26 Nisan 2019
Sayı: KB 2019/17

1 Mayıs’ın devrimci ruhunu alanlara taşıyalım!
Yoksul bırakıp dalga geçiyorlar!
“Tarımda Milli Birlik Projesi” ile yıkıma devam!
Anadolu Ajansı ve AKP
Kıdem tazminatımızı gasp ettirmeyeceğiz!
Gün daha fazla birlik, daha fazla kenetlenme günüdür…
Belediye yönetimleriyle değişen sendikal “tercihler”!
“İş cinayetlerine karşı kararlı eylemler yapalım”
DİSK Tekstil’in başındaki çete sınıfa ihanette sınır tanımıyor…
Türkiye’de 1 Mayıs - H. Fırat
1 Mayıs düşüncesi ilerliyor - Rosa Luxemburg
1 Mayıs - V. İ. Lenin
1 Mayıs’ın kökenleri nedir? - Rosa Luxemburg
Dünya tarihinde 1 Mayıs
Sudan’da isyan, dikta rejim, dış müdahale…
Avrupa Birliği Ordusu: Emperyalist saldırganlığın yeni cephesi - D. Meriç
TÜİK verileri geleceksizliğin resmidir!
Hatice Yürekli Yoldaş: Yiğit, samimi, ateş saçan bir yürek!
1 Mayıs öncesi sınıf devrimcilerinden etkinlik ve toplantılar
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hatice Yürekli Yoldaş: Yiğit, samimi, ateş saçan bir yürek!

 

22 Nisan 2001, Hatice Yürekli yoldaşı sonsuzluğa uğurladığımız gün. Aradan yıllar geçse de, yarattığı değer, savunduğu mevzi, yükselttiği çağrı unutulmayacak.

Devrimci mücadele içinde geçirdiği gençlik yılları ve birbirini kovalayan cezaevi yılları onu hiçbir zaman yormadı. Her daim dimdik, hakkını vererek kavgasını sürdürmesini bildi. Bedenini tereddütsüz bir şekilde ölüm orucuna yatırdı. Hesapsız, kendinden emin, samimi, sade, yüreği ateş saçarak… Devrim çoğu devrimci için belki farklı çağrışımlar uyandırır. Ancak devrim davasının teslim alınamayacağını kanıtlayan, kanıtlarken soru işaretleri taşımayan Hatice yoldaş ve onun gibi davayı hesapsız savunan, önüne çıkan engellerde tökezlemeyen diğer devrimciler için daha farklı bir anlam ifade etmektedir. Onlar taşıdıkları bayrağın sorumluluğunun ne kadar ağır olduğunu biliyorlardı çünkü. O bayrak ki, yiğit devrimcilerin kanı ile kızıla boyanmış, insanlığın özgürleşme mücadelesinin tarihsel olarak tek simgesi. Hatice de Denizler’den, Mahirler’den, İbolar’dan, Habipler’den, Ümitler’den devraldığı bayrağa leke sürdürmedi. Bedenini zindana kapatan düşman, bilincini de teslim almak istiyordu. İzin vermedi. Ölüm orucunu sonuna kadar sürdürerek ipi göğüsledi. Partisini ve davasını onurlandırdı.

Rosa Luxemburg katledilmesinden birkaç gün önce, Alman burjuvazisine ve hainlere ‘“Berlin’de düzen hüküm sürüyor!’ Sizi budala zaptiyeler! Kum üzerine kurulu sizin ‘düzeniniz’. Devrim daha yarın olmadan, ‘zincir şakırtıları içinde yine doğrulacaktır!’ ve sizleri dehşet içinde bırakıp, trampet sesleri arasında şunu bildirecektir: ‘Vardım, varım, varolacağım!’” sözleriyle seslenirken, kılıcının keskinliğini hissettirmişti. Burjuvazi ‘düzeninin’ hüküm sürmesi için ilk hedef olarak seçmişti Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i. Nasıl savaşılacağını kalemi ile defalarca gösteren Rosa için yaşamının devrim için bitmesi sıradan bir olaydı. Onun gibi nice devrimci, Hatice’ye olduğu gibi bizlere de maneviyat aşılamıştır. Hatice ölüm orucu sürecinde “yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçi için direndiğini’ dile getirmişti. Milyonlarca emekçinin sorunlarını hissetmek, bunun karşısında direnişin zorunluluğunu ortaya koymak ve gereğini yapmak... Düzen bekçilerinin hapsetmeye çalıştığı duvarlar onu bir an olsun teslim alamamıştı.

