25 Şubat 2011
Sayı: SİKB 2011/08

 Kızıl Bayrak'tan
Metal işçilerinin grevi
emeğin davası olmalı!
Biat-ihsan üzerine kurulu sendikacılık ve taşeronluğu bitirme yalanı!
“Ontex’te ihanete ve
sömürüye karşı direniş!
Ontex direnişini görmek istemeyen “emek” dostları üzerine
Ankara İşçi Kurultayı’na giderken
Kurultay hazırlıkları yoğunlaşıyor
Sömürüye ve kölelik dayatmalarına
karşı GREV var!..
Zafer direnen işçilerin olacak!
UPS işçisiyle direniş süreci ve
metal grevi üzerine konuştuk
Arap dünyasında halk ayaklanmaları sürüyor
Amerikancı despotik Bahreyn Krallığı’nın sonu yaklaşıyor.
Mısır’da yeni bir mücadele dönemi
Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır’la gündemdeki halk ayaklanmaları üzerine konuştuk
Dünyadan
Emekçi kadınları
örgütleme eferberliğine!.
Tecavüzü önlemek için yasaları değil düzeni değiştirmeli!
“Emekçi kadınlar
mücadele etmeli!.
Emekçi kadınlar 8 Mart’a yürüyor!
Gençliğin devrimci baharını kazanmak için ileri!
İnce ve Erpak serbest bırakıldı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ontex işçileriyle direniş süreci üzerine...

“Patrondan ve işbirlikçi sendikacılardan
hesap soracağız!”

 

“Ontex büyürken biz küçüldük”

- Ontex’te ne üretiliyor? Fabrika nerelere üretim yapıyor ve ticari yapısı nasıl?

Hasan Ulaş Ekilik: Ontex’te 3 yıldır makine operatörü olarak çalışıyorum. Fabrikada çocuk bezi, kadın bağı, hasta beziüretiliyor. Ontex fabrikası birçok şirkete fason mal çıkartıyor. BİM, Carrefour, Şok, Kipa gibi marketlerin yanında Bella adı altında daha ucuz ve alt tabakaya hitap eden markaları bulunuyor. Ontex dünya çapında 12 fabrikası bulunan, tanınmış bir kuruluştur. Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Cezayir, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde üretim yapıyor. İstanbul’daki fabrika Ortadoğu ve Afrika’ya ürünler gönderiyor. Buradaki fabrika için Ortadoğu ve Afrika’nın can damarı veya kalbi diyebiliriz. Cezayir’deki fabrikayı da Ontex Türkiye kurdu. Cezayir’deki fabrika kurulmadan önce Avrupa’ya buradan mallar gidiyordu. Bu fabrikanın kurulmasının ardından Avrupa ayağı biraz kesilmiş oldu.

Ontex’in Türkiye’deki fabrikası bu 12 fabrika içerisinde hem kazanç hem de büyüme gücü bakımından önde bulunuyor. Neden bir numarayız? Çünkü, sömürücü patronlar işçilere yaptıkları baskılar sonucunda daha çok kazanıyorlar. Daha çok işgücü, daha çok emek ve daha az para sonucunda büyüyorlar. Nasıl ki vampir hayatta kalmak için kan içer. Bunlar da büyümek için işçileri daha çok sömürmeye, daha çok ezmeye başladılar.Her büyümenin sonucunda işçiler daha da küçüldü.

İşe ilk girdiğimde makine hızları çok düşüktü. Makinelerdeki çalışan sayısında bir değişme olmamasına rağmen makine hızlarında değişme yaşandı. 3 yıl önce bir makine 8 saatte 100 bin bez çıkartıyorsa bugün 200 bin adet bez çıkartıyor. Yani üretim yüzde 100 artmış durumda. Çalışan insan sayısı ve işgücü ise aynı kalıyor. Maaşlar aynı hatta aşağıya düşüyor. 15 yıldır bu fabrikada çalışan arkadaşlarımız hala asgari ücret alıyorlar.

Ben 3 yıl önce 570 TL ile işe başladım. Kalifiye bir eleman olmama, operatörlerin bu fabrikanın can damarı olmasına rağmen şu anda 670 TL maaş alıyorum. Bu para ocak ayı için geçerlidir. Aralık ayında vergi dilimleri yükseldikçe brüt üzerinden çalışıldığı için net maaş almıyoruz. Günlük yevmiyemiz ocak ayında neyse aralık ayında da o brüt üzerinden maaş alıyoruz. Bu yüzden aldığımız maaşlar asgari ücretin de altına düşüyor. Burada çalışan arkadaşlardan hiçbiri kendi net maaşını bilmiyor. Bunun nedeni ise brüt üzerinden çalışmamızdır. Şubat ayı 28 çekiyorsa 28 gün üzerinden maaş alıyoruz.

 

“7 gün 24 saat çalışma var”

- Fabrikadaki çalışma koşullarından bahseder misin?

Mustafa Bozkurt: 5 senedir Ontex’te çalışıyorum. İşe 2005 yılında girdim.Fabrikada üç vardiya halinde çalışıyoruz.Pazar mesaileriyle birlikte 7 gün 24 saat aralıksız çalışıyoruz. Bizim şirketimiz iki defa el değiştirdi. Önce Belçikalılar aldı son olarak da Amerikalılar.Bu şirket dünya çapında büyük bir şirkettir. Şirketlerin el değiştirmesi çalışma koşullarında herhangi bir değişiklik yaratmadı. Hasan arkadaşımızın da dediği gibi makinelerin hızları daha da arttı. Ancak maaşlarımız yerinde sayıyor. İçeride üretim ve teknik işler müdürlüğüne bağlı üretim bölümü var. Meydancı kadromuz var. Onlar temizlik kısmına bakıyorlar. Sevkiyat bölümü var. Bu bölümde mallar tırlara yükleniyor. O bölüm şu anda yavaş yavaş taşerona devredilmek isteniyor.

Ontex, Helen Harper isimli bir markayla bu sene piyasaya yeni bir giriş yaptı. Sevkiyat bölümünde işçiler yoğunlaştıkça ay sonunda taşeron işçi getiriliyor. Taşeronda çalışan işçiler günlük 60 TL yevmiye alıyorlar. Üretimde de sözleşmeli işçi uygulaması başladı. Paketlemeci 10-15 eleman sözleşmeli olarak (4-5 aylık sözleşme) işbaşı yaptı. İçeride çok büyük baskı var. Makinelerin sesi ve kimyasal maddelerle birlikte fabrika içerisinde müthiş bir toz birikiyor. 24 saat bu tozu soluyoruz. Yüksek sesten kaynaklı fabrikada çalışan arkadaşlarımızın yüzde 70’i sağırdır. Birçok arkadaşımızda duyma bozuklukları meydana geldi. Çalışma koşulları oldukça ağırdır. Hızlı bir tempoyla çalışıyoruz.

Önceden üretim ve teknik işler bölümleri ayrıydı. Bu iki bölümün birleşmesinin ardından vardiya amirliği sistemi kalktı. Vardiya mühendisliği hakim olmaya başladı ve içerideki baskı arttı. Sigara içmemiz, yerdeki kolinin durduğu yer, operatörün makineyi çalıştırmasından paketlemecinin çalışmasına kadar birçok baskıyla karşı karşıyayız. Bu baskı, işten atmaların ardından daha da artmış durumda. Şu anda arkadaşlarımızı işten atmakla tehdit ediyorlar ve kafalarını önlerine eğip çalışmak zorunda kalıyorlar.

 

“Sözleşmenin değerini anladık”

- Bu dönemki TİS sürecinin farkı neydi?

Mustafa Sayım: İşten atmaların şok edici bir etkisi var. Beklenen bazı şeyler vardır. Arı kovanına çomak sokarsınız ya... Bunu yapan arkadaşlara destek verdiğimiz için bizi de mimlediler. Toplu sözleşme sürecine başladığımızda ve bazı öncü arkadaşlarımız bize bir şeyler anlatmaya başladığında sözleşmenin değerini anladık. İdari maddelerle ilgili bilgi alınca bu işin ne kadar ciddi olması ve neler yapılması gerektiğini anladık. Bu mücadeleye sahip çıkılması gerektiğini anlayınca bölünmeler başladı. Herkesi toparladık ancak sendikamız tüm bunlara sıcak bakmadı. İşverenle sendika berabermiş gibi gözüküyor.

Ben 3,5 yıldır bu fabrikada çalışıyorum ve ikinci sözleşme dönemini gördüm. Daha önceki sözleşmede işçinin fikrini sorduk dediler ama böyle bir şey yok. Allah razı olsun arkadaşlardan. Bu sene böyle bir şey yaptılar. Toplu sözleşmeyi anlattılar ve ben de bunun bilincine vardım. Ondan sonra destek vermeye başladığımızda mimlendik. Destek verdiğimiz için de kapının önüne konulduk. Ben kadın bağı makine operatörüyüm. Aşağıda çocuk bezinde çalışan arkadaşlar bizim iki-üç katımız daha fazla stres altındalar. Cumartesi günü normal çalışma günümüz ama pazar günleri çalışmak zorundalar. Bayramların birinci gününde de çalışmak zorundalar. Birinci gün çalışmayalım dedik ama zorla getirdiler. İnsanların özel yaşamını etkileyecek bir çalışma düzeni var.

Bizim de fabrikadaki makinelerle ilgili bazı sıkıntılarımız vardı. Bunu sendikaya ilettik. Bunların hepsini söyledik ama şimdiye kadar herhangi bir çözüm bulunmadı. Biz işçiyiz. Öyle ya da böyle ekmeğimizin davasının peşindeyiz. Bunu bilerek üzerine basa basa anlatarak ne şekilde hakkımızı aramak gerekiyorsa arayacağız. Haksızlığın ne kadar büyük olduğunu görmeleri gerekiyor. Kendi hakkımı aradım diye beni tazminatsız olarak kimse işten atamaz. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapacağız.

 

- Öncü işçiler olarak süreci nasıl örgütlediniz?İşten atılmanıza uzanan süreci anlatır mısın?

Gamze Kayhan: Hasta bezinde paketleme bölümünde çalışırken kalite kontrole geçtim. Bu dönemki toplu sözleşme sürecinde haksızlıklara boyun eğmemek (sendikanın ve temsilcilerinin sorumluluklarını yerine getirmemeleri, düşük ücretler) için 60 öncü arkadaş biraraya geldik. Bu sorunları nasıl aşabileceğimizi konuştuğumuz toplantılar yaptık. Bu toplantılar zamanla 200’ü buldu. Son iki ayın her Pazar gününü ve hafta içini eğitimlerle geçirdik. Kendi eğitimlerimizi kendimiz aldık. Kendi imkanlarımızı oluşturduk. Yerin tutulmasından işçi arkadaşlarımızla iletişim kurmaya dek her şeyi kendimiz organize ettik. Sendikadan eğitim talep ettik. Bize, ödenek olmadığını ve yardım edemeyeceklerini söylediler. Daha sonra sendikanın ve patronun baskısıyla bu sayı düşmeye başladı. Biz güç kaybetmeye başladık. Bu işin öncülüğünü üstlenen kişiler olarak işçilere yeterince bilinç veremediğimiz için sayımız düşmeye başladı. İşveren ve sendika baskısı nedeniyle işçiler korkmaya başladılar.

