26 Nisan 2019
Sayı: KB 2019/17

1 Mayıs’ın devrimci ruhunu alanlara taşıyalım!
Yoksul bırakıp dalga geçiyorlar!
“Tarımda Milli Birlik Projesi” ile yıkıma devam!
Anadolu Ajansı ve AKP
Kıdem tazminatımızı gasp ettirmeyeceğiz!
Gün daha fazla birlik, daha fazla kenetlenme günüdür…
Belediye yönetimleriyle değişen sendikal “tercihler”!
“İş cinayetlerine karşı kararlı eylemler yapalım”
DİSK Tekstil’in başındaki çete sınıfa ihanette sınır tanımıyor…
Türkiye’de 1 Mayıs - H. Fırat
1 Mayıs düşüncesi ilerliyor - Rosa Luxemburg
1 Mayıs - V. İ. Lenin
1 Mayıs’ın kökenleri nedir? - Rosa Luxemburg
Dünya tarihinde 1 Mayıs
Sudan’da isyan, dikta rejim, dış müdahale…
Avrupa Birliği Ordusu: Emperyalist saldırganlığın yeni cephesi - D. Meriç
TÜİK verileri geleceksizliğin resmidir!
Hatice Yürekli Yoldaş: Yiğit, samimi, ateş saçan bir yürek!
1 Mayıs öncesi sınıf devrimcilerinden etkinlik ve toplantılar
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dünya tarihinde 1 Mayıs

 

Kapitalizmin gelişme dönemindeki yoğun baskı ve sömürü, düşük ücretler ve günde 14-18 saati bulan uzun çalışma saatleri, “8 saatlik işgünü” talebinin, dünyada işçi sınıfının en temel ekonomik istemlerinden biri olarak ortaya çıkmasına yol açtı. İlk olarak 21 Nisan 1856 yılında Avusturalya işçi sınıfı grev ve kutlamalarla bu talebi dile getirdi. Bu talep doğrultusundaki mücadeleyi bir işçi bayramı ile bütünleştirmek düşüncesini ilk ortaya atan da yine Avusturalya işçi sınıfı oldu.

Örgütlü mücadelenin başlangıcına damgasını vuran bu eylemler devamlılık kazanarak, diğer ülkelerin proletaryasınca da benimsendi ve dayanışma için önemli bir etki yarattı.

1866 yılında, Amerikan işçileri Baltimore’da toplandıkları kongrelerinde, günlük çalışmanın 8 saatle sınırlandırılmasının yasaya bağlanması konusunda bir kongre kararı aldılar. Ancak işçilerin bu talebi reddedildi. “8 saatlik işgünü” artık Amerikan işçi sınıfının ortak talebi haline gelmişti ve onların örgütlü mücadelelerinin başlangıcına damgasını vuracak, kana bulanan zorlu mücadelelerle, işçi sınıfı bu hakkı zamanla burjuvaziden zorla alacaktı.

1884 yılında Şikago’da toplanan Amerika İşçi Federasyonu ve Uluslararası İşçiler Birliği, “8 saatlik işgünü”nü burjuvaziye zorla kabul ettirmek kararı aldılar. Bu karara göre iki yıl sonra, 1 Mayıs 1886’da, 8 saatlik işgünü için genel greve gidilecek, miting ve gösteriler yapılacaktı.

Amerikan burjuvazisi bu karara karşı yoğun bir saldırıya geçti. Burjuvazinin elindeki ve denetimindeki kapitalist basın tekelleri, miting öncesinde, ortalığın kan gölüne çevrileceği türünden kışkırtmalarda bulunuyorlardı. Bunlardan örneğin Chicago Tribune gazetesi, “Kenti yıkıp yakacaklar, öyle mi? Bunun önünü almak için gerekirse Şikago’nun her sokak lambası bir işçinin cesediyle süslenecektir” diye pervasızca saldırıyordu.

1 Mayıs 1886 günü, hemen tüm sanayi merkezlerinde; New York, Philadephia, Şikago, Louiseville ve Baltimore’de 200 bini aşkın işçi genel greve gitti. Ve Şikago’da 80 binden fazla işçi yürüyüşe geçti, miting ve gösterilerde 8 saatlik işgününün vurgulandığı konuşmalar yapıldı.

Genel grevin ve bu eylemlerin daha da yaygınlaşmasından korkan burjuvazi, silahlı resmi güçlerinin yanısıra ajan-provokatörler tutarak saldırıya geçti. 3 Mayıs günü Mc Cormic fabrikasının önünde toplanan işçiler greve katılmayan diğer işçilere çağrı yaparken, bu silahsız işçilerin üzerine ateş açıldı ve bir işçi öldürüldü. İşçiler bu kanlı saldırıyı protesto etmek için toplandılar ve miting kararı aldılar.

4 Mayıs günü işçiler daha güçlü bir gösteri düzenlediler. Mitingin bitmesine yakın, sayıları birkaç yüzü bulan polis miting alanına girdi. Hemen ardından, nereden geldiği belli olmayan bir bomba polislerin bulunduğu yere düştü. Bomba atıldıktan hemen sonra miting yeri tam bir savaş alanına döndü. İşçiler kurşun yağmuruna tutuldular. 4 işçi, 7 polis öldü ve pek çok işçi de yaralandı. 8 işçi önderi sendikacı ve yüzlerce işçi tutuklandı. Birbuçuk yıllık göstermelik bir yargılama sonucunda işçi önderlerinden dördü; August Spies, Albert Parsons, George Engel ve Adolph Fisher idama mahkum edildiler.

11 Kasım 1887’de idam sehpasına giden August Spies, “Sessizliğimizin, bugün boğduğunuz seslerden daha güçlü olacağı gün de gelecektir”, diyordu son sözlerinde. Gerçekten de tüm bu baskılar ve idam kararları tepkilere, uluslararası dayanışmaya ve mücadelelere yol açacaktı.

Üç yıl sonra, 1889 yılında, 14-21 Temmuz günleri arasında Paris’te toplanan II. Enternasyonal’in 1. Kongresinde, 1 Mayıs, dünya işçilerinin birlik, dayanışma ve mücadele için direniş günü olarak kabul edildi. 1 Mayıs’ın her yıl, grevler, gösteriler ve mitinglerle tüm dünyada kutlanmasına karar verildi.

Emeğin sermayeye karşı mücadele günü olan 1 Mayıs, burjuvazinin yüreğine her zaman korku salmış; çeşitli ülkelerin burjuvazisini, bu mücadele gününe karşı 1886 Şikago benzeri provokatif tertiplere ve katliamlara yöneltmiştir:

Örneğin, 1906 yılı 1 Mayıs’ında Fransa’da düzenlenen mitinge, burjuvazi ajan provokatörleri ile saldırmış, miting kana bulanmıştır.

1929 yılında ise Almanya’da bir benzeri tertiplenerek polis ve provokatörler işçilere saldırmış, 33 işçi yaşamını yitirmiştir.

Bunun daha yakın tarihe ait bir örneğini ise Türkiye’den biliyoruz. Emekçi hareketindeki yükselişten korkuya kapılan ve bunun 1 Mayıs kutlamaları üzerinden yansımasına tahammül edemeyen Türk burjuvazisi, 1977 yılı 1 Mayısı’nda kontr-gerilla eliyle büyük bir provokasyon ve katliama başvurdu. Gerçekleştirilen katliamda 36 işçi ve emekçi yaşamını yitirdi.