İçindekiler:

31 Ekim 2021
Sayı: KB 2021/Özel-38

Rejim cephesinde “serbest düşüş”
“Demokrat” elçiler, sahte kabadayılar
Savaş tamtamları ve Kürt düşmanlığı
AKP şefinin Afrika ziyareti
Kıbrıs’ta yaşananlar…
“Haklarınızı savunun, kendinizi ezdirmeyin!”
Zincir kırıldı
“Alba sermayesi de sendikal bürokrasi de hesap verecek!”
Katledilişlerinin 50. Yılı… Dr. Şivan ve yoldaşları - Baki Duman
NATO ve Rusya ilişkilerinde gerilim
Nobel Barış Ödülü ile savaş kundakçılığı...
Sudan’da namluların gölgesinde direniş
Frankfurt’ta IG Metall mitingi
AB zirvesinden yansıyanlar
Geleceksizlik ve Avrupa hayalleri
Rant, torpil, usulsüzlük kurumu TÜGVA
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Çürümüş rejimin arka bahçesi
Kıbrıs’ta yaşananlar…

 

Kıbrıs’ın kumarhanelerinin ve bahis sitelerinin sahibi Halil Falyalı’nın tutuklanmasının ardından Kuzey Kıbrıs’ta “mafyatik” yöntemler devreye sokuldu. Mafya şefi Sedat Peker, Halil Falyalı’nın Kıbrıslı siyasilere yönelik arşivinin eline geçtiğini söyledi. “Şahsıma komplo kuran Kıbrıslı siyasiler eğer istifa etmezlerse videolar buradan yayınlanmaya devam edecektir” diyen Peker. Ulusal Birlik Partisi (UBP) Başkanı Ersan Saner’in özel görüntülerinin olduğu bir videoyu yayınladı. Bunun üzerine Saner siyasetten çekildiğini açıkladı.

Kuzey Kıbrıs yönetiminin de Başbakanı olan Saner’in 13 Ekim’deki istifa açıklamasının ardından, bu kez sızdırılan cinsel içerikli bir video iddiası gündeme geldi. Kıbrıs’ta iktidar ortağı Demokrat Parti’nin Genel Başkan Yardımcısı Tözün Tunalı’ya ait olduğu iddia edilen kayıtlar yayınlandı.

Kuzey Kıbrıs’ta siyasetçiler şimdi ülkedeki bu video üzerinden mafya-siyaset ilişkisini konuşuyor. Türkiye’nin kirli arka bahçesi olan, mafya, fuhuş ve kumarhaneleriyle anılan adada yaşananlar, Türkiye’nin çürümüş rejiminin arka bahçesinde ortaya çıkanlardır.

Kirli ilişkilerin döndüğü arka bahçe

Kıbrıs, Türk sermaye devleti için uluslararası tarihsel bir sorundur. Kıbrıs adası Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları arasındaydı. 1878 sonrası Birleşik Krallık tarafından kiralandı ve sonrasında tamamen yönetimi ele geçirildi. Kıbrıs Adası 1960’da “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak İngilizlerden bağımsızlığını kazandı. 1967’de Yunanistan’da gerçekleşen darbenin ardından, 1974’te Yunan hükümetinin adaya müdahaleleri gündeme geldi. Darbeci Yunan hükümetinin Türk ve Rumlar arasındaki sorunları körüklemesi çatışma ve katliamlara yol açtı. Ecevit hükümeti bu çatışmaları fırsat bilerek “askeri harekat” başlattı. Türk sermaye devleti, Kıbrıs’ın kuzeyinde, adanın yüzde 38’lik bölümünü işgal etti. 1983’te ise 30 bin kişilik bir askeri kuvvet bulundurduğu Kuzey Kıbrıs’ı tek taraflı bir kararla “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” ilan etti. Bu “bağımsız cumhuriyeti” Türkiye dışında dünyada tanıyan bir devlet yok.

Kıbrıs’ın uluslararası alanda tanınmaması Türk sermaye devletinin geleneksel olarak kirli işlerini çevirdiği bir arka bahçe olmasında rol oynamaktadır. Kuzey Kıbrıs, kontrgerilla artıklarının cirit atması, fuhuş, kumar ve kara para aklama-saklama merkezi olarak kullanılması, faili meçhul cinayetlerin sıklıkla yaşanması ile Türkiye’nin çürümüş rejiminin minyatürü halindedir.

Son Kıbrıs seçimlerinde yaşananlar ise bu ilişkilerin güncel plandaki boyutunu bir kez daha ayna tuttu. Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilim ile çakışan bir zaman diliminde Kuzey Kıbrıs’ta seçimler gerçekleşti. Seçimlerden, AKP-MHP iktidar bloğunun açıktan desteklediği eski başbakan ve Ulusal Birlik Partisi Başkanı Ersin Tatar birinci çıkarak, beş yıllığına Cumhurbaşkanı seçildi. AKP-MHP iktidarının açıkça desteklediği Tatar’ın seçilmesinde TC’den alınan ekonomik, lojistik ve parasal desteğin yanı sıra rakip adaylara yönelik tehdit, şantaj, karalama vb. kirli yöntemler kullanılması önemli rol oynadı. AKP iktidarının Kıbrıs’ta seçimler ve kirli yöntemler konusunda Tatar’a sunduğu destek, tersinden, Tatar’ın seçilmesi ile bu kez kendisine can simidi olmuştu. İçte beka sorunları, dışta sıkışan gerici-faşist iktidara Kıbrıs’ta yandaş olan birinin destek olması önemliydi.