Toplu sözleşmeye müdahil olmak, iznimiz ve onayımız olmadan, irademiz yok sayılmadan imza atılmaması gerektiğini sendikamız Selüloz-İş’in merkeziyle görüştük. Onlar da böyle bir şey olmasının mümkün olmadığını söylediler. Bunun üzerinden bir hafta bile geçmeden benim de izin günümde (11 Şubat) satış sözleşmesini imzaladılar. Sanki çok şey kazanmışlar gibi sendika odasının önüne çıkarak “Türkiye koşullarında en iyi zammı aldık” diyerek kendilerini rahatlatmaya çalıştılar. İşçi arkadaşlarımız da “siz bizim irademizi nasıl yok sayarsınız” diyerek tepkilerini dile getirdiler. Sendika yöneticileri “siz kim oluyorsunuz. İmza yetkisi bizdedir” türünden ukalalıklarla bizi yok saydılar. Arkadaşlarımız bu durumu alkışlarla protesto ettiler. Bunun üzerine biz 30 öncü arkadaşla birlikte başka bir sendikanın binasında toplandık. Bu satış sözleşmesine karşı ne yapabileceğimizi tartıştık. İlk etapta, sözleşmenin artık imzalandığını ve bununla ilgili yapabilecek bir şey olmadığı düşüncesinde ortaklaştık. Bundan sonra temsilcilik seçimlerine yoğunlaşma kararı aldık. Bir bildiri hazırladık. Bildiride, satış sözleşmesinin imzalandığını ancak önümüzde, satış sözleşmesine imza attıran temsilcilerin değişmesi için kararlı olacağımızı söyledik. Bunun için bir toplantı yaptık. Bu toplantı öncesinde 23.00 vardiyasının giriş-çıkışında öncü işçiler olarak bildiri dağıttık. Bu bildirimizde, bir arkadaşımız dahi işten çıkartıldığı koşullarda iş yavaşlatma ve durdurma çağrısı yaptık. Arkadaşlarımıza beşer dakika konuşma yaparak seslendik. Kendi temsilcilerimizi kendimizin belirlemesi çağrısında bulunduk. Bu toplantıya 60 kişi katıldı. Bedel ödemeye hazır bir şekilde 16 Şubat günü Aksaray’daki şube binasına gitme kararı aldık. Bu süreçte ilginç şeyler oldu. İşveren tarafından ikna ve tehdit odaları kuruldu. Bu tehdit odalarında müdürler, “sendikanız sizi satmamıştır. Bu sendika en iyi sendikadır” dediler. Bu durum da sendikanın kimden yana olduğunu, kime daha iyi göründüğünü gösterdi. Müdürümüz, “bu süreç biter bitmez sandığı işyerine koyacağız. Herkes kendi temsilcisini kendisi seçecek” dedi. Bunu diyen fabrikanın müdürü olduğu halde şubeye gitmeden önce “müdürümüz bu sözü vermiştir. Bunu ona hatırlatalım. Önce müdürden sandık isteyelim” sözüne karşılık “bu sendikanın sorunudur. Müdür buna karışamaz” dedik. Arkadaşlar müdürün taraftarı arkadaşlar olduğu için “gidin müdürünüzle konuşun” dedik. Bizim söylediğimiz cevabı aldılar. Şubeye giderken de basını çağıracağımızı, pankart asacağımızı arkadaşlarımıza söylediğimizde tepki aldık. Sonuçta biz basınımızı da çağırdık, pankartımızı da astık. “Sendikalar işçilerindir kahrolsun sendika ağaları!” pankartını hazırladık. Bu ağalar bu koltuklarda olduğu sürece işçinin yararına herhangi bir sözleşme yapılamayacağını bildiğimiz için bunların defolmasını istedik. Şubeyi önceden arayıp geleceğimiz zamanı söylediğimizde “hayır bugün gelmeyin” denildi. Salı gelelim dediğimizde yine geçiştirildik. “Orası bizim evimiz, çay içmek istiyoruz” dediğimizde “hayır çayımız yok” denildi. O zaman su içeriz dediğimizde “suyumuz yok” denildi. Bizimle bu kadar dalga geçildi. Gitmeden önce şube başkanımız Aydın Parlakkılıç’a haber verdik. “Biz geliyoruz. İster gel ister gelme. Biz sabaha kadar bekleyeceğiz” dedik. Şube başkanımız, geldikten sonra yüzsüzlük yapmaya devam etti.

