ARSIVANA SAYFA
 
1 Temmuz '00
SAYI: 24
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Düzen cephesinde krizler ve reformist solda hayaller
"Kriter" tartışmaları ve teslimiyet platformu...
"Kophenag kriterleri" tekerlemesi ve...
Sistem kontr-gerillasız yapabilir mi?
Sermaye patronları açık köle pazarına dönmüş...
24 Haziran İstanbul mitingi
Mamak belediyesi işçileri grev kararı aldı
Çorlu deri işçileri baskı ve teröre rağmen...
Asgari ücret mi, sefalet ücreti mi?
Enerji-Yapı Yol Sen üyelerinin ülke çapında...
Tüm Sosyal Sen ve SES'in ortak eylemi
Tekirdağ'da 20 bin kişilik üretici köylü gösterisi
TÜGSAŞ ve İGSAŞ'ın özelleştirilmesi...
Sivas katliamının perde arkasında...
Hırsızlık, Yolsuzluk, pislik ve "Yüce Meclis"!
Devrimci tutsakların "sağlıklı yaşam hakkı"...
İstanbul Barosu'nun cezaevi etkinlikleri
Emperyalist tekeller kâr uğruna doğayı katlediyorlar!
Ekim Gençliği'nden...
Almanya'da anlamlı öncü işçi etkinliği
Otomobil sektöründe neler oluyor!
Basında hücre saldırısı
Mücadele tarihimizden
Mücadele Postası
 
Tüm başlıklar



 
 
Devrimci tutsakların “sağlıklı yaşam hakkı”
ortadan kaldırılıyor


Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) evrensel tanımına göre, sağlık “sadece hasta olmamak değil, bedenen, ruhen ve sosyal olarak tam bir iyilik hali”dir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, “sağlıklı yaşam hakkı” denildiğinde, salt insanın fizyolojik işlevleriyle ilgili bir hak değil, insanın tüm yaşam alanlarını kapsayan bir iyilik hali kastedilmektedir. Buradan hareketle, emeğin sömürüsüne dayalı sermaye düzeninde böyle bir tanımın ne ölçüde toplumsal geçerlilik kazanabileceği tartışması yapılabilir ve buradan kapitalist düzende “sağlığın” sürekli sakatlanacağı sonucuna varılacaktır. Bu sonuç ise, tanımının değil, olsa olsa bu tanımla mevcut düzen arasındaki uyumsuzluğun ifadesi olacaktır. Dolayısıyla, bu tanım doğru tanımdır. Her türden sağlık sorununa bu tanımdan yola çıkarak yaklaşılabilir.

Bugün sermaye devleti ceza ve hukuk kavramlarının burjuva demokratik kabuğunu tamamen soymuş, sınıfsal özünü tamamen deşifre etmiştir. Bu deşifrasyonun en açık olduğu alan bugün Türkiye cezaevleridir. Tam da ölüm cezasının tartışıldığı bir dönemde, sermaye devleti tüm siyasi “tutuklu ve mahkumları” ölüme mahkum etmeye çalışmaktadır. Tüm siyasi cezaları ölüm cezası ile özdeşleştirmeye çalışmaktadır. Düzenin dışına çıkmak “sosyal ölüm” ile cezalandırılmaya çalışılmaktadır. F tipi hücrelerin anlamı budur: “Mutlak toplumsal tecrit”. Zaten ölümün temel toplumsal anlamı da bu değil midir?

Üçlü protokol, bilindiği gibi, F tipi hücrelerin yasal zeminini tamamlayan ve ayrıntılandıran bir metindir. Bu protokolle birlikte cezaevlerindeki devrimci tutsaklara yönelik hak gaspları da yoğunlaşmıştır. Hak gasplarının bugün en belirgin olduğu alan sağlıktır.

Cezaevlerindeki sağlık sorunlarına, çevre sağlığı, hijyen, koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri temelinde yaklaştığımızda, tam bir faciayla karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Bu facianın son dramatik örneği Murat Dil ve Sevgi İnce vakalarıdır. Salt bu vakalar dahi facianın boyutlarını görmeye yeterlidir. Murat, cezaevindeki çevresel sağlıksızlık ve koruyucu sağlık hizmetlerinden yoksunluk nedeniyle hepatit olmuş, yine çevresel sağlıksızlık ve tedavi edici hizmetlerin eksikliği ve yokluğu nedeniyle hepatiti ilerlemiş ve yine aynı nedenle hepatit zemininde hepatosellüler karsinoma (karaciğer kanseri) gelişmiş ve yine aynı nedenle hastalık çok kısa bir sürede terminal döneme (ölümün kaçınılmaz olduğu, hiçbir müdahaleye cevap vermeyen son evre) ulaşmıştır. Şimdi faşist devlet Murat’ın ve Sevgi’nin ceza ertelemesini demokrasi adımı diye yutturmaya çalışmaktadır. Oysa herkesin bildiği gibi, Murat ve Sevgi’nin cezaevlerinde ölmesi durumunda çok daha fazla tepki yükseleceği düşünülerek yapılmıştır bu ertelemeler. Bir cezanın “ölüm cezası” olarak nitelenmesi için mutlaka yağlı urgan, elektrikli sandalye, giyotin, vb. mi gerekmektedir? Murat fiilen idam edilmektedir.

Murat Dil örneği, cezaevlerindeki sağlık koşullarının önemini gösteren dramatik bir örnektir. Fakat sağlık koşullarının kötüleşmesinin cezaevlerinde büründüğü anlamı çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermektedir. Sorsak söylerler: “Yaşam hakkı en temel insan hakkıdır”! Peki sağlıklı olmayan, sağlık hizmeti almayan bir insanın yaşam hakkı ne olmaktadır?

Bugün cezaevlerindeki kısmi sağlık koşullarını dahi ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerin arkasında yatan niyet, tamamıyla devrimci tutsakların yaşam hakkının gaspına yöneliktir. Devlet teslim alamadığı tüm devrimcileri cezaevlerinde idam etmeye çalışmaktadır. Ama bir anda değil, ayları, yılları alacak sürelerde.

Bugün tüm devrimci tutsaklar cezaevlerinde felaket olarak nitelenebilecek sağlıksız koşullar içinde yaşamaya zorlanmaktadır. Tüm cezaevleri için böyle bir tespitin kestirmeden yapılamayacağı söylenebilir. Bunu söyleyenler, felaket tespitinin salt koşulların mevcut durumu ile ilgili yapıldığını sanmakta/iddia etmektedirler. Asıl felaket, bugün devrimci tutsakların kendi sağlık koşulları ile ilgili hiçbir denetim hakkına sahip olmamasındadır. Bu denetim hakkı tabib odaları, SES ve barolar eliyle de hayata geçirilebilir. Bugün hiçbir devrimci tutsağın içtiği suyun niteliğiyle ilgili bırakın düzenliyi, düzensiz bir şekilde dahi bilgilenme hakkı yoktur. Yediği ekmeğin, kullandığı yatağın, yattığı koğuşun koşulları ve niteliği denetlenememektedir. Bunun yanında devrimci tutsaklar tedavi edici sağlık hizmetlerinden ancak kısmen ve asgari düzeyde yararlanabilmektedir. Ciddi bir sağlık problemi sözkonusu olduğunda, devletin “idamcı” yüzü ortaya çıkmakta ve tutsakların tedavisi keyfi değil bilinçli olarak engellenmektedir. Oysa bugün devrimci tutsaklardan yüzlercesi cezaevlerinin sağlıksız koşulları sonucu tüberküloz, hepatit, vb. bulaşıcı hastalıkların pençesindedir. Bunun yanında, pek çok kronik hastalık (kalp, akciğer, böbrek hastalıkları vb.) cezaevi koşulları ve tedavi edilmeme nedeniyle günbegün ağırlaşmaktadır. Zaman zaman basit hastalıkların (nezle, grip, kas-kemik ağrıları vb.) tedavisi dahi engellenmekte, bu hastalıkları tedavi edici temel ilaçların cezaevlerine girişi, yine keyfi olarak değil, bilinçli olarak engellenmektedir.

