31 Aralık 2010
Sayı: SİKB 2010/50

 Kızıl Bayrak'tan
2011 mücadele ve örgütlenmede
sıçrama yılı olmalıdır!
Amerikancı rejim siyonist İsrail’le arayı düzeltme telaşında
Torba yasasına karşı mücadele, engeller ve görevler
Mücadele fabrikalar düzeyinde sürecek!
Kampanya çalışmalarından..
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ocak Ayı
Toplantısı Sonuçları
Metal işçisinin öfkesinden kurtulamayacaksınız!
Teklif reddedildi
eylemler sürüyor..
Buca direnişinde kritik aşama
2011 sınıf mücadelesinin
yükseltildiği bir yıl olmalıdır!.
Kriz derinleşirken sosyal mücadele büyüdü
2011 Sokağın, kavganın,
barikatın yılı
olacak! - Volkan Yaraşır
KESK’te genel kurullar
Sa-ba işçisi hakları ve
onuru için direniyor!
BERİCAP işçisi
örgütlülüğüne sahip çıktı
Üniversitelerden.
Ankara’da 15. yıl etkinliği
Maraş katliamı lanetlendi!
İsrail’in “dökme kurşun” vahşeti 2. yılında
Ölüm dalga dalga
hayatı kuşatıyor!.
“Kayıpların sorumlusu devlettir!”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Buca direnişinde kritik aşama...

Buca Belediyesi’nde işten atılan 7 taşeron işçisinin direnişi 1 ayı geride bıraktı. Kritik bir aşamaya gelen direniş sürecinde belediye yönetimi tarafından sunulan teklif tartışılıyor.

Buca’da pazar yürüyüşü

İşçiler direnişin 32. gününde (26 Aralık Pazar) destekçi güçlerle birlikte Buca’da yürüyüş gerçekleştirdiler. Şirinyer Tansaş önünde toplanılmasıyla başlayan eylemde “Taşeron sistemi köleliktir! / Sendika istediğimiz için işten atıldık / İşimizi geri istiyoruz / Buca Belediyesi Taşeron İşçileri” pankartı açıldı.

Yürüyüş başladığı sırada koluk güçleri anayolu kapamama ve kaldırımdan yürüme dayatmasında bulundu ancak işçiler bu dayatmayı kabul etmedi ve sonunda tek şeridin açık bırakılarak yürünmesine karar verildi.

Yaklaşık 200 kişinin katıldığı coşkulu yürüyüş Menderes Caddesi üzerinden Buca Belediyesi önüne dek sürdü. Belediye önünde İnan Sezer’in gerçekleştirdiği basın açıklaması haklı direnişin 32. günü geride bıraktığının ifade edilmesiyle başladı. İşçilerin 32 gündür pek çok baskı ve tehdide rağmen direnişi sürdürdükleri belirtilerek buna rağmen sorumluların halen daha duyarsızlıklarını korudukları belirtildi.

Ayrıca direnişi karalamak için “onları işe alacaktık ama kabul etmediler” türünden söylemlere başvurulduğu ve bunların tamamen yalan olduğu bir kez daha vurgulandı.

Belediyenin teklifi değerlendiriliyor

Direnişin 34. gününde bir dizi gelişme yaşandı. Farklı belediyelerde işbaşı yapma yönünde teklif alan işçiler “hepsi işbaşı yaptığı taktirde direnişe son verme” yönünde eğilim gösteriyorlar.

28 Aralık sabahı ilk olarak CHP İlçe yönetimince işçilere yeni bir teklif getirildiği söylendi. CHP’li Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı ile görüştüklerini ve “sorunu” yılbaşından önce çözmek istediklerini söyleyen CHP’liler 5 işçinin bizzat başkan tarafından farklı bir belediyeye aldırılacağını, iki işçinin ise CHP tarafından bir belediyeye yerleştirileceğini ifade ettiler.

Teklifin ardından akşam saatlerinde Ercan Tatı 5 işçi ile görüşmek istediğini belirtti. Saat 17.00’de başkan ile görüşmeye giden işçilere belediye başkanının teklifi de aynı oldu. Diğer iki işçinin neden işe yerleştirilmediği sorusuna ise Tatı net yanıt vermekten kaçındı ancak genel olarak bu iki kişinin kendisine hakaret ettiği yönlü imalarda bulundu. Belediye başkanı ayrıca bir aylık süre boyunca yaşananlardan da haberi yokmuşcasına atılan işçilerin kendisi ile ilgisi olmadığını, sorumlunun taşeron firma olduğunu iddia etti. Görüşme sırasında bu işçilerin Buca Belediyesi’ne geri alınmayacaklarını da kesin olarak ifade etti.

Toplantının ardından durumu aralarında değerlendiren işçiler teklifin bu haliyle net olmadığı konusunda hemfikir oldular. Ancak 7 işçinin de bir biçimde işbaşı yaptığı taktirde direnişin sona erdirilebileceği düşüncesi işçiler arasında ağırlık kazandı. İşçiler yaptıkları görüşmenin ardından CHP ilçe yönetimi ile yeniden görüştüler ve çadırı toplamak için 7 kişinin de işbaşı yapması gerektiğini, böyle olmadığı koşullarda muğlak bir vaat ile direnişi sona erdirmeyeceklerini ancak işbaşı yapıldığı gün çadırın toplanacağını söylediler. Alınan kararın ardından belediyenin nasıl bir hamle yapacağı henüz bilinmiyor.