Bu zamana kadar söylediği her şeyi inkar etti. Direnişte namussuzluğunu bir kez daha gösterdi. Çadır ve birkaç şey almakla kendini kurtaracağını düşündü. Temsilcilerin değişmesi için 235 imza toplanmıştı. Sözleşmenin ardından temsilci seçimleriyle ilgili söz verilmişti. Bu sözlerin hepsi unutuldu. Şubede ise imzaların şaibeli olduğu iddia edildi. Her şeyi çarpıtıp kıvırmaya çalıştılar. Biz yılmadık ve yolumuza devam ettik. Sendikaya girerken sloganlarımızı attık. Pankartımızı astık ve 17 Şubat sabahı işbaşı yapmak üzere geldiğimizde işten atıldık. Biz daha önce şube başkanına, “burada arkadaşlarımız işten çıkartılırlarsa bize sahip çıkacak mısınız?” diye sorduğumuzda hiçbir şey diyemediler. Tüm bunlar gösteriyor ki; bizim çıkış listemiz daha önceden temsilcilerimiz ve başkanımızla beraber ayarlanmıştır. İşten çıkartılmamızdan bir saat sonra temsilcimiz geliyor. Temsilciyi çağırmamıza rağmen kendine yok dedirttiriyor. Geldiğinde ise işten çıkartıldığımızdan haberi olmadığı yalanını söyledi. Sen bu fabrikada baş formensin. Makinelerde işçilerin eksik ve sen hiç sormuyorsun bu işçilerin nerede olduklarını? En basiti bu. Bunu bile düşünmeyip kendilerini aklamaya çalışıyorlar. Bu kin sınıf kinidir ve işverenden de, sendikacısından da hesap sorulacaktır.

 

“Direnişi uluslararası alana taşıyacağız!”

- Önümüzdeki süreçte nasıl bir mücadele hattı izleyeceksiniz?

Gamze Kayhan: İşten atılmadan önce içeride bir komitemiz vardı. İşten atıldıktan sonra dışarıda da bir direniş komitesi kurduk. Basın-yayın komitesi, sendika-oda-mahalle çalışmasını örgütleyecek bir komite, teknik işlere bakacak komite, mali işleri organize edecek bir komite yönünde iş bölümü yaptık. Bunların hepsini kendi imkanlarımızla yapıyoruz. Sendikanın desteği sadece soba, çadır ve yiyecek almakla sınırlı. İşten çıkartılmamızın ikinci gününde Unkapanı’nda Çalışma Bölge Müdürlüğü önünde eylem yaptık. Direnişimizi kamuoyuna duyurduk. Bütün güçlerin desteğini istediğimizi söyledik. İşsizlik sigortası için başvuruda bulunuyoruz. İşe iade davalarını açıyoruz. Biz işe iade davasını kazanana kadar direneceğiz. Fabrikamızın önünde bekleyeceğiz. Ontex’in genel merkezinin, bizim haksız yere işten atıldığımızdan haberi yok. İşçisinin haksız yere işten atıldığından haberi olmadığını düşündüğümüz için Belçika’daki genel müdürlükle iletişime geçeceğiz. Mail yağmuruna tutacağız. Diğer Ontex fabrikalarının yanı sıra Fransa ve Almanya’daki sendikalarla, BİR-KAR gibi devrimci kurumlarla iletişime geçeceğiz. Direnişimizi uluslararası plana taşıyacağız. Türkiye’de kitlesel eylemler ve basın açıklamaları gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Dayanışma etkinlikleri yapmayı planlıyoruz. Maddi destek için banka hesabı oluşturduk. Önümüzdeki günlerde Taksim’de basın açıklaması yapacağız. Ontex işçileri olarak diğer direnişlerle dayanışmayı yükselteceğiz.

Bölgede MESS’e bağlı işyerleri var. Metal işçisinin grev sürecinde yanlarında olacağız. İşten atılmadan önceki Pazar günü gerçekleştirdiğimiz toplantıda Paksan işçilerinin cuma sabahı gerçekleştirdikleri eylemlere katılma kararı almıştık. Biz bu eyleme gece vardiyasından çıkıp destek vermeyi planlarken Perşembe günü işten atıldığımız için Paksan’ın eyleminde direnişçi işçiler olarak yer aldık. Direnişimizin ilk gününde Güven Elektrik işyeri temsilcileri ve Birleşik Metal-İş 2 Nolu Şube Başkanı Yılmaz Bayram bizi ziyaret etti. BDSP’li arkadaşlarımız da bu süreçte hep yanımızdalar. Paksan’daki arkadaşlarımız da bizi ziyaret edeceklerini söylediler.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece