29 Kasım 2019
Sayı: KB 2019/44

“Şer üçlüsü” asgari sefalet artışına hazırlanıyor…
Yaşanılabilir bir dünya sosyalizm ile mümkündür
Ankara Katliamı’nı engellemeyenler Suriye’de IŞİD ile mücadele eder mi?
“Emek ve demokrasi güçlerine yönelik gözaltılara son!”
Erdoğan-AKP iktidarının işsizlik manipülasyonu
Kurtuluşumuz çaresizlikte değil, mücadelededir!
İşten atılan Ataşehir Belediyesi işçileri direnişte kararlı
Valfsan’da yaşananlara dair
Metal işçileri MESS’in kölelik dayatmalarına geçit vermeyecek!
4 Aralık Dünya Madenciler Günü…
TKİP VI. Kongresi tutanakları… Sendikalar ve sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin sorunları-2
Devrimin güncel çağrısı: İşçi sınıfı ekseni ve önderliği
Parti örgütlerinden 21. yıl etkinliğine mesajlar…
Almanya’da coşkulu parti ve devrim gecesi
Engels’in 200. doğum yılı…
2019 25 Kasım’ı…
“Üniversite”nin tarihi
Ankara Üniversitesi SBF’de faşist saldırılar devam ediyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Erdoğan-AKP iktidarının işsizlik manipülasyonu

 

TÜİK Ağustos 2019 raporunda işsizlik oranı %14 olarak açıklanmıştı. DİSK-AR’ın 15 Kasım 2019’da yayınladığı İşsizlik ve İstihdam Raporu’nda ise dar tanımlı işsizlik %14,2, geniş tanımlı işsizlik %20,6 olarak belirtildi. Ekonomik krizin bahane edilmesi ile işten atılanların da sayısı hayli yüksek. Özellikle genç işsizliğinde zirve yaşanıyor. İş bulamama durumunun uzaması, borçların birikmesi, haciz baskıları toplumda ciddi sorunlara yol açıyor. Toplu intiharlar, kendini yakma eylemleri gibi sonuçlar ortaya çıkıyor.

Erdoğan ve AKP’si işsizlik oranlarına dair yanıltıcı açıklamalarda bulunarak, sorunun üstünü örtmeye çalışıyorlar. “İşsizlik sorunu yok, iş beğenmiyorlar” söylemi, emekçilerin belli bir kesiminin dahi savunabildiği görüş haline gelmiş durumda. “İş çok, beğenmeyene yok” bakışı dışında, Erdoğan’ın yeni argümanı, “işgücüne katılım oranının artmış olması” şeklinde. Güya sorun istihdam edilme oranında değil, işgücüne katılan insanların artmış olması. Eğitim düzeyinin yükselmesi de iş arayanların sayısını, dolayısıyla işsizlik rakamını nispeten fazla gösteriyor diyorlar. Kurulan bu düz mantığın önceki senelerin resmi verileri ile karşılaştırınca nasıl bir aldatmaca olduğu görülecektir.

Örneğin, işgücüne katılım oranının en yüksek olduğu 1989 yılında işsizlik oranı %8,55 olarak raporlanmış. Elbette yıllar geçtikçe nüfusun artması ile işgücüne katılım da arttı, ancak işsizlik oranlarının sayı hesapları üzerinden bir manipülasyona konu ediliyor olmasıdır sorun. “İşsizlik niye artıyor? Çünkü iş beğenmiyorlar, işgücüne katılım arttı, Suriyeliler yüzünden…” gibi açıklamalar yaparak bu sorunun gerçek nedenini sorgulamayı çarpıtıyorlar. Öte yandan EYT’lilerin taleplerini ısrarla kabul etmeyen Erdoğan, EYT’lilerin yeniden iş arayıp işsizliği artıracaklarını ifade ederek, bu durumu da saptırıyor. Bu açıklamalar ile sınıf içerisinde kutuplaşma yaratılıyor.

İşçi ve emekçilerin işsizlik konusunda saflaşmayı bahsi geçen söylemler üzerinden değil, sınıfsal bir bakış açısıyla ele almaları gerekir. İşsizlik, kapitalizmin yapısal bir sorunudur. Ayrıca teknik geliştikçe birçok meslek kaybolmakta, aynı işin yapılabilmesi için gerekli işgücü azalmaktadır. Çalışma haftası ile saatlerinin düşmesi ve planlı üretim mümkünken, kapitalistler kârları uğruna sömürü mekanizmalarını her türlü yol ile işletiyorlar. İşsizlik, sermayedarların ağır çalışma koşullarını dayatmalarına yarayan bir araç olarak kullanılıyor. Bu yüzden kapitalizmin temsilcilerinden kalıcı bir çözüm beklemek yersizdir.

Bugünün Türkiye’si de kapitalizmin temel işleyiş yasalarından olan işsizlik ve krizi bir arada ve yoğunlaşmış haliyle yaşamaktadır. Krizin de etkisiyle işsizlik oranları rekor kırıyor. EYT’lilere ödenecek emeklilik maaşları bile çok görülüyor. Şirketleri kurtarmak amacıyla işçi ve emekçilerin kemerleri sıkılıyor, başta işsizlik fonu olmak üzere tüm kamusal kaynaklar yağmalanıyor.

İşçi ve emekçilerin sorunun esas kaynağına yönelmeleri tek çıkış yoludur. Dünyanın farklı coğrafyalarında kitlelerin sokak muhalefetini yükseltmiş olmaları da özünde neo-liberal politikalar sonucu yaygınlaşan sefaletin yaratmış olduğu öfkenin sonucudur. Türkiye işçi ve emekçilerinin de ihtiyacı, aynı şekilde mücadele etmekten geri durmamaktır.

 

 

 

 

Erdoğan EYT’leri hedef gösterdi

 

AKP-MHP koalisyonu, haklarını arayan işçi ve emekçilere tahammülsüzlük göstermeye devam ediyor. Emeklilikte yaşa takılanların (EYT) taleplerini yok sayan dinci-faşist iktidarın AKP’li şefi Tayyip Erdoğan konuyla ilgili pişkinlikte de sınır tanımıyor.

Kendisi 46 yaşında emekli olan ve 2000 Nisan ayından beri emekli maaşı alan Erdoğan, işçi ve emekçilerin haklı mücadelelerini “ekonomiyi çökertmek için manipülasyon” diye hedef gösterdi. Daha önce de emeklileri “kamuya yük” olarak tanımlayan AKP şefi Erdoğan, işçi ve emekçilere mezarda emeklilik dayatmasından vazgeçmeyeceklerini tekrar etti.

Geçtiğimiz günlerde “tutturmuşlar EYT, erken emeklilik” diyerek konuyu bizzat kendisi maniple eden Erdoğan, ayrıca “İskandinav ülkeleri bu yüzden battı” diyerek yalancılıktan da geri durmamıştı.

Son olarak Katar ziyaretinin ardından uçakta yandaş medyadaki tetikçilerine konuşan Erdoğan, aynı yalanlarını sürdürdü. Bu sefer “ekonomiyi çökertmek için manipülasyon” ifadeleriyle EYT’leri hedef gösteren Erdoğan, ekonomiyi çökertenlerin bizzat kendisi ve sınırsız hizmet sunduğu kapitalistler olduğu gerçeğinin üzerini de örtmüş oldu. Erdoğan verdiği demeçte şu ifadeleri kullandı:

Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) konusu; fazla uzun sürmez, kısa bir süre sonra bu olayın nasıl bir manipülasyon, ülke ekonomisini çökertmeye dönük nasıl bir adım olduğunu herkes kabul edecek ve bunun karşısında durmaya başlayacak. Bunun, ülkemize bir kazanımı yok, kaybettirir.”

Erdoğan ayrıca, konuyu işsizlikle ilişkilendirerek de demagoji yaptı. Rekor seviyelere yükselen işsizlikle “mücadele ettiklerini” iddia eden Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:

Kaldı ki bir taraftan işsizlik konusunda mücadele veriyoruz diğer taraftan işsizliğe zemin oluşturacak taleplerle karşılaşıyoruz. Bu insanlar çalışıyor zaten. Bu insanları niye kapıya koyup, sonra iş arama yoluna sokalım. Çünkü ne olacak? Yine iş arayacak. Ondan sonra da maalesef bir başkasının istihdam hakkını kullanmış olacak. Bunlara niçin böyle bir yol aralayalım? Bu, Türkiye ekonomisi için çok ciddi bir zarardır.”