23 Ağustos 2019
Sayı: KB 2019/30

AKP-Erdoğan diktasından yeni kayyım darbesi...
İşçi sınıfı ve emekçiler rejimin savaş histerisine karşı direnmeli!
Savaş çığırtkanlığı ve “güvenli bölge” hesapları
Türkiye’nin genelinde doğa katlediliyor
Sermaye, AKP, sendikal bürokrasi...
Sendikal bürokrasiyi parçalamak için mücadeleyi yükseltelim!
Birleşik sınıf hareketi için mücadeleye!
Petrol-İş Sendikası Genel Kurulu yaklaşırken...
Bir işçi direnişi daha sendika bürokrasisi eli ile bitirildi!
Yine Petrol-İş, yine satış!
TİS süreçleri, ekonomik kriz ve sınıf mücadelesi üzerine
Keşmir’de yeni gerilim
Ortadoğu’da güç dengeleri değişiyor, siyonist rejim diken üstünde
Yunanistan’da liberal reformizmin yarattığı hayal kırıklığı
Son nefesine kadar devrimin bir emekçisi ve sıra neferi
“Hep seninle olacağız sevgilimiz, annemiz, büyük annemiz, yoldaşımız, Zeliş’imiz...”
YTÜ öğrencileri ne istiyor?
Kapitalist devletlerin karanlık yüzü: Tarikatlar
Sınıf bilincinden yoksun olmak ve Suriyeliler
Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma Etkinlikleri üzerine…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

 

Lang&Yüzer’de sendikalaşma mücadelesi…

Bir işçi direnişi daha sendika bürokrasisi eli ile bitirildi!

 

LANG&YÜZER direnişi sendika bürokratlarının tüm karşı koyuşlarına, ayak oyunlarına rağmen işçilerin kendi iradesi ile başlatılmıştı. Ve daha ilk gününde devlet, sendika yönetimi ve patron baskısı ile bitirildi. Sendika bürokrasisi işçilerin geri yönlerine seslendi ve baskı yaparak direniş iradesinden geri adım attırdı. Bütün uyarılarımıza rağmen işçiler baskılara karşı duramadılar ve direniş sürdürülemedi.

LANG&YÜZER’deki örgütlenme süreci işçilerin aynı çatı altında bulundukları Veritas fabrikasını örnek almaları ve kendiliğinden gidip Petrol-İş Trakya Şube’ye üye olmaları ile başladı. İşçiler daha tabanda hiçbir biçimde birliğini sağlamamış iken alelacele üyeliklere başlayan deneyimsiz işçilerin, bunu fabrikada hızlı bir biçimde yayması ile sendikal örgütlenme faaliyeti kısa sürede patron tarafından açığa çıkarıldı.

Ardından hızlı bir mobbing süreci işletildi. İşçiler patron Mehmet Yüzer ve yalakaları tarafından tehdit edilmeye başlandılar. Bu sürecin hemen akabinde patron, ikna edemeyeceği işçileri hedef aldı ve 3 işçi uydurma nedenlerle işten çıkarıldı. Kadın bir işçi patronla anlaşıp tazminatını alarak süreci sonlandırdı. İşten atma saldırısının ardından işyerinde işçiler üzerindeki baskılar da arttı. 95 kişilik fabrikada toplam 33 üye yapıldı. Patronun devam eden baskıları ile 10 civarında işçi sendikadan istifa ettirildi. İçeride baskının artığı günlerde örgütlenme sürecinde aktif olan öncü bir işçinin henüz fabrikada çalışıyorken yaşananları kamuoyu ile paylaşması sonucu olay herkes tarafından duyuldu.

Baskının her geçen gün artığı, işten atmaların yaşandığı süreçte sendika yönetimi, kendi tavrını içerideki örgütlenmeyi güçlendirmeden dışarıdan bir şey yapmamak olarak belirtti. Yani tek önemsediği, üyeliklerin devam ettirilmesiydi. Yaşanan işten atma saldırısına dönük bir planlaması olmadığı gibi beklemekten başka seçenek de göstermedi. Ve süreci kendi istedikleri doğrultuda yürütme yoluna gitti. Her defasında sendikal örgütlenmeyi büyütelim demesine rağmen içerideki işçilerin çabası dışında ekstra bir biçimde üyelikleri çoğaltmaya dönük bir çaba içine girilmedi. Sonuçta işten atmalar yaşanmış, patron baskıyı arttırmış, işçiler sendikadan istifaya zorlanmış ve içeride herkes tarafından sendikaya olan güvensizlikten söz edilir duruma gelinmişti.

Petrokimya İşçileri Birliği olarak, işten atma saldırısının olduğu dönemde öncü bir işçi ile birlikte sürece içeriden müdahil olmaya, işçilerin mücadelesini büyütmeye çalıştık. Tabandan işçilerin bağımsız birliğinin geliştirilmesi, işten atılan işçilerin bir araya gelmesiyle hemen dışarıdan direnişe geçilmesi, aynı zamanda içeriden örgütlenmeyi genişletecek bir yöntemle sürecin örgütlenmesi gerektiği vb. şeklindeki görüşlerimizi işçilere ilettik. İçeride çalışan öncü işçi arkadaşımız da bizimle hemfikir olduğunu, bu yolun doğru yol olduğunu ifade eti.

Öte yandan işten atılan işçilerle görüşme almaya, saldırılar artmadan, içerisi tamamen çözülmeden süreci işletmeye çalıştık. Bu arada üzerinden haftalar geçmesine rağmen sendika halen ciddi bir atalet içerisindeydi. Biz de sendikanın bu durumuna sıkışmadan öncü işçilerle süreci işletme noktasında fikir birliğine vardık. Öncü işçilerle bir toplantı alındı ve hızlı biçimde direnişi başlatma, kendi yolumuzu çizme kararı aldık. Bu aşamada eylem planımızı oluşturduk ve bunu basın ve kamuoyu ile paylaştık. İlk elden dayanışma ağı oluşturulmaya çalışıldı. Bu arada her şeye rağmen sendikayı harekete geçirme yönlü bir çabamız da oldu. Bu çerçevede işçilerle yapılan toplantının ardından sendikanın görevlileri ile bir görüşme ayarlandı. İlk etapta işçileri ciddiye almayan sendika yöneticileri işçilerin kararlı olduğunu görünce, bir gün sonrasında sendika binasında bir toplantı organize ettiler.

Toplantıya bu sürece dahil olabilecek tüm işçiler çağrıldı. Ama direnişçi işçiler dışında, çalışan iki işçi katıldı sadece. İşçiler aldıkları direniş kararını anlattı. Sonradan sözü alan sendika yönetimi, örgütlenme sürecinden başlayarak takındıkları sürüncemeye bırakan tutumunu devam ettirdi. Söylenenlerin özeti şöyleydi: “Sendikamız bir genel kurul sürecinde. Biz bu durumla hemen ilgilenemeyiz, bu süreç tamamlanmadan bir şey yapamayız. Siz bize sormadan, danışmadan nasıl böyle bir karar alırsınız? Bizde böylesi eylem kararlarını şube alır, genel merkez onaylar ve genel merkez yöneticisi uygular. Bu işler öyle basit işler değil. Yapacaksak güçlü bir eylem yapalım, böylesi bir eylem bizi küçük düşürür. Bu işler öyle kolay değil, maddi anlamda çok zorlanırsınız vs.” Bu sözler, aslında sendika yönetiminin işçilere bakışını, direnişe karşı duydukları kaygı ve dahası gerçek yüzlerini göstermiş oldu. Petrokimya İşçileri Birliği olarak biz de işçilerin sendikalarından bağımsız kararlar alabileceklerini, tabandan kendi kararlarını uygulayabileceklerini, sendika adına söylenenlerin işçilerin iradesini tanımamak anlamına geldiğini, işçilerin de sendikacılar gibi her şeyi kendi güçlerine yaslanarak yapabileceklerini ifade ettik. İşçilerin söz, yetki ve karar sahibi olduğunu, fiili mücadelenin tüm saldırıları püskürtebilecek yegane güç olduğunu, bunun içerisini de güçlendireceğini belirttik.

Bir kez daha sendika bürokratlarının işçilerin tabanda birlik olmasından nasıl öcü gibi korktuğuna, biz işçileri ne kadar küçük gördüklerine tanık olduk. Dahası bu beylerin mücadele yolundaki zorlukları propaganda ederek, işçilerin geri bilincine seslenerek, onları doğru olandan caydırmaya çalıştığını, sendikal bürokrasinin nasıl yerleşmiş olduğunu görmüş olduk. Bürokratlar döne döne bunları tekrarlayarak, işçileri ikna etmeye çalıştılar. Ama işçiler daha öncesinde aldığımız kararlara sadık kaldılar ve bunu da sendika yönetimine ifade ettiler. Sonra oradan ayrıldık ve yolumuza koyulduk. Ve akşam saatlerinde (20 Ağustos), sendikayla yapılan toplantıya katılan bir öncü işçi arkadaşımız daha 12-8 vardiyası girişinde işten çıkarıldı.

Direnişe geçeceğimiz gün, duyurduğumuz saatte yerimizi aldık. Ozalitimizle, tehir konuşmaları ile işçileri destek olmaya, korkmamaya çağırdık. İçeriden birkaç işçi yanımıza geldi. Sonrasında fabrikada çalışan işçiler yine geldi. Bekleyişimizi fabrika önünde devam ettirdik. Ardından sendikanın Trakya şubesinden yöneticiler gelerek, işçilerin geri yanlarına seslenerek, onları geri zeminde direnişin bitirilmesi noktasında ikna çabalarına giriştiler. Yanı sıra işçilere “Siz birilerinin gazı ile bunu yapıyorsunuz, size gaz verenler yarın arkanızda durmazlar” diyen bürokratlara gerekli cevabı verdik. Son olarak da tek bir işçi dahi direnme noktasında irade gösterirse sonuna kadar yanı başında olacağımızı söyledik. Fakat direnişe geçen işçilerin ortak kararı, direnişi burada bitirip daha güçlü bir biçimde çıkmak biçiminde oldu.

Örgütlenme sürecinin başından itibaren sadece siz işçi getirin ben örgütlerim diyen, işçiler atıldığında haftalarca sessiz kalarak onaylayan sendika bürokratları, direnişten bir gün önce bile genel merkezden yetkili bir kişiyle bile görüşülemiyorken, direnişle beraber genel merkezinden şubesine kadar harekete geçmiş oldular. Fakat direnişi desteklemek, güç vermek için değil, bitirmek için seferber olmuşlardı bu sefer. Zira üyeleri olan işçiler onlara takılmadan bir direnişe başlamış ve yol yürümeye çalışıyordu.

Bir kez daha sınıf mücadelesinin önündeki en büyük engellerden bir olan sendikal bürokrasinin uğursuz rolüne tanıklık etmiş olduk. Bunların işçi mücadelesi ile işçilerin haklarını büyütme kavgasıyla uzaktan yakından alakaları yoktur. Hiç kimse bunların kişisel iyi niyetlerinden bahsetmesin. “Bakın her yerde örgütlenmeye çalışıyorlar, bakın işçileri fabrika önlerinde direnişlere çıkarıyor!” gibi gerçeklerden uzak fikirler içinde bulunmasın. Burada asıl belirleyici olan işçi sınıfının mücadele çizgisidir. Sonuç olarak sendika bürokratlarının her defasında ortaya koydukları tutum ve pratikler göstermiştir ki, bu beyler işçileri mücadeleden ve örgütlenmeden soğutmaktan, uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramıyorlar. İşçinin-tabanın iradesinden, gerçek birliğinden en az sermaye kadar, ihanetçi sendikacılar kadar korkuyorlar.

Bu tablo içinde yine tüm sorumluluk bizlere düşmektedir. Bizler bu tabloya takılmadan sınıf içinde örgütlenmeye, onun devrimci eylemini büyütmeye çalışacağız. Sendikal bürokrasiyi tabandan geliştireceğimiz birliklerimizle sendikalarımızdan söküp atana kadar devam edeceğiz mücadelemize.

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!

Trakya Petrokimya İşçileri Birliği