13 Haziran 2020
Sayı: KB 2020/Özel-4

Kapsamlı saldırılar dönemi ve mücadele sorumluluğu
Meclis yeni saldırı paketlerini “onaylamak” için açıldı
Yaz turizmi sezonu ve kirli pazarlıklar
AKP-İsrail kirli ittifakı
AKP-MHP rejiminin baskı ve zorbalığına karşı biriken öfke
Salgın günlerinde rant için doğa katliamı hız kesmiyor!
Kıdem tazminatı hakkının gaspı için yeni formüller...
İşçi sınıfı borçlu değil, alacaklıdır!
Sınıf örgütlerinden 15-16 Haziran açıklamaları
Sınıf devrimcilerinden yaygın 15-16 Haziran çalışması
15-16 Haziran 50. Yılında!..
“Yeni bir dünya” mı doğuyor?
ABD’de büyük sosyal patlama
ABD’de polis terörü bitmek bilmiyor
Kukla hükümet Libya’da ateşkesi reddediyor
Pandemi ve endüstriyel hayvancılık
Eğitime paydos, üretime devam!
Türkiye’de kadın emeği ve mücadelesi
İEKK: Çürümüş sömürü düzenine başkaldıralım!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

ABD’de polis terörü bitmek bilmiyor

 

Gün geçmiyor ki Amerika Birleşik Devletleri’nin herhangi bir eyaletinde siyahiler polis terörüne maruz kalmasın. En son ABD’nin Minnesota eyaletinde polisler George Floyd isimli bir siyahi vatandaşı acımasız bir biçimde boğarak öldürdüler. Hukuki açıdan çok da caydırıcı önlemlerin alınmamış olması, polis terörünü adeta meşrulaştırmakta ve sıradanlaştırmaktadır. Polis terörünün cezalandırılması bir yana, bu çıplak terörün kurbanları suçlu bulunmakta ve yargısızca kameralar önünde infaz edilmeleri topluma kabul ettirilmektedir.

Floyd’un dakikalar boyunca boynuna binen polisten “Lütfen nefes alamıyorum” şeklindeki ricasını duymazdan gelen katil polis, bilerek ve isteyerek, büyük bir keyifle Floyd’u öldürdü. Polisin gözaltına alma şeklini beğenmediğini söylemekle yetinen Belediye Başkanı, sokağa taşan gösterilerin ardından siyahi vatandaşlardan özür dilemek zorunda kaldı. Kentin farklı noktalarında Floyd’un polis tarafından katledilmesini protesto etmek için sokağa çıkan binlerce kişi polis karakollarını ve araçlarını taşlamaya başladı. Polisin de eylemcilere karşılık verdiği ve gösterilerin yayılarak devam ettiği de basına yansıyan bilgiler arasında yer alıyor.

Floyd’un acımasızca katledilmesi, polisin işlediği ne ilk cinayettir ne de son olacaktır. Son yıllarda artarak devam eden polis terörü birkaç işini bilmez memurun karıştığı münferit olaylar hiç değildir. Yüzyıllardır Amerikan toplumunu derinden çürüten ırkçılığın yeni bir tezahürüdür. Hiç kimse Amerikan toplumunun bu suçtan azade olduğunu iddia edemez. Irkçılık, genetiğine işlenmiş kirli bir kod gibi toplumu sarıp sarmalamıştır. Amerikan emperyalizminin içine girdiği her krizin ardından içeride toplumsal nizamı sağlamak adına “derin Amerika” hedefe siyahileri koyar ve onların kanı üzerinden yeni bir ulusal konsept yaratır. Bu kez aynı şeyleri yapabilme kudretinde olur mu henüz çok belli değil ama işinin kolay olmayacağı da kesin.

Amerika’da sadece pandeminin yarattığı iki aylık bilanço bile 30 milyona yakın işsiz ve 100 binin üzerinde can kaybı olmuştur. Bu rakamların Amerika’daki toplumsal dokuyu daha da bozacağı aşikardır. Ayrıca gelişmelerin kasım ayında yapılması muhtemel seçimlere nasıl yansıyacağı ve ne tür sonuçlar yaratacağı da bir muamma olarak duruyor. Çok fazla belirsiz parametrenin biriktiği bir sürecin içinden geçerken bu belirsizliğin Amerika’nın siyasal düzenine ve toplumsal yapısına farklı yansımaları olacaktır. İktidardaki Cumhuriyetçilerin ya da muhalefetteki Demokratların nasıl yönetime geleceği tartışmalarından ziyade, daha derinden ve köklü dönüşümlerin habercisi dinamiklerin harekete geçmesi muhtemeldir. Bunların bir tarafını hiç kuskusuz geleneksel ırkçı-faşist hareketler, diğer bir tarafını da ilerici, devrimci kuvvetler oluşturacaktır. Bir üçüncü kuvvet de ırkçı-faşist hareketlerin yarattığı basıncın etkisiyle siyahi emekçilerin ayrı örgütlenmeleri olacaktır. Her dönem sermaye gericiliğinin işine gelen ve de işini kolaylaştırıcı bir işlevi olan bu ayrı örgütlenmelerin giderek yaygınlaşacağı bir dönem de başlamış gibi görünüyor.

