şey değildir.

Son günlerde basında sayısız veri sunuluyor; Türkiye-İsrail ilişkilerinin normale dönmesi için ABD Başkanı Barack Obama, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Başbakan Tayyip Erdoğan arasında pazarlık yapıldığı, siyonist şeflerin AKP’nin seçim başarısını kutladığı, İsrail Başbakan Yardımcısı ve Stratejik İlişkiler Bakanı Moşe Yaalon’un, Ankara’ya gizli bir ziyaret gerçekleştirdiği, bu esnada Tayyip Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la görüştüğü, İsrailli yetkililerin Türkiye’nin Suriye politikasını ve Tayyip Erdoğan’ın bu konudaki liderliğini takdir ettiği vb…

Tarafların yalanlamadığı bu haberlerin basında yer aldığı günlerde, Gazze limanına yapılması planlanan “2. Mavi Marmara Seferi”nin iptal edildiği açıklandı. Hem İsrail’i hem AKP’yi rahatlatan bu kararın teknik sorunlarla izah edilmesini, elbette ciddiye alan olmadı. Seçimler öncesinde Gazze’ye ikinci seferi düzenleme konusundaki kararlılığı basın önünde ilan eden İnsani Yardım Vakfı (İHH) yetkilileri, seferi iptal ederek önceliklerinin Filistin halkına değil dinci gericiliğe hizmet etmek olduğunu gözler önüne sermiş oldular.

Bu arada Tel Aviv’deki siyonist şefler, Mavi Marmara gemisinin Gazze seferine katılımının iptal edilmesinden duydukları memnuniyeti dile getirirken, dinci medyadaki kalemşörlerin İHH’nin utanç verici kararına gerekçe uydurmak için çırpınmaları, tiksinti verici bir durumdur.

AKP iktidarının borazanlığını yapan dinci basın-yayın organları, emperyalist/siyonist güçlere hizmet etmek konusunda da mahir olduklarını kanıtlıyorlar. Dinci gericiliğin “embedded”leri olan basın-yayın organları, artık önceliğin Gazze değil, Suriye olduğunu ilan ediyorlar. Bu tutum iğrenç olsa da şaşırtıcı değil. Zira ABD-AB emperyalistlerinin, demek oluyor ki, Ankara’daki işbirlikçi takımının da önceliği Gazze değil Suriye’dir. Elbette Gazze’yi kuşatma altına alan ve Filistin halkını katleden siyonist rejimin önceliği de aynı…

Türk burjuvazisi ve onun temsilcisi olan AKP’nin Suriye’deki olayları öne çıkartıp Filistin sorununu geri plana itmesi, Arap halklarının isyanını hedef alan gerici saldırıya verdikleri destek ve önemin göstergesidir. Kuşkusuz ki her gerici egemen güç, halk isyanlarından ölümcül bir korku duyar, Kürt sorununun basıncı altında bulunan Türk egemenlerinin korkusu ise bir kat daha artıyor. Çünkü isyanlar Kürt halkı için de esin kaynağı oluyor.

Emperyalist güçlerin halk isyanlarını bastırma/yozlaştırma çabalarının Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye tarafından desteklenmesi, safların netleştiğine işaret ediyor. Bu, sermaye iktidarı ve dinci gericilik odağı AKP’nin sadece iç politikada değil dış politikada da halklara düşmanlığı esas aldığını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Halklar isyan ettiği sürece ise, ne emperyalistlerin ne bölgesel gericiliğin emellerine ulaşması mümkün olacaktır.

 

 

 

Türkiye-İsrail ilişkilerinde “ısınma”

Son dönemde ABD-İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkilerde bariz bir “ısınma” yaşanıyor. Bu yorum ABD’nin “önemli” gazetelerinden Wall Street Journal’a (WSJ) ait. Gazete “Suriye krizinin Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri ısıttığı, Ankara ve Washington’u da daha yakın işbirliğine götürdüğü”nü yazdı.

Gazetenin internet sitesinde çıkan yazıda, Suriye krizinin İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerde yumuşama yönünde ilk belirtileri ortaya koyduğu belirtildi. Geçtiğimiz yıl koltuk kriziyle gündeme gelen İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Avalon’un uzlaşma çağrısı yapması ve Türkiye’nin Suriye politikasını övmesi, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da AKP’nin seçim başarısının ardından bir tebrik mektubu göndermesi bu belirtiler arasında sayıldı.

Gazete ayrıca Türk devleti cephesinden Mavi Marmara gemisinin Gazze’ye gönderilmemesinin ilişkilerdeki “ısınma”da özel bir payı olduğunu hatırlattı. “Tüm bu gelişmelerin, geçen yıl Mavi Marmara olayı ve ardından Türkiye’nin ABD tarafından hazırlanan İran’a karşı yaptırımlar getiren BM Güvenlik Konseyi karar tasarısına karşı ‘hayır’ oyu vermesiyle soğuyan Türkiye-Suriye ve Türkiye ABD ilişkileri döneminden büyük değişiklik gösterdiği” belirtilen yazıda, ayrıca Suriye’deki gelişmelerin de Ankara ve Washington’u daha yakın bir işbirliğine götürdüğü vurgulandı.

Kuşkusuz ki bu gelişmeler Ortadoğu’daki “üçlü şer ekseni”nin yeniden güçlendirildiğini gösteriyor. Demogojik bir İsrail karşıtlığıyla oy avcılığı yapan AKP kendisini giderek artan biçimde ABD-İsrail’in hizmetine sunuyor. Uşaklıkta sınır tanımıyor.