İsviçre merkezli Ulusötesi Organize Suçlara Karşı Küresel Girişim’in son raporunda Kuzey Kıbrıs’ın IŞİD’den petrol almasının yanı sıra insan, silah, uyuşturucu ve mal kaçakçılığına kadar pek çok “yasadışı” işin mekanı olduğu açıklanıyor.

“Yavru vatan” aynı bataklık

AKP-MHP rejiminin çürümüşlüğü ve iktidar gücünün zayıflaması ile birlikte daha fazla veri ortalığa dökülmeye devam ediyor. Gerici iktidarın desteklediği kesimlerin büyük bir kısmı bu çürümeden ve ifşaatlardan payını alıyor.

Kuzey Kıbrıs’ta çürüyen rejimin artıklarının maskelerinin düştüğünü, patlak veren video skandalları ve sonrasında gelen istifalar göz önüne seriyor. Kuzey Kıbrıs’taki ifşa videolarının arkasında ise milyarca dolarlık yasadışı sanal bahis ve uyuşturucu kaçakçılığı pazarı olduğu iddia ediliyor.

MASAK raporuna göre en az 5 milyon kişi Türkiye’de yasadışı bahis oynuyor ve bu bahislerde kullanılan para en az 50 milyar TL. Bu kara para miktarı Kıbrıs ve Türkiye’deki dengeleri etkileyecek miktarda.

Sedat Peker’in mayıs ayında yayınladığı ifşaatlarında Halil Falyalı, Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım ve Mehmet Ağar’la birlikte uyuşturucu trafiğinde yer alıyor. Kıbrıs’ta yaşanan video skandalların Türkiye’de yaşanan çürümeden bağımsız olmadığı aşikar.

Kuzey Kıbrıs’ta yaşananlar dinci gerici iktidarın güç aldığı rejimin çürümesinin kanıtıdır. Çürüyen ilişkilerin bu kadar açıkça ortaya çıkmış olması Kuzey Kıbrıs’ta hem siyasi bir deprem yaratmış durumda hem de AKP iktidarı için “projelerinin” iflas ettiğini göstermektedir.

 

 

 

 

 

“Uykusuz asistan ölüm demektir”

 

Asistan hekim Rümeysa Berin Şen’in 36 saat nöbetten kullandığı araçla “trafik kazası” yaptıktan sonra yaşamını yitirmesi üzerine tabip odaları açıklama yaptı. “Kaza değil cinayet” diyen hekimler, hastanelerde iş yükü nedeniyle gerçekleşen ölümü protesto etti.

Bolu, Balıkesir, Antep, Eskişehir, Adıyaman, Adana, İstanbul-Pendik-Bağcılar-Cerrahpaşa, İzmir, Ankara ve pek çok ilde “Dr. Rümeysa Berin Şen isyanımızda yaşıyor!” şiarıyla eylem yapıldı.

İstanbul Tabip Odası Dr. Rümeysa Berin Şen için İstanbul Tıp Fakültesi önünde saygı duruşu ve basın açıklaması gerçekleştirdi.

Eylemde ilk sözü alan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, ağır çalışma koşullarına karşı mücadele ettiklerini hatırlatarak “Bu bir iş cinayetidir. Meslektaşlarımız tükeniyor, bu tükenmeyle intihara sürükleniyor, ülkeyi terk ediyor. Bu gidişe ‘dur’ demezsek Türkiye hekimsiz kalacak” ifadelerini kullandı. Fincancı, uzun çalışma sürelerine karşı “Emek bizim, söz bizim. Emeğimizi birlikte koruyacağız” dedi.

Ardından İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu’ndan Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu sağlıkta dönüşümün hem hasta hem hekim için ölüm olduğuna dikkat çekerek “5 dakikada muayene” sisteminin yol açtığı sorunlara değindi. Ardından asistan hekimler adına söz alan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde çalışan Dr. Tahsin Çınar, asistan hekimlerin yaşadığı zorlu çalışma ve yaşam koşullarını aktardı.

Türk Tabipleri Birliği Asistan ve Genç Uzman Hekimler Kolu adına basın açıklamasında yaşamını yitiren asistan hekimler sıralanarak “Bu çok net ki, ucuz iş gücü olarak görülüyoruz. Performans sistemi nedeniyle ücret kesintisi yapılacağı zaman akla ilk gelenler hastanenin iş yükünü sırtlayan asistan hekimler oluyor” denildi. “Biz bu düzeni kabul etmiyoruz. Kışkırtılmış sağlık talebinin, basamaklandırılmayan sağlık sisteminin, belirsiz yönetmeliklerin, adaletsiz görev dağılımının yükünü sırtlanmayacağız!” vurgusu yapılan açıklamada, asistan hekimlerin talepleri şöyle sıralandı:

“Uzmanlık eğitimi almak için geldiğimiz kliniklerde asıl görevimizin öğrenmek olduğunu hatırlatıyor, nitelikli eğitim istiyoruz.

İnsanca çalışma koşullarının sağlanmasını adaletsiz görev dağılımına son verilmesini talep ediyoruz.

Yataklı kurumlar yönetmeliğinde değişikliğe gidilerek nöbet ertesi izin hakkının ücret kesintisi olmaksızın ön koşulsuz tanımlanmasını istiyoruz.”