İnsanlığın geleceği, ezilenlerin kurtuluşu için mücadele edenler hiçbir zaman af dilemezler!
Pişmanlık yasası üzerine
Pişmanlık yasasının çıkmasının ardından devlet özelde KADEKe, genelde ise devrimci harekete karşı bir saldırıya girişmiş durumda. Bu saldırıyla, devrimci örgütlerin ideolojik-politik ve devrimci kimlik olarak zayıflamış unsurlarını düzenin bataklığına çekerek bunu devrimci harekete karşı bir tasfiye saldırısına dönüştürme çabasında.
Bu nedenle saldırı fiziksel imha ve örgütsel darbeler vurmaktan öte bir anlam taşıyor. Teslimiyetin, düzen önünde nedamet getirerek af dilemenin kitleler üzerindeki etkisinin yıkıcı olacağı hesaplanıyor. Kitlelere devrimciliğin, eşitlik ve özgürlük için mücadele etmenin pişman olunacak bir şey olduğu anlatılmaya çalışılıyor. Elbette bunun yanında yoldan çıkan bu gençlere kucak açan devletin ne kadar yüce gönüllü ve bağışlayıcı olduğu da gösterilmiş oluyor. Bu amaçla medya eliyle yoğun bir propaganda faaliyeti yürütülüyor. Bunlara devletin demokratikleştiği yalanı eşlik ediyor. Her saat başı haberlerde kaç kişinin yasadan yararlanmak için başvurduğu/teslim olduğu söyleniyor. Kuşkusuz bu yasanın çıkmasında ABDnin Güney Kürdistana dönük politkaları, bu çerçevede KADEKin durumu özel bir önem taşıyor. Fakat sermaye devleti bir yandan efendisinin isteğini gerçekleştirirken, diğer yandan da bunu tam bir saldırıya dönüştürme amacında.
Pişmanlığın anlamı
Pişmanlık; bireysel kurtuluş ve devletin şefkatli kolları altına sığınma karşılığında kendine, devrimci harekete, işçi sınıfı ve emekçilere ihanet etmek anlamına geliyor. Affedilerek bir bataklık haline gelmiş bu düzene yeniden sığınmak için, tüm insani değerlerden soyunularak düzen önünde diz çökülüyor. Pişman olunan nedir bu düşkünler için? Pişman olunan; insanlığın geleceği, ezilenlerin kurtuluşu için verilen mücadeledir. Yani insanı insan yapan değerlerin kendisidir. Devlet işte bunlardan pişman olmamızı istiyor. Kendi sömürü düzenini kutsamamızı, buna her karşı çıkışın boş bir çaba olduğunu beyan etmemizi istiyor.
Tabii pişman olmak da yeterli değil. Bunu devrime karşı açık bir saldırıya ve ihanete dönüştürmek de zorunlu. Yani pişman olabilmenin bile bir karşılığı var. Bunun için yoldaşlarını ele vermek, onları işkencehanelere göndermek gerekiyor. Onurlu bir gelecek için mücadele eden devrimcilere kucak açan, mücadeleye destek veren işçi ve emekçileri ihbar etmek gerekiyor. Bunun yaratacağı etki, pişman olup düzene yamanmaya çalışan bir düşkünün gidişinden çok daha yıkıcı olacaktır.
Devletin hedefleri
Devletin temel amacı KADEK önderliği şahsında yaşanan teslimiyetçi-tasfiyeci süreci sonuca ulaştırarak onu tamamen yoketmek. Bunun için Güney Kürdistanda yaşanan gelişmelerin kendisi için uygun koşulları oluşturduğunun farkında. ABD emperyalizmi kendi hakimiyet alanı olarak gördüğü bu coğrafyada başka bir silahlı güç istemiyor. Buna bir de KADEKin varlığı nedeniyle Türkiye ile yaşanabilecek sorunlar eklenince, KADEKi tasfiye etmek zorunlu oluyor. Bu konuda sermaye devletinin uzun zamandır efendisinden belli taleplerde bulunduğu ve kimi zaman önüne konan görevlere karşılık bu talebi dile getirdiği biliniyor. Şimdi yasanın süresinin dolmasının ardından iki ülkenin ortak operasyonlar düzenleyerek saldırıyı son aşamasına götürecekleri söyleniyor. Kuşkusuz bunun, sopa göstermek olarak yorumlansa da, bir karşılığı var.
