15 Nisan 2011
Sayı: SİKB 2011/15

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci 1 Mayıs için engelleri aşalım!
Seçim oyunu başladı
Washington’daki efendinin emrinde
BAT işçilerine polis saldırısı ve
tutuklama terörü
MAS-DAF’ta iki koldan direniş
Arfesan işçileri grev nöbetinde
Direnişlerin sesi Taksim’de
Baskı ve terör devrimci sınıf çalışmamızı engelleyemeyecek!
İşçiler hakları ve gelecekleri için kurultaylarda buluştu
Tunus ve Mısır:
Devrim için dersler...
Mısır’da mücadele sürüyor
Suriye’de etnik-dini çatışma tehlikesi
Meksika’da elektrik işçilerinin mücadelesi sürüyor
“Mücadelemiz gelecek
mücadelesidir!”
Kampana’da direniş ve dayanışma
Şifre skandalı liseli gençliğin öfkesini açığa çıkardı
Binlerce öğrenci YGS
skandalını protesto etti... 
İÜ’de uzaklaştırma
cezasına karşı direniş
Hatice Yürekli yoldaşı ölümünün 10. yılında saygıyla anıyoruz
Gençlik içinde kitle
çalışması üzerine
Devrimci Karargah davası duruşması görüldü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye’de etnik-dini çatışma tehlikesi

Mart ayı ortalarında Suriye’de başlayan halk hareketi, 200’e yakın göstericinin katledilmesine rağmen devam ediyor. Basın mensuplarının olayları izlemelerinin engellenmesi, telefon ve internet bağlantılarının kısıtlanması gibi sorunlar, olayların boyutu hakkında somut bilgilere ulaşmayı engelliyor. Buna karşın Dera, Kamışlı, Duma ve Lazkiye’nin ilçesi Banyas’ta gösterilerin devam ettiğine dair haberler geliyor.

Yansıyan sınırlı haberlere göre Banyas’ı kuşatmaya alan ordu güçleri, çok sayıda eve baskınlar düzenleyerek onlarca kişiyi tutukladılar. Baas rejimi adına yapılan açıklamalarda ise Banyas kuşatmasının, kolluk kuvvetlerine ateş açan kişileri yakalamak amacıyla gerçekleştirildiği öne sürüldü. Sözkonusu silahlı kişilerin çok sayıda polisi öldürdüklerini öne süren resmi açıklamada, aynı silahlı kişilerin göstericilere de ateş açtığı iddia edildi.

Resmi açıklamalar, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, rüşvet ve baskıya karşı, demokratik/sosyal haklar ve özgürlükler talebiyle eyleme geçen emekçileri hedef alıyor. Reform vaatlerinde bulunan Beşşar Esad ise, kitle eylemlerinin, “dış güçlerin komplosu” olduğunu öne sürerek, eli kanlı rejimini aklamaya çalışıyor. Görünen o ki, kolluk kuvvetlerine ateş açıldığı gerekçesine sığınıp katliamları gerekçelendirmeye çalışan Baas rejimi, reform vaadi ve devlet terörüyle hareketi etkisizleştireceğini sanıyor.

Olayların gelişim seyri, bu hesabın tutmasının kolay olmadığını, tersine emekçilerin zorba rejime karşı öfkesinin giderek kabardığına işaret ediyor. Zira resmi açıklamalarda iddia edildiği gibi kolluk kuvvetlerine silahlı saldırı düzenlenmiş olsa bile, bu, devlet eliyle işlenen cinayetleri, halk nezdinde meşru kılmıyor, kılamaz da.

“Siyonizme karşı direnişimizi zayıflatmak isteyen dış güçler var” söylemi, Baas rejiminin gösterilere saldırmasının bir diğer gerekçesini oluşturuyor. Oysa azgın saldırılar, giderek emekçileri “dış güçler”den medet umar hale sürükleyebilecek mahiyettedir. Olayların Libya’da aldığı boyut, bunun somut örneğidir. Zira bu hareket, halen devrimci öncünün yol göstericiliğinden yoksundur. Dolayısıyla rejimin katliamları devam ederse, emperyalistleri “kurtarıcı” olarak pazarlamak isteyen gerici güçlerin istediği koşulların oluşma ihtimali yükselecektir.

Olayların aldığı boyuta rağmen, Baas yönetimi reform yapma iddiasını koruyor. Ancak Şam’daki yetkililerin pratiği başka şeyler söylüyor. 

Söylemde reform vaat eden, ancak sokaklara dökülen halka karşı tam tersi bir pratik sergileyen Baas rejiminin kontrolü elden kaçırması durumunda, ülkenin kaosa sürükleneceği iddiaları farklı çevreler tarafından da dile getirilmektedir.

Gerici koro, Amerikancı Suudi ordusunun Bahreyn’i işgal etmesi ve sivil halkı katletmesini de, İran’ın bu ülkeye müdahale ettiği iddiasına dayandırarak meşru göstermeye çalışıyor. Oysa İran’ın müdahalesi bir varsayım, Suudi işgali ise fiili bir durumdur ve neredeyse her gün, işkencede katledilen bir muhalifin cesedi ailesine teslim ediliyor. Buna karşın Bahreyn’de Şii-Sünni çatışması değil, Suudi destekli devlet terörü ve seri cinayetler vardır. 

Vurgulamak gerekiyor ki, “mezhep savaşı başladı/başlayacak” şeklindeki yaklaşım, emekçileri sağduyudan yoksun, ne yaptığını bilmeyen bir kitle olarak görmekle de bağlantılıdır. Oysa vatandaşlık haklarının tanınması için sürecin başlamasına rağmen demokratik talepleri için mücadeleye devam edeceklerini açıklayan Suriyeli Kürtler’in de katıldığı Hasake ve Kamışlı’daki gösterilerde, “Ne Kürt, Ne Arap... Ulusal birlik hükümeti istiyoruz” sloganlarının atılması, emekçilerin anlamlıdır.

Emperyalist/siyonist güçlerle işbirlikçilerinin ihtiyaç duydukları anda, halkları etnik, dinsel, mezhepsel ayrımlarla parçalayıp birbirlerine kırdırtmaya çalıştıkları bilinmektedir. Ortadoğu’daki çok renklilik, yazık ki, gerici güçlerin halkları köleleştirme politikasına hizmet etmiştir. Buna karşın emekçiler, hiçbir zaman, gerici rejimlere karşı ayaklandıkları gibi kendiliklerinden etnik, dinsel, mezhepsel çatışmalara girişmezler. Ancak gerici güçlerin provokasyon ve katliamlarla halklar arası düşmanlığı körüklemesiyle bu türden tuzaklara düşebilirler.

Tarihsel ve güncel olayların gösterdiği gibi etnik, dinsel veya mezhepsel çatışmalarda, bu gerici/yapay çatışmaların ürettiği ekonomik, siyasal, sosyal, ahlaki ve diğer ağır bedelleri emekçiler ödemektedir.

Ortadoğu halkları, bu tuzakların farkındadır. Halk isyanları ise, halklar arasındaki yapay ayrımların aşılması için uygun zemin yaratmaktadır. Elbette Suriye’nin kendine özgü bir yapısı var. Bu ülkede Hıristiyan/Alevi/Sünni Arapların yanısıra Kürt, Dürzi ve Türkmen halkları da mevcuttur. Ancak bu renkli yapının illa da gerici çatışmalar yaratacağı iddiasının ikide bir dillendirilmesi, emekçilerin çıkarına değildir.

Sokaklara çıkan emekçilerin dinsel, mezhepsel değil, demokratik, sosyal, siyasal talepleri vardır. Bu taleplerin kazanılması, ancak farklı etnik, dinsel, mezhepsel aidiyetleri olan emekçilerin birleşik mücadelesiyle kazanılabilir. Sözü edilen olası mezhepsel çatışmanın ise, emekçilere kazanımlar sağlamak bir yana, şimdiden sonucu kestirilemeyecek felaketlerden başka bir şey vermesi mümkün değildir.

Baas yönetimi iktidarını korumak, bazı gerici güçler ise, iktidarı ele geçirebilmek için etnik/dinsel/mezhepsel kışkırtmalara başvurabilirler. Nitekim bunun ilk işaretlerine de rastlanmıştır. Buna karşın ayağa kalkan halkın dikkatli tutumu, hem Suriye hem bölgedeki ilerici-devrimci güçlerin çabası, bu türden olası kirli planları bozmak için önemli dayanaklardır.

Olayların çığrından çıkması durumunda bunu başarmak kolay olmasa da, tüm ilerici-devrimci güçler, şimdiden bu yönde çaba sarf etmek, Suriyeli gençleri, işçi ve emekçileri olası kışkırtmalar konusunda uyarmak sorumluluğuyla karşı karşıya bulunuyorlar. Haklı, meşru, ilerici taleplerle başlayan bir hareketin, gerici boğazlaşmaya dönüşmesini önlemek, sadece Suriye’nin değil tüm bölge halklarının çıkarına olacağı bir an bile unutulmamalıdır.