29 Kasım 2019
Sayı: KB 2019/44

“Şer üçlüsü” asgari sefalet artışına hazırlanıyor…
Yaşanılabilir bir dünya sosyalizm ile mümkündür
Ankara Katliamı’nı engellemeyenler Suriye’de IŞİD ile mücadele eder mi?
“Emek ve demokrasi güçlerine yönelik gözaltılara son!”
Erdoğan-AKP iktidarının işsizlik manipülasyonu
Kurtuluşumuz çaresizlikte değil, mücadelededir!
İşten atılan Ataşehir Belediyesi işçileri direnişte kararlı
Valfsan’da yaşananlara dair
Metal işçileri MESS’in kölelik dayatmalarına geçit vermeyecek!
4 Aralık Dünya Madenciler Günü…
TKİP VI. Kongresi tutanakları… Sendikalar ve sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin sorunları-2
Devrimin güncel çağrısı: İşçi sınıfı ekseni ve önderliği
Parti örgütlerinden 21. yıl etkinliğine mesajlar…
Almanya’da coşkulu parti ve devrim gecesi
Engels’in 200. doğum yılı…
2019 25 Kasım’ı…
“Üniversite”nin tarihi
Ankara Üniversitesi SBF’de faşist saldırılar devam ediyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ankara Katliamı’nı engellemeyenler Suriye’de IŞİD ile mücadele eder mi?

 

10 Ekim Ankara Katliamı’nın günler öncesinden devlet tarafından bilindiğini tescilleyen belgeler ortaya çıktı. Olayı gerçekleştirenlerin fark edildiğini, eşkâllerinin tespit edildiğini ve tüm bunlara rağmen hiçbir şey yapılmadığını herkes öğrenmiş oldu. Tahmin etmesi bizler için zor değildi.

Sır perdeleri açılmaya başladı. 2015’in 10 Ekim’inden 2019’un Kasım’ına kadar saklananlar saçılıyor. Ama neden şimdi sorusu oluşuyor zihinlerde. Bir de şimdiye kadar bu bilgilerin olduğu dosya neredeydi ve nasıl bir anda davanın orta yerine düştü, sorusu…

Ankara Katliamı’ndan, yani 10 Ekim’den 11 gün önce, sanık Yakup Şahin’in Antep’in Nizip ilçesinde bir gübre bayisine giderek 33 Nitrat isimli gübreden 2 ton alacağını söylemesi üzerine şüpheli durumun polise bildirildiği ortaya çıktı.

Antep polisinin durumu öğrendikten sonra kamera kayıtlarından eşkali belirlediği ve kimliği tespit ettiği, TEM’in ve İstihbarat Şube’nin katliamdan 8 gün öncesinden beri durumdan haberdar olduğu da artık netleşen bilgiler arasında.

Yakup Şahin, canlı bomba olarak eylemi gerçekleştirenlerin Ankara’ya gelmelerini sağlayan, yol boyunca onlara eskortluk yapan kişi. Antep’ten Ankara’ya kadar muhtemeldir ki birçok arama noktasından geçerek kilometrelerce yol yaptı.

Bu bilgiler 9 klasörlük delil dosyasından çıktı, fakat nasılsa mahkemeden ve müştekilerden saklandı. Gizlilik gerekçesi ile dosyanın takip edilmesini zorlaştırdılar. Ortaya çıktı ki dosyalar mahkemeden de saklanmış ve sonradan savcılığa bırakılmıştır.

Her şey gösteriyor ki devlet, bile isteye bu katliamı önlememiş, izlemiş ve üstünü örtmüştür. IŞİD tarafından organize edilen Ankara Katliamı’nda devletin birinci dereceden sorumluluğu olduğunu bu belgeler bir kez daha göstermiştir.

Kısa bir süre önce Suriye’ye “terörü bitireceğim” diyerek giren, hedeflerden birinin IŞİD olduğunu söylenen AKP iktidarının riyakarlığına diyecek söz kalmadı artık. Gerçekten IŞİD ve gerici savaş çeteleri ile mücadele etmek, Suriye’yi onlardan “kurtarmak” gibi bir dertleri olduğunu sanan var mı hâlâ?

IŞİD’le mücadele” söylemi, asıl amaçlarını toplumda kabul edilir kılmanın bir kılıfı sadece. Ama IŞİD’in ülke içindeki faaliyetleri, katliamları bile bile engellenmiyor. Katliamın sorumluları cezalandırılmıyor. Bir muamma olarak dava sürdürülüyor.

Bunlar gerçek niyetlerini görmek, anlamak ve her söylediklerine inanmamak için yeterli değil mi?

10 Ekim’in de Suruç’un da devlet destekli organize katliamlar olduğunu söylemiştik. IŞİD eli ile devletin katliamlarının sürdüğünü dile getirmiştik. Bu gerçeklerin üstünü perdelemeye çalışanlar günü gelince “gizli” ellerle perdeleri yırtıyorlar. Gündelik siyasetlerinin çıkarlarına göre insan canını hiçe sayarak davranabiliyorlar.

IŞİD ile mücadele, hiçbir zaman AKP iktidarı ve katliamcı sermaye düzeninin, Suriye’den pay alma sevdasına sınır ötesine operasyon düzenleyenlerin işi olmadı. Çözüm, katliamların doğrudan sorumluları oldukları artık ortalara saçılanların değil, işçi ve emekçilerin büyüyen örgütlü gücünde, gelişen hesap sorma bilincinde saklıdır.

 

 

 

 

Barolardan ortak açıklama: Savunmayı susturamayacaksınız!

 

Sermaye yargısının avukatlar üzerinde baskı kurarak susturma saldırılarına karşı barolar ortak yazılı açıklama yaparak saldırılar karşısında teslim olmayacaklarını ifade ettiler.

Adana, Ankara, Antalya, Artvin, Aydın, Batman, Bingöl, Bitlis, Bursa, Diyarbakır, Antep, Hakkari, Hatay, İzmir, Mardin, Mersin, Muş, Siirt, Tunceli, Urfa, Van ve Yalova baro başkanlıklarının imzalarının bulunduğu açıklama “Tehlikedeki Avukatlar Günü’nün son 10 yılda 2 defa Türkiye’deki avukatlara ithaf edilmesinin tesadüf olmadığı” vurgulandı.

Açıklamada avukatlara yönelik son saldırılar sıralandı. Antep’te 11 avukatın dosyalara bakmasının herhangi bir mahkeme kararı olmadan yasaklandığı, bir başka avukatın da müvekkilleri ve vekillik yaptığı davalar üzerinden gözaltına alınıp adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığı hatırlatıldı. İzmir’de de bir avukatın tutuklandığı, “Son olarak İzmir Barosu’na kayıtlı bir meslektaşımız, tamamen avukatlık faaliyetleri gerekçe gösterilerek gözaltına alınmış, kanuna aykırı hakimlik kararı ile evi, arabası, bürosu aranmış ve sorguya sevk edilerek tutuklanmıştır” ifadeleriyle aktarıldı.

İktidarın avukatlara bakışının, MHP Eskişehir Milletvekili Metin Sazak’ın avukatlara “İt sürüsü” hakaretiyle ortaya serildiğini belirten açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:

“Devlet, savunma hakkının etkin şekilde kullanılması için mesleki faaliyetlerini sürdüren avukatlara, uslu çocuklar yaratmak için dizayn etmek adına yargı üzerinden sopa göstermekten vazgeçmeli, kanuna ve hukuka aykırı olarak tutulan meslektaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.”

Ortak açıklamada şu ifadelerle meslek onuru savunuldu:

“Baskılarınız, yargı üzerinden tehditleriniz, hukuka aykırı işlem ve kararlarınız, bizi mesleğin onurunu savunmaktan ve savunma hakkına sahip çıkmaktan döndüremeyecek. Tarihimizin hiçbir anında, hiç kimseyi avukatsız bırakmadık, bundan sonra da bırakmamaya kararlıyız. Karanlık ve avukatlara düşman bir ideolojiden beslenenlere karşı, mesleğimizi ve meslektaşlarımızı savunmak konusunda bir an olsun tereddüt etmeyeceğiz.”