13 Haziran 2020
Sayı: KB 2020/Özel-4

Kapsamlı saldırılar dönemi ve mücadele sorumluluğu
Meclis yeni saldırı paketlerini “onaylamak” için açıldı
Yaz turizmi sezonu ve kirli pazarlıklar
AKP-İsrail kirli ittifakı
AKP-MHP rejiminin baskı ve zorbalığına karşı biriken öfke
Salgın günlerinde rant için doğa katliamı hız kesmiyor!
Kıdem tazminatı hakkının gaspı için yeni formüller...
İşçi sınıfı borçlu değil, alacaklıdır!
Sınıf örgütlerinden 15-16 Haziran açıklamaları
Sınıf devrimcilerinden yaygın 15-16 Haziran çalışması
15-16 Haziran 50. Yılında!..
“Yeni bir dünya” mı doğuyor?
ABD’de büyük sosyal patlama
ABD’de polis terörü bitmek bilmiyor
Kukla hükümet Libya’da ateşkesi reddediyor
Pandemi ve endüstriyel hayvancılık
Eğitime paydos, üretime devam!
Türkiye’de kadın emeği ve mücadelesi
İEKK: Çürümüş sömürü düzenine başkaldıralım!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Salgın günlerinde rant için doğa katliamı hız kesmiyor!

 

Salgın koşullarını her alanda fırsata çevirmeye çalışan AKP-MHP rejiminin doğayı talan eden rant projeleri de sürüyor. Anayasa hükümlerini ya da yargı kararlarını hiçe sayan yandaş şirketler, dinci-faşist rejime sırtlarını dayayarak doğayı talan eden projelerde çalışma başlatıyor. Son dönemde toplumun büyük tepki gösterdiği yağma ve talan projeleri, pandemi süreci kullanılarak hayata geçirilmeye çalışılıyor.

Bu pervasızlığın yeni örneği ise Bursa Kirazlıyayla’da gerçekleşti. Kurs¸un-Çinko-Bakır Zenginles¸tirme (Flotasyon) Tesisi ve Atık Barajı yapmak için faaliyet belgesi bile olmayan Meyra Madencilik, salgın günlerini fırsat bilerek bölgeye malzemeler nakledip, ağaç kıyımına başladı. Verimli tarım arazileri ve köylülerin yaşam alanlarının katliamına başlayan şirkete karşı köylüler günlerdir direniyor. Yasadışı iş yapan şirketlerin imdadına yetişen AKP-MHP rejimi, köylüleri yalnızlaştırıp direnişlerini kırabilmek için köye giriş-çıkışları yasakladı. Din istismarcısı bu rejimin pervasızlığına rağmen direnen köylüler ise, yargı ve jandarma zorbalığıyla sindirilmek isteniyor.

***

Salgın sürecinde bir başka talan hamlesi Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan geldi. Sarayın aparatlarından biri olan bu bakanlık, Olympos’u 1. derece arkeolojik SİT alanından 3. derece SİT alanına çeviren İmar Planı‘nı onayladı. Kültürel ve tarihi mirasıyla bilinen Antik Olympos Kenti için alınan bu kararla birlikte betonlaşmanın ve rantın önü açılmış oldu. Buna karşın bakanlık “betonlaşmaya izin vermeyeceğiz” diye açıklama yaparak sahtekarlıkta sınır tanımadığını da gözler önüne serdi. Çünkü bu karar betonlaşmanın, yani talanın önünü açmak için alındı.

***

Talancıların gazabına uğrayan bir diğer alan Dersim’de “Mutlak Koruma Alanı” olan ve Munzur Vadisi Milli Parkı sınırları içerisinde bulunan Halvori Gözeleri oldu. Yağmacı rejim, Halvori Gözeleri’nde ‘bungalov ev tip otel’ işletmeciliği için Mayıs ayında resmi süreç başlattı. 1971 yılında Milli Park olarak ilan edilen Munzur Vadi’sinin önemli bir parçası olan Halvori Gözeleri’nde otel inşa edilmesi hukuka aykırı. Ayrıca Halvori Gözeleri’nin imara/ranta açılması, yabani hayvanların yaşam alanlarının işgal edilmesi ve doğanın bozulmasına da neden olacak.

***

Kazdağları’nda siyanürle altın aramasına izin vererek ağaç ve doğa katliamına yol açan AKP-MHP iktidarı, bu talana karşı direnenleri ise salgın dönemini bahane ederek yüksek para cezalarıyla sindirmek istedi. Bu rezil icraatlar, bu zorba rejimin derdinin şirketlere dikensiz gül bahçesi yaratmak olduğunu gözler önüne seriyor.

