01 Eylül '01
Sayı: 24


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalizm ve tekelci sermayenin safında "demokrasi mücadelesi"

  Derinleşen yıkıma karşı mücadeleyi yükseltelim

  Yeni kıyımlar, hak gaspları ve "esnek çalışma" kapıda

  Ankara Öncü İşçi Platformu'nun kampanya faaliyetleri

  ABD emperyalizminin taşeronu Türk generallerinin Bakü'de gövde gösterisi
  "Toplumsal patlama" "Sivil itaatsizlik" var!
  Sümerbank direnişinin deneyim ve dersleri
  Exsa grevinin ardından

  Türk dış politikası üzerine/4

  Zindan çatışmasının güncel görevleri
  "Kazanmaya mahkumuz"
  Zaferi direniş kazanacak
  Küresel ısınma/3
  Filistin halkının bağımsızlık ve özgürlük iradesi teslim alınamaz!
  ICE-Werk Süd işçisi direnişi kazanacak!
  Kürtler açısından barışın anlamı
  Ölüm Orucu Direnişi 317. gününde
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sarıgazi 3. Sanat ve Kültür Festivali..

Gereğince değerlendirilemeyen
kitlesel bir etkinlik

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Sarıgazi Sanat ve Kültür Festivali 24-26 Ağustos"ta halka açık ve ücretsiz yapıldı. Anadolu yakasındaki değişik bölgelerden insanlar festivale ilgi gösterdiler. Sarıgazi Belediyesi"nin bu festivali halka açık düzenlemesinde Belediye Başkanı Fikret Şahin"in emekçi kökenli olmasının payı var.

Festivalin birinci gününde halk oyunları ile Musa Eroğlu büyük ilgi gördü. 2. gün Genco Erkal, Emre Saltık ve Grup Çığ kitleyi oldukça coşturdu.

Genco Erkal"ın sunduğu Nazım Hikmet"in şiirlerinden oluşan tiyatro kitleye anlamlı mesajlar verdi. Şiirler okunurken alkışlar ve ıslıkların yükselmesi, kitlelere hitap eden bir oyunun emekçiler tarafından yoğun bir ilgiyle karşılanabileceğini gösterdi. Ve aynı zamanda, sanatın ancak toplumun ezilen çoğunluğunun sorunlarını işlediği ve çözüm yolu gösterdiğinde emekçiler tarafından sahiplenilebildiğini...

Emre Saltık kısa bir konuşma yaparak, insanların ekonomik sıkıntılar ve bir dizi sorunla karşı karşıya olduğunu vurguladı ve kendisinin bu sorunları işleyen türküler okuyacağını söyledi. "Dağlar dağlar" türküsünü Ölüm Orucu direnişçilerine armağan etti. Kitle zafer işaretleri ve havaya kalkan yumruklarıyla türküye eşlik etti.

Grup Çığ ise en fazla gençliği coşturdu.

Festivalin sonuncu günü verilecek konserin saat 19:00"dan sonra başlayacak olmasına rağmen insanlar saat 16:00"da alanı doldurmaya başlamışlardı. Festivalin ilk iki günü katılan kitlenin en az dört katı kadar bir kitle gelmişti. Konsere katılan kitle yaklaşık 35 bin kişiyi buluyordu. Ama bu kadar insanın biraraya toplandığı bir yerde devrimci etki ve çalışma zayıf kalmıştı. Üç gün boyunca slogan atılmadı. Pratik faaliyet ise daha çok 3. gün hissedildi.

Devrimcilerin alandaki faaliyetleri

Festivale katılan kitle devrimci etkiye açıktı, ancak devrimci müdahalenin zayıf kaldığı yerde bunu değerlendirmek mümkün olamadı. Bu nedenle, konserlere gösterilen ilgi devrimci politik yayınlara ve etkinliklere gösterilmedi.

Devrimci yapılar üç gün boyunca standlarından gazete satışı, yer yer bildiri veya bülten dağıtımı yaptılar. Alanda illegal tek faaliyet, TKİP"nin yaygın olarak yaptığı kuşlamalar oldu.

Direnişteki Aymasan işçileri de kendi elişlerinden oluşan bir stand açtılar.
Biz de kendi standımız ve yayınlarımızla alana politik müdahalede bulunmaya çalıştık. Ancak teknik hazırlıksızlık ve önden bir planlamanın olmaması, etkin bir müdahaleyi zayıflattı. Şenlik boyunca bildiri dağıtımı ve gazete satışı yapıldı. Gazete satışı sırasında sözlü ajitasyon ve propaganda ilgi çekti.

Şenliğin son günü F tipi saldırısı ile ilgili ortak imzalı bir kuşlama ve alanda ortak bir eylem yapıldı. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylemde, "İçerde dışarda hücreleri parçala!" , "Yaşasın Ölüm Orucu direnişimiz!", "Devrim şehitleri ölümsüzdür!", "Katil devlet hesap verecek!" vb. sloganlar atıldı.

Ölüm Oruçları"nda 300"lü günlerin geride bırakıldığı ve suskunluğun hakim olduğu bir dönemde bu tür bir eylem anlamlı olsa da, böyle bir direnişi şenliğe taşımada daha değişik araçlar seçilebilmeliydi. Binlerce işçi ve emekçiyi biraraya getiren bu türden etkinliklerde alana kendi politikalarımızı taşımak, ortamı politikleştirmek için daha etkili araçları ve olanakları kullanmamız gerekiyor.

Sarıgazi"den SY Kızıl Bayrak okurları

 


İzmir Hücre Karşıtı Platform"un
söyleşisinden notlar

25 Ağustos günü İzmir Hücre Karşıtı Platformu saat 18:30-21:00 saatleri arasında MKM"de "Cezaevleri ve Son Süreç" konulu bir söyleşi düzenledi.