Amerikan toplumunda uzunca bir süredir giderek büyüyen ve yönetilmesi oldukça zor parçalanmalar yaşanıyor. Servet ve sefalet arasındaki devasa uçurum, siyahlar ve beyazlar arasındaki ırkçı ayrımcılık ve daha da önemlisi “özgürlükler diyarı ve süper Amerkan rüyası”nın yıldızının sönmeye başlaması bunların ilk akla gelenleridir. Dünyanın efendisi ve tek süper gücü, Irak ve Afganistan savaşlarının yarattığı yorgunluğun, kapitalizmin içine girdiği ve çıkmak bilmediği ekonomik krizin etkisiyle zor günler yaşıyor.

“Önce Amerika” diyerek işe başlayan Trump Amerikan toplumuna bir hikaye yarattı ve bu hikayeyi de pazarlayarak iktidar oldu. Fakat sonuç yine değişmedi, değişmeyecek de. En nihayetinde adı ister polis terörü ister ırkçılık olsun veya isterse toplumdaki yoksullaşmayla paralel gelişen başka bir olay olsun fark etmez, bunların toplamının biricik kaynağı her yanıyla gericileşmiş kapitalist düzendir. Bu düzenin en barbar hallerinin yaşandığı coğrafyalardan biridir Amerika. Bugün gencecik bir insanın polis terörüne bu kadar kolay kurban verilmesinin nedeni bu vahşi kapitalist düzenin yoksul işçi ve emekçilerin kafasına şırınga ettiği yanlış bilinç ve ayaklarına vurduğu prangalardır.

 

 

 

 

 

Fransa’da ırkçılık ve polis şiddetine öfke

 

Fransa’da yakınlarını polis şiddetiyle kaybeden ailelerin kolektiflerinin çağrısıyla tüm ülkede eş zamanlı eylemler örgütlendi. Çok sayıda kolektifin, örgütün çağrısını yaptığı eylemler valilikler tarafından yasaklandı.

Fransız sermaye devletinin eyleme yönelik yasaklama tutumu doğrultusunda polis de eylemleri ablukaya aldı ve taciz etti. Baskılara rağmen Lille, Nice, Bordeaux gibi birçok kentte binlerce kişi sokaklara indi. Eylemlerde adalet talebi, Fransa’daki önemli polis cinayeti davalarına dikkat çekilerek haykırıldı. Tüm eylemlerde “Adalet yoksa barış da yok!” şiarı öne çıktı. 

Paris’te merkezi çağrıdan bağımsız olarak saat 15.00’te ilk eylem Siyahiler Tugayı adıyla bir kolektif tarafından ABD konsolosluğu önündeydi. Eylem alanının tamamı çelik bariyerlerle kapatıldı. Polis alana kontrollü girişlere izin verirken özellikle siyahlara yönelik ayrımcılık burada da çok açık görünür haldeydi. Beyaz tenli eylemcilerin çantası aranmadan geçebilirken siyahlar özel olarak ayrıldı. Kitle yavaş yavaş alanda toplanırken polis saldırı düzeni alarak ortamı terörize etti. Kitle yürümek istediğinde TOMA’ları getirdi. Birkaç yüz eylemciden oluşan kalabalık bekleyişine uzun süre devam etti. Ardından kolektif adına siyahilere yönelik ayrımcılık ve polisin tutumu teşhir edilerek eylem bitirildi.

Saat 17.00 çağrısı için Eyfel kulesinin arkasındaki Champ de Mars’da kitle uzun süre sloganlarla tur attı. Yaklaşık 2 bin gencin katıldığı eyleme Laming Dieng’in ailesi, Sabri’nin ailesi ve Sarı Yelekliler de katıldı. 

Eylemde aileler adına konuşmalar yapıldıktan sonra alanda bekleyişe geçildi. Fakat polis bir süre sonra alanı giriş çıkışlara kapattı. Saldırı hazırlığı ve uyarı anonsları yapan polis kitleyi terörize etti. Kitle polis tehditlerine karşı kararlı duruşunu sürdürdü. Çevreden izleyenlerden de alkışlarla destek gösterildi. Polis sonra çemberi daraltıp alanda kalan az sayıdaki eylemciyi şiddet uygulayarak alandan çıkarttı.

Paris’in tüm ana caddeleri binlerce polis, çelik bariyer, TOMA’larla polis ablukası altına alındı. Eylemci sayısına göre orantısız bu polis yığınağının baskı politikalarına karşı eyleme dair bir mesaj olduğu açıktı. République Meydanı’ndaki eylemin çıkışında ve pek çok noktada polisin tacizleri vardı.  

Marsilya’da George Floyd’un katledilmesini protesto etmek için toplanan binler polis şiddetine karşı yürüdü. Yasak gerekçesiyle başından itibaren eyleme yoğun polis baskısı uygulandı. Buna karşı eylemcilerin cevabı militanca karşılık vermek oldu. Polisin karşısında iradi bir çatışma başlatıldı. Yol üstünde barikatlar kuruldu. Havai fişeklerle polislerin saldırılarına karşılık verildi. Polis de yoğun gaz bombası kullanarak kitleye saldırdı. Kitle kararlı duruşuyla uzun süre çatıştı. Polisler yer yer geri çekilmek zorunda kaldı. Gecenin ilerleyen saatlerinde eylem bitirildi.