***

Doğa düşmanlığı tescilli AKP-MHP iktidarı, kapitalistlerle el ele vererek rant ve talan hırsını salgın sürecinde katlayarak sürdürüyor. Bu işlere girişirken hiçbir kanun, anayasal kurum ya da karar tanımayan bu kokuşmuş rejim ve ondan güç alan şirketler, yaşam alanlarını savunmak için talana direnen emekçileri ise baskı ve zorbalıkla sindirmeye çalışıyor.

Lafa gelince ağaç dikmekten, doğa sevgisinden, tarihsel ve kültürel mirastan riyakarca bahseden bu rejim, her icraatıyla hiçbir koşulda rant ve talandan vazgeçmeyeceğini gösteriyor. Söz konusu rant olunca ne uluslararası koruma altında olan kültürel miras alanlarını ne hukuku ne yaşam kaynağı olan dereleri, ne ormanı, ne emekçi köylülerin yaşam kaygılarını takıyor. AKP-MHP koalisyonu, yıkım ve talandan beslenen kokuşmuş bir rejim kurmuştur.

 

 

 

 

 

AKP’den santrallere yüzlerce milyon lira

 

Termik santrallerin hava kirliliğine yol açmasına karşı gerekli önlemleri 2013 yılından beri erteleyen AKP iktidarı, 2019 Kasım ayında bir 2,5 yıl daha uzatmaya çalıştığı muafiyeti, tepkiler üzerine iptal etmişti. Santral bacalarına filtre takılması gibi önlemler için yatırım zorunluluğu hayata geçirilmişti. Hava kirliğine göz yumup halk sağlığını tehdit ederek sermayeyi koruyan AKP şefi Tayyip Erdoğan, bu kararı kendi şovuna dönüştürmüştü.

Şimdi çevre kirliliğine yol açan termik santraller “çevre yatırımı” bahanesi ve “gerekli önlemleri aldıkları” iddiasıyla yeniden açıldı. Yeniden açılan santrallere kapalı kaldıkları süreçte AKP iktidarı tarafından yüzlerce milyon liralık teşvik sunulduğu ortaya çıktı. Erdoğan ve AKP’sinin “ceza”, “engel” olsa dahi sermayeye her türlü imkânı sunmaktan geri durmadığı bu örnekle bir kez daha gözler önüne serildi.

Sermayeye “arıza teşviki”

Greenpeace Akdeniz’in hesaplamasına göre, kapatılan 11 santrale 2018’de arızalanıp çalışmadıkları ortalama 109’ar gün için toplam 334 milyon 959 bin lira; 2019’da arızalanıp çalışmadıkları ortalama 91 gün için de toplam 518 milyon 386 bin 758 lira teşvik verildi.

AKP iktidarı santrallerin yeniden açıldığını duyururken, hava kirliliğinin sürmesi nedeniyle santralleri protesto edenleri de “asker ve para cezası” ile tehdit ediyor. Oysa ki açılan santrallerin ne önlem aldığının belirsiz olduğuna dikkat çekiliyor.

Greenpeace Akdeniz Program Direktörü Avukat Deniz Bayram, yeniden faaliyete başlayan santrallerin hangi önlemleri aldığının belirsiz olduğunu ifade etti. “Söz konusu santraller miadı dolmuş, hem sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkımızı ihlal eden hem de ekonomik olarak büyük bir yük oluşturan santraller” diyen Bayram, “Arıza yapan sağlık düşmanı santrallere ödenen milyonlar, bunun yerine Türkiye’de sağlık sistemine, temiz enerji üretim sistemlerine ve geleceğimize yatırılabilir” vurgusu yapıyor.

AKP-MHP rejimi, halk sağlığına yönelik herhangi bir tehdidi sermayenin çıkarları uğruna yok sayabileceğini her fırsatta gösteriyor. Koronavirüs salgını sürecinde bu doğrultuda işçi-emekçileri fabrikalara gönderen sermaye iktidarı, ardından “normalleşme” diyerek kısmi tedbirleri de hızla kaldırmıştı. 

İktidarın termik santrallere verdiği teşvik ve sermayeyi kollaması onun gerçek yüzünü gösteriyor. İşçi-emekçilerin çıkarlarına düşman AKP-MHP rejiminin bu uygulamalarını önlemenin yolu birlik olup mücadeleyi büyütmekten geçiyor.