01 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/38

 Kızıl Bayrak'tan
Kürt açılımı”nın denklemleri ve
gerçekler
Referandum sonrasında emperyalistlerle suç ortaklığında yeni dönem!
Tasfiye amaçlı yoğun
diplomasi trafiği
Beklenen oldu, “Cemaat” Avcı’nın kellesini aldı!.
Ulucanlar’ın On yıldızı selamlandı
Tescilli tasfiyecilerin
dayanılmaz hafifliği!
Sermaye kana doymuyor 
İşçi ve emekçi hareketinden...
BETESAN’da direniş kazanacak!..
Metal işkolunda mücadele büyüyor.
İhanet taslaklağını yırtmak
için mücadeleyi tabandan örgütleyelim!
Asalaklar daha fazlasını istiyor!
TMMOB Olağanüstü Genel Kurulu
sona erdi.
Üniversitelerden...
Avrupa’da emekçiler ayaktaydı.
Dünyadan...
Zafer bir kez daha Hugo Chavez yönetiminin oldu.
ABD’nin bitmeyen yalanları
Che kavgamızda yaşıyor! .
Çocuk katili devlet hesap verecek!
Gerici-faşist güruhu
aklama çabaları..
Devlet terörüne son!…
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Beklenen oldu, “Cemaat”
Avcı’nın kellesini aldı!

Düzen güçlerinin iktidar mücadelesinde beklenen hamle geldi. 12 Eylül faşizminin meşhur işkencecilerinden, polisin teknik altyapısının mimarı, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabının yazarı emniyet müdürü Hanefi Avcı Ankara’da gözaltına alınıp tutuklandı.

Tutuklanmaya gerekçe olarak “Devrimci Karargah örgütüne yardım etmek” iddiasının gösterilmesi ise Avcı için durumu daha da dramatik bir hale soktu. Hayatı devrimcilere karşı düzenlenmiş sayısız kirli operasyonlarla geçmiş, devlet adına kurşun sıkıp işkence yapmış bu polis şefi, devrimci bir örgüte yardım etmekle suçlanıyordu. “Cemaat” kellesini almakla kalmamış, onu hassas bir noktadan vurmuştu.

Her şey, SDP ve TÖP yöneticilerinin, “Devrimci Karagah” örgütü üyesi oldukları iddiasıyla gözaltına alınmasıyla başladı. Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki bu operasyonun özel hedefi Avcı’ydı. Çünkü kısa süre sonra Avcı’nın tutuklananlar arasında yer alan Necdet Kılıç’a ait telefonlardan birini kullandığı iddia edildi. Bunun üzerine Avcı olacakları anladığından karşı bir hamleyle yanıt vermek istedi. 30 Eylül’de savcıya ifade verdikten sonra bir basın açıklaması yaparak tüm gerçekleri açıklayacağını söyledi. Fakat açıklamanın öncesinde kala gözaltına alındı ve tutuklandı. Böylelikle de kellesi alınmış oldu.

Ancak bu olayda asıl önemli olan, Ergenekon operasyonları sırasında olduğu gibi düzenin pisliğinin devrimcilere bulaştırılmak istenmesi. Yandaş medya bu amaçla dün olduğu gibi bugün de her türlü çirkefliği yapıyor.

Oysa, Devrimci Karargah örgütü internet sitesinde yaptığı açıklamada, bu iddiaları kesin bir dille reddederek, Hanefi Avcı’nın kendileriyle ilişki sağladığı iddia edilen Necdet Kılıç ile de herhangi bir bağlarının olmadığını ifade etti. Konuyla ilgili açıklama yapan Necdet Kılıç da Hanefi Avcı’nın kendisine işkence yapan bir polis olduğunu ve bunun dışında da bir ilişkisi olmadığını duyurdu. Burjuva medya bunları hiç dikkate almayarak bildiğini okumaya devam etti.

Hanefi Avcı kimdir?

Hanefi Avcı sermaye devletinin has bir adamı, pek çok kirli ilişkinin içinde yer alan, özellikle devrimci güçlere karşı yürütülen karanlık operasyonlar ile adı anılan bir kişidir. Avcı polislik yaşamında ilk önemli görevini Mersin Siyasi Şube Komiseri olarak 1980-1984 yılları arasında yapıyor. Cunta döneminin devrimci avında ediniyor tüm tecrübelerini. Bu dönemde Mersin’de yaşanan işkencelerin, cinayetlerin altında imzası bulunuyor.

Polis şefi Hanifi Avcı, daha sonra Kürt ulusal hareketinin yükselişe geçtiği 1984-1992 arasında Diyarbakır, 1992-1996 arasında İstanbul’da istihbarat şube müdürü olarak görev yapıyor. Diyarbakır’da görev yaptığı dönem, yargısız infazların, işkencelerin, katliamların en yoğun olduğu dönem. İstanbul’da çalıştığı dönemde ise istihbarata önemli katkılar sunuyor. Bu dönemde TMŞ polisleri, siyasal örgütlerin tüm yayınlarını ezbere bilecek denli yakından takip ediyor. O, ayrıca Emniyet teşkilatında teknik-elektronik istihbaratın kurucusu. İstanbul’da ve ardından Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü’nde ­çalıştığı dönemde Avcı, polisin teknik altyapısının oluşturulmasını, kadroların ve gerekli eğitimin sağlanmasını üstleniyor.

