Sermaye patronları açık köle
pazarına dönmüş bir ülke istiyorlar
Sermaye düzeninin kapsamlı saldırıları aylardır komünist basında işlenmektedir. Bu saldırıların hedefi, kapsamı ve niteliği teşhir edilmekte, bu saldırıları püskürtmenin yol ve yöntemleri üzerinde durulmaktadır. Açık ve somut öneriler bir yandan parti militanlarına perspektif sunarken, öte yandan işçi ve emekçilerin izlemesi gereken hattı çizmektedir. Artık saldırıların boyutu asgari düzeyde de olsa, işçi sınıfı ve emekçiler tarafından kavranmış bulunmaktadır. Bu aşamadan sonra önemli olan bu saldırının nasıl püskürtüleceğidir.
Saldırıların kapsamı mezarda emeklilikten tahkime, özelleştirmeden tensikatlara, sosyal güvenliğin tasfiyesinden sendikasızlaştırmaya, F (hücre) tipinden faşist baskı ve teröre, sağlık ve eğitimin özelleştirilmesinden küçük üreticilerin yıkımına kadar geniş bir alana yayılmaktadır. Böylesine kapsamlı saldırılar zincirini hayata geçirebilmek için düzenin tüm kurumları seferber olmuş durumdadırlar. İMF-TÜSİADın emirleri doğrultusunda, MGKnın kumanda ve denetiminde sermayenin kokuşmuş meclisi, kirli medyası, hain sendika ağaları, bunların yetmediği yerde ise devletin militarist kurumları bu kervana katılmaktadır. Her kurum kendine biçilmiş rolü oynamaktadır. Bütün bu seferberlik, uluslararası tekeller ve Türkiyedeki işbirlikçilerinin işçi ve emekçilerin ürettiği değerleri engelsiz bir şekilde yağmalayarak, kârlarını azami düzeye çıkarmaları içindir.
99un Haziran ayında başlayan sürece dönüp bakıldığında, dikkat çeken bir olgu vardır. Bu da, saldırıları ilk dillendirenlerin genellikle sermaye kurumları (TÜSİAD, TİSK, TOBB) ya da bu kurumların yöneticileri olmasıdır. Sermaye hükümeti eğer gücü yeterse, bu istekleri efendisinden emir almış uşak sadakatiyle uygulamak için hemen kolları sıvamaktadır. Bunun son örneği lastik işçileri grevinin fiilen yasaklanmasıdır. Kapitalistlerin isteklerinin ardı arkasının kesilmeyecek olması, sözkonusu kurum yöneticilerinin sık sık medyada arzı endam etmelerine neden olmaktadır. Saldırıları sahiplenip desteklemek ve yeni saldırı emirleri vermek için bol bol demeçler vermektedirler.
Bu azılı sömürücülerin en öne çıkanlarından biri TİSK Genel Başkanı Refik Baydurdur. Bu zatın her açıklaması ne kadar azılı bir işçi düşmanı olduğunu ortaya sermektedir. Kuşkusuz bu açıklamalar sadece bu zatın değil, aynı zamanda temsil ettiği sınıfın da düşünce ve isteklerini içermektedir. Önce lastik işçileri grevinin ertelenmesini istedi. Bu isteği hemen yerine getirildi. Hemen ertesinde ise grev ertelemelerinin çözüm olmadığını, bütün patronların TİS konusunda blok halinde hareket edip %25ten fazla zam yapmamaları gerektiğini, eğer sendikalar grev kararı alıp hayata geçirirlerse, lokavtın etkin bir şekilde kullanılması gerektiğini söyledi.
Sıra esnek üretim saldırısında...
Bu aynı zatın sermaye sınıfı adına yaptığı son açıklama ise, esnek üretime geçme zamanının geldiğine dairdir. Sermaye artık iş saatlerinde, ücretlerde ve istihdamda esneklik istiyor. Hazır saldırıları yaşama geçirmede kararlı, İMF-Dünya Bankasının bir dediğini iki etmeyen gerici işçi düşmanı bir hükümet varken, bu saldırıyı yaygınlaştırmak istiyor.
Esnek üretim, zaten kırıntı düzeyinde haklara sahip olan işçi sınıfını, emeğini açık köle pazarında satmaya mahkum etmektir. Köle pazarında emeğini satan işçi için, sendika, toplusözleşme, grev, genel grev sözkonusu olmaz. Sosyal hak, işgüvencesi olmaz. 7 saatlik işgünü, 35 saatlik işhaftası, kesintisiz iki gün hafta tatili olmaz. Yıllık 6 haftalık ücretli izin olmaz. Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi olmaz. Eşit işe eşit ücret, insanca yaşamaya yetecek asgari ücret vb. olmaz.
Ancak şu olur: Kapitalistler ihtiyaçlarına göre, kendi belirledikleri sayıda işçiyi, kendi belirledikleri süre kadar çalıştırıp, kendi belirledikleri ücreti ödemek ve istediği zaman istediği kadar işçiyi kapının önüne atma hakkına sınırsızca sahip olurlar. Bu hakların çoğunun şu aşamada yaygın olarak işçi sınıfı tarafından kullanıldığı elbette iddia edilemez. Ancak esnek üretimle sermaye, varolan kırıntı düzeyindeki hakları da ortadan kaldırmak amacındadır.
Tekelci sermaye bize köle pazarını dayatarak savaş ilan ediyor!
Buna yanıtımız işçi sınıfının devrimci programıdır!
Patronların hayalleri, emeği açık köle pazarından satın almaktır. Sömürüyü ne şekilde olursa olsun artırmak, bunun için sürekli yollar aramak, bu amaca ulaşabilmek için her türlü iğrenç yol ve yöntemleri kullanmak, kapitalizmin doğası gereğidir. Hatta varoluş gerekçesidir. Çünkü ücretli emeğin sömürüsünün olmadığı yerde kapitalizm de olmaz. Emeğin sömürüden kurtulması ise, tersine kapitalizmin yokedilmesiyle mümkündür. Egemenlerin bu amaçlarına ulaşıp ulaşmamaları, işçi sınıfının göstereceği kararlılığa ve örgütlü direnişe bağlı olacaktır.
Patronların hayalleri olduğu gibi, işçi sınıfı ve emekçiler olarak bizim de hayallerimiz vardır. Bizim hayallerimizde sınıfsız, sömürüsüz, patronlardan arınmış, eşitçe bölüşümün olduğu, kardeşçe ve özgürce yaşayabileceğimiz bir dünya özlemi vardır. Özlediğimiz bu dünyaya ulaşmak için vereceğimiz mücadeleye önderlik edecek işçi sınıfının öncü müfrezesi partimiz vardır. Bilimsel temellere dayalı, işçi sınıfı ve müttefiklerinin güncel ve temel çıkarlarını savunan devrimci programımız vardır.
Tekelci sermaye bize köle pazarını dayatarak savaş ilan etmektedir. Bu savaş ilanına yanıtımız işçi sınıfının devrimci programının sonunda mevcuttur:
Bu program, uygarlığı ve doğayı yıkıma sürükleyen emperyalist-kapitalist dünya düzenine karşı, Türkiye topraklarından yükseltilen devrimci bir savaş bayrağıdır. Türkiyenin çürümüş ve kokuşmuş kapitalist sömürü ve zulüm düzenine, onun gerisindeki uluslararası emperyalizme karşı militan bir savaş ilanıdır.
Ücretli kölelik zincirlerini parçala!
Özgürlük ve eşitlik dünyası için kavgaya katıl!
Günlük basında bir haber...
En zengin 227 kişinin serveti dünya nüfusunun yüzde 47sinin gelirine eşit!..
CENEVRE - İnsanlığın sınır tanımayan sorunlarından yoksulluk masaya yatırılıyor. BMnin dün İsviçrenin Cenevre kentinde başlayan Sosyal Kalkınma Zirvesine katılan liderler beş yıl önceki zirveden beri yoksulluğu ortadan kaldırmak için kat ettikleri yolu tartışacak. Ancak ortada kat edilen pek bir yol da yok.
1995te Danimarkadaki zirvede yoksulluğu ortadan kaldırmak, toplumsal entegrasyon ve tam istihdam için 10 madde kabul edilmişti. Ancak yapılanlar fiyaskodan ibaret. Beş yıl içinde günde bir dolardan az parayla yaşayanların sayısı bir milyardan, 1.2 milyara çıktı. Dünya nüfusunun yarısı olan 3 milyar insansa günde iki dolardan az parayla hayatını devam ettiriyor. Ayrıca 150 milyon kişi işsiz dolaşmakta. Dünyadaki çocuklardan dörtte biri kötü besleniyor.
1997de en zengin 227 kişinin serveti dünya nüfusunun yüzde 47sinin gelirine eşitti. (Radikal, 27 Haziran '00)
MGK her işi yapar
Bu sütunda dün MGK ne iş yapar diye sormuştum. İşte cevabı: Her işi yapar. MGK Genel Sekreterliği, kanunundan aldığı yetkilerle icrai fonksiyonlar görür. Zaten kanuna bir bakacak olursanız, Türkiyede MGKdan habersiz herhangi bir devlet hizmeti yapmak neredeyse imkânsızdır.
(...) MGK Genel Sekreterliği, MGKya sekreterya hizmeti veren basit bir kurum değil, pek çok icrai yetkiyle donanmış, gerekli görülen konularda başbakan adına denetleme yapan bir yer.
Gerekli mi gereksiz mi diye sormayın, Türkiyede bir İçişleri Bakanlığı, bir Ulaştırma Bakanlığı olduğu halde havaalanı ve limanların güvenliğinin yeterince iyi sağlanıp sağlanmadığını MGK yine başbakan adına denetler.
Bu başbakan adına yapılan işler öyle çoktur ki, bazı konularda MGK Genel Sekreterliği adeta ikinci bir başbakanlık gibidir.
O yüzden de MGK her işi yapar.
(İsmet Berkan/Radikal, 23 Haziran 2000)
|