17 Ocak 2020
Sayı: KB 2020/03

Emperyalizme ve bölge gericiliğine karşı halkların birleşik direnişi!
Yurtta sömürü çarkları, cihanda savaş tamtamları
Saraydaki hesap Ortadoğu’ya uymuyor
“İstanbul’un en önemli gündemi Kanal İstanbul değil, depremdir!”
Kangrene dönüşen işsizlik sorunu
Lastik fabrikalarında TİS süreçleri…
Birleşik sınıf hareketi için mücadele!
İÜ’de işten çıkarılan işçiler: “İşimizi geri istiyoruz”
TKİP VI. Kongresi tutanakları… Sınıf çalışması ve politik müdahalenin sorunları
Amerikan emperyalizmi ve Ortadoğu halkları
Gelişmeler ışığında kapitalizm ve savaş
Avustralya’da orman yangınları ve sonuçları
Berlin’de kitlesel LLL yürüyüşü
“Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için eğitim hakkı çalıştayı” sonuç deklarasyonu
Operasyonun arka planı
Bir bedellinin anıları
İşçi yoldaşımız*: İvan Vasilyeviç Babuşkin
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için eğitim hakkı çalıştayı” sonuç deklarasyonu…

Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!

 

6-7 Aralık 2019 tarihinde “Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için eğitim hakkı çalıştayı”nı gerçekleştirdik. Çalıştay eğitim alanında ve üniversitelerde dünden bugüne yaşanan gelişmeleri ve bugünkü tabloyu tartışma, sonuçlar çıkarma, “Nasıl bir eğitim, nasıl bir üniversite?” sorusuna yanıtlar üretme ve bir mücadele programı oluşturma hedefi ile toplandı. 12 farklı üniversiteden ve 33 farklı bölümden öğrencinin katılımı ve Sibel Özbudun, Fuat Ercan, Taner Timur hocalarımızın katkıları sayesinde başarıyla sonuçlandı.

Çalıştayımız “eğitim hakkı”nın her yönüyle gasp edildiği bir süreçte toplandı. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, “Her şahsın eğitim hakkı vardır. Eğitim hiç olmazsa ilk ve temel safhalarında parasız” olmalıdır demektedir. Ancak, neoliberal politikaların bir sonucu olarak eğitim bir hak olmaktan çıkmış, alınıp satılan bir metaya dönüşmüştür. Yanı sıra, AKP iktidarı kültürel odak olamamasının nedenlerinden birini bu alandaki başarısızlığı ile açıklamaktadır. Dinci gerici iktidarın üniversitelere dönük saldırı sürecinin hızlanacağını gösteren bu açıklama sistemin mantığını özetlemektedir. Eğitim ve üniversiteler egemen sistemin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmektedir.

Türkiye’de de eğitim sisteminin bir bütün olarak yaşadığı kaos bu politikaların bir sonucudur. Üniversitelerdeki tablo artık vahim bir hal almıştır. Geleceksizliğin diğer adı olan genç işsizlik rakamlarının yanı sıra üniversiteyi bırakma oranları bunun göstergesidir. Birçok üniversite öğrencisi hem çalışıp hem okumak zorundadır. İntiharlar, cinsel istismar, uyuşturucu, değersizlik, akademik kadroların niteliksizliği, akademik üretimlerin anti bilimselliği, “gecekondu” üniversiteleri, sosyal bilimlerdeki ölüm sessizliği, üniversite araştırmalarının sermayeye peşkeş çekilmesi, üniversite yönetimlerinin tek adam tarafından belirlenmesi vb. güncel tablonun özetidir.

Üniversitelerde yaşanan tablo neoliberal politikaların geldiği boyutu da gözler önüne sermektedir. Bu yanıyla çalıştayımız ön süreciyle birlikte saldırıların arka planına açıklık getirmiştir. Gençlik hareketinin özneleri açısından saldırıların arka planını derinlemesine kavramak noktasında bir ihtiyacı karşılamıştır. Bu, çok yönlü bir politik hazırlık sürecini işletmek ve en önemlisi geniş gençlik kesimlerini bu saldırılar ve güncel gelişmeler karşısında taraflaştırmak anlamına gelmektedir.

Eğitim hakkı çalıştayımızın ön süreci geleceğe dönük bir hazırlıktır!

Çalıştay bileşenleri olarak çok yönlü bir politik hazırlık süreci geçirdik. Konu başlıklarına ilişkin oluşturduğumuz kaynak listemizdeki kitap ve makaleleri okuduk, tartıştık. Çalıştayımızda ele aldığımız her konu başlığına dönük bir atölye çalışması yaptık. Farklı şehir ve üniversitelerde kurduğumuz atölyelerde, “Üniversite nedir?”, “12 Eylül’den bugüne eğitimde neoliberal dönüşüm”, “YÖK ve YÖK düzeni”, “12 Eylül’den bugüne gençlik hareketi”, “Nasıl bir eğitim, nasıl bir üniversite” konularını tartıştık.

Her gündemi eğitim hakkımıza sahip çıkmak için bir fırsata çevirdik. İstanbul’da yaşanan deprem sonrası İÜ, İÜ-C gibi üniversitelerin fakülte binalarında, öğrenci yurtlarında ciddi hasarlar oluştu. Bu hasarlara rağmen bir şey yapmayan ve “okula girin” diyen üniversite yönetimine karşı öğrenciler günlerce binalara girmediler ve eylemler yaptılar. Burada yaşam hakkımıza sahip çıkmamız için birlik olmamız gerektiğini tartıştık. Kampüslerimizin güvenli hale getirilmesi, ranta ve talana açılmaması, deprem tehlikesine karşı yerinde dönüşümü için imzalar, dilekçeler topladık. Üniversite yönetimlerini bizi bilgilendirmeleri için adım atmaya zorladık.

Gençlik hareketi açısından önemli bir mücadele günü olan 6 Kasım’a bu eksende hazırlandık. 6 Kasım’da gerici, baskıcı, piyasacı eğitime, YÖK ve YÖK düzenine karşı mücadele çağrısını yükselttik.

Kadına yönelik şiddetin bu denli arttığı bir dönemde bu konuda duyarlılık yaratmak, gençliği taraflaştırmak için çalışmalar yürüttük. Çeşitli söyleşiler, film gösterimleri ve etkinlikler gerçekleştirdik.

Üniversitelerde yaygın duyurusunu yaptığımız, Eğitim Sen’in düzenlediği “eğitim hakkı” üzerine mitingde taleplerimizi haykırdığımız, üniversitelerde yaşam hakkının hiçe sayıldığı somut durumlara müdahale ettiğimiz, kadına yönelik şiddete karşı mücadele gününde yaşam hakkımıza sahip çıktığımız bir ön süreç ile çalıştayımızı gerçekleştirdik.

Çalıştayımız onlarca üniversitelinin birliğimizi güçlendirme çağrısını yükselttiği bir kürsüdür!

Çalıştay günü salonundaki canlılık ve kararlılık güçlü bir ön süreç geçirdiğimizin göstergesiydi. Hocalarımız Fuat Ercan ve Sibel Özbudun’un eğitim, öğretim, sermaye, devlet ve siyaset ilişkisinden AKP’li yıllara uzanan anlatımları tartışmaları ayrıntılandırdı. Taner Timur hocamızın üniversitelerin tarihsel gelişimi ve dönemlerle bağlantılarını ele alan sunumu gelecek için umut vericiydi.

Eğitim alanında yaptığımız her tartışma bizi sistemi sorgulamaya götürdü. Kapitalizmin eğitim alanındaki tahribatının arka planına ilişkin söylediğimiz her söz geleceğimize ve özgürlüğümüze dair sorumluluklar içeriyordu. “Dünyada gelişen gençlik hareketi” başlığı altında Revolutionärer Jugendbund’un (Avrupa DGB) gerçekleştirdiği ayrıntılı sunum, gençliğin dünyanın her yerinde ayakta olduğunu ortaya koydu.

İki gün boyunca hocalarımızın değerli katkıları ve üniversitelilerin konuşmaları bir gerçeğe işaret ediyordu. Üniversitelerin İletişim, Siyasal, Eğitim Fakültesi, Mühendislik, Hukuk, Tıp, MYO vb. farklı bölümlerinde okuyan arkadaşlarımızın anlatımları, yaşanan sorunların birbirinden farklı olamadığını gösteriyordu.

Bu yanıyla çalıştayımız, hocalarımızın ve farklı üniversitelerde okuyan öğrencilerin mücadele çağrısını yükselttikleri bir kürsü işlevi gördü.

Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için eğitim hakkımızı gaspettirmeyeceğiz!

