İçindekiler:

12 Eylül 2021
Sayı: KB 2021/Özel-32

Düzenin açmazları ve devrimci hazırlık!
Çürüme ve kokuşmada yeni düzey!
Rekor büyüme balonu... - Fikri Tomurcuk
Yalan sermaye iktidarının fıtratında
Kaygıların gölgesinde okullar açıldı
MİB anketi: “Kazanana kadar grev!”
Metal TİS taslaklarında kadın işçiler yok!
Alba direnişçilerinden Petrol-İş yöneticilerine
“Sendikamızı yeniden inşa edelim!”
Tarihsel TKP’nin 1920 Programı’ndan...
Engels ve oportünizme karşı mücadele - A. Eren
Bağdat Konferansı ve çatışan çıkarlar!
11 Eylül’ün 20. Yılı...
“Artık bu sesi dünya da Taliban da susturamaz!”
Uyuşturucu bağımlılığı ve cemaatler
Saray rejimi ile Taliban paslaşması
Covid-19 vaka sayıları yükselişte
“Her ile bir üniversite” projesi çöktü!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Yalan ve düzenbazlık sermaye iktidarının fıtratında var

 

Sermaye iktidarının rant, talan ve yağmaya dayalı politikaları geleceğimizi, yaşamlarımızı ve doğamızı tehdit etmeye devam ediyor.

Her şeyin başına daha fazla kârı koyan bu anlayış, son dönemde yaşanan bir dizi katliamın ve çevresel yıkımın doğrudan sorumlusudur. Geçtiğimiz aylarda yaşanan ve bilançosu insan yaşamı ve doğa için çok ağır sonuçlar doğuran orman yangınları, seller ve depremler çevresel yıkımın yalnızca bir kısmını oluşturuyor. Dinci gerici iktidar bu çevresel felaketleri yalnızca birer “doğal afet” gibi göstermeye çalışsa da bilimsel veriler bambaşka gerçekleri işaret ediyor. Nedir bu gerçekler? Daha fazla rant için Karadeniz’de dere yatağına ve heyelan bölgelerine yapılan evler, orman yangınlarını söndürmek için ihtiyaç duyulan alt yapının yetersizliği, deprem karşısında hiçbir hazırlık yapılmaması ve çarpık kentleşme, yandaş firmalara maden sahası açmak için peşkeş çekilen dağlar ve ormanlar, Karadeniz’i yok eden HES’ler…

Sermaye iktidarı bütün bu felaketlerde o bilindik şovunu tam üç adımda sergiliyor. Öncelikle, yıllardır ağır vergi yükü ile ezdikleri işçi ve emekçilere utanmadan “İBAN” numarası göndererek yardım istiyor. Ardından, felaketlerin nedeninin rant ve talan politikaları olduğunu, sorumluluğunun ise dinci gerici iktidarda olduğunu söyleyen muhalif her kesimi terörist ilan ediyor. Yaşanan felaketler “fıtrat, kader vs.” olarak nitelendirildikten sonra söz konusu bölgeler için yeni rant ve talan politikaları devreye sokuluyor!

Antalya ve Muğla’da büyük bir yıkıma yol açan orman yangınları, Trabzon, Rize, Kastamonu ve Sinop’ta yaşanan sel ve heyelanlar bu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermiştir. Yangınlara doğru düzgün müdahale edilmeden, selin yıkımı henüz ortadan kaldırılmadan işçi ve emekçilere İBAN numaraları yollanmıştır. Antalya’da yangın daha söndürülmeden konuşan AKP’li belediye başkanının “evleri yanmayanlar keşke bizim de evimiz yansaydı” söylemi de bu tablonun pişkince itirafıdır. Felaketlerin bilançosu toplumdan gizlenirken, sermaye iktidarının ilk yaptığı söz konusu bölgelere “yeni rant projeleri” hazırlamak olmuştur. Sermaye iktidarı bütün bu felaketlerin doğrudan sorumlusudur. Ancak sorumluluğunu örtbas etmek dışında hiçbir adım atmamaktadır.

Sorumluluklarını örtbas etmeye çalışırken ise işçi ve emekçilerle adeta alay edercesine “kaza, fıtrat, kader” ya da “doğamız, çevremiz bu türden felaketlere elverişli” türünden safsataları dillerinden düşürmüyorlar. Yani bu felaketlerden sermaye iktidarı dışındaki herkes ve her şey sorumludur!

Hatırlanırsa 301 madencinin katledildiği Soma katliamının ardından sermeye iktidarının şefi Erdoğan, “Bunlar sürekli olan şeyler, bu işin fıtratında bu var” demişti. Son aylarda yaşanan orman yangınları ve seller için de benzer bir küstahlık örneği sergileyen Erdoğan, “Deprem, sel ve toprak kayması bulunduğu iklim ve coğrafi yapısı sebebiyle ülkemizin kaderidir.” dedi. Bu pişkinlik dinci gerici iktidarın, bütün bu yıkımlar karşısında nasıl konumlandığını da gözler önüne sermektir. Ne katledilen işçi ve emekçiler ne yok olan doğa sermaye iktidarının umurunda değildir! Sermaye iktidarı yaşanan her yıkıma yeni rant ve talan politikalarını hayata geçirmenin fırsatı olarak görmektedir.

Yaşamlarımızı yalnızca rant ve kar kapısı olarak gören, doğamızı ve geleceğimizi yok etmeye çalışan sermaye düzeninin “kaza, kader, fıtrat” safsatalarına kanmayalım, çevresel yıkıma karşı mücadeleyi büyütelim, yaşam hakkımıza sahip çıkalım.

 

 

 

 

 

Kendi dünyamızda göçmen olmak!

 

Günümüz dünyasında gerek savaş koşullarından kaçmak gerekse daha iyi koşullarda yaşamak ümidiyle kitlesel göçler yaşanmaktadır. Ancak başka ülkelerde göçmen/mülteci olarak yaşamak hiç de düşünüldüğü kadar kolay değil.

Türkiye en çok göçün yaşandığı ülkelerden birisi ve milyonlarca göçmen bu topraklarda büyük acılar içerisinde yaşam savaşı veriyor. Göçmenler insan ticaretine maruz kalıyor, ucuz iş gücü olarak azgınca sömürülüyor, sık sık ırkçı-şoven saldırıların hedefi oluyor ya da savaşın devam ettiği ülkelerine geri gönderilmeye çalışılıyor. Ülkelerine zorla gönderilmeye çalışılan Suriyeli mültecilerin akıbetine dair Uluslararası Af Örgütü’nün yayımladığı, “Eceline gidiyorsun” başlıklı yeni raporunda, Suriyeli istihbarat yetkililerinin, ülkeye geri dönen 13’ü çocuk 66 kişiye yönelik ağır insan hakları ihlallerinde bulunduğunu açıkladı. 

Bu ihlaller arasında, beş kişinin Suriye’ye döndükten sonra gözaltına alındığı ve gözaltında öldüğü belgelendi. Zorla kaybedilen 17 kişinin akıbetinin ise bilinmediği ifade edildi. Ülkesine geri dönmek istemeyenler ise tıpkı yakın zamanda Ankara’nın Altındağ ilçesinde olduğu saldırı gibi ırkçı saldırılara maruz kalmaktadır.

Göçmenlerin/mültecilerin Türkiye’de ve farklı ülkelerde maruz kaldığı saldırılara şu güncel örnekler ayna tutmaktadır:

- Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi, Edirne’den Yunanistan’a geçen 150 kişilik göçmen grubunun Türkiye’ye iade edildiği ve Türkiye’deki askerlerin 45-50 kişiyi Meriç Nehri’ne attığı yönünde, kurtulan bir göçmen tarafından 24 Ağustos günü başvuru aldıklarını duyurdu.

-Başka bir ülkeye bot aracılığıyla geçmeye çalışan göçmenlerin, botun batması ile yaşamlarını yitirdiğine dair haberlere son olarak, 27 Ağustos günü Fas’tan İspanya’ya geçmeye çalışan göçmenlerden 20’sinin hayatını kaybettiği haberi eklendi.

- Geçtiğimiz günlerde İstanbul Valiliğinin kararı ile emniyet ve belediye görevlileri, Ümraniye ve Bakırköy bölgesinde gece saat 03.00 sularında 100’e yakın atık toplama deposuna baskın düzenledi. Yapılan baskınlarda 145’i Afgan olmak üzere 286 kâğıt toplayıcı hakkında idari işlem yapılırken, gözaltına alınan Afgan göçmenler sınır dışı edilmek üzere Tuzla Geri Gönderme Merkezi’ne sevk edildi. Diğer yandan 650 adet çekçek aracına el konulurken, yaşanan baskına ve yaşadıkları sorunlara dair geri dönüşüm işçileri geçtiğimiz 4 Eylül günü basın açıklaması gerçekleştirdi.

-Bazı ülkelerde göçmenlerin yaptığı sığınmacı başvuruları sonuçlandırılmamakta, işlemler sürüncemede bırakılarak göçmenler zor durumda bırakılmaktadır. Son olarak 5 Eylül günü, Meksika’da sığınma başvuruları sonuçlanmadığı için eylem yapan Orta Amerikalı göçmenlere polis saldırdı, 200’e yakın kişi gözaltına alındı.

Tüm bu gerçekler ortaya koymaktadır ki, bugün nereye göç edersek edelim belki aynı yoğunluğuyla veya aynı biçimiyle olmasa da aynı cehennem koşullarıyla karşı karşıya kalacağız. Diline, ırkına, cinsiyetine ve mezhebine bakılmadan insan yaşamına değer verilen bir dünya, ancak sosyalizmle mümkün olabilir.

P. Sevra