14 Haziran 2019
Sayı: KB 2019/22

İşçi sınıfı kölelik dayatan rejimden hesap sormalıdır!
Gerici-faşist iktidara geçit yok!
ABD ile ilişkilerde S-400 düğümü
Eski Tayyip Erdoğan’ın bugüne itirafları
Kürt halkı unutmayacaktır!
Açlık grevi eylemcilerinin tedavileri engelleniyor
Metal TİS’leri mücadele dinamiklerinin birleşip örgütlendiği bir süreç olabilmelidir!
“Onurumuz ile yaşamaya devam edeceğiz!”
Karadeniz: Bir halklar mozaiği - Habip Gül
Kriz, kadın işçiler ve taleplerimiz
15-16 Haziran Direnişi’nin mirasına sahip çıkalım!
Boşanma davalarında arabuluculuk
“Çevreci” Türkiye
Gündelik hayatın içinden İstanbul seçimleri
Clara Zetkin: Son nefesine kadar mücadele eden bir devrimci
‘84 ölüm orucu direnişi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kriz, kadın işçiler ve taleplerimiz

 

Kapitalist sistem ücretli emek sömürüsü üzerine kuruludur. Bu sömürü düzeninde bir avuç asalak kapitalist hüküm sürerken, milyonlarca işçi ve emekçi ise yaşayabilmek için işgücünü satmak zorundadır.

Sömürünün katmerlisini yaşayan biz kadın işçilerin yaşamı ise bu düzende daha da zordur. İş bulabilenlerimiz düşük ücretlere, ağır ve güvencesiz çalışma koşullarına mahkum ediliyor. Çoğumuz ise kayıt dışı çalıştırılıyor. Ne bir sosyal güvencemiz var ne de haklarımız tanınıyor. İş güvencemiz ise patronların iki dudağı arasında. Çalışma imkânlarımız kapitalist sömürü düzeninin dönemsel ihtiyaçlarına göre belirleniyor. İşlerine geldiğinde bizi düşük ücretlerle çalışmaya mecbur bırakanlar, işlerine gelmediğinde işsizliği “kader” olarak dayatıyorlar. Hele de ekonomik kriz dönemleri tüm işçi ve emekçileri etkilerken, kadın işçi ve emekçilerin payına daha fazlası düşüyor.

Nedir bu ekonomik kriz?

Krizler kapitalist üretimin plansız ve rekabete dayalı yapısının yarattığı yıkıcı sonuçlardan biridir. Kapitalist sistem, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için üretim yapılan değil, yalnızca “kâr, daha çok kâr” üzerine oturan bir sistemdir. Kapitalistler daha fazla kâr elde edebilmek için işçilere ancak yaşamlarını sürdürebilecekleri düzeyde ücret verirler. Kapitalistler arası rekabet ise teknolojik gelişmelere uyum sağlamayı, yeni makinalara yatırım yapmayı gerektirir. Daha az işçi ile daha çok, daha hızlı ve daha ucuz üretim demektir bu. Bunu başaran kapitalistler rekabette öne geçseler de bu rekabet kıyasıya sürer. Çünkü ürünlerini sürdürdükleri pazarın belli sınırları vardır.

Bir yerden sonra aşırı üretim krizi patlak verir, üretilenler satılamamaya başlar. Aşırı ve plansız üretimin ürünü olan bu kriz giderek genelleşir ve küresel bir boyut kazanır. Kriz dönemlerinde kâr oranları düşen kapitalistler arasındaki rekabet daha da derinleşir. Bu rekabet işçilere daha düşük ücretlerle ve daha ağır koşullarda çalışmanın dayatılmasına yol açar. Daha az işçiyle ve daha düşük kapasiteyle üretim sürdürülür, işsizlik tırmanmaya başlar.

Pazarlar dolu olduğu halde, insanlar işsiz bırakıldığı için, açlık sınırında çalıştırılan emekçilerin alım gücü düştüğü için, daha da az tüketmek zorunda kaldıkları için, kriz daha da derinleşir. Kısacası krizler yokluktan değil bolluktan kaynaklanır. Bolluk içinde yokluk yaşanır. İşçiler daha çok zenginlik ürettikleri için daha çok yoksullaşır ve işsiz kalırlar.

Ve her kriz döneminin bir faturası vardır. Bu sistemde bu fatura işçi ve emekçilere ödettirilmektedir. Kriz süreçlerinde belli bir azınlığın zenginlikleri büyürken, milyonlarca işçi ve emekçinin ise yoksulluğu büyür, geleceği belirsizleşir. Peki bu nasıl oluyor?