Çalıştayımız vesilesiyle yükseköğrenimde ortaya çıkan tabloyu özetlemek gerekirse:

* Kapitalizmde eğitim süreçleri burjuvazinin ihtiyaç duyduğu işgücünü sağlamak bakışı ile şekillenmektedir. Siyasal ve kültürel planda sistemin yeniden üretimine hizmet etmektedir. Eğitimin ne olduğu olgusu, nasıl bir toplumsal sistemde yaşanıldığından bağımsız değildir. Bunun bir boyutunu işlevi, diğer boyutunu ise ideolojik bir araç olarak üstlendiği rol anlatmaktadır. Eğitimin temel amaçlarından biri birikimin aktarılması ama aynı zamanda sistemin yeniden üretimi sürecinin bir parçası olmasıdır. Bir üst yapı kurumu olarak eğitimin ideolojik olarak üstlendiği bu rol, mevcut toplumsal sistemin devamlılığını sağlamayı esas alır.

* Üniversitelere her dönem farklı görevler tanımlanmıştır. Ortaçağ’da üniversiteler kutsal kitapları yorumlamaktan yönetici zümrelerin yetiştirilmesine kadar değişik misyonlar üslenmiştir. Bugün ise ilerici akademisyenlerin ihraç edildiği, bilimsel kırıntıların dahi yok olduğu, içerik olarak dinselleştiği, “gecekondu”/ tabela üniversitelerin arttığı, üniversite özerkliğinin lafının edilmediği, yönetimlerinin tek adam tarafından belirlendiği, AKP yandaşı rektörlerin ve akademik kadroların insafına bırakıldığı bir üniversite tablosu ile karşı karşıyayız.

* Üniversiteler sermayenin istemleri ve ihtiyaçları doğrultusunda bilimsel üretim yapmakta ve bilimsel özerkliğini tümüyle yitirmiş bulunmaktadır. Mali özerklik adı altında sermayeye bağımlılığı artırılmış, sermayenin işgücü ihtiyacını karşılamaya endekslenmiştir. AKP, YÖK eliyle üniversiteleri elinde oynatabilmektedir. Sözde bilimsel araştırmalardan rektörlerine, binaların, yurtların, kantinlerin kullanımına kadar üniversiteler her şeyiyle gerici faşist rejimin hizmetindedir. Üniversite bileşenlerinin söz hakkı ellerinden alınmış, özerk-demokratik üniversite yakıcı bir talep haline gelmiştir.

* Üniversitenin her bileşeni açısından bu süreç farklı sonuçlar üretmektedir. Üniversite öğrencileri için paralı eğitim uygulamaları ile eğitim hakkının gaspedildiği bir süreç işlemekte, gelecek beklentisi yok edilmeye çalışılmaktadır.

Çalıştayımızın ön günlerinde YÖK Gençlik Ruh Sağlığı Çalıştayı düzenledi. Bu kapsamda “Üniversite Gençliği Profili” başlığı ile 2016 yılında yapılan ve 2019’da güncellenen araştırmanın sonuçlar yayınladı. 21 bin 156 öğrenci ile gerçekleştirilen bu araştırmanın verilerine göre, en çok yaşanan tramvalardan biri “birinin ölümü”, diğeri ise “az para ile geçinmek zorunda kalmak”! Okumak için çalışmak zorunda kalan, geleceği konusunda güvensiz bir öğrenci profili!

* Bugün ülkemizde toplumsal muhalefetin durumundan bağımsız bir gençlik hareketinden bahsetmek mümkün değildir. Gençlik hareketi yılları bulan daralma sonucunda en zayıf dönemlerinden birini yaşıyor. Gençlik örgütlerinin dar pratikleriyle sınırlanmış bulunuyor. Bunun nedenlerini tartışmak, çözümü konusunda atılacak adımları belirlemek önemli bir yerde duruyor. Halihazırda genel bir gençlik hareketinden ziyade ileri kesimlerine daralmış bir hareketten bahsettiğimizi unutmamak gerekir.

* Bu tabloya karşın gençlik bir taraftır. Dönem dönem harekete geçen gençlik, önemli bir dinamik barındırmaktadır. Dünyada yaşanan süreç bunun kanıtıdır. Şili’de, Lübnan’da, Irak’ta, Endonezya’da, Ekvator’da ve daha bir dizi ülkede yaşanan halk hareketlerinin en dinamik kesimi gençliktir. Yanı sıra çevresel yıkım ve iklim krizi üzerinden dünyanın dört bir yanında gençlik ayağa kalkmıştır.

* Türkiye’de de dönem dönem belli eylemselliklerle kendini ortaya koyan gençlik (bölünme süreci, ODTÜ vb.) önemli bir mücadele potansiyelini barındırmaktadır. Neoliberal yıkımın yarattığı sonuçlar, paralı eğitim uygulamaları, birbirini izleyen zamlar, işsizlik, geleceksizlik, baskı ortamı vb., genel bir hoşnutsuzluğu ve gelecek kaygısını belirginleştirmektedir. Bu da, durgun suların her an karışabileceğinin göstergesidir.

* Mevcut tablonun karanlığı bizleri aldatmamalıdır. Gelişecek gençlik hareketini kucaklamak, devrimci, birleşik, militan bir gençlik hareketi yaratmak için etkin bir politik odak olarak hareket etmeliyiz. Bu dönemde DGB’nin misyonu budur. Üniversitelerde sorunlara devrimci bir perspektifle müdahale edebilen, inisiyatifli, gençlik kitleleri içinde taraf olan ve taraflaştırabilen bir süreç işletmek sorumluluğu önümüzde duruyor.

Çalıştayımız “eğitim hakkımıza” sahip çıkma kapsamında bir mücadele programı ortaya çıkarmıştır.

Eşit parasız eğitim, özerk-demokratik üniversite!

* Neoliberal dönüşüm süreçlerinin sonucu olarak bugün eğitim paralı hale gelmiştir. “Paran kadar eğitim” mantığı ile eğitim hakkı gasp edilmektedir. Öğrenciler öğrenim giderlerini karşılayamadıkları, çalışmak zorunda kaldıkları için eğitim hakkından yararlanamamaktadır.

Eğitim her düzeyde parasız olmalıdır!

* Eğitim anti-bilimsel hale gelmekte, piyasadan alınan niteliksiz bir metaya dönüştürülmekte ve gericileşmekte, yani içeriği boşaltılarak da eğitim hakkı gasp edilmektedir.

Eşit, parasız, bilimsel-laik, anadilde eğitim!

* Üniversitelerin tepesin çöreklenen YÖK, AKP iktidarı tarafından tahkim edilmekte, üniversitenin asıl bileşenleri hiçbir şekilde söz sahibi olamamaktadır. İlerici öğrenci ve akademisyenler okullardan uzaklaştırılmakta, siyaset yasakları ile susturulmaya çalışılmaktadır. Rektörler atama yoluyla getirilmekte, üniversite yönetimleri sermaye ve devlet eliyle şekillendirilmektedir. Bu nedenle özerk-demokratik üniversite, gençlik mücadelesinin vazgeçilmez taleplerinden birisidir.

Özerk-demokratik üniversite!

* Bugün eğitim hakkı baskı ve zorbalıkla da gasp edilmektedir. Soruşturma, uzaklaştırma, tutuklama vb. saldırıları yoluyla bu yapılmaktadır. Yanı sıra, faşist çeteler, üniversite yönetimleri ve polis eliyle ilerici öğrencilere dönük saldırılar tırmanmakta, bu yolla da eğitim hakkı gasp edilmektedir.

Soruşturma, uzaklaştırma ve tutuklama terörüne son!

* Piyasacı, anti bilimsel, gerici, baskıcı eğitim gençliği kuşatmakta, eğitim ağırlaşan bir toplumsal sorun haline gelmektedir. Eğitim alanında yaşanan dönüşüm bu alandaki herkesi ilgilendirmektedir. Akademisyenler, üniversite çalışanları, öğrenciler olarak, birlikte eğitim hakkımıza sahip çıkmalıyız.

Söz, yetki, karar üniversite bileşenlerine!

Eğitim hakkımızın türlü yol ve yöntemlerle gasp edilmesinin yanı sıra bu sistem insanlığı ve doğayı yıkıma uğratmaktadır. Gezegenimiz talan edilmekte, savaşlar ile ezilen halklar katledilmekte, kadınlar ve çocuklar her türlü şiddete maruz bırakılmakta, krizin faturası emekçilere kesilmekte, sömürü ve işsizlik artmaktadır. Bu nedenle, eğitim hakkımıza sahip çıkarken yaşam hakkımız için mücadele etmek de yakıcı bir hal almaktadır.

Çalıştayımız gençliğin özgürlüğüne ve geleceğine sahip çıktığının bir kanıtıdır. Bundan kaynaklı daha gür haykırıyoruz:

Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!

Devrimci Gençlik Birliği

Ocak 2020