Hanefi Avcı’nın Susurluk sürecinde de gündemin ön sıralarına çıktığı biliniyor. Sermayenin kontrgerilla devletinin kirli çamaşırlarının ortalığa saçıldığı bu dönemde Hanefi Avcı, “çeteleri araştıran cesur polis” imajıyla öne çıkıyor, “tanıklıklarıyla ve araştırmalarıyla” pisliğin açığa çıkarılmasında “rol oynuyor”. Böylece sermaye düzenine karşı oluşan tepkiyi bir nebze dizginliyor.

Düzen içi çatışma doğal olarak devletin bu görevi üstlenen birimleri üzerinde de sürüyor. Kontrgerilla şeflerinden işkenceci Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Düzen içi güç dengelerine bağlı olarak devlet kademelerindeki ağırlık AKP’ye geçmektedir. Hanefi Avcılar’ın ve “sarkık bıyıklı”ların yerine, “badem bıyıklı” Fethullahçılar gelmektedir. Hanefi Avcı’nın rahatsızlığının özü de budur. Tıpkı Susurluk sürecinde de rahatsızlıklarının gerisinde tasfiye edilmelerinin bulunması gibi.

Nitekim, Hanefi Avcı kirli ilişkileri tam olarak ifşa etmekten özenle kaçınıyor, düzen içi dalaşmanın gerektirdiği kadarını anlatmakla yetiniyor. O dikkat edilirse, işçi ve emekçi kitlelere ve onların politik temsilcisi devrimcilere, komünistlere, Kürt halkına karşı gerçekleştirilen kontrgerilla operasyonlarını anlatmıyor. Kayıpları, kaybetmelere kimlerin karar verdiğini, kaybetme operasyonlarını hangi birimlerin gerçekleştirdiğini, kaybedilenlerin nerelere gömüldüğünü ifşa etmiyor. Oysa bu noktada tüm bu kontrgerilla operasyonlarını yürütenlerin badem bıyıklı mı, sarkık bıyıklı mı olduğunun zerrece bir önemi yoktur.

Kuşkusuz ki, Hanefi Avcı’nın kirli ilişkileri tam olarak ifşa etmekten kaçınmasında, sadece düzen içi dalaşmanın gerektirdiği kadarını anlatmasında şaşırtıcı bir yan yoktur. Zira o, sermaye düzeninin has bir adamı, birçok ilerici ve devrimcinin katili bir karşıdevrimcidir. Gözaltına alınıp tutuklanması da bu gerçeği değiştirmemektedir. Olup biten düzen içi it dalaşının bir yansımasıdır, o kadar.

Devrimcilere pisliklerini yakıştırmaya çalışanlara ise, sözümüz nettir: Cemaati, devleti, işkencecisiyle çürümüş düzeninizin sonu devrimcilerin elinden olacak, bulaştırmaya çalıştığınız pisliğin içinde boğulacaksınız.


 


Sokakta polis terörü artarak sürüyor!

Polis terörü kendini her yerde gösteriyor. Kolluk güçleri PVSK ve TMY’den aldığı yetkileri günlük yaşamda oldukça keyfi ve pervasız biçimde kullanıyor.

Bu saldırganlığın son örneği ise, 19 Eylül gecesi Diyarbakır’da yaşandı. Diyarbakır merkez Kayapınar ilçesindeki Tesisler Kavşağı’nda sivil polisler bir durakta bekleyen Engin, Cengiz ve Paşa Sakar isimli kardeşlere kimlik sordu. Gençler de polislerin kimliklerini görmek istedi. Polislerin kimliklerini uzaktan göstermesine itiraz eden gençler dayağa maruz kaldı, gençlerden biri 45 gün iş göremez raporu aldı.

Engin Sakar yaşadıklarını şöyle anlattı: “Kimliklerini uzaktan gösterdiklerinde göremediğimizi söyledik. Ellerimizi arabaya yaslayıp arama yapmak istediler. Karşı koyduk. Bize küfür ve hakaret ettiler. Biri telsizle diğer ekiplere haber verdi. Diğer ekipler gelir gelmez gözümüze biber gazı sıkıp dayak atmaya başladılar. Sıra ile beş kişi bizi tekmeleyip asfalta yatırıp dövdü. Daha sonra polis merkezine götürdüler. Polis memuruna hakarette bulunmadım, şikâyetçiyim”

Ayrıca olay yerindeki mobese kayıtlarında da üç gencin 40-45 polis tarafından kuşatılıp dövüldüğü görüldü.