İçindekiler:

1 Ağustos 2021
Sayı: KB 2021/Özel-27

Faşizme ve ırkçılığa karşı omuz omuza!
Seçim hesapları ve Kürt sorunu
Covid-19 salgınında vahşi sömürü...
Yaşam alanlarımız için mücadeleye!
AKP iktidarının “küresel ısınma” bahanesi
İnternet yayıncılığı rejimin hedefinde
“Sağlıkta daha çok sorun yaşanacak”
Yasalar ve sınıf mücadelesi
Sinbo direnişçisinin Ankara yürüyüşü...
İstanbul Sözleşmesi ve mücadele
Boğaziçi Direnişi sürüyor...
Marx ve Engels’ten "Genelge Mektup"... Burjuva sosyalizmi üzerine
Alman devleti anti-komünizmi tırmandırıyor
Brauns: Almanya'nın antikomünizmi...
Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nin 70. yılı
Emperyalistlerin harap ettiği Afganistan
Kapitalizm, iklim krizi ve “doğal afetler”
Dünyayı insanlığa dar edenler...
“Örgütlülük sadece müzisyenler için değil”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Faşizme ve ırkçılığa karşı omuz omuza!

 

Kürt halkına dönük ırkçı saldırılar tırmandırılıyor

Son dönemde Kürt halkını hedef alan ırkçı-şoven saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Kürt hareketi ve HDP’yi hedef alan çok yönlü saldırılara Kürt halkına dönük ırkçı-faşist saldırılar eşlik ediyor. Konya’da, Ankara’da ve Aydın’da Kürt aileleri hedef alan linç girişimleri ve silahlı saldırılar bunun son örnekleri oldu. Bizzat dinci-faşist iktidarın ırkçı-şoven politikalarının ürünü olan bu saldırganlık en son Konya’da, daha önce de saldırıya uğrayan bir Kürt ailesinden yedi kişinin hunharca katledilmesi boyutlarına vardı. Katliamın ardından ev ateşe verildi.

Kürt halkına ve hareketine dönük artan saldırganlığı, içeride ve bölgede bütün bir ağırlığı ile kendisini ortaya koyan Kürt sorunundan ve sermaye devletinin yaşadığı çok yönlü açmazlardan bağımsız ele almak mümkün değil. Zira, toplumsal desteğini her geçen gün yitiren, her alanda derinleşen bunalımlarla boğuşan ve kendi bünyesindeki çelişkileri açığa çıkan gerici-faşist iktidar, özellikle 7 Haziran seçimlerinden beri Kürt halkını hedef alan kirli savaş politikaları üzerinden toplumsal yaşamı dizayn etmeyi temel bir davranış çizgisi haline getirdi. Öte yandan bu temel sorunu, “terörle mücadele” demagojisi üzerinden düzen siyasetini kendi eksenine yedeklemenin aracı olarak değerlendiriyor. Böylece Kürt halkını hedef alan her türlü saldırganlığın önü sonuna kadar açılmış oluyor.

Aynı tutumun Suriye savaşındaki izdüşümünü ise bölgesel planda güç haline gelen ve bir dizi kazanım elde eden Kürt hareketine dönük çok yönlü saldırganlık oluşturuyor. Suriye sorununu “milli mesele” ve “iç sorun” ilan eden AKP-MHP gericiliği Kürt halkının bölgede elde ettiği kazanımları boğmak için işgal saldırıları gerçekleştirdi, eğitip donattığı cihatçı çeteleri sistemli bir şekilde Kürt halkı ve hareketinin üzerine saldı.

Sermaye devletinin içeride ve dışarıda Kürt halkına yönelik saldırıları aralıksız devam ederken topluma sistemli bir şekilde ırkçı-şoven zehir enjekte edildi. İktidar yandaşı medya kesintisiz olarak Kürt düşmanlığını körükledi. Bu yolla hem Kürt halkına dönük saldırılar meşrulaştırılmaya çalışıldı hem de iktidar dinsel gericilikle ve milliyetçilikle uyuşturulmuş tabanını korumayı ve yeri geldiğinde mobilize etmeyi amaçladı.

Son dönemde tırmandırılan ırkçı saldırlar tam da bu kirli savaş konseptine dayanmaktadır. Gerici-faşist iktidarın Kürt halkına karşı kirli bir imha savaşı yürütmesinin ve Kürt sorununu sefil çıkarları üzerinden istismar etmesinin bedelini ise en ağır biçimde mazlum Kürt halkı ödemektedir. Öte yandan, ırkçı-şovenizmle zehirlenen ve gerici kutuplaşmanın tarafı haline getirilmek istenen işçi ve emekçiler de kirli savaş politikalarının bedellerini farklı biçimlerde ödemektedir. Zira ırkçı-şoven politikaların etkisi altında kalan emekçiler içerisinde debelendikleri çok yönlü sorunlar karşısında sınıfsal kimlikleri üzerinden hareket edememekte, sınıf bilincindeki erozyon nedeniyle azgın sömürü koşulları altında kölece çalışmaya ve yaşamaya razı gelmektedirler.

