İçindekiler:

31 Ekim 2021
Sayı: KB 2021/Özel-38

Rejim cephesinde “serbest düşüş”
“Demokrat” elçiler, sahte kabadayılar
Savaş tamtamları ve Kürt düşmanlığı
AKP şefinin Afrika ziyareti
Kıbrıs’ta yaşananlar…
“Haklarınızı savunun, kendinizi ezdirmeyin!”
Zincir kırıldı
“Alba sermayesi de sendikal bürokrasi de hesap verecek!”
Katledilişlerinin 50. Yılı… Dr. Şivan ve yoldaşları - Baki Duman
NATO ve Rusya ilişkilerinde gerilim
Nobel Barış Ödülü ile savaş kundakçılığı...
Sudan’da namluların gölgesinde direniş
Frankfurt’ta IG Metall mitingi
AB zirvesinden yansıyanlar
Geleceksizlik ve Avrupa hayalleri
Rant, torpil, usulsüzlük kurumu TÜGVA
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Alba sermayesi de sendikal bürokrasi de işçi sınıfına hesap verecek!”

 

Bizler emeğimize sahip çıkan, tacize karşı çıkan işçilerdik. Alba yönetiminin işçi-kadın-sendika düşmanı yaklaşımlarına boyun eğmedik, direndik. 

Bu süreçte, sadece Alba yönetimine karşı değil, üyesi olduğumuz Petrol-İş Sendikası’nın şube ve genel merkez yöneticilerine karşı da sendikal bürokrasiye karşı da mücadele yürüttük. Direnişimizin en büyük zorlanma noktalarından birisi de bu oldu. Direnişimizi sahiplenmeyen, örgütlenme sürecinde bizleri yalnız bırakan, yetkimiz yok diyerek, tacize uğrayan, işten çıkartılan üyelerine destek olmayan Petrol-İş yönetiminin tutumu sınıf mücadelesinin neresinde durduklarını göstermektedir. 

Bu tutum bütün sürecimizi boyunca önümüze engel olarak çıktı. Düşünün ki, bir fabrikada işçiler sendikaya üye oluyor, sendika yönetimi yanında değil, işçiler direnişe başlıyor, sendika yönetimi yanında değil. Haberleri olmadığı da tamamen bir yalan. İlk üyeliklerden itibaren sendika yönetiminin bilgisi dahilinde yürüyen süreçte biz Alba işçileri olarak elimizden geleni yaparken, sendika yönetimi bizlere sırtını döndü.

Bunu yaparken de Flormar’ın 2 milyon lira maliyeti olduğunu, ancak kimseyi üye yapamadıklarını ifade ederek meseleye üye sayısı ve maliyet hesabı yaparak yaklaştıklarını, maddi hiçbir beklentimiz olmamasına rağmen bir önlüğü bir şapkayı bile bize vermekten geri durdular.

Direnişin ilk günlerinde sendikaya üyelikler devam ederken sendika yönetiminin bu tutumu fabrika içinde işçilerde güvensizlik yarattı. Sendikaya üye olmasının önündeki en büyük engele dönüştü. 

Direnişimiz bize ve işçi sınıfımıza göstermiştir ki, sendikal bürokrasiyi sendikalarımızdan def etmek zorundayız. Sendikaların biz işçilere ait olduğunu onlara göstermemiz gerekmektedir.

Direnişimizin sesini birçok fabrikaya taşıdık, Petrol-İş üyesi işçilere çağrılar yaptık. 

Direnişimizi KOD-29’a, sendikalaşmanın önündeki engellere, tacize, mobbinge karşı direnen işçilerin gücü ile birleştirdik. İşçilerin inisiyatif olduğu İşçi Emekçi Mitingi’nin örgütleyicisi olduk. 

Sendikamızın genel başkanı “devletle aramızı düzeltmişken direnişlerle anılan bir sendika olmayalım” derken biz pandemi ve kriz ile derinleşen sorunlara karşı direniş alanlarından, meydanlardan ses yükselttik.

Mücadelemizi her alanda sürdürmeye devam edeceğiz. Ancak Alba işçileri olarak fabrika önündeki direnişimizi bugün için sonlandırıyoruz. Eğer ki bir keyfi işten atma daha olsun orada olacağız. Eğer ki tacize, baskıya, hak gasplarına karşı bir ses yükselsin orada olacağız.

Tepeden tırnağa sendikamıza ve tüm sendikalara sirayet etmiş uzlaşmacı, icazetçi, bürokrat anlayışa karşı işçilerin söz-yetki-karar hakkına sahip olduğu mücadeleci bir çizgide yeniden inşa etme çabasıyla yol yürümeye devam ediyoruz/edeceğiz. Er ya da geç, Alba sermayesi de sendikal bürokrasi de işçi sınıfına hesap verecek. 