Kriz patlak verdiğinde kapitalist patronların ilk tehdidi, küçülmeye gidileceği ve işten çıkartmaya başvurulacağıdır. Kimi yerde kriz bahanesiyle ücretsiz izinler yaygınlaşır. Ayrıca patronlar konkordato veya iflas gibi yollarla sermaye devletinin desteğine başvurmakta, zararları ve borçları devlet bütçesinden karşılanmaktadır. Onları krizden, bizden kesilen vergiler ve fonlarda biriken paralar kurtarır. Bizlerin payına ise işsizlik, daha çok vergi, daha çok hayat pahalılığı düşer. Böylece nedeni olmadığımız krizin faturası bize çıkartılır.

Kriz dönemleri kadın işçi ve emekçilere nasıl yansır?

İşçi kadınlar için çifte sömürü demek olan kapitalist düzende, krizin yarattığı çok yönlü yıkımdan en çok bizler etkileniriz. Faturadan en büyük pay kadınların omuzlarına biner.

Ücretler düşer, işsizlik çoğalır!

Kriz dönemleri, yoksulluğun derinleştiği, işsizliğin tırmandığı dönemlerdir. Yedek işgücü olarak görülen kadın işçiler ilk işten atılanlar olur. Geçmişten bu yana görülmektedir ki, sermaye ucuz işgücüne ihtiyaç duyduğunda ya da savaşlarda erkekleri cepheye sürdüğünde, kadın kitleleri üretimin her alanına çekilmiştir. Ancak ekonomik kriz dönemlerinde ise ilk işten çıkartılanlar genellikle kadınlar olur. Böyle dönemlerde kadınlara evlerine, “asli görevleri”ne dönmesi propaganda edilir. İşini kaybeden emekçi kadın için evi geçindirme derdi çok daha ağır bir sorun haline gelir.

İşlerini kaybetmeyenlere ise daha ağır çalışma koşulları, güvencesiz çalışma, daha düşük ücretler mobbing, esnek çalışma biçimleri, kayıt dışılık dayatılır. İşten atılma korkusu ve iş bulmanın zorlaşmasıyla, işçiler her türlü baskı ve iş yüküne boyun eğdirilmeye çalışılır.

Yoksulluk büyür, hayat pahalılığı artar!

Krizin etkilerinin ağırlaşması ile enflasyon da fırlar. İğneden ipliğe her şeye zam gelir ama bu maaşlara yansıtılmaz. Elektriğe, doğalgaza, gıdaya ve daha birçok temel ihtiyaca gelen zamlar ile ücretler erir ve emekçilerin alım gücü gün be gün azalır. Bu süreçte küçük üreticinin ve esnafın yıkımı da hızlanır. Yoksulluk daha da yaygınlaşır ve derinleşir.

Haklar budanır!

Kriz dönemlerinde sermaye devleti işçi ve emekçilerin örgütsüzlüğünden de faydalanarak hak gasplarını bir bir hayata geçirir. Bu son krizi de bu şekilde değerlendirmenin hazırlığını yapıyorlar. Esnek ve güvencesiz çalışma koşullarını daha da yaygınlaştırmak istiyorlar. Kısa zamanlı çalışma ve kısa zamanlı çalışma ödeneği patronların en çok başvurduğu sömürü yöntemlerinden birisi olarak gündeme getiriliyor. Kıdem tazminatının fona devredilmesi ise her fırsatta gündemde! Önümüzdeki aylarda bu saldırıyı yine önümüze getirecekler. Emeklilik sistemini değiştirme, özel sektöre havale etme derdindeler.

Vergi adaletsizliğinin en büyük mağduru yine emekçiler olmaya devam edecek. Dolaylı ve dolaysız vergiler üzerinden tam bir soygun mekanizması işliyor. Patronlar vergi affı ve muafiyetleri ile ödüllendirilirken, vergi yükü işçi ve emekçilere yıkılıyor. Kesilen vergiler patronların krizden kurtarılmasına aktarılıyor.

Kriz şiddeti tırmandırır!

Yaşadığımız düzende kadına yönelik şiddet had safhadadır. Kadınlar yaşamın her alanında şiddetin hedefindedir. Ancak toplumsal bunalımın büyümesiyle birlikte kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz gibi saldırılar daha da artar. İşsizlik, yoksulluk, gelecek belirsizliği aile içi sorunları da derinleştirir. Psikolojik sorunlardan kadın cinayetlerine, kadın bedeninin pazarlanmasına pek çok sorun kriz dönemlerinde yeni boyutlar kazanır.

Tüm bunlar çürüyen bir sistemin, asalak kapitalizmin yıkıcı sonuçlarıdır. Kriz dönemleri bu yıkımı daha da belirgin hale getirir.

Krizin faturasına karşı ne yapmalı?

Krizler kapitalizmin doğasında vardır. Kapitalizmde çözülmesi mümkün olmayan çelişkiler döne döne krizleri üretir. Krizlerin son bulması, kâra ve sömürüye dayalı bu sistemin ortadan kalkmasıyla mümkündür.