Göçmen sorunu ve ırkçı-şovenizm

AKP-MHP gericiliği bizzat sorumluluğunu taşıdıkları mülteci sorununu da sistemli şekilde istismar ediyor, yeri geldiğinde ırkçı-şoven saldırganlığı tırmandırmak için kullanıyor.

Bunun güncel örneklerine Afganistan’dan gelen son göç dalgası üzerinden tanıklık ediyoruz. Afganistan’da NATO bekçiliği görevini üstlenen gerici-faşist iktidar, bir yandan -tam bir arsızlıkla- artan göçmen nüfusunun ucuz işgücü olarak ekonomiye nasıl da faydalı olduğundan dem vuruyor, öte yandan artan göçmen akınını AB ile pazarlık konusu ediyor. Yeri geldiğinde ise kirli savaş politikalarının malzemesi olarak değerlendiriyor.

Bu insanlık dışı politikaların öbür yüzünde ise, göçmenleri hedef alan ırkçı-şoven saldırganlık yer alıyor. Zira, başta gerici-faşist iktidar olmak üzere burjuva siyasetin bir dizi aktörü ülkede yaşanan çok yönlü sosyal ve ekonomik sorunlardan mültecileri sorumlu tutuyor. Bu yönlü gerici politikaların topluma pompalanması nedeniyle göçmenlere dönük ırkçı saldırıların arkası kesilmiyor. Göçmenleri hedef alan linç, aşağılama, cinayet, insan ticareti vb. çok yönlü ve boyutlu saldırılar ve tırmandırılan ırkçı-şovenizm her geçen gün dramatik bir hal alıyor.

Faşizme ve ırkçılığa karşı omuz omuza!

Toplumun üzerine büyük bir ağırlık olarak çökmüş bulunan gerici-faşist iktidarın gerek Kürt halkına gerekse savaş, yoksulluk ve açlık nedeniyle Türkiye’ye göçmek zorunda kalan mültecilere karşı tırmandırdığı ırkçı-şoven politikaları geri püskürtmek gelinen yerde kritik bir önem kazanmış bulunuyor. Zira, bu pervasız saldırganlık geri püskürtülemezse, hem mazlum halkların ödediği bedeller boyutlanarak artacak hem de işçi sınıfı ve emekçiler ırkçı-şoven politikalarla sersemletilmeye devam edilecektir. Bunun sınıf hareketi üzerinde yarattığı yıkım ise toplumsal mücadelenin ilerletilmesi bağlamında başlı başına bir sorun alanıdır.

Her geçen gün daha da ağırlaşan bu tabloda, saldırıların birinci dereceden hedefinde olan mazlum halklar ile dinsel gericilik ve milliyetçi şovenizmle sersemletilmek istenen işçi-emekçiler içerisinde ırkçı-şoven saldırganlığa karşı “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarı üzerinden etkili bir çalışma yürütmenin ve her türden burjuva gericiliğine karşı mücadeleyi büyütmenin önemi ortadadır. Çünkü işçilerin, emekçilerin, ezilen mazlum halkların acil ve yakıcı taleplerini ortaklaştırarak sosyal mücadeleler içerisinde kaynaştırmaksızın ne güncel saldırılar geri püskürtülebilir ne de devrimci bir sınıf hareketi yaratmanın önü düzlenebilir.

Öte yandan, özellikle Konya’da gerçekleşen son insanlık dışı katliam, çok yönlü bir sıkışmışlığı yaşayan gerici-faşist iktidarın karanlık planlar içinde olduğunu da ortaya koymaktadır. İzmir’de Deniz Poyraz’ın katledilmesiyle bunun ilk adımı atılmış, fakat bu kirli tezgâh başarılı olamamış, saldırı geri tepmişti. Son haftalarda tırmanan ırkçı saldırılar ve son katliam, sermaye devletinin karanlık odaklarının yeniden harekete geçtiğini göstermektedir. Bu kirli saldırıların tek hedefinin Kürt hareketi ve Kürt halkı olmadığı, toplumun tüm muhalif güçlerinin hedeflendiği unutulmamalıdır. Yeniden tırmandırılan saldırılar, kanlı katliamlar ve provokasyonlarla bir korku atmosferi yaratılmak, bir bütün olarak toplum terörize edilmek, sindirilmek, böylece teslim alınmak istenmektedir. İlerici-devrimci güçlerin ve tüm toplumsal muhalefet cephesinin önünde, bu kirli hazırlıkların karşısına güçlü ve kararlı bir duruşla çıkmak, faşizme ve ırkçılığa karşı birleşik ve örgütlü mücadeleyi yükseltmek görev ve sorumluluğu durmaktadır.