14 Haziran 2019
Sayı: KB 2019/22

İşçi sınıfı kölelik dayatan rejimden hesap sormalıdır!
Gerici-faşist iktidara geçit yok!
ABD ile ilişkilerde S-400 düğümü
Eski Tayyip Erdoğan’ın bugüne itirafları
Kürt halkı unutmayacaktır!
Açlık grevi eylemcilerinin tedavileri engelleniyor
Metal TİS’leri mücadele dinamiklerinin birleşip örgütlendiği bir süreç olabilmelidir!
“Onurumuz ile yaşamaya devam edeceğiz!”
Karadeniz: Bir halklar mozaiği - Habip Gül
Kriz, kadın işçiler ve taleplerimiz
15-16 Haziran Direnişi’nin mirasına sahip çıkalım!
Boşanma davalarında arabuluculuk
“Çevreci” Türkiye
Gündelik hayatın içinden İstanbul seçimleri
Clara Zetkin: Son nefesine kadar mücadele eden bir devrimci
‘84 ölüm orucu direnişi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

15-16 Haziran Direnişi’nin mirasına sahip çıkalım!

Kadın işçi mücadelesini güçlendirelim!

Ç. İnci

 

Türkiye’de sınıf hareketinin tarihi, pek çok eylem ve direnişe sahne olmuştur. Kuşkusuz bu geçmişin en önemli ve halen aşılamayan direniş örneği, 15-16 Haziran 1970 yılında yaşanmıştır. Kadın işçilerin sınıf mücadelesindeki yerleri açısından da 49. yıldönümünde 15-16 Haziran Direnişi oldukça önemli bir deneyim sunmaktadır.

Kadın işçilerin erkek sınıf kardeşleriyle omuz omuza saf tuttuğu bu görkemli direniş vesilesiyle, Türkiye işçi hareketi tarihi içerisinde kadın işçilerin oynadığı role değinmeye çalışacağız. Kadın işçilerin geçmişten bu yana kendilerini saran çifte sömürünün prangalarına rağmen en ön saflarda yer aldığı pek çok işçi direnişi vardır.

Osmanlı’dan günümüze her dönemde kadın işçiler gerek bizzat kendileri için gerekse işçi eşleri olarak mücadelenin bir parçası olmuşlardır. 1873’te ve 1876 yılının tersane grevlerinde kadınlar babalarının, eşlerinin ya da çocuklarının yanında greve destek verirken, aynı yıllarda gerçekleşen tramvay çalışanlarının grevlerinde, grevci eşleri tramvayların sefere çıkmasını engellemek amacıyla ‘rayların üzerine yatma’ eylemi yaparak destek olmuşlardır.

Kadın işçilerin ödenmeyen ücretleri için yaptıkları ilk grev ise Feshane Grevi’dir. 1876 Ağustos ayında yaşanan Feshane Grevi’nde 50 kadın işçi, grevin örgütleyicisi ve yürütücüsü olmuş, Babıali’ye (Başbakanlık) yürüyüş düzenlemiş, sadrazamdan ödenmeyen ücretlerinin ödenmesini istemişlerdir. 1872-1907 tarihleri arasında örgütlenen 50 grevden 9’u kadınların çalıştığı işkolları olan dokumacılıkta gerçekleşmiştir. 1908’de ise 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra, zor ve kötü şartlardaki çalışma koşullarına tepkinin şiddetlendiği, “Hürriyet Grevleri” diye anılan grev dalgası gerçekleşmiş, örgütlenen 111 grevin 40’a yakını kadınların çalıştığı gıda, tütün, dokuma gibi işkollarında yapılmıştır. Sonraki yıllarda da uzun çalışma saatleri, düşük ücretler ve işçi sağlığı ile ilgili talepler için grevler yaşanmıştır. Ki bunların çoğu kadın işçilerin ağırlıklı olduğu gıda, tütün, kumaş, deri gibi işkollarında gerçekleşmiştir. Bu grevlerde kadınlar grev komitelerinde yer alıyor, öne çıkıyordu.

1908’deki belgelerde Kavala ve Drama’daki 14 bin tütün işçisinin katıldığı grevin önderi olarak Vera adlı bir kadın işçiden bahsedilmektedir.

Kadın işçilerin 1908 yılında gösterdiği direniş örneklerinden bir diğeri de Sivas’ta yaşanmıştır. O dönemin çalışma koşulları o kadar kötüdür ki, 16 saate varan işgünü sonunda alınan günlük ücret bir ekmek almaya dahi yetmez. Bu koşullara isyan eden kadın işçiler Sivas Belediyesi’ne doğru yürüyüşe geçmişler, belediye başkanının evini taşlayarak, buğday depolarına el koymuşlardır.

Yine 1910 yılında Bursa’da greve giden 30 bin işçiden çoğu kadındır. Bursa, koza sayesinde bir işçi kenti olmuş, köylerde on binlerce aile bu yolla geçinirken, şehirde de kozadan ipek çıkarma işlemini yürüten işletme ve fabrikalarda kadın işçiler çalışmıştır.