Cezaevlerindeki sağlıksız koşulların üzerine gitmek, başta denetim hakkı olmak üzere gaspları protesto eden değil hak talep eden bir mücadele ve eylem çizgisi ortaya koymak gerekmektedir. Bu konuda sağlık ve sosyal hizmet emekçilerine ve onların örgütlerine (SES, Tabip Odaları, Hemşireler Derneği, Eczacı Odaları, Diş Hekimleri Odaları) görev düşmektedir.

Sağlıklı yaşam hakkı aslında yaşam hakkıdır. Devrimci tutsakların sağlık haklarının gaspı, onların yaşam hakkına yönelen, tümünü idama mahkum eden bilinçli bir faşist devlet uygulamasıdır. Toplumsal tecrit, toplumsal ölüm demektir. Cezaevlerinin sağlık koşullarına yönelik yaklaşımın çerçevesi bu olmalıdır.




İnsanlık onuruna sahip çıkanlara
polis saldırdı


İstanbul’da oluşturulan “Hücre (F) Tipi Cezaevlerine Karşı Birlik”, bir dizi eylem ve basın açıklamasıyla, hücre sistemine geçit vermeme kararlılığıyla çalışmalarını sürdürüyor.

Hücre tipi cezaevlerinin bir kısmının yapımları tamamlanmak üzere. Devlet kamuoyu oluşturmak amacıyla bu cezaevlerini basına açtı. Devrimcileri tecrit edip teslim etmek amacıyla inşa edilen hücre tipi cezaevlerine karşı aileler, devrimciler ve insan hakları savunucuları tepkilerini ortaya koyuyorlar. Her seferinde polis zoruyla susturulmaya çalışılıyorlar.

27 Haziran’da Bayrampaşa Cezaevi önünde “Birlik” tarafından insan zinciri oluşturma eylemi, devletin kolluk güçleri tarafından zorbalıkla engellendi. Zincir oluşturulamadı, fakat eyleme katılan kitle belirgin bir kararlılık gösterdi.

Saat 12:00’de yapılması kararlaştırılan eylemden 15 dakika önce gelen bir grup, çevre ve kahvelerden gözaltına alındı. Daha sonra olayı protesto etmek isteyen bir grup zinciri oluşturmak istedi. Polis bu gruba da saldırarak yaka-paça gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar arabalara götürülürken toplanan bir grup slogan atmaya başladı. Polis içlerinde devrimci basın emekçilerinin de bulunduğu bu gruba da saldırarak gözaltına aldı. Daha sonra cezaevinin bekleme yerinde bulunan insanlar sloganlarını yükselttiler. Çoğunlukla ailelerden oluşan grup, istasyona kadar sloganlarla yürüdükten sonra dağıldı.




Ceyhan Özel Tip Cezaevi
önünde “insan zinciri”


İHD Genel Merkezi’nin F (Hücre) tipi cezaevlerine yönelik aldığı karar doğrultusunda, 28 Haziran’da Ceyhan Özel Tip Cezaevi önünde “insan zinciri” oluşturuldu.

Eyleme DBP, ÖDP, Halkevi, EMEP, CHP, ADLB, Dayanışma-Der, Dev-Lis, FP ve sosyalist basın katıldı. İHD adına yapılan açıklamada “Hücre kişiyi yalnızlaştıran, kimliksizleştiren ve hiçliğe iten bir uygulamadır. Tutuklunun diri diri gömülmesiyle eşdeğerdedir. Devletin ‘güvencesi’ altında bulunan insanların tabutluk misali hücrelerde çürümesine izin vermeyeceğiz.” denilerek F tipinin hayata geçirilmesine karşı durulacağı vurgulandı.

70 kişinin katıldığı eylemde polisin, valiliğin basın açıklamasının okunmasına izin vermediği, slogan atılmamasını, aksi takdirde dağıtacağını söylemesi üzerine, İHD Başkanı Şehmuz Kaya metnin kısa olduğunu, okunup sessizce ayrılınacağı yönünde bir açıklama yaptı. Metnin okunması öncesinde ve sonrasında, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Hücreleri parçala, tutsaklara sahip çık!” sloganları atıldı. Sürecin sıcaklığına rağmen tutsak yakınlarının azlığı ve eyleme coşkusuz bir atmosferin egemen olması dikkat çekiciydi.

Kızıl Bayrak/Adana