Petrol-İş Sendikası’na üye
Alba direnişçileri

 

 

 

 

 

Sınıfa özgüven sağlayan direniş mitingi

 

Kartal’da gerçekleştirilen mitingi dost olsun, düşman olsun duymayan kalmamıştır demek abartı olmaz. Anlamayan, algılamayan olmadı dersek abartı olur ama özellikle İstanbul’da yaşayıp mitingi duymayan kalmamıştır.

Çünkü çok yaygın çalışması yapıldı. Sosyal medyada yaygın bir paylaşım yapıldı. Birebir direniş alanlarını ziyaretler, bildiri, afiş vb. çalışmalar gerçekleştirildi. Birebir ulaşılmayanlara da sosyal medya paylaşımları üzerinden miting duyuruldu. HDP’li bazı milletvekilleri de hem mecliste hem de sosyal medya paylaşımlarıyla mitingi gündeme taşıdı.

Mitingi duymayan kalmadı. Bir yoldaşın ifade ettiği gibi miting pek çoklarına özgüven sağladı. En başta da sınıfa. “Yapamam, edemem” söylemleri, miting sayesinde “yapmaya, etmeye çalışırım”a dönüştü.

Teorik olarak kesinlikle böyle. Pratikte ise, katılmasa bile mitingin oluşturduğu zemine ayak basan işçiler de böyle düşüneceklerdir.

Mitinge katılım sayısı değil mitingin niteliği önemli

Mitingi duymayan kalmadı dedik. Bu yanıyla baktığımızda, katılım azdı demek mümkün. İşçi, emekçilerin mitinge katılmamasının, sendika ağalarının yarattığı güvensizlikten başlayarak, türlü nedenleri olabilir. Havanın soğuk ve yağışlı olması bile belli oranda katılımı etkilemiştir.

Katılımı azaltan asıl neden ise korkudur. İşten atılma korkusunun yanı sıra, işçi ve emekçi eylemlerine yönelik azgın devlet terörü de korkunun temel nedenlerinden biri. Mitingin yasaklanmaması bir yana, ön hazırlık çalışması ve yasaklansa dahi en azından yapılacak bir basın açıklaması korku duvarlarını aşındıracaktı. Böyle bile olsa sınıfın kendine olan güveni için bir katkı olacaktı miting çalışması.

Yasaklanmayıp, yapılabilmesi ise özgüvenin sağlanmasını pekiştirici bir etken oldu.

Bu kendiliğinden olan bir şey değil. Asıl olarak sınıf devrimcileri, mitingi bu temelde ele almalı. Çünkü etkili bir miting çalışması yapılmış olması ve mitingin gerçekleştirilmesi, ulaştığımız işçi ve emekçilere ayağını basacağı somut bir zemin sunmuş oldu.

İşçi ve emekçileri bu ve benzeri mücadele zeminleri üzerinde birleştirme ve sınıf hareketini ilerletme sorumluğu ise devam ediyor. Çünkü, mitingin yarattığı etki ve sonuçları devam eden çalışmamızda gereğince değerlendiremezsek, miting süreci güzel bir anı olarak kalacaktır.

***

Öte yandan eksiklerimizi görüp, imkânımız oranında gidermek gerekiyor. Birincil eksiklik ses sistemi. Kuşkusuz kürsüde konuşan direnişçi işçileri dinlemeyip, başka şeylerle ilgilenmek bir saygısızlıktır. Ama sendikal bürokrasinin yaptığı mitinglerde kullanılan ses sisteminden dolayı kürsüde konuşulurken, alanda birine “merhaba” derken bile bağırmak zorunda kalıyoruz.

İşçi emekçi mitinginde ise kürsüde bağırarak konuşulduğunda ancak anlaşılır biçimde duyuluyordu. Kürsüdeki konuşmalar kürsüden 20-30 metre uzaklığa kadar nispeten net ulaşıyor, daha uzak mesafeye ise ses geliyor ama anlaşılmıyordu.

İmkânımız oranında miting veya basın açıklaması için sesimizi daha geniş alana duyuracak ses sistemi vb. bulmak gerekiyor. Bunu da ses sistemi vb. bulamadığımızda böyle bir şeye kalkışmayalım biçiminde algılamamalıyız. Delik ayakkabıyla ıslak zeminde yürümek gibi. Yürüyeceğiz ama imkân yaratıp en azından ayakkabımızı tamir ettirip yola devam edeceğiz.

***

Mitingin duygusal etkisine gelince: Her sözünün yalan olduğunu bildiğim sendika ağalarını dinlemek yerine, direnişçi işçileri (tam duyamasam bile) dinlemek, hele Dilbent’i, Seçil’i, Ender’i dinlemek oldukça keyifliydi, coşkuluydu. Sadece kürsüden doğru söylemek gerekirse bile, miting tam anlamıyla direniş mitingiydi. Bu yüzden sınıfın ayağını mitingin oluşturduğu zemine bastırmak gerekiyor.

Muharrem Kurşun