ARSIVANA SAYFA
 
1 Temmuz '00
SAYI: 24
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Düzen cephesinde krizler ve reformist solda hayaller
"Kriter" tartışmaları ve teslimiyet platformu...
"Kophenag kriterleri" tekerlemesi ve...
Sistem kontr-gerillasız yapabilir mi?
Sermaye patronları açık köle pazarına dönmüş...
24 Haziran İstanbul mitingi
Mamak belediyesi işçileri grev kararı aldı
Çorlu deri işçileri baskı ve teröre rağmen...
Asgari ücret mi, sefalet ücreti mi?
Enerji-Yapı Yol Sen üyelerinin ülke çapında...
Tüm Sosyal Sen ve SES'in ortak eylemi
Tekirdağ'da 20 bin kişilik üretici köylü gösterisi
TÜGSAŞ ve İGSAŞ'ın özelleştirilmesi...
Sivas katliamının perde arkasında...
Hırsızlık, Yolsuzluk, pislik ve "Yüce Meclis"!
Devrimci tutsakların "sağlıklı yaşam hakkı"...
İstanbul Barosu'nun cezaevi etkinlikleri
Emperyalist tekeller kâr uğruna doğayı katlediyorlar!
Ekim Gençliği'nden...
Almanya'da anlamlı öncü işçi etkinliği
Otomobil sektöründe neler oluyor!
Basında hücre saldırısı
Mücadele tarihimizden
Mücadele Postası
 
Tüm başlıklar



 
 
Burjuva basından seçmeler...

Hırsızlık, yolsuzluk, pislik ve “Yüce Meclis”!..


TÜSİAD’ın ültimatomu


(...) Birbirlerinin yüzüne nasıl bakacakları, ‘istikrar’ (!) ve ‘uyum’u (!) nasıl sürdürecekleri onların sorunu. Asıl düşündürücü olanı, bence, oylamaya bir-iki saat kala, iş dünyasının en büyüklerinin sesi TÜSİAD’ın, nerede ise ültimatom niteliğinde, ‘istikrar’ için hükümetin, koalisyonun devam etmesini istemesi. Hükümet bunalımının, erken seçimin Türkiye için felaket ilan edilmesi. Bugüne kadar enflasyonu önlemek üzere alınmış ekonomik kararların tümünün geri tepeceğini açıklaması.

Pokeri hiç bilmem, ama galiba herkes açık kartla poker oynuyor. Siyasi partilerin, Meclis’in, hele de hükümetin işlevi, IMF, Dünya Bankası reçetelerinin uygulanmasını sağlamakla sınırlı. Gerçi bu işi de bürokratlar kotarıyor. Ne de olsa bürokratlara talimat verecek, imza atacak bakanlar, başbakanlar gerek. Üstüne üstlük, yasa çıkması gereken durumlar da oluyor. (...)(Şükran Soner/Cumhuriyet, 24 Haziran 2000)



Çamaşır makinesi


Meclis’te çamaşır günü.

Ne kadar kirli dosya varsa, Ecevit’in kaç zamandır kullandığı ‘‘yumuşatıcı’’dan sonra tertemiz yaptılar.

Ve herkes ak-pak.

Renklisi, çarşafı, siyahı, ödenek ve ihale lekelisi.

Herkes herkesi akladığı için, herkes birbirinden temiz.

Önceki gün sabah başladılar, dün gece 01.00’de saatler ‘‘tink’’ ettiğinde, bir tek olsun kirli bohça kalmadı.

Ecevit ile Bahçeli, merkez sağ partilerin yıllar süren iktidarında hiç suistimal-avanta-rüşvet-adam kayırma-kamu varlıklarını yandaşlara peşkeş çekme gibi şeylerin yapılmadığına, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve bakanlarının soruşturulmasına gerek olmadığına karar verdiler.

Parmaklarını, sıra kapaklarına monte edilmiş hızlı yıkama programlı otomatik düğmelerine bastılar.

Temizlik tamam.(...)(Bekir Coşkun/Hürriyet, 24 Haziran 2000)



Siyaset sahnesinde sunulacak başka malzeme yoktu


MECLİS’teki aklama paklama operasyonunun bu sonucu vereceği önceden belli değil miydi? En cahil vatandaşa göre bile belliydi. O halde, gazeteler ve televizyonlar olarak, bu olay hep birlikte abartıla abartıla, sanki sonunda anlamlı bir şey çıkacakmış gibi neden halka sunuldu?

Çünkü, siyaset sahnesinde sunulacak başka bir şey yoktu: Ne bugünkü sistemi sorgulayan, ne kirli çamaşırları ortalığa sermeye niyetli olan, ne de ülkenin insanlarına akılcı planlarla geleceğe dönük inanç ve umut veren.

Sahnede dolaşanlar, boşluğu doldurmak için dağarcıklarından çıkardıkları zavallı rolleri oynayarak o gülünç sonuçla perdeyi kapatmak zorundaydılar.(Mümtaz Soysal/Hürriyet, 25 Haziran 2000)



Ohhh, Arındık, Paklandık...


Artık rahat edin ve mutlu olun. Temiz bir topluma giden yolda tertemiz bir adım attık. Türkiye’de siyasal erkin en üst organında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, ülkemizin iftiralar sağanağı altında bunalmış, karalamalara uğramış tertemiz evlatları, Mesut Yılmaz’lar, Tansu Çiller’ler, Necati Çelik’ler aklandılar, paklandılar. Alınları ak, başları dik yeniden ülke siyasetinin hizmetindeler.

Hepimize mübarek olsun. (...)

Sakın kimi çatal dillilerin yükseltecekleri sesleri umursamayın. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kirli hesaplarla, inanılmaz bir aklama-paklama kampanyasının aleti olduğunu söyleyenlere kulak asmayın. Bu kararlara bakıp Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “manevi şahsiyetini tahkir etme” ye kalkışacaklara yüz vermeyin. (...)

İşte hepsi bitti. Önümüzdeki haftaya sarkan birkaç dosyayı dert edinmeyin, o dosyalar da aklanacak ve böylece yıllardır vicdanlarımızı karartan “kirli siyaset” efsanesi de sona ermiş olacak.

Artık temiz bir toplumuz. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihi bir adım attı, tarihi bir oylamayla ülkemizi akladı, pakladı, bizi temiz topluma ulaştırdı.

Susun ve sevinin. Dün sabahtan beri siyasetin tepesindeki temizlik bitti.

Hepimize mübarek olsun. (...)(Aydın Engin/Cumhuriyet, 24 Haziran 2000)






27 Haziran ‘00 tarihli Milliyet’ten iki haber!

Katliam yumuşatıldı!


Ulucanlar Cezaevi raporunda “katliam” ve
“işkence” dolaylı olarak anlatılmaya çalışıldı

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda devleti suçlayan ifadeleri nedeniyle kriz yaratan ve tekrar alt komisyona gönderilen Ulucanlar Raporu’ndan “katliam”, “işkence” gibi kelimeler çıkarılarak, olaylar daha yumuşak ifadelerle anlatıldı.

Ulucanlar Cezaevi’nde 26 Eylül 1999’da 10 tutuklunun ölümüyle sonuçlanan operasyonun ardından kurulan alt komisyonda FP’li Mehmet Bekaroğlu, ANAP’lı Sebgetullah Seydaoğlu ve DYP’li Mustafa Eren, olaylardan cezaevi yönetimini ve Adalet Bakanlığı’nı sorumlu tutan ağır bir rapor kaleme alınca komisyonun iktidar partilerine mensup iki milletvekili tepki gösterdi.

DSP’li alt komisyon başkanı Hasan Macit ile MHP’li üye Mehmet Nuri Tarhan alternatif rapor hazırlayarak, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Sema Pişkinsüt’e sundu.

Muhalefetin raporunu geri çevirerek işleme koymayan Pişkinsüt, Bekaroğlu ve Seydaoğlu’nun TBMM Başkanlığı’na şikayeti üzerine raporu üst komisyon gündemine aldı. Ancak üst komisyonda, raporda devleti suçlayan ağır ifadelere yer verilmesine başta iktidar partilerine üye milletvekilleri olmak üzere birçok üyeden tepki geldi. İncelemelerde eksiklikler olduğu gerekçesiyle rapor alt komisyona geri gönderildi.

İşkence dolaylı anlatıldı

Alk komisyonda iktidar milletvekillerinin isteği doğrultusunda bir daha elden geçirilen raporda önemli değişiklikler yapıldı. Raporda, cezaevinde katliam yapıldığına ilişkin ifadelerin yerine, “amacını aşan müdahale”; adli tıp raporlarında belirlenen “öldürme ve işkence kastıyla yapılan saldırı” gibi ifadelerin yerine de “yaşam hakkına müdahale” ifadesi kullanılarak, tepki çeken bölümler yumuşatıldı. Alt komisyon, raporda adli tıp uzmanlarının son yaptığı inceleme sonuçlarına yer vererek, işkence iddialarını “dolaylı” olarak dile getirmeyi tercih etti.

***

Son 10 yılda 1 milyon kişi işkence gördü


Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Yavuz Önen, son 10 yılda bir milyon kişinin işkenceye maruz kaldığını söyledi.

Önen, dünkü basın toplantısında, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun raporlarında, işkencenin siyasi boyutunun reddedildiğini öne sürdü. Önen, “İşkencenin sadece karakollarda yapıldığına ilişkin imaj yaratmak istiyorlar. Emniyet Müdürlükleri ve jandarmada da sistematik işkence uygulanıyor. Rapordaki bu eksiği belirtmek isterim” dedi.

Önen, siyasi erk ve bürokraside ciddi bir temizliğe gitmeden işkenceyi önlemenin mümkün olmadığını da savundu. Vakıf kurulduğu günden bu yana yaklaşık 5 bin işkence mağdurunu tedavi ettikdiklerini kaydeden Önen, işkencenin özellikle siyasi suçlulara uygulandığını söyledi. Önen, Türkiye’de işkencenin önlenmesi için adli kolluk teşkilatı kurulması gerektiğini ifade etti.