Bursa’da ipek fabrikalarında çalışan işçiler, dayanabileceklerinden fazla çalıştırılmamaları ve üç kuruş olan ücretlerinin arttırılması için gerekli yerlere başvurup, durumu denetlemek üzere, memurlar atanmasını ister. Ancak bu olmaz ve 1910’da ipek işçileri greve giderler. Kadınlar üretimin karşısında erkekler kadar eşit ücret alabilmek, sağlıksız işkoşullarının iyileştirilmesi, ucuz emek olarak görülen bedenlerine sahip çıkmak için iş bırakma eylemi, grev yaparlar.

*

Cumhuriyet döneminde de kadın işçiler emeklerini korumaya yönelik çeşitli talepler ileri sürmüşler, grevler içinde yer almışlardır. Kadın emeğinin yaygın kullanıldığı tekstil işkolunda, örneğin 1923 yılında İzmir Mensucat adlı tekstil işletmesinde grev yapılmıştır. 1931 ve 1936 yıllarındaki tekstil işçilerinin grevlerinde de kadınların yer aldığı bilinmektedir.

1925’te çıkarılan Takrir-i Sükun yasası ile örgütlenmek imkansız hale getirilmiş, işçilerin siyasal ve sendikal örgütleri yasaklanmıştır. 1938’de çıkarılan Cemiyetler Kanunu ile örgütlenmenin önündeki bir takım engeller kaldırılırken, işçi sınıfının sınıf esasına dayanan örgütlenmeleri halen yasaklı kalmıştır. Ancak 1946 yılında bu kanunda değişiklikle sosyalist partilerin ve sendikaların örgütlenmesinin önü açıldığında Zehra Kosova başkanlığında Tütüncüler Sendikası kurulur. Zehra Kosova Türkiye’nin ilk kadın sendika başkanı olur.

*

1960’lı yıllar ise sınıf hareketinin ivmelendiği yıllardır. Kapitalizmin gelişimiyle beraber kentlere göç hızlanmış ve daha çok kadın da çalışma yaşamına dahil olmaya başlamıştır. Dünyada ve ülkede sosyal hareketlenmelerin ve devrimci mücadelelerin yükseldiği bu yıllarda sendikal örgütlenmeler de artmakta, grev ve direnişler çoğalmaktadır. Kadın işçilerin örgütlenmelerinde de ciddi artışlar gündeme gelmiştir.

1961-1963 yılları arasında Türkiye sınıf hareketi, oldukça hareketli bir dönem yaşamıştır. 1961 Anayasası’nda toplu sözleşme ve grev hakkı sözde tanınmış, ancak bu hakların bir yasayla düzenleneceği belirtilerek, somutlanmamıştır. Yasal düzenlemenin zamanında yapılmaması işçiler arasında huzursuzluk yaratmış ve işçi hareketi kıpırdanmaya başlamıştır. 1961’in son gününde 200 bin işçinin katıldığı Saraçhane mitingiyle başlayan bu süreç, 1963’te grev ve toplu sözleşme hakkını kazandıran Kavel Grevi’i ile sürmüştür. İşçi sınıfının grev hakkını fiili mücadelesiyle elde ettiği Kavel Direnişi sürerken, fabrika dışına çıkarılmak istenen kablo yüklü kamyonların önünde kadınların bedenleriyle barikat oldukları bilinmektedir.

Berec Pil Fabrikası grevi ise 1961 Anayasası’nda tanınan ve 1963 yılında yasalarla düzenlenen grev ve toplu iş sözleşmesi haklarına sahip olan işçilerin ilk ve kadın işçi ağırlıklı olan bir grevidir. Berec Pil fabrikasında çalışan çoğunluğu kadın 1100 işçi, Petrol-İş Sendikası’na üyedir. 7 Aralık 1964’te başlayıp 16 Ocak 1965’te 41 gün süren direniş kazanımla bitmiştir.

1963-71 arasında en çok grev, kadınların yoğun çalıştığı gıda işkolunda görülmüştür. O döneme ait kayıtlarda bu sayının 200 olduğu belirtilmektedir. Yine kadınların yoğun çalıştığı dokuma sanayisinde bu sürede 30 grev yapılmıştır. Kozlu, Paşabahçe, Derby, Türk Demirdöküm, Singer ve Alpagut gibi işyeri işgalleri, öz yöntem örnekleri ve pek çok hak arama eylemleri ile geçen muazzam bir dönem yaşanmıştır. Bu süreç içinde, 1967 yılında, işçi sınıfı Türk-İş bürokrasisinden koparak DİSK’i kurmuştur. 1969 yılına gelindiğinde fiili yasa dışı grev, direniş, işgal benzeri eylemlerin yasal grevlere oranı %40’tır.

Böyle bir mücadele birikiminin üzerinden 15-16 Haziran Direnişi gerçekleşmiştir. Bu direniş, işçi sınıfının örgütlü mücadelesini engellemek için sermaye ve devlet saldırılarına karşı verilen en görkemli yanıttır. Kadın işçilerin mücadele birikimi açısından da bir doruk olan 15-16 Haziran Direnişi ‘ne kadınlar fabrikalarında şalterleri indirip etkin bir biçimde katılmışlardır.

“Vardık, varız, var olacağız!”

Sonraki süreçte de sınıf hareketinin inişli-çıkışlı gelişen seyri içinde kadınlar mücadelenin içinde yerlerini almaya devam etmiştir. Geçmişten bugüne olduğu gibi Cibali’den Sümerbank’a, Novamed’ten Tekel’e, Greif’ten Flormar’a kadın işçiler mücadelede hep var olmuş ve var olmaya devam edecektir.