2000’de zindanlarda teslim olmayan devrimciler ağır bir sorumluluğun gereklerini yerine getirdiler. Çünkü F tipleri sadece devrimcileri teslim almak için değildi, faşist sermaye devletinin başlattığı çok yönlü sosyal yıkım politikalarının ilk durağıydı. Bir bütün olarak ülkeyi cezaevine çevirmek, emekçilere ve öncülerine korku salmak, sömürüyü dizginsiz bir şekilde sürdürmek, emperyalist tekellerin çıkarlarını harfiyen yerine getirmek vb. için öncelikle devrimci tutsaklara saldırdılar. Ulucanlar katliamıyla başlayan saldırılar 19 Aralık katliamı ve F tiplerinde durmak bilmeyen işkenceyle devam etti ve ediyor. Bugün dönülüp bakıldığında, sermaye devletinin zindanlara saldırısı ile eş zamanlı olarak başlattığı politikalar, F tipi saldırısının ne anlama geldiğine ışık tutmaktadır. Sermaye için cennet, işçi ve emekçiler için cehennem koşulları yaratıldı. Özelleştirmeler kolayından gerçekleşmeye başladı. Kürt halkına karşı imha ve inkar politikalarına teslim alma girişimi eşlik etti, vb…

F Tipi saldırısı zindanlarda devrimcileri, dışarıda emekçileri teslim alma saldırısı idi. Diğer amacı tasfiyeciliği hızlandırmak, devrimci hareketi düzen saflarına kazanmaktı. ‘80 darbesi tasfiyecilik rüzgarının esmesinde önemli bir rol oynamıştı. Devrimi, devrimci örgütü, yenilginin nedenlerini tartışmak yerine kitlelerin geri bilincine yaslanarak güya güç olma hedefi güden siyasetlerin bugün büyük kısmının esamisi okunmuyor. ‘80 darbesi gibi 2000 yılındaki F tipi saldırısı da tasfiyecilerin yelkenlerine rüzgâr oldu. Devrimci değerlere ve ilkelere sarılmak kolay değildi, olmadı da. Bunu başarmak, devrimci teoriyi, örgütü, pratiği, mirası sınıfsal zeminden kopmadan ele almaya, bilimsel dünya görüşüne sıkı sıkıya bağlı kalmaya, bunu her ne pahasına olursa olsun savunmaya bağlıydı. Bugün devrim mevzisi tüm savrulmalara karşı ayakta ise, Haticelerin ve onun partisinin savunusu sayesindedir.

Hatice Yürekli’nin zindan direnişindeki baş eğmez tutumuyla bizlere bıraktığı miras sadece direngenliği değildir. İlkeleri, dünya görüşü, programı, iktidar hedefi ile tasfiyeciliğe karşı zor dönem devrimciliği çizgisidir. Rosa gibi Hatice’nin de ismi her dilimize takıldığında, en zor anlarda da olsa, aklımıza devrimin ve sosyalizmin gelmesi boşuna değildir.

Gebze’den yoldaşların





Dostumuz Hamdi Amca’yı yitirdik

 

Bir buçuk ay önce geçirdiği beyin kanaması sonrası yoğun bakıma alınan Hamdi Amca (Hamdi Yalçıtaş) 19 Nisan gecesi aramızdan ayrıldı.

1938 Çankırı-Şabanözü Özbek Köyü doğumlu olan Hamdi Amca 13 yaşında Ankara’ya göç ederek, sanayide çırak olarak çalışmaya başladı. İlerleyen yıllarda aktif bir şekilde sendikal faaliyetlere katıldı. Türkiye’de sol adına TİP’in etkin olduğu dönemde onun aktif bir destekçisi oldu. ‘70’lerin ortasında birkaç ortağıyla birlikte kapı kilitleri üreten bir atölye kuran Hamdi Amca, ürünlerin satışı için Türkiye’nin birçok şehrine sık sık gitmek zorundaydı. Bu iş gezilerinde Anadolu’nun insanlarını tanıma, genelde yaşanan yoksulluk ve haksızlığı daha yakından görme imkânı buldu.

90’lı ilk yıllarda sınıf devrimciliğine adım atan çocuklarının etkisiyle devrimcileri yakından tanıdı ve o zamandan itibaren sınıf devrimcilerinin faaliyetlerine elinden geldiğince destek sundu. Sadık yoldaşı olan eşiyle birlikte sık sık eylemlere, etkinliklere katıldılar, sınıf devrimcilerine evlerini açtılar. Sınıf devrimcilerini tanıdıkça daha aktif hale geldiler.

Kızıl Bayrak’ın ilk döneminden itibaren gazetemizle dayanışmaları hiç eksik olmadı. ‘95 Ankara operasyonu döneminde Kızıl Bayrak bürosu Hamdi Amca ve eşi tarafından açık tutuldu. O güler yüzleriyle sırasıyla Ankara, İstanbul ve Gebze’de Kızıl Bayrak bürolarının çalışmalarına aktif olarak katıldılar.

Yine ‘90’lı yılların değişik dönemlerinde tutuklanan çocuklarının peşinden cezaevi kapılarını aşındırdılar. Bayrampaşa, Gebze, Adana gibi hapishanelerde polis ve jandarma zulmüne maruz kaldılar. İçerideki tutsakların dışardaki gözü kulağı, hapishane direnişlerinin sesi soluğu oldular. Ömrünün son yıllarına kadar hep sınıf devrimcilerinin yanı başında oldu. Okumaya, öğrenmeye, tartışmaya olan ilgisini hiçbir zaman yitirmedi. Kızıl Bayrak’ın sadık bir okuyucusu ve destekçisiydi.

Seni hep o güler yüzünle, sevecenliğinle, sadeliğinle, içten dostluğunla hatırlayacağız Hamdi yoldaş.

21 Nisan’da son yolculuğuna uğurladığımız Hamdi Amcanın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz…