İçindekiler:

18 Haziran 2021
Sayı: KB 2021/Özel-23

Faşizme karşı omuz omuza!
HDP binasına saldırı: Deniz Poyraz katledildi!
“Denizler ölmez!”
Katil devlet hesap verecek!
Biden-Erdoğan görüşmesi
AKP iktidarı kandan ve ölümden besleniyor
AKP-MHP rejimi kadına yönelik şiddeti teşvik ediyor
Sinbo’da direniş okulu: “İstanbul Sözleşmesi”
MİB MYK: Harekete geçelim, örgütlenelim!
Burjuva devrimleri, cumhuriyet ve “piyasa” H. Fırat
Küba ambargosu pandemiyle mücadeleyi sekteye uğratıyor
G7: Çin karşıtı ekseni güçlendirme çabası
NATO zirvesi: Rus-Çin düşmanlığı
Savaş ve suç örgütünün zirvesinden yansıyanlar
Putin ve Biden’ın Cenevre zirvesi
Gençliğin tek seçeneği mücadele!...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Putin ve Biden’ın Cenevre zirvesi

 

Kırım’ın ilhakı, Navalny davası, Ukrayna ve Beyaz Rusya sorunu, ardından Biden’ın Putin’i “katil” diye nitelemesi, diplomatların karşılıklı geri çağrılması ya da sınır dışı edilmesi vb. bir dizi sorun, ABD ve NATO ile Rusya ilişkilerinin “dip noktada” seyretmesine neden oldu. ABD ve NATO, Stoltenberg’in ifadesiyle, Moskova’nın giderek daha agresif davrandığını iddia ediyor: “Komşularını korkutuyor, barışçıl muhalefeti bastırıyor ve NATO ülkelerinde siber ve hibrit saldırılar gerçekleştiriyor.” Dolayısıyla Rusya ile ilişkilerin Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonraki en kötü dönemine girdiği belirtiliyor.

NATO ve ABD Rus liderliğine geri adım attırmak amacıyla caydırıcılık ve müzakere tekliflerinden oluşan ikili bir stratejiyi bir arada kullandı ama umduğu sonucu alamadı. Stoltenberg şimdi bir buçuk yılı aşkın süredir bir araya gelmeyen NATO-Rusya Konseyi’ni yeniden canlandırmak istiyor. Biden ise Putin’e görüşme teklif etmişti. NATO zirvesinin ardından gündeme gelen Biden-Putin görüşmesi bu koşullar altında gerçekleşti. Cenevre’de “tarafsız bir zeminde” tartışılması gereken şeylerin listesi uzun ve konuların çoğu zor. Amerikan tarafı dört ila beş saatlik müzakerelerden bahsederken, Rusya Dışişleri Bakanı Dmitry Peskov çarşamba sabahı bunun yeterli olup olmayacağından emin olmadığını söylemişti. Nitekim zirve, üç buçuk saat sürdü ve bu zaman diliminden hareketle “önemli konularda” anlaşmaya varamadıkları ve sorunların sonraki süreçte görüşecek olan elçiliklere-bakanlara havale edildiği yorumlarına neden oldu.

Biden, Obama’nın başkan yardımcısı olduğu dönemde Putin’i 2011 yılında Moskova’da ziyaret etmişti. Biden’ın, bir toplantıda Putin’e “Bence senin ruhun yok” dediği, Putin’in de “O zaman birbirimizi anlıyoruz” yanıtını verdiği söyleniyor. O zamandan beri birbirini tanıyan başkanlar şahsında iki nükleer güç arasındaki ilişkiler önemli ölçüde kötüleşti. Buna vesile olan sorunların listesi ise uzun ve zorlu. Dünyada merakla beklenen Cenevre’deki ilk zirve, uzun listeden oluşan bu zorlu sorunları müzakere edip, çeşitli konularda anlaşmaya varmayı hedefliyor.

Cenevre sembolik bir yer. Ronald Reagan ve Mikhail Gorbaçov da ilk kez 1985’te nükleer silahların azaltılması konusunu görüşmek için burada bir araya gelmişlerdi ve bu, Soğuk Savaş’ta bir dönüm noktası olarak kabul edilmişti. Sözde stratejik istikrar, nükleer caydırıcılık dengesi ve silahların kontrolü vb. bugün de Putin-Biden görüşmesinde en üst başlık olarak yer aldı. Zira, yeni silah teknolojileri, hipersonik silahlar, silah sistemlerinde yapay zeka (AI) ve nükleer altyapı başta olmak üzere siber saldırıların, stratejik istikrarı “baltaladığı” ve istemeden nükleer bir anlaşmazlığa dönüşme riskini artırdığı emperyalist şeflerin ortaklaştıkları konudur. Dolayısıyla Reagan ve Gorbaçov’un nükleer savaşın kazanılamayacağı ve bu nedenle asla sürdürülmemesi gerektiği formülünün yenilenmesi ilk adım olacaktır.

Putin: “Aynı dili konuştuğumuzu düşünüyorum…”

Putin’in “Devletlerimizin çıkarlarını savunuyoruz” sözü, emperyalist güçler arasındaki sorunlara ve bunların “çözümü” konusundaki yaklaşıma iyi bir özettir. Üç saatten fazla süren Putin-Biden görüşmesinde, dünyada stratejik ve siber güvenlik, Ukrayna çatışması, nükleer silahların kontrolü, Kuzey Kutbu’ndaki çıkarlar, Afganistan, Suriye ve Libya’daki çatışmalar ile ABD’deki seçim süreçlerine müdahale, insan hakları vb. konuların görüşülmesine de bu bakış açısı yön vermektedir.

Görüşmenin ardından Biden, en büyük iki nükleer güç olan ABD ve Rusya’nın yeni stratejik silah kontrolü müzakereleri üzerinde anlaştıklarını, “Bugün ikili bir stratejik istikrar diyalogu başlatma konusunda anlaşmaya vardığımız için mutluyum.” diyerek ifade etti. Her iki ülkeden askeri uzmanlar ve diplomatlar, yeni ve son derece gelişmiş silahların kontrolüne yol açabilecek bir mekanizma üzerinde çalışacaklarını açıkladılar. Kremlin şefi Putin ise “son derece yapıcı” bir toplantıdan söz etti. Akşam düzenlediği basın toplantısında, “Yani herhangi bir düşmanlık yoktu, tam aksine” cümlesini kurdu. Görüşmelerde “Aynı dili konuştuğumuzu düşünüyorum. Devletlerimizin çıkarlarını savunuyoruz” diye “ustaca” konuşmuştu. İki taraf, toplantının ardından kısa vadede ilk ve en somut adım olarak,geri çağrılan ya da sınır dışı edilen büyükelçilerin Moskova ve Washington’a dönmesi konusunda anlaştıklarını açıkladılar. Biden ile Putin arasındaki zirvenin tek somut sonucun da bu olduğu görülüyor.

Biden, “demokratik egemenliğinin” ihlaline veya seçimlerinin “istikrarsızlaştırılmasına” müsamaha göstermeyeceğini Putin’e ilettiğini söyledi. Ayrıca “İnsan hakları her zaman masada olacak” diyen ve bu konuda Rusya’yı suçlayan Biden’a karşı, Putin de ABD’yi insan hakları sorunlarıyla suçladı. Biden’ı “çok deneyimli bir insan” olarak öven Putin’e Rusya’daki insan hakları durumu sorulduğunda Putin, ABD’nin bu konuda yeterince sorunu olduğunu söyledi. Bir başka deyişle, “insan hakları” konusu her iki şefin dilinde karşılıklı riyakarlıktan öte anlam ifade etmemektedir.

Her iki şef de zirvenin iyi geçtiğini söyleseler de “yakınlaşmalara” rağmen önemli noktalarda farklılıkların devam ettiği sır değil. Dolayısıyla Cenevre’deki “sıcak sözlere” rağmen ilişkinin önemli ölçüde iyileşmesi olası görünmüyor. Zira iki lider arasında birçok noktada taban tabana zıt görüşlerin olduğu taraflarca da doğrulandı. Ancak iki nükleer gücün liderlerinin yeniden konuşmaya başlaması ve Cenevre zirvesinden sonra en azından Rusya ile ABD arasında gerilimin tırmanma riskinin artmayacağı olgusu, emperyalist dünya için teselli olarak görülüyor.

Emperyalist güçler arasındaki rekabetin ve silahlanmanın tırmandığı koşullarda, emperyalistler Putin’in ifadesiyle sadece kendi devletlerinin çıkarlarını savunuyorlar. Bunlar da emperyalist çıkarlar olduğuna göre emperyalist hegemonya kavgası tırmanmaya devam edecektir. Bu konuda tarafların herhangi bir yanılsama yaşamadıkları kesindir.Putin Cenevre’den ayrılmadan önce bu gerçeği “Hiçbir yanılsama yok ve olamaz” biçiminde ifade etmişti. Aynı şeyin Biden tarafında da açık olduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla ilişkilerin gerçekten daha öngörülebilir hale gelip gelmeyeceği tamamen tartışmalıdır. Biden’ın, zirveyi kastederek, üç ila altı ay içinde işe yarayıp yaramadığını kontrol etmenin mümkün olduğunu belirtmesi ve “Bakalım ne olacak” demesi boşuna değil. Dev emperyalist güçlerin dünya sahnesinde olduğu ve kıyasıya bir mücadeleye tutuştukları bir evrede başka türlü olması da beklenemez.