Her ne kadar özelde KADEKe dönük bir saldırı olsa da, sermaye iktidarı bunu devrimci harekete karşı da bir saldırıya dönüştürme çabasında. Zira bu Türkiye gibi sınıf çelişkilerinin keskin olduğu, düzenin manevra olanaklarından yoksun olduğu bir ülke için oldukça önemli. Kitle hareketini elindeki araç ve mekanizmalarla bugüne kadar dizginleyebilen sermaye iktidarı bunun sınırlarının farkında. Bu çabasının bir yerden sonra sonuçsuz kalacağını biliyor. Bu durumda devrimci hareketin güçlenmesini engellemek onun için bir zorunluluk. Teslimiyet yasasıyla düşürebildiği unsurları devrimden ve değerlerinden kopardıktan sonra bundan aldığı güçle bu sefer fiziksel imhaya dönük bir saldırı içine girecek. Nitekim bunun sinyallerini de vermiş durumda. Şimdilerde yasa süresinin bitmesinin ardından terörün kalıntılarının silinmesine dönük adımlar atılacağı söyleniyor.
KADEKte bulduğu karşılık
Yasanın çıkmasının ardından yaşanan ilk süreç KADEK şahsında belli bir karşılık bulduğunu gösteriyor. Kuşkusuz bunda son 5 yıl içerisinde Öcalan şahsında başlayan ve giderek tüm örgüte ve Kürt halkına mal edilmeye çalışılan teslimiyetçi/tasfiyeci bilinç ve tutumların önemli bir rolü var. Kürt ulusu bu süre içerisinde bir bilinç kırılmasına uğratıldı. Eşitlik ve özgürlük için sonuna dek savaşılması gereken düşmanın yerini, hangi koşullarda olursa olsun kırıntı bir takım haklar karşılığında birleşilmesi ve bütünleşilmesi gereken bir devlet aldı. Ne de olsa mücadele artık yasal zeminde ve meşru yollarla yürütülecekti. Amaç kurulu düzen içerisinde demokratik cumhuriyet olunca, bunun için devrimci yöntemlerin kullanılmasına gerek yoktu artık. Hatta bizzat önderlik tarafndan bu tür eylem ve girişimler mahkum edildi. Amaç öyle veya böyle düzenle barışmak olunca, bu yasadan yararlanarak düzene yerleşmek fazla bir güçlük taşımıyor.
KADEK önderliğinin bu yasanın karşısına çıkardığı ve uzun zamandır dillendirdiği genel af talebi ise düzenin bekçileri tarafından karşılanmadı. Kendisini bunun dışında bir yönelime zorlayabilecek bir güç olmadığının bilincinde olan sermaye iktidarı adımlarını daha pervasız atabiliyor. KADEKin savaşırız ha! söyleminin bir karşılığı olmadığını biliyor.
Pişman değil komünistiz!
Devlet tüm çabalarına rağmen istediği sonucu alamayacaktır. Tarih bunun kanıtıdır. Defalarca çıkarılan ve her seferinde bir avuç düşkün dışında kimsenin itibar etmediği bu yasalar bu kez de çıkaranların hevesini kursağında bırakacak şekilde ortada kalacaktır. Bu ülke bir devrim toprağıdır. Askeri faşist darbelere, sistematikleşen faşist baskı ve işkencelere, yargısız infaz ve katliamlara ve düzenin yarattığı tüm yanılsamalara rağmen bu ülkedeki devrimci damar kurutulamadı. Türkiye devrimci hareketi ve Kürt halkı yıllarca bir direniş destanı yazdı. Bugünün olumsuz koşullarında bile bu ülke topraklarında yeni devrimciler yetişiyor. Aileler hala çocuklarına katledilen devrimci önderlerin isimlerini veriyorlar.
Bugün insanlığın tüm olumlu değerleri ve idealleri devrimciler tarafından taşınıyor. Eşitlik ve özgürlük için, sömürü ve baskının ortadan kalkması için sonuna dek mücadele etmek, bunun için hayatını feda etmek, idam sehpalarına başı dik bir biçimde sloganlarla çıkmak, işkencelerde ser verip sır vermemek, yoldaşının üzerine giden kurşunları paylaşmak... İşte bu değerlerdir devrimcileri ve onların ideallerini ölümsüz kılan. Biz komünistler Türkiyede devrim mücadelesinin sürdürücüleri olarak inançlarımızdan, ideallerimizden ve mücadelemizden asla pişmanlık duymayacağız. Biz tüm insanlığın çıkarlarını ve değerlerini temsil ediyoruz. Bu yüzden pişman değiliz ve af dilemiyoruz. Tam tersine, tüm insanlığı sefalete, açlığa, yoksulluğa iten bu sistemin ve bir avuçasalağın kölesi haline getirilmesinden dolayı kapitalizmi ve burjuvaziyi suçluyoruz.
Biz bu kanlı ve çürümüş düzenin sahiplerini affetmeyeceğiz. Pişmanlık duyup af dileyenler düzenin bataklığında tüm değerlerini yitirirlerken, bizler tarihin burçlarına kızıl bayraklarımızı dikeceğiz.
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
|