12 Temmuz 2019
Sayı: KB 2019/26

Tüpraş sözleşmesi ve sermayenin sınıfa saldırı kararlılığı!
Düzen siyasetinde “yeni” arayışlar
15 Temmuz 2016 darbe girişiminden AKP’nin gerici-faşist darbesine
Tasma ya da fişleme
İBB’nin şirket zihniyeti TÜPRAŞ’ın CEO’su veya TÜSİAD ile değişir mi?
2019 toplu sözleşmelerinden MESS sözleşmesine dersler
“Sendikaların bugünkü durumu işçiler arasında güvensizliğe yol açıyor”
Belediye işçisi kendi tarihinden öğrenir ve mücadele geleneklerine sahip çıkarsa kazanır!
Petrol-İş’ten TÜPRAŞ açıklaması, PİB’den tepki
TKİP VI. Kongresi Belgeleri… Yurtdışı çalışması üzerine
Dinsel gericiliğin “fıtratı” emperyalizme hizmettir!
İsviçre’de gençliğin yönelimleri
Kadınlar Clara Zetkin’e ne borçludur?
Kadın üniversiteleriyle ne amaçlanıyor?
Eğitim Sen’den ‘kadın üniversitesi’ açıklaması: Eşit ve özgür yaşamak istiyoruz!
Güvencesiz bir kamu çalışanının kıdem tazminatı mücadelesi
“Ergenekon” davası sonuçlandı
Masal diyarından işçilere küçük bir not
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadınlar Clara Zetkin’e ne borçludur?

Ç. Petek

 

5 Temmuz 1857’de doğan, 20 Haziran 1933’te yaşamını yitiren Clara Zetkin, yaşamı boyunca Marksizme bağlı kalmış, özellikle kadın işçiler arasında bilimsel sosyalizmin yaygınlaşması için çalışmıştır. Onun kadın işçiler arasında sosyalist çalışmanın nasıl ele alınması gerektiğine ilişkin düşünsel katkılarının ve pratik deneyimin mirası oldukça önemlidir. 76 yıllık yaşamının büyük bir bölümünü devrim ve sosyalizm mücadelesiyle geçirmiş bu komünist kadının bıraktığı miras, işçi sınıfının ama özellikle kadın işçilerin mücadelesinde yol göstermeye devam etmektedir.

Bir dava insanı olarak Clara Zetkin

Clara Zetkin her şeyden önce bir dava insanıdır ve ölene dek öyle kalmıştır. Tüm yaşamını işçi sınıfının kurtuluşu uğruna mücadeleyle geçirmiş önder bir devrimcidir. Rahat bir yaşam yerine çoğunlukla yoksulluk ve zorluklarla geçen devrimci bir yaşamı tercih etmiştir.

Clara’nın örgütlü yaşamının başlangıcı, Bismarck hükümetinin 1878’de çıkardığı sosyalistlere karşı yasa nedeniyle baskı ve yasaklarla geçen zorlu bir döneme denk gelir. 1890’da Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) dönüşecek olan Almanya Sosyalist İşçi Partisine (SAP) üye olur. Bu baskıcı dönemde İsviçre’de, Paris’te devrimci görevlerini sürdürür. Partisinin yeraltı yayınının çıkartılmasında ve dağıtılmasında görev alır. Paris’te olduğu süreçte Fransız İşçi Partisi içinde de çalışma yürütür. Özellikle Paris’te Marx’ın kızı Laura Lafargue ile birlikte işçi kadınlara yönelik çalışmalar yapar. Kendisi gibi devrimci olan eşiyle (Ossip Zetkin) birlikte sürgün yaşamında ve eşini genç yaşta kaybettikten sonra iki çocuğuyla birlikte yoksulluğun ve yokluğun her türlüsünü çeker. Ancak bu zorluklar onu mücadelesinden bir an bile alıkoymaz.

1890 yılında Bismarck’ın görevden ayrılması ve anti-sosyalist yasanın yürürlükten kaldırılması sonrasında Almanya’da baskı dönemi sone erince ülkesine döner. O Marksizm konusundaki teorik birikimini her yerde ve her alanda değerlendirmiş, düşünsel katkılarının yanı sıra pratikte de devrimci görevlerini örgütlü bir kimlik ve adanmışlıkla yerine getirmiştir. Mitinglerde ve sendikalarda yaptığı konuşmalar yasaklamış ya da hakkında davalar açılmıştır. Polis soruşturmaları, vb. onu hiçbir zaman yıldırmamıştır. Sadece büyük şehirlerde değil, pek çok küçük sanayi bölgesinde ve taşrada da çok sayıda konuşma yapmıştır .Öyle ki bir yıl içinde 340 toplantı yaptığı belirtilmektedir.

Marksizme sadık bir savaşçı

Clara SPD içinde gelişen oportünizme karşı, marksist bakış açısına sahip çıkarak yanıt vermiştir. 1891 yılında Erfurt Kongresi’nde benimsenen yeni programla parti içinde revizyonist ve oportünist görüşler gelişir.

Clara Almanya’ya döndükten sonra yerleştiği Stuttgart’ta yaşanan bir örnek dikkate değerdir. Stuttgart belediye meclisinde burjuva partiler Bismarck için yüksek saygı gösteriminde bulunurken, sosyal demokrat parti grubunun lideri de buna katılır. Bunu, sosyal demokrat olarak görgü kurallarının dışında kalmamak gerektiği ile açıklar. Clara bir toplantıda bu tutumu eleştirerek, onun belediye meclisinde, terbiyesini kanıtlamak ve sosyal demokrasinin bir temsilcisi olarak anti-sosyalist yasanın ana failine saygı göstermek için bulunmadığını, aksine orada sınıf görüşünü temsil etmek üzere bulunduğunu söyler. Bu eleştirisi üzerine Clara’ya, henüz çok genç olduğunu, ayrıca bir kadın olarak bu tür ciddi parti sorunları hakkında yargılarda bulunamayacağını belirtir. Bu yanıt, Alman sosyal demokrasisi içinde oportünizmin nasıl yaşam bulduğunu gösteren önemli örneklerden biridir.

1894 yılında ise Frankfurt Parti Kongresi’nde tarım komisyonu tarafından hazırlanan revizyonist tarım programı taslağına karşı çıkar. Engels’in de sert eleştirdiği bu program taslağını hazırlayan komisyonda August Bebel ve Wilhelm Liebknecht de yer almaktadır. Bir sonraki Breslau Parti Kongresi’nde bu taslak reddedilir. Eleştirileri ile bu sonuca katkısı olanlardan biri de Clara’dır.

1898’de belirgin hale gelen Bernstein revizyonizmine karşı, başında bulunduğu gazetesi Eşitlik aracılığıyla mücadelesini veren Clara, Stuttgart’ta yapılan parti kongresinde revizyonizme karşı mücadelede Rosa Luxemburg ile aynı tutumu alır. Bu tanışma aynı zamanda sıkı bir dostluk ve yoldaşlığın da başlangıcıdır. Onları, partinin marksist prensiplere bağlı kalması amacı birbirine kenetlemiş ve yoldaşlıkları büyük bir dostlukla perçinlenmiştir.

Clara, Rosa ile birlikte 1905 Rus Devrimi’ni ilk alkışlayanlardır. Franz Mehring’in daha sonra yazacağı üzere, “Partinin onurunu iki kadın kurtarmıştı.” Parti içinde gelişen reformist ve oportünist eğilimlere karşı mücadelede Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht ile birlikte hareket eden Clara, 1905 Rus Devrimi sonrasında Bolşeviklerin mücadele deneyimleri olarak parlamento dışı mücadeleyi, sokak gösterilerini, politik grevleri inceliyor ve Almanya’da da kullanılması gerektiğini savunuyordu. Parti yönetiminin bu yöntemlerden ısrarla uzak durmasını Eşitlik’te yer alan makaleleriyle ve kongrelerde kürsüden eleştiriyordu.

1917’de de net bir şekilde Bolşeviklerden yana saf tutarak, Ekim Devrimi’ni zamansız bulan ve öğretilerinin Almanya’ya uyarlanamayacağını kanıtlamaya çalışan Kautsky gibi merkezci sosyal demokratların devrim kaçkınlığını ifşa ediyordu: “Rus proleterleri ve köylüleri devrim için, devlet iktidarının ele geçirilmesi için yeterli olgunluğa erişmişlerdir. Çünkü devrimi, devlet iktidarını istemektedirler ve mücadeleden korkmamaktadırlar.”

Ve şöyle devam ediyordu: “Bana göre, tarih, proleterlerle köylülerin iktidarı ele geçirme hakkıyla ilgili teorik soru ve cevap oyunu konusunda kararını vermiştir. Önümüzde duran Ekim Devrimi’nin devasa varlığıdır ve sıcak nefesiyle uluslararası proletaryaya doğru şöyle seslenmektedir: Ben varım, var olacağım da! Peşimden gelin!”

(Devam edecek...)