01 Eylül '01
Sayı: 24


  Kızıl Bayrak'tan
 Emperyalizm ve tekelci sermayenin safında "demokrasi mücadelesi"

  Derinleşen yıkıma karşı mücadeleyi yükseltelim

  Yeni kıyımlar, hak gaspları ve "esnek çalışma" kapıda

  Ankara Öncü İşçi Platformu'nun kampanya faaliyetleri

  ABD emperyalizminin taşeronu Türk generallerinin Bakü'de gövde gösterisi
  "Toplumsal patlama" "Sivil itaatsizlik" var!
  Sümerbank direnişinin deneyim ve dersleri
  Exsa grevinin ardından

  Türk dış politikası üzerine/4

  Zindan çatışmasının güncel görevleri
  "Kazanmaya mahkumuz"
  Zaferi direniş kazanacak
  Küresel ısınma/3
  Filistin halkının bağımsızlık ve özgürlük iradesi teslim alınamaz!
  ICE-Werk Süd işçisi direnişi kazanacak!
  Kürtler açısından barışın anlamı
  Ölüm Orucu Direnişi 317. gününde
  Mücadele Postasi

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD emperyalizminin taşeronu
Türk generallerinin Bakü'de
gövde gösterisi

İç politikası işbirlikçi burjuvazinin çıkarlarının azami korunmasına dayanan sermaye devleti, dış politikasını da emperyalizmin, özelde ABD emperyalizminin bölgesel ihtiyaçları doğrultusunda belirliyor. Kuzey Irak ve Kıbrıs konusu dışında, emperyalistlerle tam bir uyum içinde politikalar belirleniyor ve hayata geçirmeye çalışıyor.

Jeopolitik konumu gereği Türkiye emperyalistler için `özel´ öneme sahip. Uşak takımı bunu utanç verici bir şekilde tekrarlayıp duruyor. Uşaklığın geldiği yeri ise, Ortadoğu halklarına karşı ABD-İsrail ile üçlü askeri mihvere gitmeleri ve Balkanlar'da işgalci NATO'nun onursuz bir izleyicisi olmalarıdır. Kafkaslar ve Orta Asya'da emperyalizme taşeronluk çerçevesinde izlemeye çalıştığı politikalar ise iflas etmiş bulunuyor. `Adriyatik'ten Çin Seddi'ne Türk dünyası´ hayalleri söneli yıllar oldu.

Ancak bu hezimet, ne emperyalistleri ne de taşeronu Türk devletini Kafkaslar'a müdahale etmenin yollarını aramaktan vazgeçirmiş değil. Bu bölge, özellikle Hazar Denizi'nde bulunan zengin enerji kaynaklarından dolayı, emperyalistlerin iştahını kabartmaya devam ediyor.

`Barış gölü´nü kan gölüne dönüştürme planları

Hazar Denizi Sovyetler Birliği döneminde `barış gölü´ olarak anılırdı. Emperyalizmin kirli ellerinin dokunduğu her bölgede olduğu gibi, şimdi Hazar Denizi de kan gölüne dönme tehditi altındadır. Emperyalizmin bu sinsi planını hayata geçirmede Türk burjuvazisi uşaklık konumunun gereklerine uygun hareket etmektedir. Enerji kaynaklarının yağmasından kırıntı pay alma hesaplarıyla bölgede emperyalizme taşeronluk edenler, bedeli işçi ve emekçilere ödetilecek olası bir sıcak çatışmaya girmekten de geri durmayacaklardır.

ABD ve TC'nin desteğini alan Azeri yönetimi çatışmalara davetiye çıkaracak girişimlerde bulunuyor. Temmuz ayının son günlerinde İngiliz petrol şirketi BP'ye ayrıcalıklar tanınarak petrol arama çalışmaları başlatıldı. Ancak İran bu girişimi savaş gemilerini harekete geçirerek engelledi. Zira, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Hazar Denizi'nin Araz, Alov ve Shang bölgeleri tartışmalı konuma düştü. İran hukuksal statü talep ederken, Azerbaycan bu bölgelerde petrol aramaya çalışıyor. Bu durum iki ülke arasındaki gerginliği savaş noktasına getirmiş bulunuyor. Emperyalist güçlerin istediği de zaten bu. Sorunu kaşıyan ve açıkça Azerbaycan tarafını tutan bizzat ABD'dir. ABD Dışişleri Bakanı sözcüsü İran'ın tutumunu `provokasyon´ olarak değerlendiriyor. Bu tutum, böylesine hassas bir bölgede sıcak çatışmanın kışkırtılması anlamına geliyor.