Krizi yaratanlar kapitalistler olduğu halde, krizin faturası her seferinde işçi ve emekçilere ödettirilmeye çalışılır. Sınıf bilincinin geriliği, emekçilerin örgütsüzlüğü koşullarında bunu başarmakta fazla güçlük çekmezler.

Krizin bedelini ödememek, hak gasplarını engellemek, haklarımızı korumak ve genişletmek, insanca çalışma ve yaşam koşullarını sağlamak ve nihayet sömürü zincirlerini kırmak, fabrikalarda, işyerlerinde, yaşamın her alanında örgütlenmekle, bu baskı, sömürü ve yıkım düzenine karşı mücadeleyi yükseltmekle mümkündür.

Ücretli emek sömürüsüne ve krizin sonuçlarına karşı taleplerimiz nelerdir?

- Krizin faturasını emekçiler değil patronlar ödesin!

- İnsanca yaşamaya yetecek ücret!

- İşten atmalar yasaklansın!

- Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!

- Emekçiler üzerindeki vergi yükü kaldırılsın!

- Temel tüketim maddelerine yapılan zamlar geri çekilsin!

- Kıdem tazminatının fona devredilmesine hayır!

- Ücretsiz izinler yasaklansın!

- Kısa zamanlı çalışma ödeneği iptal edilsin! Ücretler tam ödensin! Sosyal hakların gasp edilmesine hayır!

- Özel İstihdam Büroları kapatılsın! Kiralık ve sözleşmeli işçiliğe son verilsin!

- Zorunlu BES uygulaması kaldırılsın!

Kriz dönemlerinde yasal haklarımız nelerdir?

- Kriz işten çıkarma gerekçesi olabilir mi?

Ekonomik kriz bahane edilerek işten çıkarmalar gerçekleşir. Ancak kriz tek başına işten çıkartma vesilesi olamaz. Krizin yasal olarak işten çıkarma gerekçesine dönüşebilmesi için işyerinin uzun süreli ve yoğun bir etkilenme içerisine girmiş olması, bunun sonucunda istihdam fazlasının oluşması gerekir. Toplu işten çıkarma gerçekleşecekse, patron bu durumu en az 30 gün önce ilgili bölge müdürlüğüne, Türkiye İş Kurumu’na ve varsa işyerinde örgütlü sendikanın temsilciliğine bildirmekle yükümlüdür. İşten çıkartma durumunda da eşitlik ilkesi esastır, kadın işçilerin öncelikle çıkarılması gibi bir ayrımcılık yapılamaz.

- Kriz döneminde ücretsiz izin zorunlu kılınabilinir mi?

Ücretsiz izin uygulamak için işçi onayı zorunludur. Patron işçiye ücretsiz izin teklifini yazılı olarak bildirmek zorundadır. İşçi altı işgünü içinde bu teklifi kabul edebilir veya reddedebilir. Ücretsiz izin teklifinin reddedilmesi tazminatsız çıkış gerekçesi olamaz.

- Kısa Çalışma Ödeneği nedir?

Ekonomik, sektörel veya bölgesel kriz ile deprem, yangın, su baskını gibi zorlayıcı sebeplerle haftalık çalışma süresinin azaltılması ya da belli bir süre işin durması gibi durumlarda patronlar üç ay süre ile Kısa Çalışma Ödeneği’nden yararlanabilir. Patron bu ödeneğin altı aya kadar uzatılmasını talep edebilir.

Bu süreçte işçiye ödenecek ücret, son 12 aylık brüt ücretin günlük ortalamasının %60’ıdır ve aylık asgari ücretin brüt tutarının %150’sini geçemez. Genel Sağlık Sigortası ödenir. Emeklilik için prim günü işler. İşsizlik Fonu’ndan karşılanan ödenekten yararlanılan süre, işten çıkartılma durumunda alınacak işsizlik maaşına yansır. Ödenek süresindeki gün/ay sayısı düşürülür.

- Kriz döneminde ücret düşürülmesi, sosyal hakların geri alınması mümkün mü?

İşçinin onayı alınmadan ücretler düşürülemez ve ikramiye, yol, yemek vb. sosyal haklar gasp edilemez. İşçi patronun teklifini onaylamadığı için tazminatsız işten çıkartılamaz.

- Kriz ücretleri geç yatırmanın gerekçesi olabilir mi?

Kriz dönemlerinde ücretler geç veya eksik yatırılamaz. İş Yasası’nın 34. Maddesine göre, ücretlerin ödenmesi 20 günden fazla gecikmiş ise, işçi çalışmama hakkını kullanabilir. Ayrıca bu durumdan kaynaklı fesih hakkı doğar.

Ücretli emek sömürüsüne ve krizin sonuçlarına karşı taleplerimiz nelerdir?

- Krizin faturasını emekçiler değil

patronlar ödesin!