Taşeron işçilerin direnişi temel olarak atılan işçilerin geri alınması, işçi kıyımının son bulması ve taşeron sisteminin sona erdirilerek sendikal örgütlülüğün önünün açılması şeklinde formüle edilen üç talep üzerinden başlamıştı. Farklı yerlerde işbaşı yapılması bu haliyle her üç talebin de net olarak kazanılamaması anlamına geliyor.

Bu durum direnişteki ve halen çalışmakta olan işçiler arasında da farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Bazı işçiler teklifin kabul edilmemesi eğilimindeyken bazıları da gönderilen belediyelerde aynı taşeron statüsünü kabul etmemek gerektiği yönlü görüş belirtiyor. Farklı belediyelere gidilse de içerdeki örgütlülüğün sürmesi için çeşitli taleplerde diretilmesi görüşü de işçiler arasında tartışılıyor. Direnişin kaderi önümüzdeki günlerde belli olacak.

Kızıl Bayrak / İzmir


 


Gemik davasında ‘kasten’ aklama

Polis tarafından “dur ihtarına uymama” gerekçesiyle kurşunlanarak katledilen Çağdaş Gemik’in davasında yargı bildik rolünü oynuyor. 18 yaşındaki Çağdaş Gemik’in Antalya’da iki yıl önce polisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirmesi üzerine açılan davada Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Gemik’i ensesinden vuran polisin, ‘olası kastla adam öldürme’ suçundan değil, ‘kasten yaralama suçundan’ cezalandırılmasını karar vererek yerel mahkemenin kararını bozdu. Yargıtay’ın yeni kararı, katil polisin cezasının yarı yarıya indirilmesi olasılığını gündeme getirdi.

Sokak ortasında infaz

27 Ekim 2008’de Çağdaş Gemik ve arkadaşı Halil Keşifçi motosikletle geziyordu. “Yunus polis” timlerinde görevli Mehmet Ergin, Gemik’in kullandığı motosikleti durdurmak istedi. Polisin tabancasından çıkan kurşunlardan biri, Gemik’in ensesinden girip yanağından çıkarak ölümüne neden oldu.

Ergin hakkında Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davada mahkeme Ergin’e ‘Olası kastla öldürmek’ten 20 yıl hapis cezası verdi. İyi hal nedeniyle ceza 16 yıl 8 aya indirildi.

Tarafların kararı temyiz etmesinin ardından Yargıtay Başsavcılığı 22 Nisan 2010 tarihinde hazırladığı tebliğnamede, mahkemenin cezada indirim yapmasına karşı çıktı ve sanık polisin ‘olası kastla adam öldürme’ suçundan müebbet cezası ile cezalandırılmasını talep etti. Savcılık tebliğnamesinde “Sanığın kasten adam öldürmek suçundan cezalandırılması gerekir” denildi. 

Polislerin silah kullanmasını gerektiren herhangi bir durumun bulunmadığına vurgu yapılan kararın sonucu ise, bir polis cinayetinin daha örtbas edilmeye çalışıldığının açık kanıtı niteliğindeydi.

Yargıtay’ın, polis cinayetini örtbas etme ve aklamaya dönük söz konusu kararında şu ifadelere yer verildi: “Olayda, hayati bölgeler hedef alınarak ateş edildiğini gösteren kesin ve yeterli kanıt bulunmadığı anlaşıldı. Kasten yaralama sonucu ölüme neden olmak suçundan hüküm kurulması gerekirken, suç niteliğinde yanılgıya düşürülerek, unsurları oluşmayan olası kastla insan öldürme suçundan hüküm kurulması yasaya aykırıdır” 

“Yargı polis şiddetine hak ettiği cezayı vermek istemiyor”

Gemik Ailesi avukatlarından Ayçin Turna Güler, Yargıtay’ın bozma kararını doğru bulmadığını belirterek şunları söyledi:

“Biz Çağdaş Hukukçular Derneği olarak ilk günden bu yana polis memuru Mehmet Ergin’in Çağdaş Gemik’i kasten öldürdüğünü düşünüyoruz. Yerel mahkemenin ‘Olası kastla öldürme’ sonucu vermiş olduğu 16 yıl 8 aylık ceza da Türkiye tarihinde polisin fütursuzca uyguladığı şiddete verilen en yüksek ceza kararı olma özelliğini taşımaktadır. Bugün Yargıtay’ın bozma kararı gösteriyor ki, Türk yargısı halen polis şiddetine hak ettiği cezayı vermek istemiyor. Belki şükretmek gerekir ki Yargıtay taksir sebebiyle bozma kararı da verebilirdi. Ki ‘Taksirle ölüme neden olduğu’ şeklinde bozulsaydı bugün hukuk adına çok daha üzülecektim. Biz yerel mahkemenin verdiği kararda direnmesi gerektiğine inanıyoruz. Örnek bir karar olduğu için de bu inancımız daha da pekişiyor.”

Ceza yarı yarıya düşebilir

Gemik’i katleden polis, Yargıtay’ın isteği doğrultusunda yeniden yargılandığı taktirde 16 yıl 8 ay yerine 10 yıl ceza alabilecek. Hatta bu cezanın 3’te 2’sini, yani 6 yıl 8 ayını yattıktan sonra ‘şartlı tahliye’ olabilecek. Mahkemenin önceki kararında direnmesi halinde ise polisin alacağı cezayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu belirleyecek. Genel Kurul’un mahkemenin kararını onaması halinde ise katil polisin yatacağı ceza 11 yıl 1 ay olacak. Ama 1. Ceza Dairesi’nin kararı benimsenirse, polisin cezasını neredeyse yarı yarıya düşürmüş olacak.