15 Nisan 2011
Sayı: SİKB 2011/15

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci 1 Mayıs için engelleri aşalım!
Seçim oyunu başladı
Washington’daki efendinin emrinde
BAT işçilerine polis saldırısı ve
tutuklama terörü
MAS-DAF’ta iki koldan direniş
Arfesan işçileri grev nöbetinde
Direnişlerin sesi Taksim’de
Baskı ve terör devrimci sınıf çalışmamızı engelleyemeyecek!
İşçiler hakları ve gelecekleri için kurultaylarda buluştu
Tunus ve Mısır:
Devrim için dersler...
Mısır’da mücadele sürüyor
Suriye’de etnik-dini çatışma tehlikesi
Meksika’da elektrik işçilerinin mücadelesi sürüyor
“Mücadelemiz gelecek
mücadelesidir!”
Kampana’da direniş ve dayanışma
Şifre skandalı liseli gençliğin öfkesini açığa çıkardı
Binlerce öğrenci YGS
skandalını protesto etti... 
İÜ’de uzaklaştırma
cezasına karşı direniş
Hatice Yürekli yoldaşı ölümünün 10. yılında saygıyla anıyoruz
Gençlik içinde kitle
çalışması üzerine
Devrimci Karargah davası duruşması görüldü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Seçim oyunu başladı...

Oyunu bozmak için devrimci sınıf mücadelesini yükseltelim!

Her seçim döneminde olduğu gibi 12 Haziran parlamento seçimleri de burjuva siyasetinin temel gündemi haline geldi. Seçim tarihinin belirlenmesiyle başlayan tartışmalar milletvekili aday adaylıklarıyla sürdürülmüştü. Şimdi de hafta başında AKP, CHP ve MHP gibi düzen partilerinin aday isimlerini kesinleştirip kamuoyuna açıklamasıyla, temel başlık haline getirildi. Bu başlık altında, “parti içi hesaplaşmalar ve tasfiyeler”, “bir kenara atılan eski vekiller ve şimdi sevindirilenler”, “sağa kayan CHP”, “Fetullahcılarını tasfiye eden AKP” vb. konular tartışıldı.

Milletvekili olacaklar için son kararın verildiği Ankara’da bir hafta boyunca neredeyse bir seçim turizmi yaşandı. Açıklamalara göre, düzen partilerinin listelerinde seçilebilir bir yer edinebilmek için hafta içerisinde Ankara dışından onbin kişi başkente adeta akın etti. Üç, dört ve beş yıldızlı oteller tam kapasiteyle çalıştı. Kulis çalışmaları için Ankara’nın lüks restoranları sabahtan başlayıp gece yarılarına kadar süren toplantılara sahne oldu. Ankara’daki bu hareketlilik Pazar akşamına kadar devam etti ve umudunu kaybedenler Pazar akşamı evlerinin yolunu tutmak zorunda kaldılar. Çeşitli gazete ve internet sitelerinde yer alan haberlere göre, listelerde yer almak için Ankara’ya akın edenlerin neredeyse tamamı işadamları ve zengin ailelerin temsilcilerinden oluşuyordu. Kulis çalışmaları için yanlarında aileleri ile hatırı sayılır kişileri de getirmişlerdi. Bir hafta içinde “adaylık turizmi”nin sonucunda Ankara’da 5 milyon dolarlık bir harcama yapılmıştı, vb...

Milletvekilliği pazarlıkları düzen partilerinin kendi içlerinde de yaşandı. Şimdiki vekiller yerlerini korumak için sayısız takla atarken, listelerde yer alamayanların kimisi işi partisine karşı en ağır sözleri sarfetmeye kadar götürdü. Çatlak sese izin verilmeyen AKP’de özellikle Kürdistan’daki adaylıklar üzerinden kavga ve ayrılıklar yaşandı. CHP’de ise, Deniz Baykal’ın başkanlıktan tasfiyesiyle başlayan CHP’yi dönüştürme operasyonu sonuçlarına vardırılmış görünüyor. Eski “ağır toplar’dan” Baykal dışında hiçbirine seçilebilir bir yerden adaylık verilmedi. Bunların yerine, burjuva basının deyimiyle, Demirel kontenjanından sağ adaylar yerleştirildi.

Nihayetinde milletvekili adayları netleşmiş ve seçim oyununda perdenin birinci kısmı kapanmış oldu. Önümüzdeki günlerde düzen partilerinin aldatma ve yalan üzerine kurulu vaatleri tüm gündemi kaplayacaktır.

Açıklanan aday listelerinde yer alanların birçoğu burjuva sınıf mensuplarından oluşmaktadır. Kendilerinden öncekiler gibi ihale kapmak ve iş takibi yapmak için aday olmuşlardır. Geride kalmış olan milletvekilliği döneminde bir kez bile kendilerini seçenler adına parlamento kürsüsünü kullanmayan birçok vekil bulunmaktadır.

Bu tablodan geriye, halkın belirlenmiş adaylara oy verip düzen açısından seçim denen oyunun son perdesinin kapatılması kalmaktadır.

Son bir hafta boyunca yaşananlar bile, seçimin bir orta oyunu, parlamentonun ise burjuvazinin ahırı olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. En kirli pazarlıkları yaparak, en fütursuz yöntemleri kullanarak koltuk savaşı veren düzen partileri de bilmektedirler ki, meclis bir perdeden ibarettir. Zira burjuva devlet aygıtı meclisin iradesine teslim edilebilecek bir araç değildir. Düzen partilerine ve adaylarına düşen, seçim oyununa figüranlık ve bunun karşılığı olarak palazlanma imkanıdır.

Geçtiğimiz haftalarda tezkere çıkmadan önce savaş gemilerinin Libya yolunu tutması her şeyi ortaya koymuyor mu? Düzenin çıkarları söz konusu olduğunda, işin mecliste yapılacak gevezeliklere bırakılmadığı yeterince açıktır. Bu gerçeğin tüm düzen partileri tarafından biliniyor olmasından dolayı her şey koltuk kapma ve palazlanma imkanı bulmaya endekslenmiştir. Böyle bir tabloda burjuva partileri ve parlamentosu payına ölçüsüz bir çürüme kokuşma kaçınılmazdır. Yapılması gereken, bu çürüme ve kokuşmayı emekçilere anlatarak devrimci mücadeleyi yükseltmektir.

 

 

 

Emek örgütlerinden 1 Mayıs açıklaması

Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Kamu-Sen, KESK, TMMOB, TTB, TEB, TÜED ve TÜRMOB Genel Başkan ve Yöneticileri 7 Nisan günü Türk-İş Genel Merkezi’nde toplandı. Konfederasyonlar ve meslek örgütleri bu yıl 1 Mayıs kutlamalarının ortak gerçekleştirilmesi konusunda irade birliği içinde olduklarını belirttiler.

Açıklamalarında şu ifadelere yer verdiler: “Kuruluşlarımız, bu yıl 1 Mayıs kutlamalarının ortak yapılması yönünde görüş ve irade birliği içindedir. Kuruluşlarımız, emeğin kazanılmış haklarına yönelik saldırılara, işsizliğin ulaştığı kitlesel boyutlara, yoksulluğa, kuralsız, güvencesiz, esnek çalışma biçimlerine, taşeronlaşmaya, sendikal hak ihlallerine, düşünce özgürlüğüne yönelik girişimlere, ekolojik çevrenin katledilmesi ile emekçilerin uğradığı tüm haksızlıklara karşı, emek, barış, özgürlük ve demokrasi için 1 Mayıs’ta alanlarda olma kararı almıştır.

Kuruluş temsilcilerinin bir ‘kutlama komitesi’ oluşturacağı ve bu komitenin 1 Mayıs’ın uluslararası geleneklere uygun bir şekilde kutlanabilmesi için içerik ve teknik olarak her türlü ayrıntıyı belirleyeceği ifade edildi.

 

 

 

Kardeşlik maskesi altında kalleşlik!

Emperyalist güçlerin Libya saldırısının başlamasının üzerinden haftalar geçti. ABD, Fransa ve İngiltere’nin başını çektiği bu saldırıya sonrasında Türk devleti de dahil olmuştu. Başbakan Erdoğan bilindiği üzere “NATO’nun Libya’da ne işi var” dedikten hemen sonra, Libya’ya yönelik saldırının maşalığına soyunarak tükürdüğünü yalamıştı. Şimdi de Libya’ya ilişkin “Yol Haritası” çizerek hem postu kurtarmaya, hem de emperyalistlerin biçmiş olduğu aktif taşeronluk rolünü yerine getirmeye çalışmaktadır.

Sermaye devletinin Başbakanı Erdoğan, “yol haritası”nın içeriğini ise üç temel madde altında toplayarak şöyle açıklamaktadır:

-Derhal gerçek bir ateşkes sağlanmalı ve Kaddafi’ye bağlı askeri unsurlar bazı şehirlere uyguladığı kuşatmaları kaldırmalı ve şehirlerden çekilmelidir.

- Hiçbir ayrım gözetmeksizin bütün Libyalı kardeşlerimize kesintisiz insani yardım akışı sağlayacak, güvenli insani bölgeler oluşturulmalıdır.

- Tüm Libya halkının meşru çıkarlarını dikkate alan, kapsayıcı bir demokratik değişim ve dönüşüm süreci derhal, ivedilikle başlatılmalıdır. Bu sürecin hedefi de halkın özgür iradesiyle yöneticilerini seçeceği anayasal demokrasi nizamının tesisi olmalıdır.

Görüntüyü kurtarmaya yönelik bu açıklamalara ilk destek dünya jandarmalığına soyunan ABD’den geldi.

Emperyalizmin sefil çıkarlarına hizmet etmekte kusur göstermeyen Türk devleti yeni planlar oluşturmada birinci sırayı çekme hevesindedir. Ortadoğu’nun ağabeyliği rolüne üstlenen Erdoğan NATO’ya askeri ve siyasal yardımlarla birlikte Libya saldırısının altında imzası bulunmaktadır. Fransa’nın gönüllülüğünden dem vurup, petrol istemiyoruz diyen Erdoğan’ın bu açıklamaları Ortadoğu halklarını inandırmaktan uzaktır. Emperyalistler gibi Türk devleti de işgal ve yağma peşindedir. Bunun kanıtı ise tezkere çıkmadan savaş gemilerinin yola çıkarılmasıdır. Meclisten jet hızıyla geçirilen tezkere ise dostlar alışverişte görsün kabilindedir. Ayrıca Türkiye NATO’nun saldırganlığına hizmet için merkez üs olarak İzmir’i kullanıma açmıştır. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen Ankara’ya gelerek AKP hükümetine yol haritası planı üzerine emirleri iletmiştir. Bunun sonucu ortaya çıkan yol haritasına ilk desteğin de bizzat Obama’nın kendisinden gelmesi hiç de şaşırtıcı olmamıştır.

AKP hükümeti “Bölge Gücü” olmak iddiasıyla emperyalistlere hizmette kusur etmemektedir. “Libyalı kardeşlerimiz” sözü gibi demagojilere sıklıkla başvuran Erdoğan NATO komutasında Libyalı kardeşlerine saldırılmasında baş tetikçidir. Bunu Libya’ya ilişkin planda vurgulamayı da ihmal etmemiştir: “NATO harekatının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları tarafından belirlenen ve NATO Konseyi tarafından uzlaşmayla kabul edilen görev yönergesi çerçevesinde etkin bir şekilde yürütülmesini istiyoruz.” Erdoğan bu sözleriyle askeri harekatın devam etmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bir sonraki açıklamasıyla da başbakan Türk devletinin emperyalistlere sadakatini bildirmiştir: “Özellikle NATO harekatını engellemeye veya görev yönergesini kısıtlamaya çalıştığımız şeklindeki asılsız iddiaların, maksatlı şekilde üretilen kara propaganda yalanları olduğunu vurgulamak istiyorum. Bunu özellikle ifade ediyorum. Bilin ki Türk halkı her zaman hakkın ve haklının yanındadır, yanında olacaktır.”

Ne emperyalist devletlerin başını çeken ABD-Fransa-İngiltere, ne de bu devletlerin maşası Türkiye Ortadoğu halklarına barış götürme niyetinde değildirler. Emperyalistler saldırılarını BM ve NATO şemsiyesi altına alarak dünya halklarının gözünde saldırıyı meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. AKP hükümeti eliyle “çözüm üretme” iddiası da bu çerçevede Libya’ya dair oluşturulmuş emperyalist bir plandan başka bir şey değildir.