NATO'nun ikinci büyük ordusu devrede

İran'ın Azeriler'in petrol aramasını engellemesi ile Türk sermaye devletinin harekete geçmesi bir oldu. Olayın ardından Türk hükümeti İran büyükelçisine nota vererek duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Böylece İran-Türkiye ilişkilerindeki gerginlik daha da arttı. Genelkurmay Başkanı'nın Bakü ziyareti ise sorunları yeni bir boyuta taşıdı. İran Genelkurmay Başkanlığı bu ziyareti `maceracı bir jest´ olarak değerlendirdi ve bu `jestin karşılıksız kalmayacağı ve ikili ilişkilerin bu girişimden ciddi biçimde etkileneceği´ açıklamasını yaptı.

Petrol yataklarının işletilmesi için yabancı şirketlerle Azerbaycan arasında yapılan anlaşmayı İran tanımıyor. Buna rağmen Azerbaycan Elburuz petrol yatağını işletmeye devam etmek niyetinde. İran-Azerbaycan ilişkilerinin en gergin olduğu bir dönemde hükümet yetkilileri ya da diplomatlar değil ama ordunun en üst düzey generali Bakü'ye gidiyor. Beraberinde de F-16 savaş uçaklarını götürüp gövde gösterisi yapıyor. Buna rağmen bu gezinin `rutin´ olduğu iddia ediliyor. Bu öylesine `rutin´ bir ziyaret ki, ekonomisi iflas noktasına gelen bir ülkenin savaş uçaklarının Bakü'deki gövde gösterisi için 1 milyon dolar gözden çıkarılıyor. Öte yandan, Ortadoğu'da kurulan üçlü askeri mihverin Hazar Bölgesi'ne taşınmasından; TC, İsrail, Azerbaycan ve Gürcistan arasındaki bir ittifakın kurulması ihtimalinden söz ediliyor.

Türk devleti, Türki Cumhuriyetler üzerinden yaşadığı utanç verici hezimeti biraz olsun telafi edebilme (tabii emperyalizmin taşeronu olarak) hesabı yapıyor. Ancak yeni bir hüsrana uğraması kaçınılmaz olacaktır. Zira, ABD'nin bölge üzerinde kurmaya çalıştığı etkinliğe karşı ittifak kuran Rusya, İran, Çin gibi belli bir kimliği olan ülkeler karşısında, Türkiye gibi kişiliksiz, emperyalizmin maşası olan bir devletin kuracağı etkinliğin sınırlarının ne olacağı yeterince açıktır. Onun etkinliği ancak, emperyalizmin bölgedeki ileri karakolu olarak, onun çıkarları doğrultusunda, Türkiyeli emekçiler için bedeli ağır bir takım maceralara girmek olabilir.

Emperyalizmin Irak, Filistin ve Balkan halklarına karşı işlediği suçların ortağı olan Türk devleti, bu suçlarına yenilerini ekleme hazırlığı içinde. Ancak Kafkasya'ya müdahale etmek, Ortadoğu ve Balkanlar'a müdahale etmeye benzemiyor. İran ve Türkmenistan Hazar Denizi kıyısında askeri yığınak yapmaya şimdiden başladılar bile. Bu yönüyle ABD ve uşağının işi zor görünüyor.

Sermaye devleti içeride toplumsal muhalefeti ezmek ve gelişmesini engellemek amacıyla kendini sürekli tahkim ediyor. Öte yandan, dünyanın en çok silahlanan ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alarak bölgesel bir tehdit unsuru haline geliyor. Bu ise bölgedeki anti-emperyalist her hareketin Türk sermaye devletini de hedef almasını zorunlu kılıyor.