- İnsanca yaşamaya yetecek ücret!

- İşten atmalar yasaklansın!

- Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!

- Emekçiler üzerindeki vergi yükü kaldırılsın!

- Temel tüketim maddelerine yapılan zamlar geri çekilsin!

- Kıdem tazminatının fona devredilmesine hayır!

- Ücretsiz izinler yasaklansın!

- Kısa zamanlı çalışma ödeneği iptal edilsin! Ücretler tam ödensin!

- Sosyal hakların gasp edilmesine hayır!

- Özel İstihdam Büroları kapatılsın! Kiralık ve sözleşmeli işçiliğe son verilsin!

- Zorunlu BES uygulaması kaldırılsın!

İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları

 

 

 

 

 

Uğur Konfeksiyon’da baskı-mobbing ve çirkef…

Biz kadın işçileri yıldıramayacaksınız!

 

Uğur Konfeksiyon’da işçilere psikolojik baskı var. Dokuma bölümünün şefi Oktay Diri, işçileri tehdit ederek, mobbing uygulayarak gözdağı veriyor. Kadın tuvaletlerinin kapısına tekme atarak çıkın dışarı deyip içeri dalıyor. Uygunsuz vaziyette olan kadın arkadaşlarımız oluyor içeride. İşçilerle toplantı yapıp, “sigara içmenin yasak olduğunu”, “yiyecek getirip yemenin yasak olduğunu”, “bir araya gelip sohbet etmenin yasak olduğunu” tekrarlayıp duruyor.

Oktay Diri, tek tek işçileri fişlediğini, bunlardan birini yapanı gördüğü takdirde herkesin içinde yapanları teşhir edeceğini de söylüyor. Kimin ne kadar iş yaptığını, kimin fazla kaçık (dokumada yapılan defo) yaptığını tek tek bilgisayara geçtiğini belirtip gözdağı veriyor. Makine makine gezip, “Sen! Bu kadar kaçık yapmışsın!” diyerek, hakaret ediyor. “Bir dahakine seni rezil ederim, bu son şansın” deyip baskı uyguluyor. İşinize gelmiyorsa kapı orada diyor. Ama “Tazminatımızı verin, gidelim” diyen işçileri, “Kendin git, beni uğraştırma” diyerek yolluyor başından. İşçilerin birbirlerini gammazlaması için, “Arkadaşlık yok burada, kimin açığı varsa otururken, sigara içerken, bir şey yerken resim çekip bana yollayın diye, işçileri kalleşliğe teşvik ediyor. “Hastalanmak yasak!”, “Rapor almak dahi yasak!”, “Devamsızlık yapıldığı takdirde evlerinize ihbar yollarım!” diye tehditler savuruyor.

İplik bölümünün şefi Ramazan Gökdaş ise kadınlarla ikili ilişki kuruyor, ahlaksızlık yapıyor. Duyulduğu bilindiği halde olan kadınlara oluyor. Kadınlar işten atılıyor ya da aslı olsun olmasın, “resmin, videon var” denilip, tehdit ediliyorlar. Bunu yapan, yönetimden müdür Murat! İşçiler arasında “pala” diye anılan şahsiyetsiz, ipliğin şefini ve ustalarını koruyor. Kadınları odasına çağırıp, “Bak, şu ustaya bu resmin gitmiş ama ben yukarıya söylemeyeceğim, aramızda kalacak” diyerek susturuyor, işten çıkarmak için planlar yapıyor. Şef ve ustalarını koruyup, diğer çalışan kadınları ezerek, ahlaksızlığa zemin hazırlıyor. Patrondan yana değil de sanki kadın işçilerin tarafını tutuyormuş gibi görünüp, “Her şeyini biliyorum, her yaptığınızdan haberim var, ses
çıkarmayın, ustaların ya da şefin adı geçmesin”
diyerek, kadınları sindirmeye çalışıyor.

İntiharın eşiğine gelen kadınlar var Uğur Konfeksiyon’da. İşçilerin, özellikle de kadın işçilerin yüzleri kızarsın, utansınlar ve tazminatsız kendi istekleriyle gitsinler politikası yürütüyorlar!

Biz kadın işçiler bu yaşadıklarımıza ses çıkartmadığımız sürece hep üstümüze gelecekler. Onlar bizi bir hiç olarak görüyor ama kadın emeğinin olmadığı yer yoktur. Bizi ikinci cins olarak görenler ya da yedek işgücü gibi bakanlar yanılıyorlar. Fabrikalarda çalışan biz kadın işçilerin, yanı başımızda çalışan erkek işçi arkadaşlarımızdan emek gücü bakımından hiçbir farkımız yok. Bizler fabrikalarda “Kadın-erkek el ele örgütlü mücadeleye!” şiarını yükseltmeliyiz.

Uğur Konfeksiyon’dan bir kadın işçi