Yaklaşık 60 kişinin katıldığı söyleşi programında şiir ve müzik dinletisi ile dia gösterimi planlanmıştı. Ancak Vatan ve Yaren Kültür Merkezi"ne yönelik operasyonlarda müzik grubu üyesi gözaltına alındığı için müzik dinletisi iptal edilmek zorunda kalındı.

F tipi hapishanelerde (özellikle Kırıklar F Tipi Cezaevi"nde) yaşanmakta olan tecrit ve izolasyonu aynı zamanda tredman uygulamasının başlangıcını Baro Cezaevi Komisyonu avukatlarından Av. Bahattin Özdemir açıkladı. Diğer iki konuşmacı ise genel süreci anlatan konuşmalar yaptılar. Av. Bahattin Özdemir, konuşmasında şunları söyledi:"Biz sadece gidiyoruz, izliyoruz. İzlenimlerimizi rapor haline getirip ilgili yerlere aktarıyoruz. Tredman uygulaması henüz başlamadı. Ama din dersi, sosyologlar ve psikologlarla hazırlık içerisindeler. Birkaç yıla kalmaz tredman uygulamasına başlayabilirler. Çünkü tredman "sessiz ölüm", diğer bir deyişle "temiz ölüm" demektir. Bunun için yetişmiş eğitimli personel şu anda yok."

İzleyici konuklar sorularıyla sorunu genel boyutları ile tartışmak yerine Hücre Karşıtı Platformu"nun geldiği noktayı tartışmaya çalıştılar. Bu nedenle söyleşi kısır döngüye dönüştü. Ardından şiir dinletisi verildi ve dia gösterimi yapıldı. Bu sırada konukların yarıya yakını gitmişti. Çünkü bu tür kısır tartışmalara kimsenin tahammülü kalmamıştı.

Sonuç olarak, gelinen aşamada hem devlet, hem tutsaklar, hem de toplumsal muhalefet cephesinden bir tıkanıklık yaşanmaktadır. Bu çerçevede söyleşi de, tıkanıklığın nasıl aşılabileceğini konuşulmalı, tartışılmalı ve önümüzdeki süreci kucaklayan bir eylem programı hazırlanabilmeliydi.

Fakat bizlerin ufku geniş olmalı. Süreci anlamanın ve anlatmanın ötesinde uzun erimli bir mücadele perspektifi geliştirmek ve buna uygun eylem ve etkinlik programları planlamak durumundayız.

SY Kızıl Bayrak okuru/İzmir

 


 

Zincirlerimizden başka kaybedecek
bir şeyimiz yok!

Ben bir inşaat işçisiyim. Cevahir Holding"in Şişli"de yaptırdığı otel inşaatında çalışıyorum. Burada çalıştığım süreçte şunu bir kez daha çok iyi gördüm ki, burjuvazi işçilerin yalnızca alınterini, yarattığı artı-değeri sömürmekle yetinmiyor. Kâr daha fazla kâr hırsıyla emekçilerin kanları ve canları üzerinden servetine servet ekliyor.

Burada çalışma koşulları çok ağır. İnsana 1900"lü yılların Rusya"sını konu alan romanları hatırlatıyor. İşçilerin büyük çoğunluğu Kürdistan ve Anadolu"dan gelen gurbetçi işçiler. Yaşamlarını sürdürebilmek için analarını, çocuklarını, eşlerini bırakıp buraya çalışmaya gelmişler. 200 kadar işçinin büyük çoğunluğu taşeronlara çalışıyor. Çoğu inşaatta bit, pire dolu koğuşlarda kalıyor. Günde üç öğün iki çeşit yemek ve biri mutlaka pirinç pilavı. Akşam ise yine öğlen verilen yemek tabii ki. Bayat ekmekle ve yemekhanede başınıza damlayan yağmur suyuyla birlikte.

İş kazaları ise burada olağanlaşmış artık. İki hafta içerisinde bir işçi vinçten düşerek yaşamını yitirdi. Biri ise ışık takılmadığından dolayı bodruma düşerek 10 gün rapor aldı ve ölümden döndü. Polis sözde gelip inceleme yaptı, ama hiçbir önlem alınmadı ve hiçbir ceza verilmedi. Hergün ayağına çivi batan, kafasına tuğla düşen, çukura düşüp bacağını kıran birçok işçi oluyor. Ne bir önlem, ne de sağlık görevlisi ya da sağlık malzemesi var. İnsanlar kendi başlarının çaresine bakıyorlar. Çoğu zaman kesilen yere bir bez parçası sarılıyor, hepsi bu.

İşte yalnızca alınterimizi değil kanlarımızı akıtarak inşaa ettiğimiz bu cehennem yarın bir avuç asalağa cennet olacak ve bizi o zaman kapıdan içeri bile sokmayacaklar. İçeride şampanya patlatıp havyar yiyecekler.

Tüm bu ağır çalışma ve yaşam koşullarına karşı işçilerden bir tepki henüz yok. Fakat alttan alta biriken bir öfke ve bilenen sınıf kini var. Sık sık söylenen birlik olmalıyız sözü, birbirine karşı güvensizlik, deneyimsizlik, işsiz kalma korkusuyla, henüz pratikleştirilemiyor. Ama herkes bunun böyle gitmeyeceğinin, bir şeylerin değişmesi gerektiğinin farkında.

İşçi ve emekçilerde düzene karşı artan öfke ve güvensizliğin açığa çıkartılması, sınıfa karşı sınıf savaşının örgütlenmesi görevi ise komünistlerin omuzlarında

Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok!

İstanbul"dan bir inşaat işçisi